Ebu Ubeyde el-Cerrah kimdir?

Tarih: 13.11.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Peygamber Efendimiz (sas)'in "ümmetin emini" buyurduğu, Hz. Ömer (ra)'in "Yaşıyor olsaydı, halife tayin ederdim." dediği bu kutlu sahabi, Aşere-i Mübeşşere'den biridir. Amvas'ta şehid olacağı âna kadar ki hayatına bir göz atalım.

Ailesi

Asıl adı Âmir b. Abdullah b. Cerrah olan Ebu Ubeyde b. Cerrah, tarih boyunca künyesi Ebu Ubeyde ve dedesine nisbeti İbni Cerrah ile meşhur olmuş ve hep öyle anılagelmiştir. Soy kütükleri Hz. Peygamber (sas)'in onuncu, Ebu Ubeyde'nin yedinci dedesi olan "Fihr"de birleşir.

Uzun boylu, zayıf yapılı, seyrek sakallı bir vücut yapısına sahip olan Ebu Ubeyde Hazretleri, cennetle müjdelenen sahabilerden biridir. Babasının adı Abdullah, annesinin adı ise, Da'd binti Hilal'dir.

İslâm'a Girmesi

Ebu Ubeyde, Allah Rasûlü (sas)'nün "Daru'l­Erkam"a çekilmezden önce, Hz. Ebu Bekir'in gayretleriyle, Osman b. Maz'un, Ubeyde b. Haris, Abdurrahman b. Avf ve Ebu Selam b. Esad (radıyallahü anhüm) ile birlikte Müslüman olmuştur. İslâm tarihinden hareketle yapılan hesaplamalara göre Ebu Ubeyde, Müslüman olduğunda yirmi yedi yaşındadır. Mekke döneminde müşriklerin eziyet ve işkencelerinin artmasını müteakip, aldığı izinle Habeşistan'a yapılan ikinci hicrete katılmış, bir müddet Habeşistan'da kaldıktan sonra Medine'ye hicret etmiştir. Böylece o, dini uğrunda iki ayrı beldeye hicret eden sahabîler arasında da yerini alır. Rivayetlere göre Nebiler Sultanı (sas) onu Medine'de Sa'd b. Muaz veya Ebu Talha el­-Ensarî ya da Sâlim Mevla Ebî Huzeyfe ile kardeşleştirmiştir.

Hep Efendimiz'le Beraber

Seriyye kumandanı veya tebliğ memuru olarak görevlendirildiği dönemler hariç, hayatı boyunca İnsanlığın İftihar Tablosu'nun yanından hiç ayrılmayan Hz. Ebu Ubeyde, Hz. Peygamber (sas)'in katıldığı bütün savaşlara iştirak etmiştir. Bütün bu savaşlarda gösterdiği cesaret ve kahramanlık müsellem olmakla birlikte, onun Bedir'de başından geçen şu olay, ibret olması açısından zikre değer bir özelliktedir:

Ebu Ubeyde, Bedir Savaşı'nda müşrikler safında yer alan babasını fark edince, onunla karşılaşmamaya oldukça özen göstermiş, fakat babasının ısrarla kendisini takip edip öldürmek istemesi karşısında, zor durumda kalarak istemediği halde onu öldürmüştür.

"Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Rasûlü'ne düşman olanlara dostluk ettiğini göremezsin. Onlar o kimselerdir ki, Allah katından bir ruh ile desteklenmiştir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın hizbidir. İyi bilin ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar Allah'ın hizbidir."(Mücadele, 58/22)

âyetinin bu vesile ile nazil olduğu rivayet edilir, ki burada Ebu Ubeyde'nin hususî manada Allah nezdindeki konumunu görmek mümkündür. Tarihçi Vakıdî, her ne kadar bu rivayeti kabul etmiyorsa da, tarihçilerin büyük bir çoğunluğu, onun bu itirazını nazar­ı dikkate almamışlardır. Mes'eleye, sahabe imanı ve sahabe aksiyonu perspektifinden bakıldığında, bir insanın iman uğrunda yeri geldiğinde, babasını bile öldürmekten çekinmemesi, aslında yadırganacak bir olay değildir. Fakat bunu, her şeyi materyalist bir çizgide değerlendiren, kalpleri hep o çizgide yönlendirilen, iman, aksiyon ve maneviyat ikliminden oldukça uzak yaşayan günümüz nesillerine anlatmanın, daha doğrusu idrak ettirmenin zorluğunu kabulleniyorum.

Ebu Ubeyde, Uhud Savaşı'nda Allah Rasûlü (sas)'nü hiç terk etmeyen sahabilerden biridir. Savaş ortasında Müslümanlar arasında yaşanan sarsıntı sonucu, Peygamber Efendimiz (sas)'in Uhud'un eteklerine doğru çekildiği esnada, O'nu korumak için etrafında halka teşkil eden, on dört cesur sahabi arasında Ebu Ubeyde de vardır. Uhud ve Ebu Ubeyde yan yana gelince, onun, Efendimiz (sas)'in mübarek yanaklarına batan miğfer parçalarını dişleri ile çıkarmasını hatırlamamak mümkün değildir. O, yaptığı ısrarlar sonucu Hz. Ebu Bekir'den bu iş için izin alır ve dişleri ile miğfer parçalarını Efendimiz (sas)'in yanaklarından çıkartır. Ebu Ubeyde'nin bu ameliye esnasında iki dişi kırılmış, fakat bu durum, (sahabinin, hemen bütün kaynaklarda yer alan ifade ve itiraflarıyla) onun güzelliğine ayrı bir güzellik katmıştır.

Medine döneminde Hz. Ebu Ubeyde (ra)'nin Allah Rasûlü (sas)'nün görevlendirmesi ile bazı seriyyelere kumandanlık ettiği, Yemen'e tebliğ eri, Necran'a cizye toplama memuru olarak gittiği, Hudeybiye başta olmak üzere bütün anlaşmalarda şahitlik görevi yaptığı ve Beytü'l­ Mal'de çalıştığı bilinmektedir. Hayber Gazası'nda da yine kahramanlıklar göstermiştir. Farklı alanlardaki bu vazifeleri, onun ne kadar kabiliyetli ve ne kadar renkli bir kimliğe sahip olduğunu gösterir. Özellikle Necranlı Hristiyanların cizyelerini Medine'ye göndermek için güvenilir bir elçi istediklerini bildirdiklerinde, Allah Rasûlü (sas)'nün,

"Her ümmetin bir emini vardır; bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde b. Cerrah'tır."

buyurarak onu göndermesi, Nebiler Sultanı (sas)'nın Ebu Ubeyde'ye bakışını net bir şekilde göstermesi açısından şayan­ı dikkattir. Bu hâdiseden sonra "Eminü'l­-Ümme; yani ümmetin en güvenilir insanı" lakabını alan Ebu Ubeyde, bir süre Necran bölgesinde kalır, Müzeyne, Huzeyl ve Kinane kabilelerine İslâm'ı öğretir ve bu kabilelerin vergilerini toplayarak Medine'ye döner.

Şahsiyeti

Uysal, uyumlu, herkesle iyi geçinmesini bilen bir yapısı vardır, Ebu Ubeyde Hazretlerinin. Sosyal ahengi, kardeşlik ruhunu muhafaza etmeye özen gösteren ve bu uğurda kendisine takdim edilen makamları bile elinin tersiyle itebilen bir insandır. Bunun en güzel örneklerinden biri Selasil Gazvesi'ndeki tavrıdır. Onu zikretmekte fayda mülahaza ediyoruz.

Zatu's­-Selasil Gazvesi'nde Amr b. As, Beliy ve Üzre kabileleri üzerine gönderilmişti. Oraya giden Hz. Amr, durumun iç açıcı olmadığını görüp, Efendimiz (sas)'den destek isteyince Allah Rasûlü (sas) Ebu Ubeyde komutasında muhacirlerden müteşekkil bir ordu gönderir ve onu bütün orduların kumandanı olarak atar. İki ordu buluşur ve Efendimiz (sas)'in emri Hz. Amr'a tebliğ edilir. Bu arada bazıları, bu olayı bir türlü kabullenemez ve anlaşmazlık çıkar. Bunun üzerine Ebu Ubeyde, "Allah Rasûlü (sas) bana 'Amr ile anlaşın. Sakın ola ki tartışmayın. O sana itaat etmezse, sen ona itaat et.' dedi." der ve Amr komutasındaki orduda yerini alır. Bu konuda Muğire b. Şu'be'nin ısrarları, onu kararından vazgeçiremez. Bu arada ordunun maddî durumu epeyce sıkıntılıdır. Zaman zaman Ebu Ubeyde kumandasındaki ordu, yolda günlük bir hurma ile iktifa etmiş ve bazen de yollarda selem ağacının yapraklarını yemek mecburiyetinde kalmışlardı.

Hulefa­i Raşidîn Devrinde

Allah Rasûlü (sas)'nün vefatını müteakip, halife seçimi için yapılan "Benî Saide" bahçesindeki toplantıda, ismi devlet başkanı adayları arasında geçer. Ve gariptir, onu destekleyenler arasında Hz. Ebu Bekir de vardır. Ebu Ubeyde, bu teklifi reddederek, halifelik makamına Ebu Bekir'in daha layık olduğunu söyler ve ona ilk biat edenler arasında yer alır. Elhak o, bu vazifeyi hakkıyla yerine getirebilecek vasıflara sahip birisidir. Nitekim, Hz. Ömer'in vefatı öncesinde: "Eğer Ebu Ubeyde sağ olsaydı, devlet başkanlığına onu getirirdim." demesi bunu göstermektedir. Hz. Ömer'in, Ebu Ubeyde'ye bakışını gösteren şu olay dikkat çekicidir:

Bir gün Hz. Ömer (ra), arkadaşları ile bir evde otururken, onlardan dilek, istek ve temennilerini sorar. Bazıları Allah yolunda infak etmek için ev dolusu altın, bazısı aynı gaye uğrunda mücevherat temenni eder. Hz. Ömer ise; "Ne kadar arzu ederdim bu ev, Ebu Ubeyde misali insanlarla dolu olsaydı." diyerek hem temennisini ortaya koyar, hem de huzurda bulunan kişilere dolaylı bir mesaj verir.

Hz. Ebu Ubeyde, fethettiği Şam ve civarının tanzim ve idaresiyle meşgul olurken, veba hastalığına yakalanmış ve şehit olmuştur. Tarihe "Amvas vebası" diye geçen bu elim olayda, Ebu Ubeyde'nin yanı sıra, daha yüzlerce sahabînin vefat ettiği bilinen bir gerçektir. Hz. Ömer, o bölgede veba çıktığını duyunca Ebu Ubeyde'ye bir mektub yazmış ve "Bu mektubu alınca hemen Medine'ye gel. Seninle görüşmek istediğim bir mesele var." demişti. Halifenin maksadını anlayan Ebu Ubeyde, 'Arkadaşlarımdan ayrılamam.' diyerek bu isteğe icabet etmemişti. Vefatı öncesinde Medine'den bu bölgeye kadar gelen Halife, Ebu Ubeyde'yi bölgeden çıkması için ikna etmeye çalışmış fakat başarılı olamamıştır. Bir karşılama esnasında hem bölge valisi, hem de Suriye bölgesi topraklarının fethini gerçekleştirmiş İslâm ordularının başkumandanı olan Ebu Ubeyde'nin çadırına giren Hz. Ömer, çadırda kılıç, kalkan ve mızraktan başka bir şey göremeyince, ona niçin evde kullanılabilecek eşyalar almadığını sormuş, Ebu Ubeyde de,

"Ey Müminlerin Emiri! Onlar rahat ve rehavetimizi, dünyaya bağlılığımızı artırır."

diye cevap vermiştir.

Hz. Aişe (r.anha)'nin ifadesiyle, ashab arasında Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'den sonra Nebiler Serveri (sas)'nin en çok sevdiği kişi olan Ebu Ubeyde, vefatı öncesi insanlara hitaben,

"Ey insanlar! Bu hastalık Allah'tan size bir rahmettir. Peygamberimiz (sas)'in duasının kabulü ve sizden önceki salih kişilerin ölüm şeklidir."

demiş ve peşi sıra bu hastalıktan dolayı vefat etmek için, Allah'a dua etmiştir.

Bir müddet sonra bu dua kabul olmuş ve Ebu Ubeyde elli sekiz yaşında iken vebadan 'şehid olarak' vefat etmiştir. Cenaze namazını, yerine vekil olarak bıraktığı, Hz. Muaz b. Cebel kıldırmıştır. Kabri şu anda Ürdün'ün Beysin bölgesinde, kendi adıyla anılan köyde bulunmaktadır. Ürdün Vakıflar Bakanlığı, kabrin yanına şu anda büyük bir külliye inşa etmektedir.

Ebu Ubeyde ile ilgili mülahazalarımızı ve değerlendirmelerimizi, onun düşünce dünyasını çok iyi yansıtan şu iki cümlesi ile noktalayalım:

"Siyah olsun, kırmızı olsun; hür olsun, köle olsun; Acem olsun, Arap olsun bütün insanlar benden daha faziletli ve daha takvalıdır. Bu insanlar gibi olabilmeyi ve onların emri altında olmayı ne kadar isterdim!"

"Nice elbisesi beyaz olanlar vardır ki, dini kirlidir. Nice nefsine hürmet gösterenler vardır ki, aslında ona ihanet etmektedir. Günahlarınızı, yapacağınız iyiliklerle affettirmeye bakın. Zira sizden birinizin sema-­arz arası günahları da olsa, yapacağı bir iyilik, onun bütün günahlarını affettirebilir." (Radıyallahü anhü).

Son olarak Hz. Ömer (ra)'in oğlu Abdullah'ın şu ifadesiyle yazıya son verelim:

"Kureyş ricali içinde üç kişi vardır ki, yüzleri yüzlerin en güzeli, zekaları zekaların en keskini, kalpleri de kalplerin en metinidir. Bunlar, Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman b. Affan ve Hz. Ebu Ubeyde b. Cerrah'tır." (İbn Asakir).

Allah şefaatine nail eylesin.(amin)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun