Peygamberimiz'in ifk (iftira) hadisesi ile alakalı Hz. Aişe validemize "Eğer böyle bir günaha yaklaştınsa, Allah'dan af dile ve Ona tövbe et." sözünü nasıl anlamalıyız?

Tarih: 06.04.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Peygamberimiz (asm) Hz. Aişe (r.anha)'ye son derece güvenmekte idi. Onun temiz ve bu konuda günahsız olduğuna inanıyordu. Ancak bu konuda kendisine vahiyle bir bilgi gelmediği için, kesin bir bilgiye sahip değildi. Peygamber dahi olsa Allah bildirmedikçe gaybı bilemezdi. Bu sebeple herhangi bir mü'mine yapacağı nasihatı Hz. Aişe (r.anha)'ye de yapmıştır.

Peygamberimiz (asm)''in de bir beşer olduğunu unutmamak gerekir. İfk (iftira) hadisesi de Hz. Aişe (r.anha)'ye atılmış çirkin bir iftiradır. Elbette ki Resulullah (asm)'ın böyle bir hadiseden etkilenmemesi düşünülemez.

Peygamberimiz (asm)'in bu konuda Hz. Aişe (r.anha) validemize bir baskı uygulamadığı da açıktır. Nitekim Hz. Aişe (r.anha) bu olayı uzun bir müddet sonra başkalarından duymaktadır. Hz. Aişe (r.anha)'nin babasının evine gitmesi ise Peygamberimiz (asm)'in isteği üzerine olmayıp, hz. Aişe (r.anha)'nin isteği üzerine olmuştur.

Peygamberimizin Hitâbesi

Aslında Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm), zevcesi Hz. Aişe (r.anha)`nin böyle bir isnaddan uzak olduğunu çok iyi biliyordu. Ancak böylesine hâince ve sinsice plânlı bir iftiranın halk arasında yayılması, kendisini son derece üzmüştü. Nitekim, mescidde irad ettiği hutbede bunu açıkça ifade ediyordu:

"Ey Müslümanlar cemâatı! Âilem aleyhindeki iftirasıyla beni üzüntüye düşüren bir şahsa karşı bana kim yardım eder? Halbuki, vallahi ben, âilem hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum. İftiracılar öyle bir adamın ismini de ileri sürdüler ki, ben onun hakkında da hayırdan başka bir şey bilmiyorum." (Sîre, 3:312; Müslim, 8:115i Tirmizî, 5:332.)

Peygamberimizin, Hz. Aişe (r.anha) ile Konuşması

Hz. Aişe (r.anha)`ye iftirâ edilişin üzerinden bir ay gibi uzun bir müddet geçmiş olmasına rağmen, Resûl-i Ekrem Efendimize (asm) bu hususta herhangi bir vahiy inmedi.

Mescidde ashabına irad ettiği hitabesinden birkaç gün sonra Hz. Ebû Bekir (ra)`in evine vardı. Selâm verdikten sonra, Hz. Aişe (r.anha)`nin yanına oturdu ve şöyle dedi:

"Ey Aişe! Hakkında bana şöyle şöyle sözler erişti. Eğer sen bu isnadlardan uzak isen, yakında Allah, seni onlardan beri ve uzak tuttuğunu açıklar. Yok eğer böyle bir günaha yaklaştınsa, Allah`tan af dile ve Ona tövbe et! Çünkü kul, günahını itiraf ve sonra da tövbe edince, Allah da ona afv ile muamele buyurur."

Hz. Aişe (r.anha) o andaki durumunu da şöyle anlatır:

"Resûlullah (asm) sözlerini bitirince gözümün yaşı kesildi. Öyle ki, göz yaşından birtek damla bulamıyordum. Hemen babama dönüp, 'Resûlullah (asm)'a bu hususta benim tarafımdan cevap ver.' dedim."

"Babam, 'Vallahi kızım! Resûlullah (asm)'a ne diyeceğimi bilemiyorum.' dedi.

"Sonra anneme döndüm, 'Resûlullah (asm)'a bu hususta benim tarafımdan cevap ver.' dedim."

"O da, 'Vallahi, ben de Resûlullah (asm)'a ne diyeceğimi bilmiyorum.' dedi." (Müslim, 8:116; Müsned, 6:197.)

Baba ve annesi Resûlullah (asm)'a herhangi bir cevapta bulunmayınca, Hz. Aişe (r.anha) bizzat konuşmak mecburiyetinde kaldı. Şehâdet getirip, Cenâb-ı Hakk'a hamd ve senâda bulunduktan sonra şöyle dedi:

"Vallahi, ben anladım ki, siz halkın yaptığı dedikoduyu işitmişsiniz. Hattâ, onlara inanmış gibisiniz!"

"Şimdi, ben, size 'O kötülükten uzağım.' desem -ki Allah biliyor, uzağımdır- beni doğrulamazsınız!"

"Farazâ, 'Ben, kötü bir iş yaptım(!)' desem -ki Allah biliyor, ben böyle bir şeyden uzağım- siz, beni hemen tasdik edersiniz!"

"Vallahi, ben kendim için de sizin için de Yâkub`un (as) oğulları ile olan misâlinden başka getirecek misâl bulamıyorum. Nitekim o, '... Artık, bana düşen güzel bir sabırdır. Söylediklerinize karşı ancak Allah'tan yardım istenir.' (Yusuf Sûresi, 18.) demişti." (Müslim, 8:116.)

Peygamberimize Vahyin Gelişi

Henüz Resûl-i Kibriyâ Efendimiz (asm) yerinden kalkmamıştı. Ev halkından da hiç kimse dışarı çıkmamıştı. Peygamber Efendimiz (asm)'e hemen orada vahiy geldi. Hz. Aişe (r.anha) o ânı da şöyle anlatır:

"Resûlullah (asm)'ı, vahyin ağırlığı ve şiddetinden terlemek gibi vahiy alâmetleri bürüdü. Nitekim, vahiy sırasında kış günleri bile kendisinden inci tanesi gibi ter dökülürdü."

"Resûlullah (asm)'ın üzerine elbisesi örtüldü. Başının altına da deriden bir yastık konuldu."

"Vallahi, ben ne korktum ne de aldırış ettim. Çünkü, o fenalıktan uzak olduğumu ve Allah Teâla'nın bana zulmetmeyeceğini biliyordum."

"Annemle babamın ise, halkın ağzında dolaşan dedikodular, Allah tarafından doğrulanacak diye, korkularından ödleri kopuyor, cansız düşüvereceklerini sanıyordum." (Sîre, 3:315; Müslim, 8:117.)

Vahiy hâli, Resûl-i Kibriyâ Efendimiz (asm)'in üzerinden kalkınca, sevincinden gülüyordu. Hz. Aişe (r.anha)`ye,

"Müjde ey Aişe! Yüce Allah, seni kesin olarak tebrik etti! Yapılan iftiradan beri ve uzak kıldı." dedi. (Müslim, 8:117; Müsned, 6:197)

Hz. Ebû Bekir (ra) de son derece sevindi. Yerinden kalkıp kızı Hz. Aişe (r.anha)`nin başını öptü.

İnen Âyetler

Cenâb-ı Hak, konu ile ilgili olarak Resûlü (asm)'e indirdiği âyet-i kerimelerde şöyle buyurdu:

"İftirâyı atanlar, içinizden bir zümredir. Bunu sizin için bir şer saymayın. Aslında bu sizin için bir hayırdır; böyle imtihanlar sizin sevâba erişmeniz için birer vesile teşkil eder. İftirâ atanların herbirinin, o günahtan kazandığı bir hisse vardır. Onlardan günahın büyüğünü üzerine alan kimse için ise pek büyük bir azap vardır."

"O iftirâyı işittiğinizde, mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların, kendileri hakkında hayır düşündükleri gibi mü'min kardeşleri hakkında da hayır düşünerek, 'Bu apaçık bir iftirâdır.' demeleri gerekmez miydi?"

"Bu iftirâyı ispat etmek için dört şâhit getirmeli değiller miydi? Mâdem şâhit getirmediler; o halde Allah katında onlar yalancıların tâ kendileridir."

"Eğer dünyada ve âhirette Allah`ın lûtuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içine daldığınız şey yüzünden size pek büyük bir azap dokunurdu."

"O zaman siz o iftirâyı dilden dile naklediyor ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağzınıza alıp söylüyor, bunu da basit bir iş sayıyordunuz. Halbuki o, Allah katında pek büyük bir günahtır."

"Onu işittiğinizde, 'Bunu söylemek bize yakışmaz. Hâşâ, bu büyük bir iftirâdır.' demeniz gerekmez miydi?"

"Gerçek mü'minlerseniz, Allah size bir daha böyle bir günaha aslâ dönmemenizi öğüt veriyor."

"Âyetlerini de Allah size böylece açıklıyor, Allah her şeyi hakkıyla bilen, her işi hikmetle yapandır."

"Îmân edenler hakkında çirkin söz ve hareketlerin yayılmasından hoşlananlar için dünyada da âhirette de pek acı bir azap vardır. Allah her şeyi bilir; siz ise bilmezsiniz."

"Eğer üzerinizde Allah'ın lûtuf ve rahmeti olmasaydı ve Allah pek şefkatli ve pek merhametli olmasaydı, helâk olup giderdiniz." (Nûr, 24/11-20.)

Böylece Cenâb-ı Hak vahiy ile Hz. Aişe (r.anha) hakkında söylenenlerin bir iftirâdan ibaret olduğunu haber vererek, hem Resûlü'nün (asm) temiz ruhunu ve pâk vicdanını üzüntüden kurtardı, hem Hz. Ebû Bekir (ra)`in şahsiyetinin küçük düşürülmesine müsâade etmedi, hem de Müslümanlar arasında zuhur eden fitne ve fesadın büyümesine fırsat vermedi.

En Üstün Berâet

Birgün Hz. Abdullah bin Abbas`tan Hz. Aişe (r.anha) ile ilgili âyetlerin tefsiri sorulmuştu. Şu izahta bulunmuşlardı:

"Yüce Allah, dördü, dört şeyle berâet ettirmiş, yapılan iftirâlardan onları temize çıkarmıştır:"

"1. Hz. Yûsuf (as)'ı, Züleyhâ`nın kendi ehlinden getirilen bir şâhidin dili ile berâet ettirmiştir."

"2. Hz. Mûsâ (as)`ı, Yahudîlerin dedikodularından, elbisesini alıp getiren taşla berâet ettirmiştir."

"3. Hz. Meryem`i, kucağındaki oğlunu dile getirip, 'Ben Allah`ın kuluyum' diye söyletmek sûretiyle temize çıkarmıştır."

"4. Hz. Aişe (r.anha)`yi ise, Yüce Allah, kıyâmete kadar bâkî kalacak i`câzkâr kitabı Kur'ân'daki o azametli âyetlerle berâet ettirmiştir ki, bu derecede belâgatlı temize çıkarmanın benzeri görülmemiştir. Bakınız ki, bununla diğer berâet ettirmeler arasındaki büyük ve üstün farkı görünüz."

"Yüce Allah, bunu ancak Resûlü'nün (asm) mertebesinin yüceliğini ortaya koymak için yapmıştır." (Nesefî, 3:138.)

İftirâcıların Cezaya Çarptırılmaları

Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm), konu ile ilgili vahiy geldikten sonra çıkıp halka bir hutbe irâd etti. Sonra da gelen Kur`ân âyetlerini onlara okudu.

Bilâhare, yapılan iftirâyı dilleriyle yaymakta en çok ileri giden Mıstah bin Üsâse, Hassan bin Sâbit ile Hamme binti Cahş`a had vurulmasını emretti. İftirâcılara had olarak seksener kamçı vuruldu. (Sîre, 3:315; Müsned, 6:35.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun