Kıyame Suresi 3 ve 4. ayetlerde geçen "Parmaklarının uçlarını düzenlemek" ne anlama geliyor? Bazıları "parmak izimizden bahsediyor" demektedirler, ancak asıl anlatılan nedir?

Tarih: 06.04.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

"İnsan, kemiklerini toplayıp birleştiremeyeceğimizi mi sanıyor? Evet, parmaklarına varıncaya kadar yeniden yapmaya gücümüz yeter." (Kıyame, 75/3-4)

Kur'an'da çeşitli vesilelerle bildirildiğine göre putperest Araplar, insanların öldükten ve bedenleri çürüyüp toprak haline geldikten sonra yeniden diriltilmesini imkânsız görüyor, Hz. Peygamber'e bunun nasıl olacağını soruyorlardı; fakat aslında gayeleri gerçeği öğrenmek değil, alay ve inkâr etmek olduğu için aldıkları cevaplar üzerinde düşünmüyor, söylenene inanmıyorlardı. Âyetler hem onların bu tutumunu kınamakta hem de ölümden sonra dirilmenin gerçekleşeceğini kesin ve ince bir üslûpla ifade etmektedir.

Âyet metnindeki "tesviye" kavramı, "yaratılış sürecinde insana bedensel özelliklerinin tam olarak verilmesi" anlamında başka âyetlerde de geçmektedir. (bk. İnfitâr 82/7; A'lâ 87/2) Bu kullanım dikkate alındığında konumuz olan âyette tesviye kavramının, parmak kemiklerinin bir araya getirilmesi yanında parmaklara bütün özelliklerinin yeniden eksiksiz verileceğini de ifade ettiği düşünülebilir. Bilindiği gibi her bir insanın avuç içinde ve parmaklarında bulunan çizgiler, onun bir tür kişilik şifresi olup başka hiçbir insanda bulunmayan, yalnız ona ait olan bir kompozisyonda yaratılmıştır. Muhtemelen âyette yeniden yaratılmanın bu inceliğine de işaret etmek için özellikle parmakların yaratılışı zikredilmiştir. Ayrıca âyette, edebî bir sanat olarak parmaklar zikredilmiş, fakat bedenin tümü kastedilmiştir.

Ayette geçen "Bela, (Evet)" bu bir tasdik (onaylama) edatıdır. Şu kadar var ki bu, neam, (evet), lâ (hayır) gibi değil, olumsuzluğu isbat suretiyle tasdik ve onay ifade eder. Mesela, "daha gelmedi mi?" şeklinde sorulan olumsuz bir soruya "evet" yahut "hayır" ile cevap verilse, "evet gelmedi, hayır gelmedi" denilmiş gibi olduğu halde, aynı soruya "belâ" ile cevap verildiği zaman "evet geldi" denilmiş olur. Onun için biz "belâ" kelimesini fiili söylemeden yalnız olarak tercüme edemiyoruz. Burada "toplayamayacağımızı mı sanıyor?" sözüne karşılık "belâ" denilmesi, "evet toplarız" demektir.

Mânâsı: "Evet, biz onun kemiklerini öyle bir araya getirir, derler toplarız ki, parmaklarını bile eski düzgün hallerine getirmeye gücümüz yeter.  Yani sade o iri kemiklerini değil, vücudun en ince oluşumuna varıncaya kadar hepsini, hatta gövdesinin, kol ve bacaklarının en ince uçları olan parmaklarını, uçlarındaki inceliklere varıncaya kadar tamamıyla düzeltmek şartıyla derleyip toplamaya gücümüz yeter.”

Parmak uçlarının yaratılışında bu suretle inceliğe işaret edilmiş olması zahirî (yüzeysel) ve basit bir şey değil, onların yaratılışında göründüğünden çok derin ve önemli incelikler bulunduğunu gösterir.

Evvela insan en önemli işlerini elleriyle yapar, onun için el güç ve kudretin sembolü sayılır. "Şu iş onun elindedir", "elinden gelir", "eli dardır", "eli geniştir", "eli uzundur", "eli kısadır", "eli açıktır" ve "eli sıkıdır" gibi güç mânâsı ile ilgili olan ifadeler, ele nisbet edildiği kadar hiçbir uzva nisbet edilmemiştir, denilebilir. Sonra elin bütün kıymeti ise parmaklardadır. El ile yapılan bütün işlerin parmakla ilgisi vardır. Onun için on parmağın diyeti, iki elin diyetine eşittir. "Filân işte onun parmağı var." sözü de parmağın etki ve güç alameti olduğunu anlatır.

Parmakların bütün incelikleri de uçlarındadır. Parmaklarda ve parmak uçlarında öyle enteresan bir sanat ve öyle ince bir duyarlılık vardır ki anatominin ve doku biliminin incelikleri bile onu kavramaya yeterli olmaz. Dokunma duyusunun hemen hemen bütün incelikleri onlarda toplanmıştır. Kaba bir misal ile karanlık bir gecede mesela bir kiler veya bir dükkanda gezinirken elinizdeki bir baston ile şuraya buraya dürttükçe şu taş, şu toprak, şu tahta, şu un çuvalı, şu pirinç veya bulgur çuvalı, şu kahve veya fasulye çuvalı, şu şeker, şu kömür çuvalı diye birçok şeyleri ayırabilirsiniz ki bütün bunlar, bastondan gelebilen türlü titreşimlerin nevilerini parmaklarınızın sinir uçları ile aldığı duyum ağının incelikleridir.

Bir taraftan silah gibi birçok şeylere direnip dayanan tırnakların sertliğiyle uygun kaslarının dayanıklı teşkilatı içinde böyle farklı zariflik ve incelikleri kapsayan ve büyük büyük çekiç ve külünk darbeleri ile yazı, nakış, resim, süsleme ve yazı taramaları gibi en ince çizgileri çizen ince ve zarif kalemleri, fırçaları, iğneleri yapma ve yönetmeye alet olan parmaklar ve uçları hemen hemen insanlardan meydana gelen işlerin en önemli bölümünün ortaya çıktığı yaratılış boğumlarıdır. Bunların tam olarak okunması bilinse, bir insanın her şeyini olmasa da pek çok özelliğini ifade ettikleri anlaşılır.

Şu halde "parmaklarını bile düzeltmeye gücü yeterek" denilmesinde, "o insanın ellerinden çıkan iyi kötü bütün iş ve eserlerle beraber düzeltebiliriz" denilmek gibi derin bir mânâ vardır. Bunları yaratan elbette yine derleyip toplayabilir. Evet yüce Allah insanın bütün özelliklerini bir küçük hücrede toplayıp misal olarak gösterebilir. Nitekim kuyruk sokumundan bir zerre içinde bir insanın bütün özelliklerini toplar. Her bir hücresinde, o insanın bütün özelliklerini toplaması da bunun göstermektedir. (bk. Elmalılı, Hak Dini; Diyanet İşleri Başkanlığı, Kuran Yolu, ilgili ayetlerin tefsiri)

Diğer taraftan, Cenâb-ı Hakk'ın, âhireti inkâr eden veya bu konuda şüphe içinde bocalayan nankörlere seslenip gereken uyarıda bulunurken, delil olarak göz, kulak, dil, burun, kalp ve beyin gibi bizce önemli sayılan organlardan değil de parmak uçlarından söz etmesi elbetteki hikmetsiz ve anlamsız değildir. Çok önemli bir konuya dikkatimizi çekmek ve kendi kudretinin üstünlüğünü, sınırsızlığını ilham etmek içindir.

Ayrıca bu ifade, parmaklardaki izlere işarettir. Zira bugün yeryüzünde beş milyar civarında insan yaşıyorsa, bunlardan hiçbirinin parmak izi diğerine uymamaktadır. İlâhî sanatın yüceliği, kudretinin mükemmelliği, insanı acze düşürecek bir olayı gözler önüne sermekte ve her parmakta bu kudretin ve sanatın patentini görmemiz istenmektedir.

Parmak izi çok eskiden beri insanların ilgisini çekmiş olabilir; ancak uçlarındaki çizgileri bilimsel açıdan ilk inceleyenin ünlü İtalyan biyoloji ve anatomi bilgini Marcello Malpigh'i olduğu söylenir. 1665 yılında Napoli'de yayımlanan “Dış Dokunma Organının Anatomisi Konusunda Gözlem” adlı Kitabında, parmak ucu derisinin girintili, çıkıntılı şekillerinin birtakım özelliklerini anlatmıştır. Bir buçuk yüzyıl sonra Çek bilgini Jan E. Purkyne, parmak ucu kabartısının değişmediğini ortaya koymuş ve bunları dokuz gruba ayırmıştır. Ancak parmak izlerinin metotlu bir şekilde sınıflandırılması, 1890 yılında İngiliz bilim adamı Francis Galton tarafından başarılmıştır.

Oysa Kur'ân-ı Kerîm'de konumuzu oluşturan âyetle, on beş asır önce parmak uçlarının özelliğine dikkat çekilerek bu hususta meraklı ve araştırıcılara fikir ve temel bilgi verilmiş ve bu mu'cizevî sanat eseriyle O Yüce Kudret'in ölüleri birçok özellikleriyle dirilteceği haber verilmiştir. Aynı zamanda parmak uçlarıyla ilgili harika şekiller, Cenâb-ı Hakk'ın, varlığına, birliğinin ve kudretinin her şeye yettiğine delil gösterilmiştir. (bk, Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun