"Sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız…" anlamındaki ayeti açıklar mısınız?

Tarih: 13.07.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetin meali şöyledir:

(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeden cennet’e gireceğinizi mi sandınız?! Onlara yoksulluk ve sıkıntı öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki nihâyet peygamber ve beraberindeki müminler, 'Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?' demişlerdi. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara, 2/214)

Ayette herkesin başına gelmesi muhtemel olan sıkıntılara dikkat çekilmiştir. Yani, insan, sadece iman etmekle imtihanını tamamlamış olamaz. Her gün, her an başka bir durumla karşılaşabilir ve bu durumdan kârlı veya zararlı çıkabilir. Onun için -dolaylı da olsa- sabrı öğrenmenin, sabır göstermenin önemine de işaret edilmiştir.

“İnsan yalnız ‘iman ettik’ demekle, hiç imtihân edilmeden bırakacaklarını mı sandılar? Ant olsun ki biz, onlardan öncekileri imtihan ettik. Elbette Allah (imtihan ederek), doğru söyleyenleri de bilir, yalancıları da bilir.” (Ankebut, 29/2-3)

mealindeki ayetlerde de bu gerçeğe vurgu yapılmıştır.

Şu hadis-i şerifte de bu gerçek seslendirilmiştir:

Habbâb b. Erett anlatıyor: Rasûlullah (s.a.m) Kabe'nin gölgesinde kaftanını yastık ederek dayandığı bir sırada yanına vardık. “Yâ Rasûlallah! Bizim  için Allah'a duâ edemez misin? Allah'tan yardım dileyemez misin?” dedik. (Kureyş müşriklerinin işkencelerinden şikâyet ettik) Bunun üzerine Rasûlullah (a.s.m)’ın rengi değişti ve şöyle buyurdu:

"Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler bulunmuştur ki, (zalimler  tarafından) yakalanır, onun için yerde bir çukur kazılır, o kişi o çukurun içine gömülürdü. Sonra büyük bir testere getirilir, onun başı üzerine konulurdu da cesedi ikiye bölünürdü, fakat bu onu dinden döndürmezdi. (Bir başkasına da benzer işkenceler uygulanır); demir taraklar ile etinin altındaki kemiği ve sinirleri taranırdı da bu işkenceler o mümini dininden çevirmezdi. (Sahâbîlerim!) Size yemin ederek söylüyorum ki, Allah bu işi (İslâm dinini), mutlaka tamamlayacaktır. Öyle ki, bir süvârî San'â'dan Hadramevt'e kadar  (tek başına) yolculuk edecek de Allah'tan ve bir de (yolcu koyun sahibi ise) koyunlarına kurdun saldırmasından başka hiçbir şeyden korkmayacaktır. Fakat sizler acele ediyorsunuz!.." (Ahmed b. Hanbel, 5/109; Buharî, Menakıbu’l-Ensar,29).

İslâm'ın başlangıç yıllarında inkarcıların baskılarından bunalan müminleri hem teselli etmek hem de uyarmak maksadıyla indiği rivayet edilen (bk. Taberî, II, 341; Râzî, VI, 19) bu âyette müminlere, nihaî başarının, iyilikler uğrunda gösterilecek özverilere bağlı olduğu şeklindeki ilâhî yasa hatırlatılmaktadır. Bir önceki âyette Allah Teâlâ'nın müminlere hakkı gösterdiği, bildirdiği, onları sırat-ı müstakime yönelttiği belirtilir. Fakat bu, işin başlangıcıdır. Geçmişteki ümmetlerden bazıları, nefislerinin kıskançlık, kin gibi olumsuz duygularına kapılarak kutsal kitapları ve dolayısıyla dinleri konusunda derin ihtilâflara düşüp dalâlete saptıkları gibi bazıları da yoksulluk ve sıkıntılarla denenmişler, sonuna kadar imanlarında sebat edenler, Allah'ın yardımının geleceği konusunda ümitlerini yitirmeyenler, gösterdikleri sabır ve dayanıklılıkla hem O'nun yardım ve desteğini hem de cennetini kazanmışlardır. Bu Allah'ın bir kanunudur.

Şu halde İslâm ümmeti de gerektiğinde bu tür sıkıntılardan geçeceklerdir. Nitekim eski peygamberler ve onların ümmetleri gibi Hz. Muhammed (asm) ve onun ashabı da imanlarını ve kutsal değerlerini rahatlarının üstünde görmüşler; bu değerleri koruma ve güçlendirme uğruna maddî ve bedensel yararlarını sonuna kadar feda etmeyi göze almışlar; büyük bela ve sıkıntılara katlanmışlardır. Allah'ın rahmetinden asla ümitlerini kesmemişler, aksine "Allah'ın yardımı ne zaman gelecek!" diye sarsılmaz bir imanla onu bekleyerek, şartların gerekli kıldığı yöntemlerle mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Bir yoruma göre onlar, "Allah'ın yardımı ne zaman gelecek!" diye yakarırken, Allah'ın kendilerini düşmanları karşısında yenilgiye uğratmayacağına inandıkları için, "Muhakkak ki Allah'ın yardımı yakındır." diyerek, sordukları soruyu yine kendileri cevaplandırmışlar; "Ya rabbi! Vaadine güvendik dayanıyoruz." demişlerdir. (Râzî, VI, 21-22)

Nihayet, ormanlık arazinin yağmur bulutlarını çekmesi gibi, onların bu büyük imanları, sabır, sebat ve fedakârlıkları da Allah'ın yardım ve desteğini üzerlerine çekmiştir. Böylece hem dünyada zafere ulaşıp Müslümanlıklarını yaşatmışlar, İslâm'ı güçlendirmişler hem de cennete girmeye hak kazanmışlar; hatta içlerinden bazıları daha hayatta iken cennetle müjdelenmişlerdir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

ertugrul89

Selamlar.
Bu siteden çok istifade ediyorum gerçekten de. Benim daha güçlü, dayanaklı olmamı sağlıyor. Bu yazıda bunun somut delilidir.
Ateistlerin mesken tuttuğu bir yerde adamın biri çıkmış yemenden birisi üzerinden Allah Rasulü(A.s.) iftira için bir şeyler geveliyordu. Utanmadan bu hadisi de kullanmıştı. Nedense hadisin arkaplanınını, hangi nedenle söylendiğini falan anlatmaz. İyiki daha önceden bu sayfadan gerekli bilgiyi aldım da o saptırıcılara kanmadım Rabbimin izniyle.
Selamla..

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun