"Sırrın esirindir, söylersen onun esiri olursun.",.. cümlelerinden ne anlatılmak istenmiştir?

Tarih: 11.01.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bu cümlelerde ne anlatılmak istenmiştir; açıklar mısınız?
"Evlendin mi derya yolculuğuna çıkmış olursun",
"Çocuğun oldu mu gemi parçalanmış olur"

Cevap

Değerli kardeşimiz,

“Sakladığın sır senin esirindir, açığa vurursan sen onun esiri olursun” ifadesinin anlamı şudur:

“Eğer insan bir sırrı kendi içinde saklarsa, o sır –hürriyetine kavuşmamış- esiri gibidir. İzin vermediği sürece dışarı çıkmasına imkân yoktur, başkasının amacına hizmet etmesi mümkün değildir.  Fakat ne zaman onu birisine söylese artık kendisi o sırrının esiridir. Çünkü sır demek, genellikle –başkaları tarafından bilinmesinde- sakınca olan şey demektir. Bunu dışa vurduğu zaman, artık kişi her zaman o sırrın esiri gibi olur. Sırrını açtığı kimsenin kulu, kölesi gibi hareket etmek durumunda kalır. Bugünkü ifadeyle bu sır -yerine göre- her zaman aleyhinde bir şantaj olarak kullanılabilir.

İnsanın, sırrını emanet edeceği kimse, kendisine namus emanet edilecek kadar emin ve onu muhafaza hususunda, kendi namusunu korumadaki titizliği kadar da hassas olmalıdır. Emin olmayana emanet, sırrı namus bilmeyene de sır verilmemelidir.

Dilini hapseden, sözlerinin esiri olmaktan kurtulur.

Sır tutma ve başkalarının sırrına saygılı kalma, tamamen irade ve idrakle alâkalı insânî bir meziyettir. İradesiz kimselerin sır tutmaları beklenemeyeceği gibi, yaptığı işlerin ve söylediği sözlerin akıbetini idrak edemeyecek kadar safderûn kimselerin de sırları tutması düşünülemez.

Bir insanın, emanet ettiği sırrını birkaç defa fâşetmiş birisine, yine de sır vermesi, onun idraksizliğini ve sırdaş seçimindeki aczini gösterir. İnançla gönlü oturaklaşmış ve gözü açılmış birisi, hayatında bu kadar aldatılıp, bu kadar kandırılmamalı!.

İnsan, açıklamada bulunmaya lüzum görülen yerlerde kendisine düşeni anlatmalı; boş yere kalbinin kapağını açarak sırlarını fâşetmekten de kat'iyen sakınmalıdır. Öyle, her yerde, ulu orta kalbindeki sırları saçıp gezenlerin, günün birinde hem kendilerini, hem de içinde bulundukları toplumu önünü alamayacakları bir ölüme sürükleyecekleri, kat'iyen hatırdan çıkarılmamalıdır.

İnsan, kendisine ait gizli şeyleri şurada-burada fâşetmekten fevkalâde sakınmalıdır. Hele bunlar, çirkin, sevimsiz ve netice itibarıyla da fayda getirmeyen şeyler ise... Zira bu hâl, çok defa dostları utandırıp, düşmanları da sevindirebilecek uygunsuz durumların doğmasına sebebiyet verebilir.

Sîneler, sırlar için birer sandukça olarak yaratılmışlardır. Akıl onların kilidi, irade de anahtarıdır. Bu kilit ve anahtarda arıza olmadığı sürece, sandukçanın içindeki cevherleri kimsenin bilmesine imkân yoktur...

Başkasının sırlarını sana taşıyan birisi, senin sırlarını da, başkalarına taşıyabilir. Bu sebeple, öyle densizlerin, en ehemmiyetsiz gibi görünenlere bile vâkıf olmalarına kat'iyen fırsat verilmemelidir.

Ahmağın kalbi dilinin ucunda; akıllının dili, sînesinin en uç burcundadır.

Ahmakla sırdaş olmaktan sakınmak gerekir..  Bilerek kötülük yapma niyeti olmasa bile, bazen iyilik düşünürken de kötülük yapabilir.

Sır vardır, ferdi ilgilendirir; sır vardır, aileyi; sır da vardır ki, bütün bir toplum ve milleti... Ferdî bir sırrın fâşedilmesiyle ferdî haysiyet; ailevî bir sırrın açığa çıkmasıyla ailevî haysiyet; topluma ait bir sırrın ifşâ edilmesiyle de millî haysiyetle oynanılmasına fırsat verilmiş olur. Zira sır, sînelerde kaldığı müddetçe sahibi için bir kuvvet olmasına karşılık, başkalarının eline geçince, onun aleyhine kullanılmaya müsait bir silah haline gelir.

Bir prensip olarak, sırrın benimsenmesini gerektiren nice kıymetli işler vardır ki, onu temsil edenlerin sır tutmayışından, o işte bir adım ileriye gidilememiş, hatta bazen müteşebbisler için ciddî rizikolara da sebebiyet verilmiştir. Hele bu iş, milletin hayat ve bekâsıyla alâkalı nazik konulardan ise!..

Bir devlet, devlet sırlarını düşmanlarına kaptırmış; bir ordu, hareket stratejisini hasım güçlere belli etmiş; bir iş ve aksiyon adamı, rakipleri tarafından keşfedilmiş ise, o devletin derlenip toparlanmasına, o ordunun zafer elde etmesine ve o aksiyon adamının muvaffak olması zorlaşır...

“Bir insan evlendi mi derya yolculuğuna çıkmış olur.”un anlamı şu olsa gerektir:

Evlilik büyük bir sorumluluğu beraberinde getirir. Hayat şartları genellikle tek başına yaşamaktan daha zor olur. Adeta kişi deryada yüzmek zorunda kalmış gibi olur. Dolayısıyla, ailesini mutlu edecek, onların ekonomik şartlarını düzeltecek, maddî-manevî ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde hayat deryasında yüzmeyi öğrenmelidir.

“Çocuğu oldu mu gemi parçalanmış olur.” ifadesinden şu kastedilmiş olabilir:

Aile hayatı bir gemidir. Bu gemideki eşlerin bütün ilgi ve alakaları, sevgi ve saygıları birbirine karşı olarak vardır. İkisi âdeta hayat gemisinin iki parçası gibidir. Fakat çocuk olduğu zaman, bu gemi parçalanır, sevgiler, ilgiler artık eşlere mahsus olarak kalmaz, çocuklarla da paylaşılmak durumundadır. Bu dağılım sonucunda, zevkler artar, sıkıntılar da artar.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun