Enam Suresi 125. Ayete, Allah kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar, anlamı vermek doğru mudur; doğruysa ne demektir?

Tarih: 22.02.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Verdiğiniz meal doğrudur. Yine de biz kendi mealimizi de verelim:

“Allah, kimi hidâyete erdirmek isterse, onun kalbini İslâm’a açar; kimi de saptırmak isterse, göğe (gökte) yükseliyormuş gibi, kalbine darlık ve sıkıntı verir. Allah, inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık (sıkıntı) çökertir.” (Enam, 6/125).

Allah, insanın düşüncesine, niyetine ve inkârına göre onun yoldan çıkmasına izin verir ve onun yoldan çıkışını tescil eder.

Ayette ikinci konumdaki kimselerin yaşadığı psikolojik durumun, göğe doğru yükselenlerin hissettiği fizyolojik sıkıntıya benzetilmesi ilgi çekicidir. Zira bilindiği gibi, yükseğe çıkıldıkça hava basıncı düşer ve irtifaın artması oranında nefes almak da güçleşir. Böyle bir tabiat kanunun henüz bilinmediği bir dönemde Kur'an'ın bu kanunu açıkça ifade etmesi onun kesin bir mûcizesidir.

Âyetin bu kısmında yer alan harec kelimesi, "içine girilmeyecek kadar ağaçları birbirine girmiş bir vadi" anlamına da gelmektedir. Başka bir ifade ile vahşi hayvanların, çobanların içine giremeyeceği kadar birbirine girmiş ağaçlık demektir. Bunun anlamı, o insanın psikolojik anlamda çok zahmet çekeceğidir. İnkâr eden insanın kalbindeki haller, vahşi hayvanların bile giremeyeceği kadar ağaçları birbirine girmiş bir ormana dönüşecektir.

Bunun kadar önemli olan diğer bir husus da, menfi duyguların etkisinde kalan insanların yaşadığı psikolojik sıkıntıların ve açmazların bu âyette mükemmel bir şekilde teşhis ve veciz bir benzetmeyle tasvir edilmiş olmasıdır.

Buna göre kötü niyet, kıskançlık, inatçılık gurur ve kibir, zevk ve menfaat tutkusu gibi psikolojik âmillerin etkisine kapılan kâfirler, akıllarını duygularına kurban ederler; bu tutumda ısrar ettikçe, tıpkı yükseldikçe nefes alma güçlüğü çekenler gibi, Müslümanlık ve Müslümanlar karşısında giderek artan bir sıkıntı ve huzursuzluk hissederler; hak ve hidayet üzerine rahat ve sağlıklı düşünme imkânından gittikçe uzaklaşırlar; İslâm'ın anlatılması canlarını sıkar, inat ve inkârlarını arttırır, haksız davranışlara sevkeder; böylece ebedî hayat ve kurtuluş demek olan hidayete ulaşma imkânını da giderek kaybederler.

Bütün bunlar, Allah'ın küllî kanunlarının zorunlu bir sonucu olarak, olumsuz duygu ve tutkularının, kötü niyetlerinin esiri olanlar için kaçınılmaz bir durumdur.

Bu benzetmenin ortak yönü sıkıntıdır. On dört asır önce bugünkü müspet ilmin ve tecrübenin tasdik ettiği bir gerçeği yansıtan böyle bir benzetmenin yapılması -Kur’an’ın i’cazı bakımından- çok mânidârdır.

Ayetin sonundaki, "Allah inanmayanların üstüne böyle murdarlık verir." cümlesine de dikkat çekmek uygun olacaktır. Ayetteki rics kavramı, recese kalıbından alınınca, "devenin kükremesi" gökle beraber kullanılınca, "bulutların hareket edip göğün çok gürlemesi, birinin işine mani olmak"; recüse kalıbı da "pis olmak, çirkin iş yapmak"; bina kelimesiyle kullanılınca, "sarsılmak"; rics şeklindeki isim kalıbı da "murdar, necis, pislik, günâh, çirkin iş, işkence, hışm, gadap, lanet, küfür, şeytanın vesvesesi"; mercûs kalıbı da "karışıklık, düzensizlik" mânalarına gelmektedir.

İnanmayan insanlar hem kendi hayatlarını, hem de insanlığın hayatını kirletiyorlar. Esas gönül çevresinin kirlenmesi gerçek kirlenmedir. Çevre bilimi ve mühendisliğini gönülden başlatmak gerekiyor. Aklını kullanmamak ve iman etmemek, hem ferdi, hem toplumları, hem de bütün insanlığı kirletmekte, murdar hale getirmektedir. Bunun anlamı, beynini ve gönlünü çalıştırmayan insanların murdar hale gelecekleri, bu halleriyle yaptıkları her işi ve bulundukları her çevreyi kirletmiş olacaklarıdır.

Âyetin bu kısmına dikkat edilirse, inanmadıkları için Allah murdarlığı o insanlara vermektedir. Kulun inancı veya eylemi ilâhî takdîri harekete geçirmektedir. İnanmayan insanlara dünyada murdarlık, öteki dünyada da lanet ve azap vardır. Râzî'nin naklettiğine göre, Zeccâc, rics kavramına "lanet ve azap" mânasını vermektedir.

Bu ayette küfrün sıkıcı, bunaltıcı, ümitsizliğe düşürücü olduğu belirtildikten sonra devamındaki ayette: “İşte bu (İslâm Dini), Rabbin dosdoğru yoludur. Düşünüp idrâkini kullanabilen bir millete âyetleri bir bir yeterince açıkladık.” buyurularak, insan aklına ve idrâkine seslenilir ve Kur'ân'daki hakikatlere yönelmeleri istenir.

Bu ayet, özellikle aydın kişilerin Kur'ân üzerinde ciddi araştırma yapmalarını, binlerce yıl geriye gidilerek ortaya konan ilmî hakikatlerin o zaman mümkün olup olmadığı üzerinde düşünmelerini öneriyor.

Bir topluluk Allah'a dosdoğru inandıktan sonra ilim ve irfanını, akıl ve idrâkiyle bütünleştirip Kur'ân'ın getirdiği hakikatleri anlarsa, artık o topluluk için hem dünyada, hem de âhirette esenlik vardır. Özellikle âhirette ebedî saadet yurdu olan Daru's-Selâm (Selâmet yurdu veya bu isimdeki Cennet) hazırlanmıştır. Onların bu iyi amellerine karşılık Allah'ın dostluğu da büyük bir mükâfat olarak verilir.

Kaynaklar:

bk. Razi, Mefatih; Kur’an Yolu, Heyet; Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun