İnsanlara verilen isimlerin ve yediklerinin fıtratlarına yansıyacağı ve onları etkileyeceği doğru mudur? İsim ile isimlendirilen; yenilen ile yiyen arasında bir ilişki var mıdır?

Cevap 1:

Herkes için -açıkça yansıması görülen bir kural- olmasa da genellikle isimlerle şahısların hayat çizgisi arasında bir ilişkinin olduğunu söyleyebiliriz. Âdeta, kişiye fıtratına münasip bir isim takdir edilmiştir. Bu münasebetin bir kısmı bazı kimselerde açıkca görüldüğü halde, diğer bazılarında bizim fark etmediğimiz şekilde söz konusu olabilir.

Örneğin; Hz. Peygamber (asm)'in isminin MUHAMMED olması, onun gökteki melekler, yerdeki insanlar tarafından övülen bir şahsiyet olması arasında güçlü bir ilişkiyi göstermektedir. Onun hayat çizgisinin her zaman övgüye layık olması, isim ile şahıs arasındaki münasebetin varlığının açık bir misalidir. (bk. el-Kurtubi, XVIII/84)F

Hz. Peygamber (asm)'in, anlamı hoş olmayan, kötü şeyler çağrıştıran bazı isimleri güzel anlamlı isimlerle değiştirdiğini görmekteyiz. Bu ise, isim-müsemma ilişkisini ve isimlerin şahıslar üzerindeki etkisinin varlığını göstermektedir.

Hadis kaynaklarında, Hz. Peygamber (asm)’in hoş görmeyip değiştirdiği isimlerin listesi hayli kabarıktır. Biz konumuza ışık tutsun ve bir örnek teşkil etsin diye, bunlardan birkaç tanesine işaret etmekle yetineceğiz.

Mutî ismi: Müslüman olmadan önce ismi, isyankâr anlamına gelen el-Asi olan bir sahabenin, Müslüman olduktan sonra ismi, Hz. Peygamber (asm.) tarafından itaatkâr anlamındaki "Mutî" ismiyle değiştirildi. Bu zat Mutî b. Esved el-Adevî’dir. (Müslim, Cihad, 33; İbn Hacer, X/577)

Sehl ismi: Said b. Müsyyeb babasından naklen anlatıyor:

“Dedem Hz. Peygamber (asm)’in yanına vardığında, ona: ‘Adın ne?’ diye sormuş. O da: ‘Adım Hazndir’ demiş. Hz. Peygamber (asm): ‘Sen Sehl’sin (adın Sehl olsun)' buyurmuş. Fakat dedem: ‘Babamın bana taktığı bir ismi değiştiremem.’ demiş. (ve Hazn ismini kullanmaya devam etmiştir). İşte o gün bugündür, bizim ailemizde bir hazunet’ttir (ahlâkımızda bir kabalık, bir sertliktir) almış gidiyor.” (Buharî, Edeb, 107)

Silm ismi: Hz. Peygamber (asm), bir adamın -savaş manasına gelen- Harb ismini, barış anlamına gelen Silm ile değiştirmiştir. (Ebu Davud, Edeb, 70) Bu bile İslâm’ın nasıl bir barış dini olduğunu göstermeye kâfi bir delildir.

Hasan ismi: Hz. Hasan (ra) doğduğunda Hz. Ali (ra) ona Harb adını vermişti. Fakat Hz. Peygamber (asm) bunu değiştirip Hasan ismini koydu. (İbn Hacer, Fethu’l-Bari, X/577)

Munbais ismi: Hz. Peygamber (asm), bir adamın isminin Muttaci olduğunu öğrendiğinde, onu derhal Munbais olarak değiştirmiştir. (Ebu Davud, Edeb, 70) Bunun sebebi şudur: "Yanı üzerinde yatan kimse" anlamına gelen Muttaci kelimesi, yan yatmayı, tembelliği çağrıştırmaktadır. Bir işe gönderilmiş kimse anlamına gelen Munbais kelimesi ise, "işe koyulmayı, dimdik ayakta durmayı gerektiren bir işle görevli olmayı ve de çalışkanlığı" çağrıştırmaktadır. Demek ki, İslam sözlüğünde tembelliğin yeri yoktur. Maddî ve manevî sahalarda çalışmak ise mü’minin simgesidir.

Sonuç olarak diye biliriz ki, yukarıdaki açıklamalardan isimlerin sahipleri üzerinde bir etkiye sahip olduğu ve isimle ismin sahibi arasında psikolojik bir etkileşim de bulunabileceği söylenebilir. Çünkü, isimlerin manaları itibariyle iyi veya kötü kavramları, vasıfları ve hisleri çağrıştırdıkları için insanları psikoloji olarak etkileyerek, o ismin sahibine karşı bir ön yargıya götürebilir.

Bununla beraber, bu hususu herkes ve her durum için değişmez bir kural olarak düşünmek doğru olmayabilir. Çünkü, isminin anlamı kötü olan her insanın kötü ya da; isminin anlamı iyi olan her insanın iyi olduğunu söyleme imkânına sahip değiliz. (bk. Niyazi Beki, Kur’an’da İsimlerin Esrarı)

Cevap 2:

İnsanın yediği gıdaların ayrı ayrı tesirlerinin olduğu bilimsel olarak da tespit edilmiştir. Vücudun proteinlere, minerallere, vitaminlere vs. ihtiyacı olduğu bilinen bir gerçektir. Gıda ve meyvelerin bünyenin biyolojik yapısı üzerindeki etkisinin, psikolojik ve duygusal  yapısı üzerinde de etkisinin olması tabiidir. Çünkü, insan, beden ve ruh ikilisinden meydana gelmiştir. Bu maddî bünye ile manevî bünyenin etkileşiminin olmaması düşünülemez.

Peygamberimiz (asm)'in bekar gençlere oruç tutmalarını tavsiye etmesi (Buhârî, Nikâh 2), yiyeceklerin duygular üzerindeki tesirinin olduğunu göstermektedir. Bilindiği üzere, insanda var olan şehvet, öfke kuvvetleri hayvanlarda da vardır. Bu iki duygu farklı hayvanlarda farklılık arz eder. Söz konusu hayvanların biyolojik yapılarında etkili olan unsurların duygusal yapılarında da etkili olduğu bilinmektedir. Bu sebeple, aynı unsurları yiyen insanların bünyesinde de benzer etkiler meydana getirmesi işin tabiatının gereğidir.

İnsanın beslenme şekli ve neyle beslendiği konusu, hakikaten genişçe tahlil edilmesi gereken bir konudur. Helal gıdalar ile beslenip makul bir ölçü ile yemek yiyen birisinin manevi cephesi gelişirken, aksi durumdaki birisinin manevi cephesi o kadar da gelişmez.

Mesela, Avrupa kültürüne ait olan fast food, yani ayak üstü atıştırma geleneği aile içi gelişimi olumsuz etkiliyor. Müslüman kültüründe ise yemek aile ile birlikte ve bir arada yenir. Bu da aile içi iletişim ve gelişimde önemli bir faktördür.

Demek oluyor ki, yemeğin helal olması ve ne şekilde yenildiği noktası, insan ve dolayısı ile toplum üzerinde önemli bir şekillendirme unsurudur. Avrupa toplumlarının maddecilik ve tabiat fikrine saplanmalarında bu beslenme şekli ve muhtevasının önemli tesirleri vardır.   

Şunu da unutmamak gerekir ki, Allah’ın helal kıldığı bütün yiyecekler, hasta olmayan bir insan bünyesinde olumsuz etki yapmaz. Yeter ki, “Yiyin için, fakat israf etmeyin.” (En`am, 6/141) mealindeki ayetin emrine uygun hareket edilsin. Bazı kaynaklarda bu konuda yapılan açıklamaların fazla abartılı olduğunu düşünüyoruz.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun