"Ne Güneş Ay'a yetişebilir, …" ayetini açıklar mısınız?

Tarih: 08.10.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Yasin Suresi 40. ayet:
"Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir."
- Bu ayeti açıklar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

"Güneş de bir delildir onlara, akar gider yörüngesinde... O azîz ve alîmin (o üstün kudret sahibinin ve her şeyi bilenin), yaratması böyle olur işte! Ay için de birtakım safhalar, duraklar tayin ettik; dolaşa dolaşa, nihayet eski hurma salkımının çöpü gibi kuru, sarı, kavisli bir hâle gelir. Ne Güneş Ay'a kavuşabilir, ne gece gündüzün önüne geçebilir. O gök cisimlerinden her biri, birer yörüngede akar, durur..." (Yasin, 36/38-40)

Kur’ân’ın muhataplarına vermek istediği ders şudur:

Çok mükemmel ve en ufak aksaklık göstermeyen bir nizam vardır. Her tarafı birbiriyle tam irtibatlı bu nizam, bu sistem de, nizamın sahibinin tek olduğunu gösterir. Bunun misallerinden biri güneşin hareketidir. Güneşin hareketi kendi etrafında olabilir. Dünyanın etrafında olabilir, Güneş Sistemi olarak olabilir, içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisi olarak saniyede 18 km. veya daha fazla hızlı bir hareketle olabilir. Âyetin aslında öyle bir cümle yapısı vardır ki bütün bunları ifade etmesi mümkündür. Fakat önemli olan şudur ki, nizam fikri, bütün ihtimallerde mevcuttur. Allah’ın bu mûcizeli, çevik, muazzam, pek marifetli ve maharetli hizmetkârı olan güneş, her biri ayrı ayrı yörüngede, muazzam faaliyetlerine rağmen hiçbir uyumsuzluğa yol açmamakta, en ufak bir aksaklık göstermemektedir.

Güneş, yerin ve Güneş Sistemi'nin diğer üyelerinin çevresinde dolandıkları yıldızın adı olup, Güneş sistemi, Samanyolu Galaksisi içinde yer alan yıldız sistemlerinden biridir. Samanyolu da, sayısı milyarlarla ifade edilen galaksilerden (gökada) sadece birisidir. Astronomi alanındaki İncelemeler güneşin hem parlaklık hem büyüklük açısından vasat, sıradan bir yıldız olduğunu, fakat yere en yakın yıldız olması sebebiyle diğer yıldızlardan daha büyük ve parlak göründüğünü ortaya koymuştur.

Güneş'in önemi dünyamızın etrafında dolandığı bir gezegen olmasından ve yeryüzündeki hayatın sürdürülmesi için gerekli ısı ve ışığın kaynağını teşkil etmesinden ileri gelir. İnsanların ihtiyaç duyduğu besinler güneş enerjisi sayesinde oluştuğu gibi doğal gaz, petrol, kömür gibi yakıtların kaynağı da güneş enerjisidir. Atmosferdeki iklim olayları, rüzgâr ve yağışlar güneş enerjisiyle oluşur; yerdeki suyun dolanımı güneş enerjisiyle gerçekleşir; yeşil bitkiler güneş enerjisiyle fotosentez yapar.

Ay da dünyamızın yegane tabiî uydusu olup güneşten aldığı ışığın çok az bir kısmını dünyaya göndermekte, böylece -evrelerine göre farklılık taşımakla beraber- geceleri açık havada yeryüzünü aydınlatmaktadır. Yine güneş ve ay, vakitlerin hesaplanması ve takvim yapılması konularında özel bir yere sahiptir. Özet olarak her ikisinin önemi dünya, dolayısıyla insan ile ilgilerinden kaynaklanmaktadır.

Bariz biçimde göze hitap etmeleri ve insan hayatındaki önemlerinin bilinmesi sebebiyle güneş ve ay öteden beri insanların ilgisini celbetmiş, hatta -tanrılaştırma düzeyine varacak kadar- dinî inançları etkilemiştir.

Orta Çağ ikonografisinde güneşin Hz. İsâ (as)'nın sembolü olarak kullanıldığı görülür. Romanesk sanatta zamana hakim olan Hz. İsâ, zamanı belirleyen güneşle özdeş tutulmuş ve bir güneş diski halinde tasvir edilmiştir.

İslâm öncesi Arap tarihiyle ilgili araştırmalar, Arapların -Arap Yarımadası'nın muhtelif yerlerinde olmak üzere- Güneş'e tapmış olduklarını ve bu durumun milattan öncesine uzandığını göstermektedir. Yine bu araştırmalar Câhiliye dönemi dininin yıldızlara tapma temeline dayalı olduğunu, bütün tanrı isimlerinin özde Ay (baba), Güneş (anne) ve bunların kızları Zühre'den (Venüs) meydana gelen semavî üçlüye bağlı bulunduğunu ve Câhiliye Arapları arasında güneş kültünün var olduğunu ortaya koymaktadır.(bk. Cevâd Ali, el-Mufassalfî târîhi'l-Arab kable'l-İslâm, VI, 50-57)  Dolayısıyla, bu tespit ile şu anlamdaki âyetin örtüştüğü söylenebilir:

"Gece ve gündüz, Güneş ve Ay onun işaretlerindendir. Eğer gerçekten Allah'a tapıyorsanız güneşe de aya da secde etmeyin, onları yaratan Allah'a secde edin." (Fussilet, 41/37)

Kur'an, güneş ve aya temas ederken, Allah'ın ilminin kuşatıcılığına, bunların O'nun kudretinin eseri olduğuna ve yüce yaratıcının insanlara lütfettiği nimet ve imkanlara dikkat çekmeyi hedeflemiştir. Nitekim 38. âyetin son cümlesinde de bu yönde bir vurgu yer almıştır. Güneş ve ayın evrendeki yeri, önemi ve hareketlerinden söz eden âyetlerin hepsinin -ağırlıklı görüşe göre- Mekkî oluşu da bu konuya değinilmesindeki asıl amacın yanlış inançların tashihi ve Allahuteâlâ'ya kullukta mutlak teslimiyetin telkini olduğunu göstermektedir.

Özellikle günümüzde çok ileri bir düzeye gelmiş olan astronomi, astrofizik ve güneş fiziği gibi bilim dallarının verileri, yakın zamanlarda yeni bir ivme kazanmış olan Kur'an araştırmaları açısından da ayrı bir önem taşımakta ve işaret edilen iki yönlü gelişmenin yeniden canlanması ihtimalini güçlendirmektedir. Özellikle bu alanda çalışan araştırmacıların kâinat kitabının ihtişamı karşısındaki hayranlıklarını gizlemeyip onun arkasındaki kudrete dikkat çekmeleri, bunun da fikir ve ilim çevrelerini, dinî telakkilerin, otantikliğinde kuşku bulunmayan kutsal bir metinle temellendirilmesi arayışına yönlendirmesi bu gelişmelerin önemli işaretlerîndendir.

38. âyetin ilk cümlesinde geçen "müstakar" kelimesi mimli mastar, ism-i zaman veya ism-i mekân olabilir; başındaki "lâm" harfi de birkaç mânada kullanılabilmektedir. Bu sebeple âyetin bu kısmı için değişik yorumlar yapılabilir.

Bunları şöyle özetlemek mümkündür, Güneş:

a) Kendisi için belirlenmiş bir zamana (bu âlemdeki mevcut düzenin bozulmasına, yani duracağı ana, kıyamet gününe) kadar,

b) Kendine özgü istikrar mahallinde, yani sabit eksen (kendi ekseni) etrafında,

c) Kendisinin karargâhı olan âlemin yararına,

d) Kendisi için belirlenmiş yere doğru (ki bu da başlangıç noktasına, varabileceği en yüksek noktaya ve inebileceği en düşük noktaya, doğunun ve batinin en uç noktalarına doğru vb. şekillerde açıklanmıştır),

e) Kendisi için takdir edilmiş düzen sebebiyle; yani hesapsız, kör bir tesadüf ile değil düzenli bir kanuna göre,

f) Kendi âleminde bir istikrar ve denge meydana getirmek amacıyla,

g) Sonunda sükûna erip durması için,

h) Yıllık veya günlük hareketini tamamlamak üzere hareket eder.

Kur'an ve hadislerdeki kıyamet tasvirlerinde güneşin mevcut düzeninin bozulmasından, hatta durulup tortop edilmesinden söz edildiği gibi, her yıldızın sınırlı bir yaşa sahip olduğu da bilimsel araştırmalarca ortaya konmuş bir gerçektir.

40. âyetin "Ne güneşin aya yetişip çatması uygundur" anlamındaki cümlesiyle, güneşin ve ayın dünya ve insanlar için büyük önemi ve güçlü etkileri bulunmakla beraber, bunların kendileri için belirlenen düzenin dışına çıkamayacakları, hepsinin Allahuteâlâ'nın iradesine ve belirlediği yasalara tâbi oldukları vurgulanmaktadır. Bu cümle için "Birinin ışığı diğerininkine benzemez.", "Biri doğduğunda diğerinin ışığı kalmaz." gibi yorumlar da yapılmıştır.

"Yetişme" anlamına gelen fiilin güneş hakkında kullanılmasının sebebi, ayın yörüngesini bir ayda katetmesi, dünyanın güneş etrafındaki dönüşünü ise bir yılda tamamlaması olabilir (Zemahşerî, bu karşılaştırmayı o günün bilgilerine göre "Güneş'in kendi yörüngesini bir yılda katetmesi" şeklinde verir; III, 287). Bu âyetin "ne de gece gündüzü geçebilir" anlamına gelen kısmı için Râzî 'nin tercih ettiği yorum burada gecenin ayı, gündüzün de güneşi temsil etmesi esasına dayalıdır; buna göre kastedilen anlam şudur: Ayın gücü ve etkisi güneşin gücüne ve etkisine baskın gelemez.

Allahuteala, gökte yoluna devam eden ay için menziller tayin etmiştir. Ay, ışığını güneşten almasına rağmen ilk doğduğu gün çok küçük görünmekte daha sonra giderek büyümekte ve tekrar küçülmeye başlamaktadır. Güneş, gündüz vazifesini ifa ederken ay vazifesini gece ifa etmektedir.

Allahuteala bu âyet-i kerimede güneşin ve ayın vazifelerinin farklı olduğunu, gece ve gündüzün birbirlerini takib etmelerine rağmen birinin diğerinin önüne geçmediğini beyan etmekte böylece kainattaki ahenk ve nizamın kendisi tarafından sağlandığını, bunun da varlığının ve kudretinin büyük bir delili olduğunu bildirmektedir.

(DİB. Kur'an Yolu, Yasin Suresi 38, 39, 40. ayetlerin tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun