"Doğrusu onların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber ve iman edenlerdir." (Al-i İmran, 3/68) mealindeki ayete göre, Hz. İbrahim diğer peygamberlere göre daha üst bir mevkide miydi?

Tarih: 26.08.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hz. İbrahim (as)’in özel bir makam ve mevkiye sahip olduğunda şüphe yoktur. Ekser peygamberlerin ceddi olması, her üç büyük semavî dinlerin ortak simgesi olması, "Tevhid" inancının bayraktarlığını yapması, çok çetin imtihanlardan başarıyla geçmesi ve “Allah’ın dostu” unvanıyla taltif edilmesi, onun ayrıcalıklı konumunun delilleridir.

Peygamberler arasında “ulu’l-azim” yani azimet, kararlılık, sabır, şecaat, samimiyet ve sebatın zirvesinde olan  peygamber olarak anılanlar, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed (Aleyhimüsselam)’dir.(bk. Taberî, İbn Kesir, Alusî, Ahkaf, 46/35. ayetin tefsiri). 

“Bir vakit, biz peygamberlerden, kuvvetli bir söz almıştık: Senden, Nuh’tan, İbrâhim’den, Mûsâ’dan ve Meryem’in oğlu Îsa’dan. Evet, onlardan pek sağlam söz almıştık ki vakti gelince o, sadıklara sözlerine bağlılıklarını sorsun. Kâfirlere ise gayet acı bir azap hazırladı.” (Ahzab, 33/7-8)

mealindeki ayetlerde bu beş peygamberin adı geçmektedir.

İslam düşünce sistemine göre, Hz. Muhammed (asm) peygamberlerin en üstünüdür, bunda hiçbir şüphe yoktur. Diğerlerin kendi aralarındaki makamları farklı değerlendirilmiştir. Bazılarına göre Hz. Muhammed (asm) hariç, onların en büyüğü Hz. İbrahim (as)’dir, diğer bazılarına göre ise, en büyüğü Hz. Musa (as)’dır.

Soruda geçen ayete gelince, bu ayetin daha iyi anlaşılması için önceki ayetlerin mealleriyle beraber görmek gerekir:

“De ki: 'Ey Ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin: Yalnız Allah'a tapalım, ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp da içimizden bazıları diğer bazılarını rab edinmesin.' Eğer yine yüz çevirirlerse, 'Şahit olun ki biz Müslümanlarız.' deyin."

"Ey Ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin tartışırsınız? Oysa Tevrat da İncil de kesinlikle ondan sonra indirildi. Hiç düşünmüyor musunuz?"

"İşte siz böylesiniz; hadi hakkında bilginiz olan konuda tartıştınız, fakat hiç bilgi sahibi olmadığınız bir konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysa Allah bilir, siz bilmezsiniz. İbrahim ne Yahudi ne Hristiyan idi; bilâkis o Hanîf bir Müslümandı; müşriklerden değildi."

"Doğrusu insanların İbrahim'e en yakın olanı, ona tâbi olanlar, şu Peygamber (Hz. Muhammed) ve iman edenlerdir. Allah da müminlerin dostudur.” (Al-i İmran, 3/64-68)

64. âyette Ehl-i kitap "tanrı" telakkisiyle ilgili ortak ilkeden hareketle diyaloga çağrıldıktan sonra, burada üç büyük ilâhî dinin mensuplarınca saygıyla anılan ve kendisine yüce bir mevki tanınan büyük bir peygamberin, yani Hz. İbrahim (asm)'in durumuna açıklık getirilmekte, böylece bu dinlerin mensuplarının "peygamberlik" kurumu etrafındaki telakkilerde de buluşmalarının sağlanması hedeflenmektedir.

Hristiyan Necran heyeti Medine'ye geldiğinde, Yahudi hahamları da ilahiyat meselelerinin konuşulduğu toplantılara katılmışlar ve Hristiyanlarla Yahudiler Resûlullah (asm)'ın huzurunda tartışmışlardı. Yahudiler Hz. İbrahim (as)'in Yahudi olduğunu, Hristiyanlar ise onun Hristiyan olduğunu iddia ediyorlardı. (İbn Hişâm, es-Sîretü'n-nebeviyye, II, 197, 201, 202) Özellikle Hristiyanlar, Mekke müşriklerinin kendilerini İbrahim (as)'in dininin vârisleri ve onun inşa ettiği Kabe'nin hizmetçileri olarak gördüklerini dikkate alarak Araplar arasında Hristiyanlığı yayabilmek için "İşte bu da İbrahim'in dini!" diye propaganda yapıyorlar ve bu sebeple bazı Arap kabileleri arasında Hristiyanlık yayılıyordu.

Ehl-i kitabı böyle bir iddia ile ortaya çıkmada cesaretlendiren mantıkî istidlal muhtemelen şuydu: İbrahim (as)'in dinine ilâveler yapılması onun dininden çıkma anlamına gelmezse, biz de bu çerçeve dışında sayılmayız; onun dininden çıkma anlamına geldiği takdirde ise Müslümanlar da onun dinine tâbi addedilemezler.

Fakat onlar kendilerini de Hz. İbrahim (as)'e nispet etmeye kalkarlarken iki büyük hata yapıyorlardı: Birisi Hz. İbrahim (as)'in "Yahudi" veya "Hristiyan" olduğunu söyleyebilecek kadar ileri gitmeleri, diğeri kendi kutsal kitaplarını dahi göz önüne almadan kendi dinleriyle ilgili bir iddia ileri sürmeleri. Zira Müslümanların Hz. İbrahim (as)'e mensubiyet iddialarıyla Yahudilerin ve Hristiyanların bu konudaki iddiaları arasında köklü bir fark vardı: Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. İbrahim (as)'in öğretilerine (Hanîflik) açık bir gönderme yapılmış ve Hz. Muhammed (asm)'in de onun dini üzere olduğu belirtilmiş olmasına karşılık, Tevrat ve İncil'de bu yönde bir atıf yer almıyordu. (bk. Râzî; İbn Âşûr, ilgili ayetlerin tefsiri)

Bu âyetlerde şu hususlara dikkat çekilerek bir taraftan "münazara" esaslarıyla ilgili uyarılarda bulunulmakta, bir taraftan da karşı tarafı bağlayan açıklamalar yapmak suretiyle diyalogun sürdürülebileceği bir zemin oluşturulmaktadır:

a) Hz. İbrahim (as)'in Yahudilik veya Hristiyanlığa nispet edilerek tartışmanın içine çekilmesi tarihî gerçeklerle bağdaşmaz; çünkü Tevrat'ın da İncil'in de ondan sonra indirildiği ortadadır.

b) Kişinin, görüş ve yorumlarında yanlışlıklar bulunsa bile, sahip olduğu bilgiler etrafında tartışmaya girmesi kabul edilebilir; fakat hakkında bilgisi olmadığı konularda iddia ortaya atması onaylanamaz. Şu halde Ehl-i kitabın ellerinde mevcut Tevrat ve İnciller'de yer alan bilgilerden hareketle, bazı ilahiyat konularında ileri sürdükleri görüşler enine boyuna ele alınıp tahlil edilebilir ve karşı görüş bu yolla ortaya konabilir (nitekim yukarıdaki âyetlerde bu yol tutulmuştur). Fakat onların Hz. İbrahim (as) hakkındaki Kitâb-ı Mukaddes metihlerine ve tarihi verilere dayanmayan iddialarını çürütmek için, bunların dayanaktan yoksun ve sübjektif bir yaklaşım olduğunu hatırlatmak yeterlidir.

c) Ehl-i kitabın bu konudaki iddiaları sağlam bir bilgiye dayalı olmadığına göre, vahyin sağladığı bilgiye kulak verilmelidir: Hz. İbrahim (as) ne Yahudi ne Hristiyan ne de müşrik idi; o tevhid inancına yürekten bağlı biriydi. Onun inancıyla ilgili bir niteleme yapılacaksa, söylenecek şey onun "Hanîf" ve "Müslüman" olduğudur. Eğer Yahudiler ve Hristİyanlar kendileriyle Hz. İbrahim (as) arasında bir bağ kurmak isterlerse bunun yegâne yolu, kendi peygamberlerinin de tevhid inancına çağrıda bulunduğu gerçeğini itiraf etmeleri ve Hz. İbrahim (as)'i, dolayısıyla Hz. Muhammed (asm)'i kendilerine tâbi kılma gayreti içine girme yerine, bütün İlâhî dinlerin geniş anlamıyla "İslâm" dairesi içinde buluştuğunu görmeleridir.

d) Eğer İbrahim (as)'e yakınlık tespiti yapılacaksa, kuşkusuz ona en yakın olanlar onun getirdiği mesaja uyanlarla Hz. Muhammed (asm) ve müminlerdir. Çünkü ona yakınlığın ölçütü onun öğretilerine canı gönülden bağlanmış olmaktır. Ona uyanların yanı sıra Hz. Muhammed (asm) ve onun ümmeti tevhid inancına sımsıkı sarılarak bu bağlılığı ispat etmişlerdir. Bütün evrenin yaratıcısı olan Allah'ı millî bir tanrı şeklinde takdim etme gayreti içine giren Yahudilerle Hz. İsâ (as)'ı O'nun oğlu sayarak Allah'a ortak koşan Hristiyanlar ise Hz. İbrahim (as)'in öğretilerinden çok uzaklaşmış bulunmaktadır.

Öte yandan, Hz. İbrahim (as) tarafından inşa edilen Kabe'yi tavaf etmenin İslâm'ın şartlarından biri olan haccın önemli bir unsuru olmasına karşılık, Yahudilik'te ve Hıristiyanlık'ta -bu anlamda- "hac farizası"nın bulunmayışı da, Yahudiler ve Hristiyanlara nazaran Hz. Muhammed (asm) ve ona uyanların Hz. İbrahim (as)'in tebliğ ettiği dinî esaslara daha yakın olduklarının açık bir göstergesi sayılır. (bk. İbn Âşûr, ilgili ayetlerin tefsiri) Kur'ân-ı Kerîm'de "Hac" ismini taşıyan bir sûre ve haccın hükümlerini açıklayan, Makam-ı İbrahim'den söz eden başka âyetler (bk. Bakara 2/125, 196)  bulunmakla beraber, bu amaçla bina edilen ilk evin Mekke'de (Kabe) olduğunu, orada İbrahim makamı bulunduğunu ve İslâm'da haccın farziyetini bildiren âyetlerin bu sûrede yer almış olması (bk. Âl-i İmrân 3/96-97) bu yorumu destekleyici niteliktedir.

e) Allah'a yakınlık ancak O'nun varlığına ve birliğine yürekten inanmakla ve yalnız O'na kulluk etmekle sağlanabilir; zira Allah "müminler"in dostudur.

68. âyette Yahudilerin ve Hristiyanların iddialarının çürütülmesiyle ilgili ifadeleri müşrik Arapların istismar edip kendilerine pay çıkarmalarına imkân bırakılmamış ve Hz. İbrahim (as) hakkında ayrıca "müşriklerden değildi" buyurulmuştur. (bk. Bakara, 2/135; Kur’an Yolu, Heyet, ilgili ayetlerin tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun