Kıyametin büyük alametleri arasında, suları çekilen Fırat nehrinin altından altın çıkması ve su savaşları bulunmakta mıdır?

Tarih: 28.03.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kıyamet alametlerinden bahseden hadislerden biri de Fırat Nehri ve bu nehrin sularıyla, etrafıyla ilgilidir:

"İhtimal, Fırat'ın suları çekilecek, kuruyacak. Ortaya altından bir hazine çıkacak, kim orada bulunursa, hiç bir şey almasın." (Buhari, Fiten, 24, Müslim, Fiten, 30.)

"Fırat nehrinin suları çekilerek altından bir dağ ortaya çıkacak, insanlar bunu almak için, vuruşacak ve her yüz kişiden, sadece biri hayatta kalacak. Bu zaman gelinceye kadar kıyamet kopmaz." (Müslim, Fiten, 29.)

"Fırat'ın altın bir define üzerinden açılması yakındır. İmdi orada kim bulunursa ondan bir şey almasın." (Müslim, Fiten, 29.)

"Fırat nehrinin altın bir dağ üzerinden açılması yakındır. İnsanlar bunu işitince ona yürüyecekler ve onun yanında bulunan insanların bundan bir şey almasına müsaade edersek, bunun hepsi götürülür, diyecektir. Müteakiben onun için harb edecekler ve her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecektir." (Müslim, Fiten, 29.)

Kuşkusuz geleceğin ve kıyametin bilgisi yalnız Allah'ın yanındadır. Ancak Allah'ın görevlendirdiği peygamberler de, onun bildirdiği kadarıyla geleceğe ait bazı haberleri, bazı hikmetlere binaen verirler.

"Rabbim gayb alemini bilendir. Gizli bilgilerini hiç kimseye göstermez. Ancak, razı olduğu elçi müstesna. Çünkü, Allah, o elçinin önüne ve arkasına, onu (şeytanlardan) koruyacak gözetleyiciler koyar." (Cin Suresi, 72 / 26-27)

ayeti de zaten bu konuya açıklık getiriyor.

Bundan asırlar önce Peygamber Efendimiz'in (asm) söylemiş olduğu bu sözlerin, Peygamber Efendimiz'in (asm) gayba ilişkin bir çok sözünün gerçekleştiği, Fırat nehrinin Türkiye'nin Orta Doğu jeopolitiğinde en önemli parametrelerden ve komşu ülkeleriyle ilişkilerinin belirlenmesinde rol oynayan en önemli unsurlardan biri olduğu hemen herkes tarafından bilinirken, ilahiyatçılar, akademisyenler, yer bilimciler ve dış politika uzmanları tarafından tam anlamıyla tahlil edilmesi gerekmektedir.

Bu hadisler, Orta Doğu ile ilgili kurgulanmak istenen bir çok denklemin ipuçlarını verdiği gibi, Türkiye'nin ve bölgede bulunan İslam ülkelerinin sürüklenmek istendiği bazı tehlikeleri de haber veriyordu.

Birleşmiş şekliyle Fırat önce güneydoğu, daha sonra güneybatı yönünde akarak Suriye'ye; ardından da Culap ve Habur'u alarak Al Kayem'de Irak'a giriyor. Irak sınırları içinde 350 km aktıktan sonra Ramadi'de Dicle-Fırat deltasına ulaşıyor. Hem Fırat suyunun, hem de Karsuyu'nun debisinin büyük bölümü karların erimesinden meydana geliyor. 444.000 km²'lik havza alanının 123.000 km²'sini, 3000 km'lik uzunluğunun 1230 km'sini Türkiye'den almasına karşılık suyunun neredeyse tümü Türkiye'den geliyor. Fırat tam anlamıyla müstesna bir su kaynağı. Yağışın Avrupa ve dünya ortalamasına göre çok daha düşük olduğu bu bölgede bulunması da ayrıca önemli. Bu bölge aynı zamanda petrol bölgesi.

Hazine Petrol Olabilir mi?

Fırat'ın su kaynağı olarak günümüzdeki önemi tartışılmaz. Yukarıda naklettiğimiz hadis-i şerifler ise bu önemin çok daha değişik boyutlara uzanacağını gösteriyor. Hadiste bahsedilen altından dağın gerçekten altın bir dağ mı olduğu yoksa mecazi olarak mı böyle bir ifadenin kullanıldığı şimdilik meçhul olsa da ilim adamlarının bu konuda çeşitli yorumları var.

Konuyla ilgili, Erzurum İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. İbrahim Bayraktar şunları söylüyor:

"Bu hadisler petrolün çıkarılması ile, Fırat üzerinde yapılacak büyük barajların birbirine yakın bir zamanda olacağına veya büyük kuraklıklarla nehirlerin kuruyacağına, yatakların değiştirileceğine işaret ediyor olabilir. Bunlardan Fırat nehrinin çevresinde bulunan kıymetli madenlerin ve petrolün çıkarılacağı, bunun, kıyamete yakın bir zamanda vaki olacağı ve o bölgelerde büyük ihtilafların meydana geleceği anlaşılmaktadır. Konuyla ilgili hadislerde geçen farklı ifadelerden kastedilen petrol olabileceği gibi, büyük barajlar ve daha başka şeylerin de kastedilmiş olması kuvvetli bir ihtimal olarak karşımıza çıkmaktadır."

"Yakında Fırat'ın suları çekilecek, altından bir dağ oluşacak. İnsanlar bu olayı duyduklarında oraya doğru koşacak. İnsanların ondan biraz almalarına müsaade etsek, hepsini alıp gidecekler. Bunun üzerine onlardan herbiri ondan almak için savaşacak ve her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecektir" hadisindeki doksan dokuz rakamının çokluk ifade ettiğini "...insanların ondan biraz almalarına müsaade etsek, elbette hepsini alıp gidecekler..." ifadelerinin de topraklarında petrol bulunan devletlerin bunu millileştirmek isteyeceklerine işaret ediyor olabileceğini belirtiyor."

"Bu haberlerin bir kısmı aynen çıkmıştır. İleride belki de bu bölgedeki petrol için savaş çıkacaktır. ABD ve diğer devletler arasında bu yüzden bir çıkar çatışması yaşanmaktadır."

"Ebu'l Ganaim el Kufi'nin Kitabu'l Fiten'inde, Hz. Ali (ra)'den yapılan bir rivayete göre bahsedilen hazineler altın ya da gümüş değil."

"Tailikan'a yazıklar olsun, Allah'ın orada hazineleri vardır ki, onlar altın ve gümüş değillerdir."

"Talikan, Kazvin'in petrol bulunan bir nahiyesidir. Buradaki hazine sözüne dikkat edilirse, son derece ilginç ve şaşırtıcı, ancak günümüzdeki petrol olduğu anlaşılıyor."

Bu Bir Uyarı Olabilir.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Celal Yeniçeri de bu hadisin çok iyi incelenmesi gerektiğini söyleyerek şöyle açıklıyor:

"Fırat ve Nil nehirleri Peygamberimiz (asm)'in bazı hadislerinde geçmesi bakımından son derece önemlidir. Fırat Miraç'la ilgili bazı hadislerde geçtiği gibi, göklerle ilgili bazı hadislerde de geçmektedir. Fırat'ın altındaki "altundan" dağ ile ilgili hadise gelince, Sahih-i Müslim'in Kitabü'l Fiten adlı bölümünde geçmektedir. Peygamberimiz'in (asm) hadisinden anladığımız kadarıyla Fırat altından bir dağ ortaya çıkaracaktır. Fırat'ın suları çekilecek de, insanlar onun yatağında birtakım araştırmalar yaparken mi böyle bir hazineyle karşılacaklar, yoksa suları akarken mi? Her ikisi de olabilir. Fırat ve Dicle sonuçta birleştikleri için Peygamberimiz (asm) Dicle'yi de kastetmiş olabilir. Hadiste belirtildiğine göre insanlar bu altını bulacak, bunun için çarpışacaklar ve bu yüzden çok kan dökülecek. Hadisten bu olayın kesinlikle gerçekleşeceğini anlıyoruz. Ve bu da pek bir hayır getirmeyecektir. Benim anladığım kadarıyla bunu bir zenginlik ve hayır kaynağı olarak görmemek gerek. Bazı zenginlikler musibet getirebiliyor. Ya da bu hadisi bir uyarı olarak da görebiliriz. Eğer bu bölgedeki ülkeler bunu bir uyarı olarak görürlerse ve ona göre hareket ederlerse çok büyük bir hayır da olabilir. Çünkü "mal" kelimesi hayır anlamına da gelir Arapça'da. Pek çok ayette "mal" yerine hayır kelimesi kullanılmaktadır. Çünkü mal insanların hayrına yaratılmıştır."

Hazine Potansiyel Bir Tehlike

Hadisle ilgili şu açıklamalara kulak vermek gerekiyor:

"Bugüne dek Fırat'ın başında dünya kadar katliamlar meydana geldi. Yakın tarihten başlayacak olursak, Fırat'a yakın bir yerde Irak ve İran katliamı oldu. 1958'de yine Fırat'a yakın bir yerde çok ciddi kıyım yapılarak Allah Resulü'nün (asm) torunları katledildi… Belki, daha sonra olması muhtemel bazı hadiselere işaret aramak daha uygun olur. Mesela: Fırat'ın suyunun, altın değerinde olacağı bir devreye mecaz yoluyla bir işaret olabileceği gibi, yapılacak barajlardan elde edilecek gelirlere de "altın" sözüyle işaret olabilir. Ayrıca, Fırat'ın suyu tamamen çekilerek, altında toprak çökmeleri neticesinde böyle bir madenin de bulunması mümkündür. Fakat ne olursa olsun o bölgenin, İslam aleminin bünyesinde, bir dinamit gibi, potansiyel bir tehlike olduğunun anlatılmasında şüphe yoktur..."

Yoksa Su mu?

Çağlar boyunca yapılan savaşların tabii kaynakların paylaşılmasıyla yakından ilgili olduğu biliniyor. Tabii kaynaklar ise Allah'ın insanlara bahşettiği en önemli zenginliklerden. Bazı bölgeler insanlığın gelişimine çok iyi imkanlar tanırken, bazıları da geri kalma sebeplerini oluşturabiliyor. Büyük tabii kaynaklara sahip ülkeler, bunlara sahip olmayan ülkelere yardım ederek kalkınmalarını sağlayabilecekleri gibi, aynı kaynakları kullanarak diğer ülkeleri kendilerine bağımlı hale de getirebilirler. İnsanlığın tarım toplumuna geçişinde mücadele edilen alan verimli topraklar oldu. Sıçrama eşiği oluşturan buharlı makinelerin keşfinden sonra ilgi kömür havzalarına yöneldi. Petrolün enerji kaynağı olarak insanlığın gündeminde yer almasıyla birlikte mücadele alanı petrol bölgelerine yöneldi.

Özellikle İkinci Dünya Savaşı esnasında ve savaş sonrasında ülkelerin başlıca amacı petrole ulaşmak ve petrol bölgelerini kontol etmek oldu. Günümüz dünyasında ise mücadele alanı arazi-kömür-petrol gibi tek boyutlu olmaktan çıkmış gözüküyor. Daralan tüm kaynaklar insanlığın diğerine karşı silah olarak kullanabileceği bir güç unsuru haline geliyor. En hızlı daralan ve insanlığın ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelen doğal kaynak ise "su".

Suyun bu bölgede ne denli önemli olduğunu gösteren en canlı örnek Ürdün Kralı Hüseyin'in 13 Mayıs 1990'da yaptığı bir konuşmada geçen şu cümle: "Hiç bir konu İsrail'le tekrar savaşa girmeye bizi zorlayamaz. Su hariç."

Eski BM Genel Sekreteri Butros Gali de Orta Doğu'daki bir sonraki savaşın su yüzünden olacağını açıkça söylemişti.

Dünya Gündeminin Yeni Krizi: Su

Günümüzde su diğer doğal kaynaklardan farklı olarak dünya gündemine kriz şeklinde giriyor. Dünya nüfusu artarken, su kaynakları azalıyor ve kendisini yenileyemiyor. Bir insan için yılda ortalama 800 m³ su gerekiyor. Bu değer daha şimdiden su kıtlığı olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum 1970'lerdeki petrol krizinin yerini su krizinin alacağını gösteriyor. Gerçekten de insan ihtiyaçları, ekolojik denge ve siyasi açıdan son derece önemli olan su, XXI. yüzyılın suya sahip olan ülkelerle suyu olmayanlar arasında yoğun mücadele ile geçeceğini gösteriyor.

İsrail Nereye Koşuyor?

Su kaynakları bakımından yoksul bir ülke olan İsrail, 1951 yılında, Yukarı Teberiya bataklıklarını kurutarak buharlaşma kayıplarını azaltmış, böylece Yukarı Şeria nehrinin akışını artırmıştı. 1966 yılında İsrail Ulusal Su İletim Sistemi, Teberiya Gölü'ne bağlanmış ve bu Ürdün Nehri'ni adeta kurutmuştu. İsrail, 1967 Savaşı esnasında işgal ettiği Filistin toprakları üzerinde yerleşik halkın tabii kaynaklar üzerindeki haklarını reddetmişti. Daha sonra, Filistin su kaynakları, İsrail'in su kaynakları ile bütünleştirilmişti.

Su konusunda İsrail üzerinde durmamızın nedeni, bu ülkenin hem Orta Doğu'nun su konusunda sorunlu bölgesindeki en güçlü ülke olması, hem de ABD ve Batı Avrupa ülkeleri üzerinde büyük etkiye sahip olmasından kaynaklanıyor. Diğer taraftan Fırat-Dicle havzasının, kurulması planlanan Kürdistan devletinin sınırları içerisinde yer alması, bununla birlikte bu bölgenin İsrail'in vadedilmiş topraklarına girmesi ve bu Kürt devletinin bir garantör devlete duyduğu ihtiyaç; ayrılıkçı Kürt hareketine verdiği desteği askeri kaynaklarca dahi bilinen İsrail'le ilgili şüpheleri daha da artırıyor. Bu da bu bölgede bir Kürdistan devletinin kurdurtulmak istenmesinin böylesine rasyonel temellere mi dayandığı sorusunun zihinlerde uyanmasına sebep oluyor.

İsrailli uzman Hillel Shuval'a göre Türkiye, kişi başına 4500 m³ su potansiyeli ile bölgenin en zengin ülkesi. İsrail'in halen kullanmakta olduğu kaynakları kullanmaya devam ettiği varsayılarak yapılan hesaplamada, 2023 yılında Filistinlilerin ve Ürdün'ün asgari su ihtiyaçlarını karşılayamayacakları, İsrail'in ancak bu kadarını sağlayabileceği iddia ediliyor. Shuval'e göre Türkiye ihtiyacından kat kat fazlasına sahip. Çözüm ise son derece basit: Türkiye, Ürdün'ün ve Filistinlilerin su ihtiyacını karşılamalıdır.

Filistinliler ise, kendilerine ait olan suları İsrail'e verip karşılığında Türkiye'den ya da Mısır'dan su almaları gerektiğini anlamakta güçlük çekiyorlar. Burada Türkiye açısından dikkat edilmesi gereken konu, müsebbibi ya da tarafı olmadığı bir su sorununun içine ne amaçla çekildiğinin ortaya konması. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (asm) Fırat nehri ile ilgili asırlar önce haber verdiği, insanlarının çoğunun ölümüyle sonuçlanacak çatışma bu yüzden mi çıkacak?

Cevabı aranan sorulardan biri de budur. Su da önemli bir faktör olmakla beraber, başka faktörlerin daha önemli olduğu söylenebilir.

Nitekim, Celal Bayar Mühendislik Fakültesi'nden Yrd. Doç Dr. Ömer Faruk Noyan şunları söylüyor:

"Bu bölge petrol bölgesidir. Dünya petrollerinin üçte ikisinden fazlası ve doğalgaz rezervlerinin büyük kısmı bu bölgededir. Güneş enerjisinin yoğun olduğu ve yakın bir gelecekte fiber-optik hatlarla Avrupa ve Asya'ya iletileceği bir bölgedir. Güneş kökenli elektrikle deniz suyundan hidrojen üretmeye yönelik projelere ev sahipliği yapacak bir coğrafyadır.”

Jeolojik olarak tarihte bir çok nehrin kuruduğuna ve bunların eski yataklarının uydulardan radar dalgalarıyla tespit edilebildiğine dikkat çeken Yrd. Doç. Noyan, bir nehrin kuruma sebeplerini de "Çeşitli kabuk hareketlerinin, yani deprem oluşturan tektonik kuvvetlerin etkisiyle nehir yatağından fay geçebilir. Ve bu fay atımıyla yatak belli noktalarda kayarak yer değiştirir. Böylece nehrin faydan aşağı alt kesimlerinden artık akış olmaz ve bu kesimler kurur. Yukarıdan gelen su kendine yeni bir yatak, yeni bir hat bulur ve akışına devam eder. Ya da nehrin belli yerleri çok küçük ölçekli küvetler şeklinde çöküntüye maruz kalır. Oluşan göl veya gölcüklerden geçen nehir, topoğrafyaya göre kendine yeni bir yatak bulur." şeklinde özetliyor. Ve şöyle devam ediyor:

“Tarım, buna bağlı olarak sanayi, ayrıca turizm ve spor faaliyetlerinin ihya edeceği bölge, akarsuları, barajları, hidroelektrik santralleri, canlandırılan tabii güzellikleri ile bir cazibe merkezi haline gelecektir. Fırat gibi bir nehir kurursa; GAP, Fırat'ın sağladığı su, elektrik, tarım, sanayii ve diğer imkanlar açısından çok büyük ölçüde sarsılacaktır. Dolayısıyla, hadiste geçen 'altından dağ' terimi su ve tarım ile gelen zenginliği karşılamıyor. Şu halde, 'Fırat'ın kuruması' ifadesinden, ayrıca 'altın' ve 'dağ' kelimelerinden ne anladığımız önemlidir."

"Acaba 'altın' kelimesinden 'çok kıymetli', 'dağ' kelimesinden 'çok bol' manalarını mı anlamalıyız? Peki 'çok kıymetli' ve 'çok bol' ifadeleri neye karşılık gelmektedir?"

"Aslında Fırat başlıbaşına 'altından dağ' değerinde bir hazinedir. Hz. Peygamber (asm), Fırat'ı kaynağı Cennet'ten gelen nehirler arasında zikretmektedir. Fırat havzası insanlık tarihi boyunca büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış, binlerce şehrin kurulduğu bir bölge olmuştur. Yani Fırat bolluk ve bereketin simgesi haline gelmiştir. Fırat'ın kuruması yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır."

Acaba Fırat Tabii Yollarla mı Kuruyacaktır?

"Tabii yollarla kuruyacaksa, bu çok ani, şiddetli bir yer kabuğu hareketi veya iklim değişikliği sonucu olabilir. Bu ihtimalin gerçekleşmesinde, iklim değişikliğine paralel olarak nehrin getirdiği ve baraj gölü tabanında biriken sedimen kalınlığının hızla artması sonucu su oranının birincisi lehine bozulmasına katkıda bulunabilir. Dünya bir iklim değişikliğine gitmektedir. Bazı yerlerde yağışlar, diğer bazı yerlerde ise kuraklıklar artmaktadır. Fırat'ın kaynaklarının bu kuraklık periyodundan nasibini alması sonucu nehir kuruyabilir. Eğer Fırat'ı doğrudan insan kurutacaksa, bu da bir amaca matuf olacaktır ki, belki de 'altından dağ'ı keşfettikten sonra gerçekleşecektir. Fakat Fırat bin kilometreyi aşan bir uzunluğa sahiptir. Yani Fırat kuruduğu taktirde bu Türkiye, Irak ve Suriye'den geçen bütün nehir yatağının kuruması anlamına gelecektir. Böylece üç ülkeyi içine alan büyük bir alanda yeni bir zenginliğin ortaya çıkması söz konusudur. Bölgede büyük petrol yatağı veya yeni bir yeraltı zenginliği ortaya çıkacaktır. Ve bu durum bölgede çatışma sebebi olacaktır. Fakat bu bence su yüzünden olmayacak."

Diğer taraftan, bu bölge yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengindir. Bunlar içerisinde fosfat yatakları, asfaltit yatakları vardır. Ve şimdiye kadar yeteri kadar değerlendirilmemiş olan bu asfaltit yataklarından Türkiye'nin enerji ihtiyacı karşılanabilir. Bunun dışında gene bazı bölgelerde linyit yataklarına rastlanmaktadır. Ayrıca çok miktarda olmamakla beraber demir cevheri, bakır, gümüş gibi maden yataklarının varlığı da bilinmektedir.

Tüm bu söylenenler ışığında, her ne kadar Fırat'ın taşıdığı değerler konusunda tam bir fikir birliği yoksa da, insanlık tarihini etkileyecek kadar önemli gelişmelere gebe olduğu daha da net anlaşılıyor.

(bk. Aydoğan Kılıç, Fırat'ın Altındaki Hazine)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun