Şafi mezhebine göre adak ile ilgili hükümler nelerdir?

 

İçindekiler

A) Tanımı

Nezir (adak) kelimesi, sözlükte "iyi veya kötü bir şeyi yapmaya söz ver­mek" anlamına gelir. Fıkıh dilindeyse, "hayırlı olan bir şeyi vaad etmek" de­mektir. Bir ıstılah olarak nezir, kişinin dinen kendisine vacip olmayan bir şeyi üstlenip yapmayı taahhüd etmesidir.

 

B)  Delili

Adağın dindeki hükmü Kitap ve Sünnet'le sabittir. Konuyla ilgili bir âyet-i kerîmede yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Nezirlerini (adaklarını) yerine getir­sinler." (Hac 22/29.)

 

Adak konusuyla ilgili bir hadis-i şeriflerinde sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:"Kim Allah'a itaat etmeyi adamışsa O'na itaat etsin. Kim de O'na isyan et­meyi adamışsa (sakın) O'na isyan etmesin." (Buhârî, Eymân ve'n-Nüzûr, 28.)

 

C)  Hükmü

Adak, Allah'a yaklaşmak üzere yapılan bir ibadet çeşididir. Bundan dola­yıdır ki fıkıh bilginleri, müslüman olmayan kişinin adağının sahih ve geçerli ol­mayacağını söylemişlerdir. Şunu da belirtelim ki, bir kimsenin yapmak istedi­ği ibadeti, kendine adak yoluyla vacip kılmadan yapması daha faziletli bir dav­ranıştır. Şu halde Allah'a yaklaşmak üzere gönüllü olarak verilen sadaka, adak yoluyla verilen sadakadan daha faziletlidir.Adağın vâcipliği, bir şeyin adanmasından sonra yürürlüğe girer. Çünkü bir şey yapmayı adayan kişi, adadığı şeyi kendi üzerine vacip kılmıştır. Fakat henüz ortada bir adak yok iken adakta bulunma teşebbüsüne gelince, bu eğer teberrür adağı ise, yani herhangi bir şarta bağlı olmaksızın sevaplı bir işi yap­ma adağı ise, sahibine ibadet sevabı kazandırır. Bu sebeple gayri müslimin böyle bir adakta bulunması sahih olmaz.Nezr-i lecâc denen adak ise, yani bir işin olması veya olmaması şartına bağlanan bir adak ise bu, Hz. Peygamber'in şu yasağından dolayı mekruhtur.

"Adakta bulunmayın. Çünkü adak, Allah'ın takdir buyurmuş olduğu hiç-bir kazayı geri çevirmez." (Müslim, Nezir, 5; Tirmizî, Nüzûr, 11.)

 

Adakta bulunacak olan kişinin ermiş veya velî insanlar için adakta bulun­ması haramdır. Bu gibi adaklar bâtıl ve geçersizdir. Kişi illa da adakta buluna-caksa, bunu Allah için yapmalıdır.

 

D)  Şartları

Bu başlık altında, adakta bulunan kişide aranan şartlar ve adanılan şey­de aranan şartlar olmak üzere iki grup şartı ele alacağız.

 

I. Adakta Bulunan Kişide Aranan Şartlar

1. Akıllı olmak. Adakta bulunan kişi akıllı olmalıdır. Şu halde delinin adak­ta bulunması geçerli değildir. Çünkü o, dinî hükümlere muhatap değildir.

2.  Ergen olmak. Adakta bulunan kişi ergen olmalıdır. Mümeyyiz olsun ol­masın çocuğun adakta bulunması geçerli değildir. Zira o, dinî hükümlerle yü­kümlü değildir. Dolayısıyla yapmış olduğu taahhüt bağlayıcı değildir.

3.  Müslüman olmak. Gayri müslimin adakta bulunması sahih olmaz. Öy­le ki gayri müslim bir kişi adakta bulunduktan sonra müslüman olsa bile bu adağını yerine getirmesi zorunlu olmaz. Çünkü adakta bulunurken müslüman değildi. Müslüman olmayan kişinin ise ibadet ehliyeti yoktur. Dinî taahhüdü de bağlayıcı değildir.

4. Serbest bir irade ile adakta bulunmuş olmak. Şu halde başkasının zo­ruyla adakta bulunan kişinin adağı bağlayıcı olmaz. Bu adağın yerine getiril­mesi vacip değildir. Bu konuda sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah, ümmetimin y'anılarak, unutarak ve tehdit altında kalarak işle­dikleri günahları bağışlamıştır." (İbn Mâce, Talâk, 16.)

 

Hanefî mezhebine göre ise başkasının zoruyla adakta bulunan kişinin, adağını yerine getirmesi vaciptir. Çünkü adakta bulunan kişinin serbest irade­li olması, bu mezhebe göre şart değildir.

 

II. Adanılan Şeyde Aranan Şartlar

1.  Adanılan şey, varlığı dinen düşünülebilen bir şey olmalıdır. Varlığı di­nen düşünülemeyen bir şeyi adamak sahih olmaz. Meselâ, "Geceleyin oruç tutmayı Allah rızası için adadım" demek gibi. Bu, sahih ve bağlayıcı bir adak olmaz. Çünkü geceleyin oruç tutmak dinen düşünülebilecek bir şey değildir.

2. Adanılan şey, namaz, sadaka ve kurban gibi ibadet cinsinden olmalı­dır. Günah işlemeyi adamak, meselâ, "İçki içmeyi adadım" veya, "Falan kişiyi öldürmeyi adadım" demek sahih olmaz. Bu hususta sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: "Ne Allah'a âsi olmada ne de âdemoğlunun sahip olma­dığı şeyde adak vardır." (Müslim, Nezir, 3, 8; Ebû Davud, Eymân, 32.)

 

3. Allah için verilmesi adanan şey, adama esnasında adak sahibinin mül­kiyetinde bulunmalıdır. Kişinin kendi mülkiyetinde bulunmayan bir şeyi ada­ması sahih olmaz. Yukarıda geçen hadis-i şerifte de bu husus açıkça ifade edilmiştir.

4. Adanan şey, farz veya vacip bir şey olmamalıdır. Meselâ beş vakit na­maz kılmayı veya ramazan orucunu tutmayı adamak sahih olmaz. Çünkü bunlar, zaten yerine getirilmesi gereken ibadetlerdir.

 

E) Kısımları

Adak üç kısma ayrılır.

 

1.  Nezr-i lecâc (lecâc adağı)

Tartışma ve öfke halinde yapılan adaktır. Örneğin bir tartışma esnasın­da, "Eğer falan kişiyle konuşursam Allah için on gün oruç tutmak adağım ol­sun" demek gibi. Böyle bir adakta bulunan kişi, kastettiği şahısla konuşursa ya adadığı on günlük orucu tutmalı ya da bir yemin kefareti vermelidir. Çünkü onun bu sözü bir bakıma adağa, bir bakıma da yemine benzemektedir. Bu hu­susta sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Adağın kefareti, yemin ke­faretidir." Müslim, Nezir, 5

 

2.  Teberrür (mücazat, mükâfat) adağı

Tartışma veya öfke durumu söz konusu olmaksızın herhangi bir şarta bağlanan adaktır. Sözü edilen şartın gerçekleşmesi durumunda bu adağın yerine getirilmesi gerekir. Örneğin, "Bir ev sahibi olursam Allah rızâsı için bir koyun kurban etmek adağım olsun" diyerek adakta bulunan kişinin, ev sahibi olduğunda bir koyun kurban etmesi gerekir. Koyun kurban etmek yerine kefa­ret veremez veya başka bir şey yapamaz. Yüce Allah, verilen sözlerin yerine getirilmesini şöyle emretmiştir: "Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'a karşı ver­diğiniz sözü yerine getirin." (Nahl 16/91.)

 

3.  Mutlak adak

Öfke hali söz konusu olmaksızın ve bir şarta bağlamadan yapılan adağa mutlak adak denir. Bununla maddî bir gaye hedeflenmez; sırf sevap kazanmak amaçlanır. Örneğin bir kişi, "Allah rızâsı için yoksullara 1 ton gıda yardı­mında bulunmak adağım olsun" diyerek şartsız bir adakta bulunursa, bu ada­ğını yerine getirmesi gerekir. Önce de ifade edildiği gibi Allah'a yaklaşmak üzere gönüllü olarak verilen sadaka, adak yoluyla verilen sadakadan daha fa­ziletlidir.

 

F) Adakla İlgili Çeşitli Hükümler

Adakta bulunan kişi için üç durum söz konusudur:

1. Günah işlemeyi adamak. İçki içmek, adam öldürmek veya zina etmek gibi haram bir fiil işlemeyi adayan kişinin adağı oluşmaz. Dolayısıyla bu ada­ğını yerine getirmesi gerekmez ve bu sebeple kefaret vermek mecburiyetinde de kalmaz.

2. Allah'a yaklaştırıcı bir amel ve ibadeti adamak. Bu da üç kısma ayrılır:

a)  Farz veya vacip bir ibadeti adamak. Beş vakit namaz kılmayı veya ra­mazan orucu tutmayı adamak gibi.

Haram bir iş yapmayı, meselâ içki içmeyi adamak da böyledir. Bu tür şey­leri adamanın bir anlamı yoktur. Çünkü vakit namazlarını kılmak, ramazan orucunu tutmak, içki içmemek zaten farzdır. Adakta bulunarak bunları yapma yükümlülüğü altına yeniden girmenin bir mânası yoktur. Böyle bir adakta bu­lunan bir kişinin adağı oluşmaz. Dediğini yapmaması durumunda kefaret ver­mesi de gerekmez.

b)  Namaz, oruç, hac ve sadaka gibi ibadetlerin nafile olanlarını adamak. Bu tür adaklar sahih ve bağlayıcı olup yerine getirilmeleri gerekir.

c)  Hasta ziyareti, müslümanlar arasında selâm vermeyi yaygınlaştırma, aksırana hayır duada bulunmak gibi sevaba vesile olacak ahlâkî güzellikler­den birini yapmayı adamak.Bu tür adaklar sahih ve bağlayıcıdır. Yerine getirilmeleri gerekir. Zira sev­gili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: "Kim Allah'a ita­at etmeyi adamışsa O'na itaat etsin. Kim de O'na isyan etmeyi adamışsa (sa­kın) O'na isyan etmesin." (Buhârî, Eymân ve'n-Nüzûr, 28.)

 

3.  Yeme, içme, uyuma, oturup kalkma gibi mubah bir işi yapmayı veya yapmamayı adamak. Böyle bir adakta bulunan kişinin adağı oluşmaz. Adak sahibi, bu adağının gereğini yapmadığı takdirde kefaret vermekle yükümlü ol­maz. (Nevevî, el-Mecmû; 8/436-440.)

 

G) Geçerli Adağın Hükümleri

Adak geçerli bir şekilde oluştuktan ve adakta bulunan kişinin ileri sürdü­ğü şart da gerçekleştikten sonra adağın yerine getirilmesi vacip olur. Adanan şey, herhangi bir kayda tâbi tutulmayan mutlak bir namaz veya oruç yahut sa­daka ise, bunların en azını ifa etmek gerekir. Söz gelimi bir kişi sayı veya key­fiyet belirtmeden nafile namaz kılmayı adarsa, en az iki rek'at namaz kılmalı­dır. Gün sayısı belirtmeden oruç tutmayı adayan bir kişi, en az bir gün oruç tutmalıdır.

 

Miktar belirtmeden sadaka vermeyi adayan bir kişi, mal denilecek miktar­da bir şeyi, zekât alması uygun görülen kimselere vermelidir.Bir kişi adadığı ibadeti belirli bir zaman, durum ve sayı ile kayıtlamış ise, o ibadeti bu kayıtlara riayet ederek yerine getirmelidir. Buna göre belirli bir beldenin halkına sadaka vermeyi adayan kişi, sadakayı bizzat o beldenin hal­kına vermelidir. Başka bir beldenin halkına vermesi durumunda adağını yeri­ne getirmiş sayılmaz. Ama belirli bir beldede oruç tutmayı adayan kişinin, adadığı orucu başka bir beldede tutması caiz olur.Belirli bir camide itikâfa girmeyi adayan kişi, başka bir camide itikâfa gi­rebilir. Yalnız Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî veya Mescid-i Aksâ'da itikâfa girmeyi adamış ise, belirlediği mescidde itikâfa girmesi gerekir. Çünkü bu mescidlerde ibadet etmek, başka mescidlerde yapılan ibadetten daha fazilet­lidir.

 

Hanefî mezhebine göre mutlak adaklar zaman, mekân, nesne ve şahıs ile kayıtlanamaz. Meselâ, "Pazartesi günü şu 10 doları Ahmet'e sadaka ola­rak vereceğim" diyerek adakta bulunan kişi, pazartesi veya salı günü başka bir 10 dolarlık banknotu Ahmet'ten başka bir adama sadaka olarak verirse, adağını yerine getirmiş sayılır.

 

Aynı şekilde itikâfa girmek veya oruç tutmak için ileriki bir ayı belirleyen kişi, acele edip bunları önceki bir tarihe alarak yaparsa, adağını yerine getir­miş sayılır.Bir şarta bağlı olarak adanan mukayyet adaklara gelince, bunlarda sade­ce belirlenmiş olan vakte bağlı kalmak gerekir. Çünkü adanan adağın bağlan­dığı şartın tahakkukundan önceye alınması sahih olmaz. Ama şartın tahakku­kundan sonraya ertelenmesi ve sonraki bir zaman içinde yerine getirilmesi ca­iz olur. Bu adakta kişi, nesne ve yerin belirlenmesi gerekli değildir. Belirlense bile bu kayıtlara riayet etmek zorunlu değildir.

Hac veya umre yapmayı adayan kişinin bu adakları bizzat yerine getir­mesi gerekir. Herhangi bir mazeret sebebiyle bu ibadetleri bizzat yapmaktan âciz kalırsa, ücretli olsa dahi bir kişiyi kendi yerine nâib olarak göndermesi ge­rekir.

 

Kişi zimmetten kurtulmak için adağını ilk fırsatta yerine getirmelidir. Buna göre üzerinde hac veya umre adağı bulunup da imkân bulunduğu halde bu adağını yerine getirmeyi erteleyen ve yerine getirmeden ölen kişinin malından harcama yaparak bir vekil aracılığıyla hac veya umre yaptırmak gerekir. Çün­kü kendisi imkân bulduğu halde ihmalkâr davranarak bu adağını yerine getir­memiştir. Ama imkân bulmadan ölürse, hiçbir şey gerekmez.Herhangi bir şart ve kayda bağlanmayan mutlak adak, zamanla sınırlı de­ğildir. Böyle bir adak, geniş zamanlı ibadetler cinsindendir. Mutlak adağın er­telenmesi caizdir. Örneğin, "Allah rızâsı için bir koyun kesip fakirlere sadaka olarak dağıtmak adağım olsun" diyerek adakta bulunan bir kişi, aynı günde bir koyun kesip fakirlere sadaka olarak dağıtabileceği gibi, bunu daha sonra da yapabilir. Ancak zimmetten kurtulmak için, adağını bir an önce yerine getirme­si sünnettir. Şayet adak belirli bir zamanla kayıtlanmış ise, o zamanda yerine getirilmesi vacip olup ertelenmesi günahtır.

 

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun