Hz. Musa ve Firavun kıssasından çıkarmamız gereken dersler nelerdir?

Tarih: 26.06.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hz. Musa (as) kıssasının bir çok hikmetleri vardır. Kur’an, değişik yerlerde bu kıssanın bir ucunu, bir parçasını göstererek o hikmetlerden biri veya birkaç tanesini ders vermektedir. Gösterdiği üstün ahlakı ve samimi imanı ile zamanımıza ışık tutan peygamberlerden biri de Hz. Musa (as)'dır. Kur'an'da bildirilen diğer bütün peygamberler gibi, Hz. Musa (as)'ın hayatı da ders alınması gereken hikmetlerle doludur. Bunlardan bazıları:

a. Her şeyden önce, Hz. Musa (as)’ın hayatından kesitlerin sunulduğu bu kıssanın tekrarlanması, Hz. Muhammed (a.s.m)’i teselli etmeye yöneliktir. Müşriklerin, Kureyş kabilesinin  kendisine verdikleri eziyetten, daha önce Muhammedu’l-Emin demelerine rağmen, kendisini yalancılıkla suçlamalarından dolayı Hz. Muhammed (a.s.m)’in duyduğu üzüntüyü, gerek Firavun’un, gerekse Yahudilerin Hz. Musa (as)’a yaptıkları kötülükleri zikrederek, ona teselli verilmiştir.

b. Hz. Musa (as), büyük kitap verilen ilk peygamberdir. Hz. Muhammed (a.s.m) ise, büyük kitaba sahip son peygamberdir. Bu iki dinin ortak paydası, her ikisinin de sosyal hayatı da kapsayacak şekilde her açıdan insanın hayatını yönlendiren hükümlere sahip olmasıdır. Bu kıssalarda o noktalara temas eden hususlar da söz konusudur.

c. İslam dini ortaya çıktığı devirde, Hz. İbrahim (as)’in Hanif dininin bazı kırıntıları dışında, genel olarak daha önceki peygamberlere ait vahyin mesajları kaybolmuş durumdaydı. Bu açıdan bakıldığında, o devirde yegâne kendi dini ayakta olan Hz. Musa (as), Yahudiler için yepyeni bir din kurucusu konumundadır. Özellikle Medine devrinde, Yahudilerle iç içe yaşayan Müslümanların -din konusunda yanlış, yarım yamalak bilgilerle onların tuzaklarına düşmemeleri için- bu din hakkında doğru bilgiye sahib olmaları gerekiyordu. Bu kıssalarla bu açıdan da dersler verilmiştir.

d. Özellikle Yahudilerin Hz. Muhammed (a.s.m)'e karşı takındıkları olumsuz ve düşmanca tavırlarını değiştirmeye yönelik olarak, onların önceki peygamberlere ve özellikle de Hz. Musa (as)’a karşı isyan etmelerinden dolayı başlarına gelen musibetleri hatırlatılmış ve bu konuda onlara -deyim yerindeyse- gözdağı verilmiştir. Tabii ki bu kıssalar, Yahudilerden başka, o günkü diğer kâfir ve münafıklar hakkında da ciddi uyarılar ihtiva etmektedir.

e. Yahudiler, tarih boyunca insanlık camiasında, çok aktif rol almış ve bulundukları yerlerde olumsuz tavırlarıyla sosyal ve toplamsal hayatta çalkantılara sebep olmuşlardır. İşte bu kıssalarda, Yahudilerin bu özelliklerine dikkat çekilmiş, genel olarak insanların, özellikle de Müslümanların bu açıdan da bu kıssalardan dersler çıkarmaları için zımni telkinler yapılmıştır. (Bu konuda bk. Sözler, Yirmi Beşinci Söz, s.401-404).

f. İnsanların çoğu her zaman Kur’an’ın tamamını okumaya muvaffak olamaz. Oysa Kur’an herkesi irşat etmek için vardır. İşte, her zaman bütün Kur’an’ı okumayıp, yalnız bazı sureleri okuyabilenleri de bu irşattan mahrum etmemek için, Kur’an’ın esas maksatlarından olan tevhit ve haşir inancı yanında, değişik hikmetleri barındıran Hz. Musa’nın kıssasına da değişik surelerde yer verilmiştir. (Sözler, s.242. Ayrıca bazı misaller için bk. Sözler, s. 245-251).

g. Hz. Âdem (as)’den beri devam edip gelen, küfür-iman mücadelesinde, Hz. İbrahim (as) ile Nemrut ve Hz. Musa (as) ile Firavun mücadelesi bir zirveyi temsil eder. Bu mücadelenin, irili-ufaklı; büyük-küçük- izdüşümleri her zaman söz konusudur. Bu açıdan kendi zamanımızın Musa ve Firavunlarını tanıyıp ona göre saflarımızı belirlememiz çok büyük önem arz eder.

h. Firavun’un en büyük silahı halk arasında ayrımcılığı körükleyip tefrika çıkarmaktır. (bk. Kasas Suresi). Müminlerin bulunduğu safları sıklaştırarak, maddî-manevî irtibat noktalarını ön plana çıkararak, ihtilaf ve tefrikayı kaldırmak, ittifak ve ittihadı sağlamak her müminin en başta gelen görevidir. Bediüzzaman “En büyük düşmanımız, cehalet, zaruret / yoksulluk ve ihtilaftır.” derken, Firavunlara karşı mücadelenin -bu asırda- ancak ilimle, ittifakla, çalışıp yoksulluktan kurtulmakla olduğuna işaret etmiştir. Bugün, Batının Firavunları, bu üç zaafımızdan istifade ederek, bizi köle durumuna getirmişlerdir.

ı. Firavun’un sihirbazlarına karşı, Hz. Musa (as) aynı silah cinsinden mucizeler göstermiştir. Elinin bir anda beyaz/parlak bir şekle bürünmesi, asasının bir anda kıvrak bir yılana dönüşmesi, gösteriyor ki, “düşmanın silahıyla silahlanmayı” asla ihmal etmemek gerekir. Firavunların dinsizliği yaymak için kullandıkları silahları, teknik-teknoloji, müspet ilim, komiteler halinde hareket etmek gibi hususlardır. Müminler, İslam kardeşliği dairesinde ittifak ederek, dinî ilimlerle mezc ettikleri müspet ilimleri güzelce hazmederek, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “icap ederse dindar Hıristiyanlarla bile ittifak ederek" -Firavunların dinsizlik şahs-ı manevisine karşı- Semavî dinlerin temel esaslarını Kur’an’ın irşatları doğrultusunda savunmak gerekir.

j. Hz. Musa (as)’ın celalli tavrı ile Hz. Harun (as)’ın cemalli tavrını birleştirerek bu mücadeleyi sürdürmek gerekir. “Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur.” düsturuyla Hz. Harun (as)’ı temsil ederken, “Aç kurda karşı zaaf göstermek, onun şefkatini değil, iştihasını açar, dönüp dişinin kirasını da ister.” prensibiyle de Hz. Musa (as)’ın celal tavrını ortaya koymak gerekir.

k. Tebliğ yaparken kullanılması gereken üsluba dikkat etmek. Allah, Hz. Harun'u Hz. Musa'ya yardımcı kıldıktan sonra onlara Mısır'ın hakimi olan Firavun'a gitmelerini emretmiştir. Firavun'un kibir ve inkarında çok ileri gittiğini bildirmiş, fakat yine de ona din ahlakını tebliğ ederlerken yumuşak bir üslupla konuşmalarını emretmiştir:

"İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp -düşünür veya içi titrer- korkar." (Tâhâ, 20/43-44)

Bu ayetle de dikkat çekildiği gibi yumuşak söz söylemek, din ahlakının tebliğ edilmesinde oldukça önemlidir. Birçok ayette de müminlerin gerek kendi aralarında gerekse yaptıkları tebliğlerde sözün en güzel olanını seçmeleri emredilir. Burada ise karşıdaki kişinin azgın olmasına rağmen yumuşak söz söylenmesi emredilmektedir ki bu durum, güzel bir üslubun din ahlakının tebliğ edilmesinde ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun