“Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının...” (Teğabun, 64/14) mealindeki ayette geçen "eşlerin ve çocukların düşman olması" ne demektir?

Tarih: 02.03.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetin meali şöyledir:

“Ey iman edenler! Eşlerinizden ve evlatlarınızdan size düşman olanlar da çıkabilir. Böyle olanlara karşı dikkatli olun. Bununla beraber müsamaha eder, kusurlarına bakmaz, onları affederseniz, bu da sizin için bir fazilettir. Çünkü Allah da gafûrdur, rahîmdir (affı ve ihsanı boldur. Siz kusurları bağışlarsanız O da size öyle muamele eder)." (Teğabun, 64/14)

Bu âyetin nüzul sebebi olarak bazı kaynaklarda yer alan şu rivayetlerden ilki âyetin başlangıç kısmının, diğer ikisi de son kısmının anlaşılmasına ışık tutmaktadır:

a) Avf b. Mâlik el-Eşca'î Resûlullah (asm) ile birlikte savaşa gitmek istemişti. Çoluk çocuğu toplanıp onun ayrılığına dayanamayacaklarını söylediler, ağlayıp sızladılar ve sonunda onu bu kararından vazgeçirdiler. Ama Avf daha sonra bundan dolayı çok pişman oldu.

b) Mekke'de Müslüman olanlar hicret etmek isteyip çoluk çocukları buna razı olmayınca, "Şayet Allah beni hicret yurdunda sizinle bir araya getirirse, görün bakın size neler edeceğim!" diye söylenir, yeminler ederlerdi. (Taberî, ilgili ayetin tefsiri)

c) Bazı Mekkeliler Müslüman olmuş ve Medine'ye hicrete karar vermişlerdi. Aileleri buna karşı çıktı. Fakat bir süre sonra onları dinlemeyip Medine'ye geldiler. Daha önce Müslüman olanların dinî konularda epeyce mesafe katetmiş ve yetişmiş olduklarını görünce, buraya gelmelerine karşı çıkan eş ve çocuklarına kızdılar ve onları cezalandırmayı düşündüler. (Tirmizî, Tefsîr, 64) Bu olaylar üzerine soruda geçen ayetin nazil olduğu rivayet edilir. (bk. İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)

Âyetin "düşman olanlar da çıkabilir" şeklinde çevrilen ifadesinden de anlaşılacağı üzere, burada aile fertleri arasında daima böyle bir durum bulunduğu gibi bir mâna çıkarılmaması için "bazı" anlamı taşıyan bir edat kullanılmıştır; ancak âyet metninde "vardır" şeklindeki vurgunun başa getirilmesi, bu tür durumlarda duyarlı olunması için yapılan uyarıyı pekiştirmektedir. (İbn Âşûr, ilgili ayetin tefsiri)

Ayetteki anlatım ve uyarıya göre, en güçlü sevgi bağlarlarıyla birbirine bağlı olan insanlar bile -bunlar öncelikle eşler, ebeveyn ve çocuklar da olsa- her zaman amaç birliği içinde olmayabilirler ve mümin bir kişi bu yakınlarından dahi -kasdî olsun olmasın- âhiret mutluluğunu zedeleyecek zararlar görebilir, onlardan öneriler ve teşvikler alabilir. (bk. Kur'an Yolu, Heyet, ilgili ayetin tefsiri)

Bu nedenle erkek veya kadın bir müminin, ailesini, eş veya çocuklarını sevmesi, bazen dininin gereklerine aykırı davranmaya götürebilir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da ölçü, Allah Teâla'nın ölçüsü ile ölçmektir. Allah'ın merhamet ve şefkatinden daha ileri bir şefkat genellikle tersine bir sonuç doğurur. Şu halde müminlere gereken, bizleri yaratan Allah Teâla'nın helâl ve haram ölçülerini gözetmektir.

Ayette iki konunun ön plana çıktığını söyleyebiliriz:

Birincisi: İnsanların en sevdiği çoluk-çocuklarından da -bilerek veya bilmeyerek- düşmanlık sayılabilecek zararların olabileceğine dikkat çekilmiş, insanların bu konularda şefkatlerini suistimal etmemeleri için uyarılmışlardır.

İkincisi: Aile fertlerinden gelen bu tür yanlış davranışlarından ötürü onları -cezalandırmak yerine- affetmek daha isabetli bir yol olduğu tavsiye edilmiştir.

Bir genel sosyolojik prensip kaynağı olarak bu ayete baktığımızda, insanlara şu dersin verildiğini görüyoruz: İnsanlara sadece uzakta olan düşmanlar zarar vermez; insanın yakınında bulunan dost, hısım, akraba da zarar verebilir.

“Ey iman edenler! Ne mallarınız, ne evlatlarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın! Bilin ki böyle yapanlar, en büyük kayba uğrarlar.” (Münafıkun, 63/9)¸

“Mallarınız, evlatlarınız, sizin için sadece bir imtihandır. Asıl büyük mükâfat ve mutluluk ise Allah nezdindedir.” (Teğabun, 64/15)

mealindeki ayetlerde bu gerçeğin altı çizilmiştir.

Bu sebeple, en yakın aile fertlerine karşı bile temkinli olmak, her dediklerinin doğru ve yararlı olduğunu düşünmemek gerekir. Onların yanlış tavırlarına karşı şefkatin suistimali anlamına gelen duygusal yaklaşmak yerine, Hz. Ali (ra)’in şu sözünü kulağa küpe yapmak gerekir:

“Bir hakikati, bir gerçeği bazı adamalarla tanımaya çalışmak yerine, o adamları -önceden öğrendiğiniz- gerçeklerle tanımaya çalışın...”

Yani her şeyin ölçüsü -Kur’an ve sünnet çizgisinde- ilim ve marifet olmalıdır. Önce, sağlam bilgiye ulaşma yolları öğrenilmeli, sonra da bu sağlam bilgi, yol haritasında bir pusula olarak kullanılmalıdır.

Diğer taraftan, toplumda iç huzurun en önemli prensiplerinden biri de aile düzenidir. Böylesine önemli bir konu olmasından dolayı, ayette müminlere yararlı işlerin beyanı sırasında aile problemleriyle ilgili bazı talimatları içeren bir hitap ile sûreye son verilmektedir:

“Onun için gücünüz yettiğince Allah'a karşı gelmekten, haramlara girmekten sakının, hakkı dinleyip, itaat edin ve kendi iyiliğinize olarak hayır yolunda mal harcayın! Kim nefsinin hırsından ve cimriliğinden kendini kurtarabilirse asıl felaha erenler işte onlardır."

"Eğer Allah'a ödünç verirseniz O sizin için, onun kârını kat kat artırarak verir, hem de sizin günahlarınızı bağışlar. Çünkü Allah şekûrdur, halîmdir (küçük iyiliklerden ötürü bile büyük mükâfat verir, müsamahakârdır, cezalandırmada acele etmez)."

"Görünmeyen ve görünen her şeyi bilir. O azîzdir, hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir).” (Teğabun, 64/16-18)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun