Hz. Peygamberin cahiliye örf ve adetlerine bakışı nasıldı?

Tarih: 01.05.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hz. Âdem’den Peygamber Efendimize (asm) gelinceye kadar bütün peygamberler hak dini tebliğ etmişlerdir. Dinin temeli olan îman esasları hep aynı kalmıştır. Fakat şeriat dediğimiz, ibadet ve dünyaya ait işlerde Hz. Âdem’den Peygamberimize kadar her devrin icaplarına, insanların ihtiyaçlarına göre bazı hükümler değişerek gelmiştir. Cenab-ı Hak her devrin insanının yaşayışını ve menfaatini gözeterek her ümmete ayrı bir şeriat göndermiştir. Mâide Sûresinin 48. âyetinde bu hususta, “Sizin her biriniz için biz bir şeriat ve açık bir yol tayin ettik.” buyurulur.

Allah hiç bir kavmi peygambersiz bırakmamış, onlara hakkı tebliğ edecek peygamberleri göndermiştir. 124.000 peygamberin insanları tebliğ için gönderildiği hadiste belirtilen bir hakikattir. Ayrıca tüm peygamberlerin en büyük davası tevhid ve iman hakikatlerini insanlara tebliğ etmektir. Bu nedenle geçmiş dinlerde olan tevhid inancı ve bazı hükümlerin Kur'an'da olması gayet normaldir. Çünkü peygamberlerin davası bir olduğu gibi, muhatapları insan, o dinlerin sahibi de Allah'tır.

İslamiyet tevhid inancını getirerek putperestliğe karşı kesin tavır almış, dine aykırı olan her şeyi reddetmiş, bu inanışın eseri olan ve insan şerefine yakışmayan bütün kötü adetleri ortadan kaldırmıştır. Hukuki ve ahlaki cephesiyle de Cahiliye ruhu ile sonuna kadar mücadele etmiş, sefih, gayrı ahlaki ve zalimane davranışlara son vermiş ve Cahiliye devrinin bütün  tezahürlerini ortadan kaldırarak yerini, hilim ve ilimden kaynaklanan davranışların hakim olduğu yeni bir hayat düzeni kurmuştur.

Bununla birlikte Hz. Peygamberin Cahiliye devrinin Araplarının, kültürel yapısını, değerlerini, telakkilerini tamamıyla reddetmediği görülmektedir. Mesela onun (asm) bir sahabiye hitaben söylediği

"Ey Saib! Cahiliye çağında yaptığın faziletli şeylere İslam devrinde de devam et; misafiri ağırla, yetime ikram et ve komşuna iyi davran."(1)

mealindeki sözleri buna bir örnektir.

"İnsanların Cahiliye döneminde hayırlı olanları, İslam devrinde de hayırlıdır."(2)

hadisi de aynı anlayışa işaret eder.

Hz. Peygamber (a.s.m) Yüce Allah adına beyanda bulunmak yetki ve sorumluluğu taşıyordu(3). Beyanın ise ihtiyaç anında yapılmış olması gerekir(4). Bu itibarla o, kendine yöneltilen her soruya cevap vermek, karşılaşılan problemlere çözüm getirmek ve meydana gelen bir olayı hukukî ve ahlakî temeline oturtmak durumunda idi. Bu esnada Hz. Peygamber (a.s.m) bazen mevcut Cahiliye uygulamalarını esas alabiliyordu. Zira bunlar, tamamen cehaletten kaynaklanan şeyler olmayıp, aslında İsmail (a.s.) oğullarının şeriatının birer uzantısı mahiyetindeydi.(5) Kendisine kocası tarafından zıhar yapılan Havle bt. Malik (r.a.)’a Resulullah’ın (asm), “Senin hakkında benim yapabileceğim bir şey yoktur.”(6) buyurması, mevcut konumun Resulullah tarafından muhafaza edildiğini gösterir. Sonradan Kur’an âyetleri inerek, zıhar kefaret usulüne bağlanır(7).

Hz. Peygamber (asm)'in ve onun getirdiği İslam şeriatının Cahiliye dönemi uygulamalarına bakışı, onları kökten silip süpürmek değildir. Elbette iptal edilen ve ortadan kaldırılan uygulamalar vardır, ama pek çok husus ya aynen ya da ıslah edilerek korunmuştur. Bu hususta Dihlevi’nin yaptığı değerlendirmeyi önemine binaen almak istiyoruz(8).

“Sizi o seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; atanız İbrahim’in dini ...”(9)

ayetlerinde ifade ettiği gibi, Resulullah (asm)’ın Hanif yani İsmailî şeriatla gönderilmiş bulunduğunu, görevinin ise zaman içinde meydana gelen sapmaların doğrultulması, tahriflerin izalesi, nurunun ortaya çıkarılması olduğunu ifade ile söze başlayan Dihlevi, şöyle devam eder:

Durum böyle olunca, bu şeriatın esaslarının Araplarca  müsellem, tutacağı yolun belirgin olması gerekmektedir. Zira bir peygamberin, hak yolun hala izlerini taşıyan bir kavme gönderilmesi halinde, onun tümden değiştirilmesi ve yerine başkasının konması manasız olur. Çünkü bu gibi durumlarda gerekli olan, daha önceden mevcut bulunan şeriatın benimsenmesi ve yerleştirilmeye çalışılmasıdır.

Esasen toplumda yaşanarak devam edilen haniflik, zaten Allah’ın razı olduğu esaslardandı. Öyleyse Hz. Peygamber (asm), hiç bozulmamış aynen devam ettirilmiş olanlarını, hiç değiştirmeden devam ettirecek, bozularak gelenleri tashih ve tekmil edecek, yanlış uygulama ve düşünceleri de tamamen kaldıracaktır.

İlave bilgi için tıklayınız:

Hanif ne demektir? Cahiliye döneminde Haniflik.

Dipnotlar:

1. Müsned, III, 425.
2. Buhari, Ebbiya, 8; Menakıb, 1.
3. bk. Nahl, 44,64
4. bk. Abdülğani, Hücciyetü’s-sünne, 202, vd.; Krş. Bacı, Ebu’l-Velid Süleyman, Ahkamü’l-füsus  fi Ahkami’l-Usul, Beyrut, 1989, s. 217 vd.
5. bk. Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 898; Ahmed Emin, Fecrü’l-İslam, s. 227.
6. İbn Mace, Talak, 25; Beyhaki, es-Sünenü’l-Kübra, Beyrut, ts. VII, 382.
7. Mücadele, 1-4; Bu ve benzeri olaylar, Hz. Peygamber (a.s.m.)'in hehangi bir uygulamasının Allah’ın  rızasına uygun olmadığı takdirde düzeltildiğinin, aynen bırakıldığı durumda ise rızasına uygun olduğunun göstergesidir, denilebilir. 
8. Dihlevi, Şah Veliyullah b. Abdurrahman, Hüccetü’l-lahi’l-Baliğa, trc. Mehmet Erdoğan, İst. 1994, I, 457 vd.
9. Hac, 22/78.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun