Hz. Yusuf, sadece kardeşlerine ders vermek için mi gönderilmiştir?

Tarih: 03.08.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bir peygamberin dini yayması gerekmiyor mu?
- Yusuf Suresi'nden alacağımız dersler neler olabilir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kur’an’da peygamberlik görevleriyle ilgili detaylar verilmemiş olan Hz. Yusuf (as)’tan başka peygamberler de vardır. Hz. İdris, Hz. Eyyub, Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Şuayb, Hz. Zekeriya, Hz.Yahya (aleyhimüsselam) da bunlar arasında sayılabilir.

Risalet görevleriyle ilgili detaylar verilen peygamberler, daha çok tarihî büyük hadiselere sahne olmuş kavimlere gönderilmiş olanlardır. İlahî hikmet onların kıssalarını zikrederek, peygamberleri ile aralarında geçen mücadeleleri, isyanlarından ötürü başlarına gelen musibetleri hatırlatarak bu ümmetin “kıssadan hisse” çıkarmasını hedeflemiştir.

Hz. Yusuf (as)’ın kıssası da onun risaleti çerçevesinde değil, ibret verici ve “kıssaların en güzeli olan” hayat hikâyesini aktaran biyografisi düzleminde cereyan etmektedir.

Bununla beraber, onun hapis arkadaşları ile ilk karşılaştığında onlara tevhit dersini vermesi ve risalet görevine atıfta bulunması, bulunduğu her ortamda bu görevi de yerine getirdiğini göstermektedir.

Nitekim şu ayet Yusuf aleyhisselamın hayatından çok dersler alınacağını açıkça bildirmektedir:

“Andolsun, Yûsuf ve kardeşlerinde (hakikati arayıp) soranlar için ibretler vardır.” (Yusuf, 12/7)

Yusuf Suresi'nde Yusuf (as)’ın hayatta karşılaştığı çeşitli sıkıntılardan, bunlara karşı göstermiş olduğu sabırdan ve sonuçta ulaştığı başarıdan bahsedilmektedir.

“Kıssaların en güzeli...” (Yusuf, 12/3)

olan Yusuf (as) ve kardeşlerinin kıssasında, biz inananlar için faydalı öğütler ve önemli mesajlar verilmektedir.

Öncelikle Yusuf (as)’ın kıssasını kısaca hatırlayalım ve daha sonra da alınacak derslere temas etmeye çalışalım:

Yusuf (as) babasına rüyada on bir yıldız, güneş ve ayı gördüğünü, bunların kendisine boyun eğdiğini söylemişti. Babası da;

“Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa, sana tuzak kurarlar...” (Yusuf,12/4,5)

diye Yusuf (as)’ı uyarmıştı. Bu uyarıdan sonra olaylar şöyle gelişti: Yusuf (as)’ın kardeşleri babalarının Yûsuf ve kardeşini (Bünyamin) kendilerinden daha fazla sevdiği gerekçesiyle Yusuf (as)’ı öldürmeyi veya bir kuyuya atmayı planlamışlar, babalarına "Yusuf’u bizimle gönder gezsin, bize güven biz onu koruruz." demişlerdi. Tertipledikleri gezide, kardeşler yapmış oldukları plan gereği Yusuf (as)'ı kuyuya attılar. Akşamleyin de ağlayarak Yusuf’un sahte kan bulaştırılmış gömleğini babalarına getirdiler ve onu kurdun yediğini söylediler; ancak Yakub (as) buna inanmadı...(Yusuf,12/8- 8)

"Bir kervan, kuyudan su alırken Yusuf’u bulup 'Müjde! Müjde, İşte bir oğlan!' diye sevindiler ve bir ticaret malı olarak sakladılar. O'nu ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar... O'nu satın alan Mısırlı kişi hanımına dedi ki: 'Ona iyi bak. Belki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.' İşte böylece biz Yûsuf’u o yere (Mısır’a) yerleştirdik ve ona (rüyadaki) olayların yorumunu öğretelim diye böyle yaptık... Olgunluk çağına erişince ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz, iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız." (Yusuf, 12/19-22)

"Evinde bulunduğu kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi ve kapıları kilitleyerek 'Haydi gelsene!' dedi. O ise, 'Allah’a sığınırım, çünkü o (kocan)...bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler.' dedi. İkisi de kapıya koştular. Kadın Yûsuf’un gömleğini arkadan yırttı. Yûsuf, 'O benden arzusunu elde etmek istedi.' diye kendini savundu. Kadının ailesinden bir şahit de şöyle şahitlik etti: 'Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir. Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. O (Yûsuf) ise, doğru söyleyenlerdendir.' Kadının kocası Yûsuf’un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce dedi ki: 'Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır. Şüphesiz sizin tuzağınız çok büyüktür.' Şehirde bu dedikodu yayılınca kadın, mahallenin kadınlarını çağırıp ellerine birer bıçak verdi ve Yusuf’u karşılarına çıkardı. Kadınlar, onu görünce şaşkınlıkla ellerini kestiler, 'Haşa! Allah için, bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir.' dediler. Bunun üzerine kadın onlara dedi ki: 'İşte bu, beni hakkında kınadığınız kimsedir. Andolsun, ben ondan murad almak istedim. Fakat o iffetinden dolayı bundan kaçındı..." (Yusuf, 12/23-32)

Neticede Yusuf (as) suçsuz olmasına rağmen yine de zindana atıldı ve orada sıkıntılı olaylar yaşadı...

Bu sureden alınması gereken dersleri özetle şöyle sıralayabiliriz;

- Bu surede öncelikle sabretmenin ne denli önemli olduğuna işaret edilmektedir. Yusuf (as) yaşadığı sıkıntılar karşısında nasıl sabredip tüm iftira ve olumsuzluklardan kurtulduysa, Hz. Muhammed (asm) ve biz ümmetine, sabrettiğimiz takdirde Hz. Yûsuf (as)’a verilmiş olan mükâfatın bir benzerinin verileceği hatırlatılmaktadır.

- Yusuf’un (as) kardeşlerinin sahte delil getirmeleri ve babaları Yakub (as)’ın araştırmadan buna inanmaması bizler için örnek olmalıdır. Hucurat Suresi'nde de belirtildiği gibi gelen haberleri hemen kabul etmek yerine doğruluğunu araştırmalı ve ona göre karar vermeliyiz. (Hucurat, 49/6)

- Bir mü’mın her nerede olursa olsun her zaman inanan insana yakışır şekilde davranmalı ve İslam ahlakı üzere bulunmalıdır. Nasıl Yusuf (as) inancının gereği olarak doğru -dürüst davrandı ve Rabbının yasaklarından kaçındıysa, bizlerde her nerede olursak olalım ve şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun aynı şekilde haramlardan kaçınmalıyız. Kimse görmese de Yüce Allah’ın bizi her an gözetlediğini düşünerek ona göre hareket etmeliyiz. Bu şuurla hareket ettiğimiz takdirde Rabbimiz bizi başarıya ulaştıracaktır. Hz. Yûsuf (as), aristokrat bir hayat içinde yüzen Mısır saraylarında; hayâ, edep ve terbiye âbidesi olarak insanlara örnek olmuş, aslâ gayrimeşrû tekliflere iltifat etmemişti. Hatta ahlâksızca yapılan îmâ ve baskılara karşı Cenâb-ı Hakka, bunlardan kurtarması için yalvarıp,  "Zindan, bunların beni dâvet ettiği şeyden iyidir Rabbim, dedi." (Yûsuf, 12/33)

- Hiçbir olay karşısında kin ve nefret duymamalı ve müsamahalı davranmalıyız. Yusuf (as)’a çeşitli sıkıntılar, eziyetler vermelerine rağmen Hz. Yusuf’un kardeşlerine karşı kin ve düşmanlık beslememesi bize örnek olmalıdır. En yakınımızdan gelse bile sıkıntılara sabretmemiz ve onlara kin ve düşmanlık beslemememiz, hoşgörü ile muamele etmemiz Yusuf kıssasından alacağımız ibretlerden biridir. Çünkü sonuçta Yusuf (as) nasıl bu sabrı ve hoşgörüsüyle otuz yaşında Mısır’a sultan olduysa ve sonsuz saadete kavuştuysa bizler de kin ve nefretten uzak kalarak hoşgörüyle hem dünya hem de ahirette mutluluğa ulaşabiliriz.

- Yûsuf aleyhisselâm zindandayken kendisine sorulanlara cevap vermezden evvel, tevhîde dâvet ve doğru yola irşad etmek istiyor.

Bu dâvet ve tâbirinde doğruluğuna delâlet etmek üzere de, gaybden haber verme mûcizesini anlatıyor. Bizler de hangi konuda ve hangi nimet olursa olsun, öncelikle tevhide bağlamak ve Allah’tan bilmek durumundayız.

- Yûsuf aleyhisselâm, Mısır'ın iktisadî bakımdan en kritik bir devresinde yani yedi sene süren kıtlık yıllarında hazînenin başına geçmiş ve önceden aldığı tedbirlerle ülkeyi bir bâdireden kurtarmıştır. Hz. Yûsuf (as), bu güzel hizmeti yapmayı, bizzat kendisi tercih etmiştir. İlk bakışta, peygamberlik makamında bulunan bir zâtın Mısır Hükümdârı'nın emrinde (bugünkü tâbirle) Mâliye Bakanlığı yapması garip karşılanabilir; fakat, insanlığa iktisadî yönden bir hizmet verirken, kazandığı sevgi-saygı ve hüsnizanla en müessir bir şekilde İslâm'ı tebliğ, telkin ve tâlim etmesi, kısacası o milleti maddî-mânevî tehlikelerden beraberce kurtarması, ibret ve ders alınacak bir husustur.

- "En büyük saadetler, büyük ve acı felâketlerin neticesidir." Gerçekten Hz. Yusuf (as), Mısır azizliği gibi büyük bir makama, kardeşleri tarafından atıldığı kuyu, sonra Züleyha'nın iftirasına kurban gidip yıllar süren sıkıntılı bir zindan hayatından sonra ulaşabilmişti. Ve bütün bunlara büyük bir sabırla dayanmıştı. Demek dünyevî ve uhrevî saadetin yolu sabırdan geçiyor.

- Hz. Yusuf (as) biliyordu ki her şey Allah'ın emir ve izniyle olmaktadır. Onun için zindana da girse, nimetlere de kavuşsa hepsini Allah'tan biliyordu. Her şeyde hikmetler vardı. Allah, onu zindandayken peygamberlik görevi gibi büyük bir nimetle ödüllendirmiş, rüyaların yorumlarını öğretmişti. Sonra da zindandan çıkıp önce Maliye Bakanı sonra da Mısır'a aziz olacak, kardeşlerine, anne babasına kavuşacak, bütün bu nimetleri Rabbinden bilip Ona şükredecek, anne-babasına,

"... Beni zindandan çıkarmakla ve şeytan, kardeşlerimle benim aramı bozduktan sonra, sizi çölden getirip bana kavuşturmakla da Rabbim bana ihsanda bulundu. Şüphesiz ki Rabbim dilediğin yapmakta pek büyük bir lütuf ve pek ince bir tedbir sahibidir. Her şeyi hakkıyla bilen, her işi hikmetle yapan da Odur..." (Yusuf, 12/100, 101)

diyecekti. Ve yine onun, "Ey Rabbim, bana mülk ve saltanat verdin. İlâhî kitapların sırrını ve rüya tabirini öğrettin" diye Allah'ın verdiği nimetleri şükrederek dile getirdiğini, dünyada ve ahirette dostu ve gözeticisi olduğunu, Müslüman olarak vefat ettirip salih insanlar arasına katmasını istediğini görüyoruz.

- Kıssanın en göze çarpan noktalarından biri de Hz. Yusuf'un onca imkânlar içinde bulunmasına rağmen kardeşlerinin yaptıklarını aslâ başlarına kakmamasıydı. Hz. Yusuf (a s ), kendisini kuyuya atan kardeşlerine her türlü cezayı verebilecek bir mevkide iken, yüce karakteri sayesinde, onları affetmiş, üstelik onlara elinden gelen her iyiliği yapmıştır Sevgili Peygamberimiz Hz  Muhammed (asm), Mekke fethi sırasında, kendisinden kararını açıklamasını bekleyen Mekke müşriklerine Hz  Yusuf (a s )'ın kardeşlerini affederken söylediği sözlerini hatırlatmış ve o gün onlara ayıplama ve cezanın olmadığını ilân etmiştir. Şüphesiz her ikisi de, güçlü iken affetmeyi bilmenin olumlu neticelerini elde etmiş, geçmişin azılı düşmanlarının bu iyilik sayesinde samimi dostlar haline geldiğini görmüştür.

- Allah Teâlâ, Yusuf kıssasının anlatıldığı Yusuf Sûresi'nin son âyetlerinde, Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.)'e hitap ederek, bu kıssanın ona vahyedilen gayb haberlerinden olduğunu bildirmiş ve bu olayların yaşandığı dönemde hayatta olmadığına göre, bu kıssa ile ilgili bilgileri edinmenin vahiyden başka bir kaynağı olmadığını vurgulamıştır. Cenab-ı Hak, ayrıca sûrenin son âyetlerinde, Rasüllah (asm)'i teselli edecek hakikatleri dile getirmiştir. İnsanların imana gelmesi için ne kadar büyük arzu duysa ve elçilik görevi karşılığında onlardan herhangi bir ücret istemese de, insanların çoğunun inanmayacağını hatırlatarak, bu münasebetle davetinin reddedilmesi ve işkencelere mâruz kalması sebebiyle üzülmemesini tavsiye etmektedir. Yine Kur'ân-ı Kerim'in âlemler için bir öğüt ve nasihat olduğunu, akıllarını kullananların ona tâbi olacağını bildirmektedir. Akıllarını kullanamayanların ise, göklerde ve yerde Allah'ın birliğini gösteren nice delillerden yüz çevirdiğini ve insanların çoğunun, Mekke müşrikleri gibi, Allah'a ortaklar koşarak şirke düştüklerini vurgulamaktadır.  Ardından, bu inkarcıların, Allah'ın azabından, yahut kendilerini ansızın yakalayacak Kıyametten emin olup-olmadıkları sorulmakta ve sonunda Rasülullah (asm)'in dilinden, peygamberlerin ortak mesajı seslendirilmektedir:

"Ey Muhammed! İşte bu kıssa gayb haberlerindendir. Bunları sana biz vahyediyoruz. Onlar kararlarını verip tuzaklarını kurarlarken, sen onların yanında değildin. Sen çok arzulu olsan da insanların çoğu iman edecek değildir. Halbuki sen, buna karşı onlardan bir ücret istemiyorsun, Kur'ân, âlemler için ancak bir öğüttür. Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlar, bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler. Onların çoğu, Allah'a ancak ortak koşarak iman ederler. Allah tarafından herkesi kapsayacak bir musibetin gelmeyeceğinden veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopmayacağından emin mi oldular? De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben, Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar, aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı tenzih ederim! Ve ben Allah'a ortaklar koşan müşriklerden değilim." (Yusuf, 12/102-107)

Yusuf Sûresi'nin son üç âyetinde ise, Peygamberimize (asm) hitaben, daha önce de peygamberler gönderildiği hatırlatılarak onları inkâr edenlerin akıbetlerinden ibret alınması istenmektedir.  Ardından, bütün peygamberlerin davet yolunda müşriklerin engelleme teşebbüsleri ve çeşitli kötülükleriyie karşılaştıkları, onlara ve mü'minlerine yapılan kötülüklerin giderek şiddetlendiği ve üstün sabır sahibi peygamberlerin tahammülünü zorladığı açıklanmaktadır. Hatta bu zorluklar yüzünden peygamberlerin neredeyse bütün ümitlerini kaybetme, kendilerine va'dedilen zaferden ümit kesme ve bütünüyle yalanlanma endişesine kapılacak derecede zorlandıkları; işte bu son noktada ilâhî yardımın onlara ulaştığı bildirilmektedir: 

"Şüphesiz ki, daha önce Yusuf da size apaçık delillerle gelmişti, onun getirdiklerinden de devamlı şüphe etmiştiniz. Yusuf ölünce de 'Allah bundan sonra hiçbir peygamber göndermeyecek!' demiştiniz.  İşte Allah, haddi aşan şüphecileri böyle saptırır." (Mü'min, 40/34)

Evet, gerçekten Yusuf Aleyhisselâmın kıssası çok güzel derslerle dolu güzel bir kıssa.

İlave bilgi için tıklayınız:

Yusuf Suresi.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun