Peygamberimizin ağaç mucizesi hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 29.07.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Peygamberimizin (asv) vesile olduğu, ağaç yürüme, yürütme mucizesinin aslı ve oluşu hakkında bilgi verir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın emri için, ağaç, yerinden çıkıp yanına gelmesi, sarihan mütevatir denilebilir. Çünkü meşâhir-i sıddıkîn-i Sahabeden Hazret-i Ali, Hazret-i İbni Abbas, Hazret-i İbni Mes'ud, Hazret-i İbni Ömer, Hazret-i Ya'le ibni Murre, Hazret-i Câbir, Hazret-i Enes ibni Mâlik, Hazret-i Büreyde, Hazret-i Üsâme bin Zeyd ve Hazret-i Gaylan ibni Seleme gibi sahabeler, herbiri kat'iyetle, aynı mucize-i şeceriyeyi haber vermiş. Tâbiînin yüzer imamları, mezkûr sahabelerden herbir sahabeden, ayrı bir tarikle o mucize-i şeceriyeyi nakletmişler, âdetâ muzaaf tevatür suretinde bize nakletmişler. İşte şu mucize-i şeceriye, hiçbir şüphe kabul etmez bir tevatür-ü mânevî-i kat'î hükmündedir.

Şimdi, o mucize-i kübrânın, tekerrür ettiği halde, birkaç sahih suretlerini birkaç misalle beyan edeceğiz.

BİRİNCİ MİSAL: Başta İmam-ı İbn-i Mâce ve Dârimî ve İmam-ı Beyhakî, nakl-i sahihle, Hazret-i Enes ibni Mâlik'ten ve Hazret-i Ali'den ve Bezzaz ve İmam-ı Beyhakî, Hazret-i Ömer'den haber veriyorlar ki:

Üç Sahabe demişler: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm küffârın tekzibinden müteessir olarak mahzun idi. Dedi:

"Ey Rabbim, bana öyle bir âyet göster ki, bundan böyle beni yalanlayanlara aldırmayayım."(1)

Enes'in rivayetinde, Hazret-i Cebrâil hazırdı. Vadi kenarında bir ağaç vardı. Hazret-i Cebrâil'in ilâmıyla, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o ağacı çağırdı, ta yanına geldi. Sonra "Git" dedi. Tekrar gitti, yerine yerleşti.

İKİNCİ MİSAL: Allâme-i Mağrib Kadı İyaz, Şifâ-i Şerifte, ulvî bir senetle, doğru ve sağlam bir an'ane ile, Hazret-i Abdullah ibni Ömer'den haber veriyor ki:

Bir seferde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına bir bedevî geldi. Ferman etti:

"Nereye gidiyorsun?" Bedevî dedi: "Ehlime." Ferman etti:

"Ondan daha iyi bir hayır istemiyor musun?" Bedevî dedi: "Nedir?" Ferman etti:

"Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, onun bir olduğuna, hiçbir şeriki bulunmadığına ve Muhammed'in, onun kulu ve resulü olduğuna şehadet etmendir."

Bedevî dedi: "Bu şehadete şahit nedir?" Ferman etti:

"Vadi kenarındaki ağaç şahit olacak."

İbni Ömer der ki: O ağaç yerinden sallanarak çıktı, yeri şak etti, geldi, tâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına. Üç defa Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o ağacı istişhad etti, ağaç da sıdkına şehadet etti. Emretti, yine yerine gidip yerleşti.(2)

Hazret-i Büreyde, İbni Sahibi'l-Eslemî tarikinde, nakl-i sahihle, Büreyde dedi ki: Biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanında iken, bir seferde bir a'râbî geldi. Bir âyet, yani bir mucize istedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti:

"Şu ağaca, 'Resulullah seni çağırıyor' de."

Bir ağaca işaret etti. Ağaç, sağa ve sola meylederek köklerini yerden çıkarıp huzur-u Nebevîye geldi, "Esselâmü aleyke yâ Resulallah" dedi. Sonra a'râbî dedi: "Yine yerine gitsin." Emretti, yerine gitti. A'râbî dedi: "İzin ver, sana secde edeyim." Dedi: "İzin yok kimseye." Dedi: "Öyleyse senin elini, ayağını öpeceğim." İzin verdi. (Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:299; Hafâcî, Şerhu'ş-Şifâ, 3:49.)

ÜÇÜNCÜ MİSAL: Başta Sahih-i Müslim, kütüb-ü sahiha haber veriyorlar ki:

Câbir diyor: Biz bir seferde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile beraberdik. Kaza-yı hacet için bir yer aradı. Settareli bir yer yoktu. Sonra gitti iki ağaç yanına, bir ağacın dalını tuttu, çekti. Ağaç itaat ederek beraber gitti; öteki ağacın yanına getirdi. Mutî devenin yularını tutup çekildikte geldiği gibi, o iki ağacı o suretle yan yana getirdi. Sonra dedi:

Yani, "Üstüme birleşiniz" dedi. İkisi birleşerek settare oldular. Arkalarında kaza-yı hacet ettikten sonra onlara emretti, yerlerine gittiler. (Müslim, Zühd: 74, no. 3012.)

İkinci bir rivayette, yine Hazret-i Câbir der ki: Bana emretti ki:

"O ağaçlara de: Resulullahın haceti için birleşiniz." Ben öyle dedim, onlar da birleştiler. Sonra ben beklerken, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm çıkageldi. Başıyla sağa sola işaret etti; o iki ağaç yerlerine gittiler.(3)

DÖRDÜNCÜ MİSAL: Nakl-i sahihle, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın cesur kumandanlarından ve hizmetkârlarından olan Üsâme bin Zeyd der ki:

Bir seferde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile beraberdik. Kaza-yı hacet için, hâli, settareli bir yer bulunmuyordu. Ferman etti ki:

"Ağaç veya taş gibi birşeyler görüyor musun?"

Dedim: "Evet, var." Emretti ve dedi:

"Ağaçlara de ki: 'Resulullahın haceti için birleşiniz.' Ve taşlara da de: 'Duvar gibi toplanınız.'" Ben gittim, söyledim. Kasem ediyorum ki, ağaçlar birleştiler ve taşlar duvar oldular. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hacetinden sonra yine emretti:

"Onlara söyle, ayrılsınlar."

Benim nefsim kabza-i kudretinde olan Zât-ı Zülcelâle kasem ederim, ağaçlar ve taşlar ayrılıp yerlerine gittiler.(4)

Şu, Hazret-i Câbir ve Üsâme'nin beyan ettiği iki hadiseyi, aynen Ya'le ibni Murre ve Gaylan ibni Selemeti's-Sakafî ve Hazret-i İbni Mes'ud, gazve-i Huneyn'de aynen haber veriyorlar. (Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:301; el-Hindî, Kenzü'l-Ummâl, 12:403.)

BEŞİNCİ MİSAL: İmam-ı İbni Fevrek ki, kemâl-i içtihad ve fazlından kinaye olarak "Şâfiî-yi Sânî" ünvanını alan allâme-i asır, kat'î haber veriyor ki:

Gazve-i Taif'te, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gece at üstünde giderken uykusu geliyordu. O halde iken bir sidre ağacına rast geldi. Ağaç ona yol verip atını incitmemek için iki şak oldu; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hayvan ile içinden geçti. Tâ zamanımıza kadar o ağaç iki ayak üstünde, muhterem bir vaziyette kaldı. (Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:301; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:620; Hafâcî, Şerhu'ş-Şifâ, 3:57.)

ALTINCI MİSAL: Hazret-i Ya'le, tarikinde nakl-i sahihle haber veriyor ki:

Bir seferde, "talha" veya "semure" denilen bir ağaç geldi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın etrafında tavaf eder gibi döndü, sonra yine yerine gitti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti ki:

"O ağaç Cenâb-ı Haktan istedi ki, bana selâm etsin."(5)

YEDİNCİ MİSAL: Muhaddisler, nakl-i sahihle İbni Mes'ud'dan beyan ediyorlar ki:

İbni Mes'ud dedi: Batn-ı Nahl denilen nam mevkide, Nusaybin ecinnîleri ihtidâ için Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma geldikleri vakit, bir ağaç o ecinnîlerin geldiklerini haber verdi.

Hem İmam-ı Mücahid, o hadiste İbni Mes'ud'dan nakleder ki: O cinnîler bir delil istediler. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir ağaca emretti; yerinden çıkıp geldi, sonra yine yerine gitti. [Buharî, Menâkıbu'l-Ensâr: 32 (Bâb: Zikru'l-Cin); Müslim, Salât: 150; Ali el-Karî, Şerhu'ş-Şifâ, 1:619.]

İşte, cin taifesine birtek mucize kâfi geldi. Acaba bu mucize gibi bin mucizat işiten bir insan imana gelmezse, cinnîlerin: "Bizim akılsızlarımız ise Allah hakkında yalan yanlış şeyler söylüyorlar." (Cin sûresi, 72:4.) tabir ettikleri şeytanlardan daha şeytan olmaz mı?

SEKİZİNCİ MİSAL: Sahih-i Tirmizî, nakl-i sahihle Hazret-i İbni Abbas'tan haber veriyorlar ki:

İbni Abbas dedi ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir arâbîye ferman etti:

"Ben bu ağacın şu dalını çağırsam, yanıma gelse, iman edecek misin?" "Evet" dedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm çağırdı. O urcun, ağacının başından kopup, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına atladı, geldi.

Sonra emretti, yine yerine gitti.(6)

İşte, bu sekiz misal gibi çok misaller var; çok tariklerle nakledilmişler. Malûmdur ki, yedi sekiz urgan toplansa, kuvvetli bir halat olur. Binaenaleyh, şu en meşhur sıddıkîn-i Sahabeden böyle müteaddit tariklerle ihbar edilen şu mucize-i şeceriye, elbette tevatür-ü mânevî kuvvetindedir, belki tevatür-ü hakikîdir. Zaten Sahabeden sonra Tâbiînin eline geçtiği vakit, tevatür suretini alır. Hususan Buharî, Müslim, İbni Hibban, Tirmizî gibi kütüb-ü sahiha, tâ zaman-ı Sahabeye kadar, o yolu o kadar sağlam yapmışlar ve tutmuşlar ki, meselâ Buharî'de görmek, aynı Sahabeden işitmek gibidir.

Acaba, o Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ağaçlar, misallerde göründüğü gibi, onu tanıyıp, risaletini tasdik edip, ona selâm ederek ziyaret edip emirlerini dinleyerek itaat ettiği halde, kendilerine insan diyen bir kısım câmid, akılsız mahlûklar onu tanımazsa, iman etmezse, kuru ağaçtan çok ednâ, odun parçası gibi ehemmiyetsiz, kıymetsiz olarak ateşe lâyık olmaz mı?

Dipnotlar:

1)  İbni Mâce, Fiten: 23, no. 4028; Dârîmî, Mukaddime: 3; Müsned, 1:223, 3:113, 4:177; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:302; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:620; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 9:10; el-Hindî, Kenzü'l-Ummâl, 2:354.
2) Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:298; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:615; Beyhâkî, Delâilü'n-Nübüvve: 6:14; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 8:292; İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6:125; el-Askalânî, el-Metâlibü'l-Âliye, 4:16, no. 3836; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:620; İbni Hibban, Sahih, 8:150.
3) Dârîmî, Mukaddime: 4; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:299; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:616; Hafâcî, Şerhu'ş-Şifâ, 3:51.
4) Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:300; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:617-619; Hafâcî, Şerhu'ş-Şifâ, 3:51; el-Askalânî, el-Metâlibü'l-Âliye, 4:8-10, no. 3830.
5) Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:301; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:619; Hafâcî, Şerhu'ş-Şifâ, 3:53; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 9:6-7; Müsned, 4:170, 172; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:617.
6) Tirmizî, Menâkıb: 6; el-Mubârekforî, Tuhfetü'l-Ahvezî, no. 3707; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 9:10.

(bk. Said Nursî, Mektubat, On Dokuzuncu Mektup)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun