KÂBİL

Rivayetlere göre Hz Âdem (a.s)'ın ilk oğlu Cennette doğmuştur. Kendisinden beş yaş daha küçük olan kardeşi Hâbil ise, Âdem ile Havva'nın Cennetten çıkarılıp yeryüzüne indirilmesinden sonra dünyaya gelmiştir.

Kaynaklara göre, Hz. Havva, her doğumda biri erkek biri kız olmak üzere, ikiz doğuruyor ve birinci batında doğanlar, bir sonraki batında doğanlarla evlendiriliyordu. Ancak Kâbil ile doğan kız çok güzel olduğu için, Hâbil ile evlenmesine, Kâbil rıza göstermemiş ve; "Biz Cennet çocuklarıyız siz ise dünya çocuklarısınız, sonra benim kızkardeşim senin kızkardeşinden çok daha güzeldir. Dolayısıyla ben, onunla evlenmeye senden daha lâyıkım" demiş. Bunun üzerine babaları, Allah'a birer kurban takdim etmelerini söylemiş, çiftçi olan Kâbil, sararmış bir demet başak sunmuş. Hatta başaklar arasında dolgun birine rastlayınca ona kıyamayıp kendisi yemiş. Hâbil ise, hayvan sahibi imiş ve kurban olarak en güzel devesini takdim etmiş. Bu durumda, Hâbil'in takdimesi kabul edilmiş ancak Kâbilinki kabul edilmemiş. Buna öfkelenen Kâbil, kardeşini öldürmüş. Hadise, bundan sonra dallandırılıp budaklandırılarak devam eder (İbn Cerû et-Taberî, "Tarîhü'r-Rusül ve'l Mülûk", I, 137-139; İbnü'l-Esîr, "el-Kâmil fi't- Tarîh ", I, 41-45).

Sözü geçen eserlerde, âlimlerin, Kâbil adı üzerinde ihtilaf ettikleri de rivayet edilir. Kimine göre; Âdem oğlu "Kîn", kimine göre "Kâbîn" bazılarına göre "Kâyin", çoğunluğun kabul ettiği ise onun "Kâbil" olduğudur.

Ne var ki, Kur'an-ı Kerîm'de, Âdem'in bu iki çocuğunun isimlerinden bahsedilmez. Aynı şekilde, takdîm edilen kurbanların ne olduğu, hangi şekilde kabul veya reddedildiği, Kâbil'in, kardeşini niçin öldürdüğü üzerinde de durulmaz.

Evet, Kur'an; Âdem'in iki oğlundan ve bu iki kardeş arasında meydana gelen olaydan, inceliklere girmeden ve isim, sebep zikretmeden söz eder. Çünkü anlatılan kıssa, ne zamanla ne de mekânla sınırlı değildir. Burada önemli olan isimler değil, tipler ve temsil ettikleri zihniyetlerdir. İşte, Kur'an'ın tebliğ metodu budur. Dikkatleri, isimlere çekmek yerine, onların temsil ettikleri dünya görüşlerini gözler önüne serip, düşünenlerin bundan ibret almasını sağlar.

Bu yüzden, güvenirliği şüpheli, İsrâiliyyatın tesirinde kalmış rivayetlere itibar etmek yerine, Kur'an'ın haber verdiği ve Resulullah (s.a.s)'dan bize sağlam olarak ulaşmış haberlerle yetinmek en doğrusudur. Bu şekilde, hataya düşmek de söz konusu olmaz.

Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerîm söz konusu olayı şöyle anlatır:

"Onlara, Âdem'in iki oğlunun kıssasını hakkıyla oku. Hani ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. Kendisinden kabul edilmeyen: "Andolsun seni öldüreceğim" deyince kardeşi: "Allah ancak müttakilerin takdimesini kabul eder" demişti. "Beni öldürmek için elini uzatırsan, ben seni öldürmek için el uzatacak değilim. Çünkü ben alemlerin Rabbı olan Allah'tan korkarım. Ben, hem kendi günahını hem de benim günahımı yüklenip cehennemliklerden olmanı dilerim. Zâlimlerin cezası budur" (el-Mâide, 5/27-29).

"Bunun üzerine, kardeşini öldürmede nefsine uydu ve onu öldürerek pişman olanlardan oldu" (el-Mâide, 5/30).

"Allah, kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi. " "Bana yazıklar olsun ! Kardeşimin ölüsünü gömmek için bu karga kadar bile olamadım " dedi de yaptığına pişman olanlardan oldu" (el-Mâide, 5/31).

Rabbimizin, kıssa ile ilgili bize bildirdikleri bundan ibarettir. Peygamberimizden sahih olarak bize ulaşan bir haber de şöyledir:

"Zulüm ile öldürülen her insanın kanı(nın günahı)ından, mutlaka Âdem'in ilk oğluna da yazılır. Çünkü insan öldürme çığırını ilk açan odur" (Buharî, Cenâiz, 33; İbn Mâce, Diyât, 1).

Halid ERBOĞA

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun