Allah, bir fiil icra ederken, o iş vukuunda bütün esma-i ilahiye farklı farklı boyutta mı tecelli eder, yoksa sadece mahdut belirli esma-i ilahiye mi tecelli eder?

Tarih: 15.03.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

1. Allah'ın tüm isimleri her varlıkta tecelli etmez. En fazla tecelli eden varlık insandır. Zaten insanın üstünlüğü ve şerefi de buradan kaynaklanmaktadır. En az tecelli cansız varlıklarda, en çok tecelli ise canlı varlıklarda olur. Hayat mertebesi arttıkça esmadaki tecelli de artar. En kamil hayat mertebesi insanda olunca, en fazla tecelli de insanda olmaktadır.

2. Cilve, görünmek ve tecelli etmek anlamındadır. Allah’ın isim ve sıfatları kendi manasını göstermek ve ilan etmek için kainat aynasında  icraat ve işler yapıyorlar. İşte bu fiil ve icraatlara tecelli ve cilve deniyor. Mesela Allah’ın Rezzak ismi, rızka muhtaç varlıklara rızık göndermekle kendini göstermiş ve tecelli etmiş oluyor. Bu tecelli ve görünmek nazari ve hayali değil, gerçek ve hakikidir. İnsanlar bu tecelliyi görmese ya da görmek istemese bile yine o tecelli ve cilve vardır ve icraatına yine devam ediyor. Dolayısı ile isim ve sıfatların tecellisi, kişilerin bakış açısına göre değişiklik göstermezler. Ama kişi kendi aleminde bu tecellileri Allah’ın isim ve sıfatlarına değil de, sebeplere veya tesadüfe vererek, bu tecelli ve cilveleri  söndürüp, üzerine karanlık bir perde çekebilir. Ama hakikatte o cilve ve tecelliler asla sönmez. Kişi güneşe karşı gözünü yummak ile ancak kendi alemini karartır, yoksa güneşe bir zarar veremez.

Bütün mahlukatın ve eşyanın aslı ve hakikati, Allah’ın isim ve sıfatlarından ibarettir. Bu isim ve sıfatlar mahlukatın arka planından çekilse, her şey helak ve harap olur. Mesela Rezzak ismi, faaliyetini durdursa, rızka muhtaç bütün canlılar ölür. Muhyi ismi tecelli etmese, bütün hayatlar söner. Müzeyyin ismi cilvesini çekse, bütün mahlukat estetik ve güzellikten mahrum kalır vs. İşte her bir isim, bir hakikatin müessisi ve menbaıdır. Bu isimler çekilse, kainattaki bütün hakikatler de çekilir.

Allah’ın isim ve sıfatları sonsuzdur. Kainat ve mahlukat bu sonsuz isimlere tam manası ile mikyas ve mahal olamazlar. Yani Allah’ın isim ve sıfatlarını, kainattaki tecellileri ile ölçüp biçemeyiz. Sadece bir fikir edinebiliriz. Bu yüzden mahlukattaki bütün tecellilere damla, isim ve sıfatlara ise okyanus tabiri kullanılmıştır. Yani bütün mahlukattaki tecelliler, Allah’ın sonsuz isimlerinin bir damlası, çok perdelerden geçmiş zayıf bir gölgesi mesabesindedir.

Mesela, yeryüzündeki bütün anne ve babaların şefkati toplansa, Allah’ın sonsuz şefkati yanında bir damla, bir parıltı gibi kalır. Aynı şekilde cennetteki bütün güzellikler toplansa, onun isim ve sıfatlarının bir cilvesi, bir damlası kadar olamaz. Zaten sonsuz bir sıfat ile sonlu bir mahluk kıyas edilemez. Ama sonsuzun anlaşılmasında sonlunun bir nebze faydası dokunur.

3. Cenab-ı Hakk'ın, kâinatta sayısız isim ve sıfatları tecelli ediyor. Bu isimler bütün varlıkta iç içe ecelli ediyor. Bazı tecelliler daha net göze çarparken bazıları onların gölgesinde kalabiliyor. Dikkatli bir nazarla bakıldığında  bütün o isimlerin adeta bir yardımlaşma ve dayanışma içinde tecelli ettiği göze çarpar. Sanki isimler birbirlerine yardım ediyorlar ve aralarında bir dayanışma cereyan ediyor. Zira müsemma aynı, ancak isimler farklıdır. Yani, isimlerin hüküm ve manaları ayrı ayrı, ama sahipleri birdir.

Böyle bakınca, tecelli eden isimler birbirinden habersiz ve bağımsız olması düşünülemez. Lakin her bir isim ve sıfatın bir arşı, yani galip olduğu bir alan ve daire vardır. Orada o isim ve sıfat galiben tecelli eder. Orada hüküm onundur; diğer isim ve sıfatlar, onun gölgesinde ve emrindedir. Orada, o isim diğerlerine reistir ona göre hareket ederler.

Ancak bu, diğer isimler hiç tecelli etmiyor, anlamında değildir. Yalnız, bir isim diğerlerine nispeten daha fazla tecelli ettiği için diğer isimler gölgede kalıyor, demektir.  Mesela semavatda, Allah’ın Celal ve Kibriya ismi hükümrandır, galip odur. Ama sair isimler de orada onun gölgesi ve riyasetinde tecelli ederler. Yani latif ve cemal manası tamamen kaybolmaz, sadece geri planda durur.

Onun için, bir şeye nazar ettiğimiz vakit, bir ismi orada galiben görürüz, diğerlerini de ona tabi olmuş olarak görürüz.

Bu yüzden her bir isim ve sıfat birbirlerine hem delil hem netice oluyor. Zira, bir işin veya sanatın vücuda çıkması için ilim kafi değildir; kudret de lazım irade de. Sair isimler de biri birisiz olmaz.  Bir sanatta veya eserde, bir isim sabit oldu mu, diğeleri de sabit olmak durumunda; biri eksik olsa o eser vücut bulamaz.

Yani ilim aynasında sair isimler de görünür. Ama  orada ilim delil, diğerleri neticedir. İlim asıl, diğerleri ise zımnidir. Kudret aynasında da kudret delil, diğerleri neticedir. Kudret asıl, diğerleri gölgedir, yani ona tabidir. Bir esere bakıldığında, kudrette ilmi, ilimde kudreti görmek mümkündür. Buradaki fark; biri net ve açık görünürken, diğerleri dikkatle bakıldığında görünür. Misalde geçtiği gibi, semavatta, Azamet ve Kibriya açık ve net görünür. Cemal ve Rahmet manası biraz dikkat ister. 

Bir çiçeğe nazar edilince de, Rahmet ve Cemal net ve açıktır; Azamet ve Kibriya ise dikkatli tefekkür ister. Oradaki ince sanatlar ve güzel kokular ve estetik işlemeler; Allah’ın Cemal isminin manasını zahiren ve galiben gösterir. Bu çiçek dairesinde de, Allah’ın Cemal ismi reistir, diğer isimler bu ismin komutasında ve gölgesinde işlerler.

Bunun gibi kainatta ve mevcudatta her ismin kendisini izhar edip gösterdiği daireler vardır.

4. Cenab-ı Hakk'ın mahlukatla münasebeti, mübaşeret ve meşguliyet tarzında değil, sadece kün emr-i ezelisiyle halk etme ve icat tarzındadır.

Bu yaratma ve icat ise; sadece müstakil, ayrı ve özel manada esma ve sıfatın tecelliyatı ile değil; zat sıfat ve esmanın beraber ve birlikte tecelliyatıdır. Zira Cenab-ı Hakk'ın sıfat ve esmasının, zatından ayrılması ve infikaki mümkün değildir ve muhaldir.

Bütün mahlukat ve masnuat bu anlamda bir tecelliyat ve tezahüratın neticesidir. Ancak mahlukatın farklılığı; hem onların mahiyeti, hem de o mahiyete göre Cenab-ı Hakk'ın sıfat ve esmasının tecelliyatı ile doğru orantılıdır.

Yani zat, sıfat ve esmanın; adet ve keyfiyet bakımından farklı tecelliyatı, mahlukatın yaratılışında farklılıkların oluşmasının sebebidir. Mesela: İlm-i ilahide hangi şey nasıl yaratılacaksa bilinir. Bu ilmî vücut, kaderin mikyası ile kudretin taallukunun neticesinde yaratılır ve meydana gelir.

O yaratılan şeyin maddi ve manevi keyfiyeti ve mahiyeti ne olacaksa, ne vazife ifa edecekse, o özelliğe ve vücuda münasip olan esma ve sıfat-ı ilahiye adet ve keyfiyet bakımından kün emr-i ezelisi ile yaratılır. Mesela; bir atomda tezahür eden Sanî ismiyle, bir galakside tezahür eden Sanî ismi mahiyetçe çok farklıdır.

Bir bitkide tecelli eden Cenab-ı Hakk'ın Hay ismiyle, bir insanda tecelli eden Hay ismi de mahiyeti itibariyle çok farklıdır. Zaten bu farklılık vücutlara, yaratılışlara ve vazifelere aksetmiştir.

Ayrıca; mahiyetçe esmadaki bu farklı tecelliyat; adet noktasında da geçerlidir. Mesela; taşta Cenab-ı Hakk'ın belli isimleri tezahür eder. Her esma adet itibariyle taşta yoktur. Taşta Halık ve Sani ismi vardır. Ancak Şafi, Hay ve Hadi isimleri yoktur. Çünkü o taşın şifaya, hayata ve hidayete ihtiyacı olmadığından bu esmalar onda tezahür etmezler. Fakat insanlarda; hayat, şifa ve hidayet ihtiyaç olduğundan, bu isimlerin insanlarda tecelli etmesi icap eder.

Demek ki; her mahlukta Allah’ın her ismi aynı ölçüde tezahür ve tecelli etmiyor.

Tecelliyat ve tezahürat; mahlukatın vücud ve mahiyetine göre, Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının adet ve keyfiyet bakımından farklılığının neticesidir.

Bir ordu komutanının; bir nefere onbaşılık rütbesinden, onbaşılık kıymetinde muhatap olması, onu vazifelendirmesi ve eğitmesi, konumuza eksik dahi olsa güzel bir misal olabilir. Zira o neferin; onbaşılık rütbesinden ve vazifesinden başka, ordunun diğer makamlarını, vazifelerini ve rütbelerini kaldırmaya ve muhatap olmaya liyakati yoktur.

Cenab-ı Hak da her bir mahluka mahiyeti itibariyle, muhatap oluyor, feyiz veriyor, vazifelendiriyor. Ve bu liyakate göre de, o mahlukta tezahür edecek olan ilahi esma ve sıfat, hem adet hem de keyfiyet bakımından farklı oluyor.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun