İmam Azam'ın, Peygamber Efendimizin ebeveyninin küfür üzere öldüklerine dair bir fetvası var mı?

Tarih: 10.03.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İmam Azam'ın Fıkh-ı Ekber'ini şerh eden Ali el-Kari, Peygamber Efendimiz (asv)'in ebeveyninin küfür üzere öldüklerini söylüyor.
- İmam Azam'ın böyle bir fetvası var mı, yoksa bu sadece Ali el-Kari'nin kendi fetvası mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Konu hakkında kısa bilgi verdikten sonra, bazı açıklamalar yapmayı uygun görüyoruz:

Bu konu çok eskilerden beri ilim adamlarını düşündürmüştür. Bazılarına göre bir kayıt (istinsah) hatası yoktur. Bir çok Fıkh-ı Ekber şerhleri de bunu esas almışlardır. Ancak Fıkh-ı Ekber'i ve İmam-ı Azam'ın diğer kitaplarını tahkik eden son dönem ilim adamı merhum Zahid el-Kevseri, bunun bir kopya hatası olduğunu ısrarla vurgular.

Bununla beraber nüshaların çoğunda "küfür üzere ölmediler" ibaresi vardır.

Bir çok el yazması  nüshada ise "Peygamberin (s.a.v.) ebeveyni (anası babası) fıtrat üzere vefat ettiler." şeklindedir. Fıtrat kelimesi Kufi hattı ile yazıldığında küfr kelimesine çok benzediği için bu hata yapılmış olabilir.

Ali el-Kari’nin şerhine gelince:

Ali el- Kari’nin, el-Fıkhu’l-Ekber’in bazı nüshalarında geçen ilgili ifadeyi doğru kabul ederek, bu sözü âdetâ kendine hareket noktası yapması oldukça ilginçtir. Halbuki, İmam-ı Azam gerçekten böyle mi yazmıştır, yoksa bir yanlış geçme (imla hatası) söz konusu mudur, ifade aynen böyle olsa bile, İmam Azam neyi kasdetmiştir, ifadenin bu şekliyle kayıtlı olduğu kabul edildiği takdirde söz konusu ifade nasıl anlaşılmalıdır, gibi sorulara cevap bulmak gerekecektir.

Şunu belirtmek gerekir ki bütün bu ihtimallere binâen Ebeveyn-i Resûl’ün ehl-i necât/Resülullah aleyhissalatü vesselamın anne ve babasının cennet ehlinden olduğunu benimseyen ulemânın cumhûru, Ali el-Kârî’yi bu konudaki bu olumsuz görüşü yüzünden eleştirmiştir.

Meselâ, Saçaklızâde el-Maraşî, Seyyid Muhammed b. Abdürresûl el-Berzencî, Zâhid el-Kevserî ve el-Muhibbî gibi âlimler, Ali el-Kârî’yi açıkça eleştirenlerdendir.

Aslında Ebeveyn-i Resûl’ün ehl-i necât olduğuna dair risâle telif eden daha sonraki her müellif, isim vermeseler bile, dolaylı olarak Ali el-Kârî’yi eleştirmiş olmaktadır.

el-Fıkhu’l-Ekber’in Ebû Hanîfe’ye aidiyeti konusunda farklı görüşler bulunmakla birlikte, son yapılan araştırmalara göre de el-Fıkhu’l-Ekber’in İmâm-ı Azâm’a ait olduğu kesinleşmiştir. Bu eser biri, Ebû Hanîfe’nin oğlu Hammâd; diğeri talebelerinden Ebû Muti el-Belhî kanalıyla olmak üzere, iki ayrı koldan günümüze ulaşmıştır. Ancak eserin her iki rivayeti arasında bazı farklılıkların bulunduğu da bir realitedir.

Ebeveyn-i Resûl aleyhindeki: “Ve vâlidâ Resûlillahi mâtâ ale’l-küfri / ve Resûlullah’ın ebeveyni küfür üzere ölmüşlerdir.” şeklindeki sözün, Ebû Hanîfe’ye nispeti hakkında farklı görüş beyan edenler vardır.

Ebû Hanîfe’nin Ebeveyn-i Resûl’ün dinî konumu hakkında görüş beyan ettiğini kabul etmekle birlikte, söz konusu ifadenin aynen onun tarafından söylendiği şekliyle kaydedilmemiş olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır.

Bazı yazma Fıkh-ı Ekber nüshalarında Hz. Peygamber (asv)’in ebeveyninin fıtrat üzere öldüğünün kayıtlı olduğunu belirtilmektedir. Şeyh Mustafa el-Hemâmî Abbâsîler zamanında yazıldığını belirttiği bir Fıkh-ı Ekber yazma nüshasını Medine’de “Medine-i Münevvere, Şeyhülislâm Ârif Hikmet Kütüphanesi, Kısmu’l-mecâmi, Mecmû’a 330” da bizzat gördüğünü ve bu nüshada “ve vâlidâ Resûlillahi mâtâ ‘ale’l-fıtrati ve Ebû Talib mâte kâfiren/ ve Resulullah’ın ana-babası fıtrat üzere ölmüş ve Ebû Talib kâfir olarak ölmüştür” yazılı olduğunu ifade etmiştir. Muhammed Zâhid el-Kevserî (ö.1371/1952) de Medine Şeyhülislâm Ârif Hikmet Kütüphanesi’nde 226 numarada kayıtlı iki yazma el-Fıkhu’l-Ekber nüshasının bulunduğunu, bu iki nüshada Ebû Hanîfe’nin bu sözünün: “ve ebevâ’n-Nebiyyi mâtâ ‘ale’l- fıtrati/Resulullah’ın ana-babası fıtrat üzere ölmüştür.” şeklinde kayıtlı olduğunu bildirmiş ve Kûfî yazısında, el-fıtrati‟ kelimesinin kolaylıkla el-küfri‟ şeklinde tahrif edilebileceğine de dikkat çekmiştir.

Nitekim şu anda Medine Melik Abdülaziz Kütüphanesine nakledilmiş olan eski Ârif Hikmet Kütüphanesinde 160 nolu Mecmuatu’r-resâil içinde nesih hatla yazılmış, müstensih adı ve istinsâh tarihi bulunmayan bir yazma nüshada Ebû Hanîfe’nin bu ifadesinin: “ve validâ Resulillahi sallallahu aleyhi veselleme mâtâ ale’l-fıtrati ve Ebû Tâlib ‘ammuhû mâte kâfiren” olarak yazılı olduğu bilinmektedir.

Buna göre Ali el-Kari’nin esas aldığı nüshada yazım hatasının olabileceği ihtimali vardır. Bu nedenle, Ebû Hanîfe tarafından Ebeveyn-i Resûl ile ilgili bir açıklamanın yapılmış olabileceği hususu kabul edildiği takdirde, ona nispet edilen: “ve vâlidâ Resûlillahi mâtâ ale’l-küfri” şeklindeki sözün, bir istinsâh hatasından veya müstensih tasarrufundan dolayı bu şekle dönüşmüş olabileceğini ileri sürenler de bulunmaktadır.

Nitekim Zebîdî’nin söylediğine göre arkadaşı Muhammed b. Hasan ed-Dımeşkî’nin Bağdat’ta gördüğü eski bir Fıkh-ı Ekber nüshasında İmam-ı Azam’ın bu konuyla ilgili ifadesi aynen: “ve vâlidâ Resûllahi mâ mâtâ ‘ale’l-küfri/ ve Resûllah’ın ebeveyni küfür üzere ölmemiştir.” şeklinde kayıtlıymış.

Zebîdî, Bağdat’taki nüshada bu şekilde kayıtlı olan söz konusu ifadenin, bir şekilde değiştiğini belirterek durumu şöyle değerlendirmektedir: Müstensih “mâ mâtâ” cümlesindeki ‘mâ’ nın tekrarlandığını görünce birinin fazla olduğunu zannederek ‘mâ’ lardan birini kaldırmış, sonra da bu yanlış nüsha yayılmış, daha sonra gelenler de bu yanlış nüshaya tâbi olmuşlardır. Bu durumda herhangi bir problem kalmamakta, tam aksine Ebû Hanîfe bu sözü, Hz. Peygamber (asv)’e tazîm için zikretmiş olmaktadır.

Zebîdî’nin bu değerlendirmesinden Ebû Hanîfe’nin Hz. Peygamber (asv)’in anne babasının kâfir olarak ölmediklerini açıkladığı; cümledeki olumsuzluk ifade eden “mâ” edatının hatâen yazılmadığını veya müstensihin kendi tasarrufuyla ‘mâ’ edatını kaldırdığı, böylece söz konusu ibarenin anlamının tam tersine çevrildiği ve bu nüshanın yaygınlaştığı anlaşılmaktadır.

Günümüz araştırmacılarından H. İbrahim Kutluay da cümledeki olumsuzluk edatı “mâ” nın düştüğüyle ilgili açıklamaları benimseyerek şöyle demiştir: “Ebû Hanîfe, “ve vâlidâ Resûlillahi mâ mâtâ ale’l-küfri” demiş; “ve vâlidâhu fi’l-cenne / Ebeveyni cennettedir.” veya “ve vâlidâhu fi’n-nar / Ebeveyni cehennemdedir.” dememiştir. Çünkü bir insanın cehennemlik veya cennetlik oluşu ancak kesin delille sâbit olur. Bu konu ise itikadî bir meseledir. Bu itibarla bu hususta zannî delille yetinilmez. Ayrıca İmam: “ve vâlidâhu mâtâ ale’l-küfri / Ebeveyni küfür üzere ölmüştür.” de dememiştir. Çünkü küfür, ancak kendisine tebliğde bulunulan fakat iman etmeyen kimse için söz konusudur.

Müstensihe gelince o, kitaptaki bu ibareyi görmüş ancak ilk “mâ” yı fazla zannederek metinden çıkarmış, böylece ifade “mâtâ ale’l-küfri” haline gelmiş ve bu yanlışlık yayılmıştır. Ali el-Kârî de kendi görüşünü bu yanlış metne dayandırmıştır.

Murtazâ ez-Zebîdî de ifadenin iki şekilde değerlendirilmesi gerektiği düşüncesindedir. Burada Ebû Hanîfe’nin sözü ya: “mâtâ alâ zamani’l-küfri / Ebeveyn-i Resûl, küfür döneminde öldüler.” demektir ya da gerçek anlamda dinî küfrü değil, “ahkâm-ı dîniyeyi bilmeyen kimse” anlamında mecaz bir anlam ifade etmektedir.

Birinci durumu destekler mahiyette bazı Fıkh-ı Ekber nüshalarında “fi’l-küfri / küfür içinde” şeklinde kayıtlıdır. Bu takdirde harfi cerlerin birbirleri yerine kullanılabildiği düşünüldüğünde ibarenin: “fî zamani'l-küfri / küfür zamanında” demek olduğu ve bundan da o dönemde hiçbir peygamber gönderilmediği için Ebeveyn-i Resûl’ün küfür dönemi içinde öldükleri anlaşılır.

İkinci ihtimale göre Ebû Hanîfe’nin sözü, gerçek mânasıyla şerî dinî küfrü değil, “ahkâm-ı şeriyeyi bilmeyen kimse” anlamında mecazî anlam ifade etmektedir ki böyle kimseler sorumlu değildirler. Çünkü şeriat gelmeden önce, şeriatın bildirdiği hususların inkârı söz konusu olamayacağı için böyle bir şey tasavvur edilemez. Zaten İmâm-ı Azam’a göre fetret ehline gerekli olan sadece iman-ı aklîdir ve bu kimse iman ederse sevâba nâil olur.

Ayrıca söz konusu cümlenin kuruluşuna göre, en uygun olan açıklama tarzı da bunu desteklemektedir. Zirâ burada hedef, Ebeveyn-i Resûl’ün hakikî anlamda kâfir olduklarını söylemek olsaydı, cümlenin en açık ve en veciz olarak: “vâlidâ Resûlillahi ve ammuhû Ebû Tâlib mâtû kâfirîne / Resûlulah’ın ebeveyni ve amcası Ebû Tâlib kâfir olarak öldüler.” şeklinde kurulması gerekirdi.

Sonuç olarak, İmam Azam Ebu Hanifen’nin Hz. Peygamber (asm)’in Ebeveyni hakkındaki olumsuz ilgili ifadesi aynen olduğu şekliyle kabul edildiğinde bile, Ebeveyn-i Resûl’ün ehl-i necât olduğunu savunanların görüşlerini destekleyecek şekilde anlaşılmaya müsait olduğu da görülmektedir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Peygamberimizin annesinin, babasının, amcalarının ve dedesinin imanı hakkında bilgi verir misiniz?

Kaynaklar:

1. Beyâzîzâde, Usûlü’l-münîfe li’l-İmam Ebî Hanîfe (nşr. İlyas Çelebi), İst., 1996, s. 143.
2. Medinetü’l-münevvere, Mecmûatü Mektebeti Ârif Hikmet, nr. 363.
3. Halil İbrahim Kutluay, İmâm Aliyyu’l-Kârî ve eseruhû fî ‘ilmi’l-hadîs, Beyrut, 1408/198, s. 106-110.
4. Kemâl Paşazâde, Fî Hakkı Ebevey’in-Nebî (nşr. Ahmed Cevdet, Resâili İbn Kemâl içinde), İst. h. 1316, s. 90-91.
5. Murtazâ ez-Zebîdî, el-İntisâr fî Vâlideyi’l-Muhtâr (Ikdü’l-Cevheri’s-semîn adlı Mecmûatu’r-resâil içinde )., ts., s.159-160.
6. Saçaklızâde el-Marâşî, es-Sürûr ve’l-ferah, Süleymaniye Ktp., Kasidecizâde, nr. 726/2, vr. 47b; Saçaklızâde, Risâle Fî Hakkı Vâlideyi’n-Nebî, Dersaadet, İst. 1306, s. 10.
7. Zâhid el-Kevserî, el-Âlim ve’l-müteallim (Mukaddime), nşr. Mustafa Öz, İst., 1996, s. 4-10.
8. Mustafa Aksay,  Hz. Peygamber’in Anne Babasının (Ebeveyn-i Resûl) Dînî Konumuna Dair Ebû Hanîfe’ye Atfedilen Görüş Etrafındaki Tartışmalar, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 19 / 2009, s. 1-27.
9. Şerafettin Gölcük- Adil Bebek, DİA, “el-Fıkhu’l-ekber” md., XII, 544-546.
10. Abdülvahap Öztürk, Ebu Hanife ve Eserleri, Şamil Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 46-48.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun