Allah var ama Kuran'ı başka insanüstü biri gönderip bizi kandırıyorsa vesvesesine ne cevap verilir?

Tarih: 07.11.2015 - 11:55 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Aklıma vesveseler geliyor. Lütfen vesveseleri delilleriyle çürütür müsünüz?
1) Kuranın doğru olması ve yaratıcının olması ile ilgili deliller var. Evrene baktığımızda anlayabiliyoruz. Ama bunların doğru olduğu başka türlü senaryolar geliyor aklıma. Ve sanki bu senaryolar daha da çok olabilir. Aklıma ilk önce dini inkar eden düşünceler geliyordu. Simdi aklıma Kuran doğru ama ya haşa Allah yoksa Kuran’ı insanüstü bir varlık indirip kendine Allah diyor ve hepimizi kandırıyorsa düşüncesi geldi.
2) Bir de aklıma ya Allah var ama yine Kuranı başka insanüstü biri gönderip bizi kandırıyorsa düşüncesi geldi.
3) Bir de biliyorum Allah yalan söylemez ama o düşünceyi delillerle çürütmek mümkün değil de, sadece inanç meselesi mi?
- Yani bilim olarak Allahın yalan söylemesi mümkün ama biz söylemeyeceğine inanmalıyız değil mi?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

1) Allah’ın olmadığı farz etmek, başta en büyük hatayı kabul etmek demektir. Oysa sizin “Evrene baktığımızda (Allah’ın varlığını) anlayabiliyoruz.” şeklindeki ifadeniz pek doğrudur. Ve şu vesvesenin hiçbir dayanağı yoktur. Yani, hiçbir bilim dalı, kesin bir delile dayanarak şu kâinatın kendi kendine var olduğunu iddia edemez. Hiçbir bilim adamı, tarihin herhangi bir evresinde bir tek iğnenin bile kendiliğinden meydana geldiğini delile dayandırarak iddia etmemiş, etmez, edemez...

- Keza, hiçbir bilim adamı delile dayanarak, evrenin ezeli olduğunu iddia etmemiş, etmez, edemez. Aksine, son araştırmaların ulaştığı sonuca göre, evren bundan yaklaşık 13-15 milyar yıl önce var olmuştur.

Madem evren ezeli/önsüz değildir, sonradan var olmuştur. Madem ki evrenin kendiliğinden bu harika nizam ve intizamda “pat” diye tesadüf eseri olarak var olması ne aklen, ne dinen, ne de ilmen mümkündür; elbette burada tek bir yol kalır ki, o da bu evreni bir yaratıcının yaratması ihtimali kalır. Ve bu ihtimali destekleyen binlerce delil vardır. (Bu delillerden bir kısmı sitemizde değerlendirilmiştir, bakılabilir).

- İhtimallerin, bir tesadüf eseri olduğunu söylemek de doğru değildir. Bilimsel araştırmalar, ihtimallerin doğru olup olmaması da bir matematik formüle bağlıdır. Kaçta kaçı olursa, bir şeyin tesadüf  eseri veya  “akıllı tasarım” sonucu olduğu anlaşılır? Bunun da şüphesiz bir bilimsel ölçüsü vardır.

Matematiksel ihtimallere göre, söz gelişi, havaya atılan bir kalemin üç defa üst üste sivri ucu üzerinde düşmesi ihtimali % sıfırdır. Yani imkânsızdır.

Peki, milyarlarca insan adayı anne rahmine atıldıktan sonra, belli bir sürecin sonunda prensip olarak “rahimden hep sivri başı üzerinde yere düşmesi” hangi bilimsel ihtimalle tesadüfe verilebilir?

- Yeri güneşe; Ay’ı yerküresine bağlayan, güce-gündüz ve mevsimlerin meydana gelmesi için, “olmazsa olmaz” şartı olan yerküreyi 23 küsür derecelik bir eğimde yaratmak, sonsuz ilim, hikmet ve kudret sahibi Allah’tan başka kimin haddine!..

Güneş sisteminin, atom sisteminin, insan anatomisinin şehadetiyle, bu evrenin ve varlıkların bu harika nizam ve düzen içinde yaratılması, ancak sonsuz bir ilim, kudret ve hikmetle mümkündür. Peki, Allah’ın bu sonsuz ilmini, kudretini, hikmetini, “Anka kuşu” gibi isminden başka hiçbir varlığı olmayan “tesadüf”e, vermek kimin haddine!.. Hangi akıl ve irfan, hangi ilim ve vicdan, hangi fikir ve izan bu saçmalığa omay verir!..

- Allah evren üzerinden, aklıselim üzerinden, 124 bin peygamber üzerinden, yüz dört suhuf ve kitaplar üzeriden, özellikle de Hz. Muhammed (asm) ve Kur’an üzerinden kendi varlığını, birliğini, eşsizliğini, sonsuz ilim ve kudretini, mutlak hikmet ve iradesini ilan etmiş, kendini Rahman ve Rahim olarak takdim etmiştir.

- Eğer Allah’tan başka bir ilah daha olsaydı, o da kendi elçilerini ve kitaplarını gönderip kâinat fabrikasının ortağı olduğunu ilan etmesi gerekmez miydi?

“De ki: Faraza müşriklerin iddia ettikleri gibi Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı, elbette onlar Arş’ın ve kâinat hakimiyetinin sahibi Yüce Allah’a üstün gelmek için çareler arayacaklardı! (Ama besbelli ki böyle bir şey asla vaki değildir)” (İsra, 17/42)

mealindeki ayetin ifadesinden bu gerçeği anlamak mümkündür.

“Eğer gökte ve yerde, Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı, oraların nizamı bozulurdu. Demek ki o yüce arş ve hükümranlığın sahibi Allah, onların zanlarından, onların Allah’a reva gördükleri vasıflardan münezzehtir, yücedir!” (Enbiya, 21/22)

mealindeki ayette ise, biden fazla ilahların bulunması durumunda kâinatın  mevcut nizam ve intizamının bozulup yok olacağına işaret edilmiştir. Bunun bir anlamı şudur: Eğer kâinatın yaratıcısı tek bir Allah olmasaydı, bu takdirde binlerce atom, element, hücre, DNA gibi unsurların birlikte bir “ilahlık koalisyonu” kurmaları gerekirdi. Çünkü, bu unsurların hiçbiri tek başına hâkimiyetini ilan edip diğer unsurları emrine alamaz. Çünkü, hepsi de âciz, sağır, kör, cansız, akılsız ve şuursuzdur. Eğer bunların yaratıcılığı tasavvur edilirse, kâinatın asla var olmaması, var olanların da yol olmasının kaçınılmaz olduğunu da düşünmek gerekir.

- İşte bütün bu açıklamalar gösteriyor ki, bu Kur’an Allah’ın sözüdür. Çünkü:

a) Kur’an’da evrenin, insanlık aleminin hayatının hikâyesi vardır. Bir gün kıyametin kopacağı, her şeyin yok olacağı, her canlının öleceği ve sonra da tekrar dirilip ahiret memleketine gideceği bilgisi vardır. Diğer bir ifadeyle, Kur’an’da sonsuz bir ilim vardır. O halde, Kur’an’a sahip çıkan, onun kendi sözü olduğunu iddia eden bir varlık, sonsuz bir ilim sahibi olması gerekir. Allah’tan başka, evrende sonsuz ilim sahibi başka bir varlığın olduğunu iddia etmek, cehaletin çok antika bir versiyonudur.

b) Kur’an kimin tarafından gönderilmişse, bizim iman ettiğimiz Allah odur. Zira biz, Allah’ın varlığını, isim ve sıfatlarını ancak Kur’andan öğreniyoruz. Yani “Kur’an’ın sahibi olduğu gibi, kâinatın da sahibi olduğunu” söyleyen bir varlık, Kur’an vasıtasıyla bi insanlarla iletişim kurmuş, bizi kendine kul yapmış, emir ve yasaklarına uymamızı zorunlu kılmış ve biz de ona göre hayatımız tanzim etmiş bulunuyoruz. Acaba, sorudaki şeytani vesvesenin telkin ettiği “başka bir varlık” gerçek Allah olup, Kur’an’ı da o göndermişse, bu hakimiyetini, bu büyük makamını, bu sonsuz ilim ve kudretinin “intihal, intikal ve irtihaline” izin verebilir? Sonsuz şeref ve  haysiyetini düşünmez, adeta bütün servetini gasbeden birine ses çıkarmaz. Böyle bir zavallı hiç ilah, yaratıcı olabilir mi?

c) Baştan sona kadar her tarafı doğruluk ve gerçeklikle süslenmiş bir kitap olan Kur’an’a sahip olan bir varlığın kendi asıl kimliğini gizleyip yalan söylemesi düşünülemez. Zira, insan ne kadar olgunlaşırsa o kadar yalana, hileye tenezzül etmez. Kur’an’ın gibi kırk yönden mucize olduğu ispat edilen kutsal bir kitabın sahibine -haşa- yalan ve hile yakışan şey mi? Demek bu vesvesenin hiçbir değeri yoktur.

e) Akla oldukça önem veren Kelam disiplininde ve üsulüddin kaynaklarında “Bir delile dayanmayan bir ihtimalin ilmi hiçbir değeri yoktur.” kuralı kabul gören bir ilmi kaidedir. Buna göre, sorudaki vesvesenin en ufak bir değer ifade etmesi için, bir delile dayanması gerekir. Böyle bir delil asla olmamış ve asla olmayacaktır. Bu sebeple bu “vesvese”, adı üstünde, şüphenin de çok altında pek değersiz bir varsayımdır.

2) Bu sorunun cevabı da ilk cevabımızda verilmiştir. Bununla beraber, tekrar belirtelim ki, Kur’an bütün insanlara ve cinlere karşı-bir tek surenin bir benzerini bile getiremeyeceklerini- ilan ederek meydan okumuştur. Bu meçhul hayali varlık, insan veya cinlerden olsalardı,  bu meydan okuma karşısında sus-pus olmamaları gerekirdi. Meleklerden olsaydı, onların Allah’a emirber nefer gibi itaat ettiklerini söyleyen Kur’an’ın ifadelerine karşı çıkmaları gerekirdi. Bir de bu varlıklardan biri olsaydı, “Niye onlar gibi başak birisi olmamış?”, sorusu cevapsız kalmaya mahkum olurdu.

3) Allah Kur’an’da defalarca “Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?” diye etmiştir. Geçmiş ve geleceğin ilmini içeren Kur’an gibi kutsal bir kitabın sahibinin yalan söylemesi, aklen imkân haricindedir. Çünkü, yalan söylemenin ciddi sebepleri vardır.

a) Yalan söylemek acizlerin işidir. Bir kimse söz verdiği bir şeyi yapamadığı zaman, şerefini kurtarma adına yalana başvurabilir.

b) Bir kimse karşı tarafın gücünden korktuğu için yalan söyleyebilir. Kendisine hakaret etmelerinden, cezalandırmalarından, dövmelerinden, öldürmelerinden korktuğu için yalan söyleyebilir.

c) Bir kimse, mertçe meşru yoldan ulaşmadığı bazı makamlara ulaşmak, bazı menfaatleri elde etmek için hileye başvurabilir, yalan söyleyebilir.

d) Mizacı, psikolojisi bozuk, karakteri, tiyneti alçak, karşı tarafı aldatmaktan zevk alan kimseler, yalan söylemekten keyif alabilir. Bu listeyi daha da uzatmak mümkündür. Fakat “arif olana işaret yeterli” olduğu için burada kesiyoruz.

- İşte, Allah bu sayılan yalan durumundan ve yalan vasıflarından münezzeh olduğuna bütün kâinat ve Kur’an-ı hakim şahitlik etmektedir.

- Bediüzzaman hazretlerinin, Hz. Peygamber (asm) için söylediği aşağıdaki hakikat fışkırtan sözlerinin penceresinden de bu konuya bakılabilir:

“Evet, hak aldatmaz, hakikatbîn aldanmaz. Hak olan mesleği hileden müstağnidir. Hakikatbînin gözüne hayalin ne haddi var ki, hakikat görünsün aldatsın?” (Sözler, s. 238)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun