Şeytan insanla nasıl konuşur? Şeytanın vesvesesi ile nefsin vesvesesi nasıl ayırtedilir? Şeytan insan suretine girer mi?

Tarih: 01.10.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Şeytanlar, hayra hiçbir kabiliyeti olmayan, sırf şer işleyen ruhani bir varlık nev'idir. 'Nar-ı semum'dan, yani dumansız ve harareti çok şiddetli bir ateşten yaratılmışlardır. (Hicr, 15/27)

Melekler insandaki ulvi duyguları harekete geçirir, ona iyiliği telkin ederler. Şeytanlar ise, insandaki süflî duyguları körükleyerek onu her dâim kötülük işlemeye sevk ederler.

Hadîs-i şerifte bu husus şu şekilde belirtilmiştir:

"İnsan kalbine iki yönden baskı ve telkin gelir. Birisi melektendir ki, hayırı söyler, hakkı tasdik eder. Kalbinde bunu bulan kimse bilsin ki, bu, Allah'tandır. Ve Allah Teâlâ'ya hamdetsin. Diğer telkin ise, Şeytandan gelir; şerri teşvik eder, hakkı yalanlar ve insanı hayırdan meneder. Kalbinde bunu bulan kimse, derhal Şeytanın şerrinden Allah'a sığınsın."(İbn-i Mes'ud)

Hem insanın nefsi, şehvet ve gazap gibi his ve duyguları da, şeytanın her türlü telkin ve desiselerine karşı alıcı durumunda olduklarından, bazan şeytanın ufak bir vesvese ve desisesi, insanı hemen tesiri altına almakta ve manevi pek büyük felaket ve zararlara atabilmektedir. Şeytan insanda bulunan duyguları kullanarak insanı kötülüğe sevketmektedir. Nefsimiz de bunlardan biridir. Nefis, şeytanın insanı kötülüğe sevketmek için kullandığı duygularımızdan biridir.

Müminlerin en büyük düşmanlarına karşı mücadeleleri ömür boyu sürer. Bu savaş sırasında şeytan çok kurnaz yöntemler kullanır. İnsana hiçbir zaman gerçek yüzünü göstermez, karşısına çıkıp "Ben şeytanım, ve senin cehennemde yanmanı istiyorum." demez. Onun yerine, "sinsice göğüslere ve kalplere vesvese vererek" (Nas, 114/4-5) kendi varlığını ustaca gizler. Şeytanın farkında olmayan bir insan, onun telkinlerini kendi kafasından geçen düşünceler zanneder. Dahası şeytan bu fikirlerin doğruluğuna onları inandırır. Bu sayede birçok insanı —kendileri şuurunda değilken— tamamen kontrolü altına alır.

Ancak müminler, göğüslere ve kalplere kadar girip fısıldayabilme yeteneğine sahip bu düşmanı, Kur'an sayesinde saf dışı edebilirler. Mümin öncelikle, kalbinden gelen bu sesin, şeytana mı yoksa kendi vicdanına mı ait olduğunu teşhis edecek bir nur ve feraset sahibidir. Şeytanın oyununun farkına vardıktan sonra, Kur'an'da emredilen hareketi yapar, Allah'a sığınır. Çünkü Allah'ı anan bir mümin karşısında şeytanın vesvesesinin hiçbir etkisi kalmaz. Allah bu önemli sırrı Kur'an'da şöyle bildirir:

"Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir."

"(Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir."
(A'raf, 7/200-201)

Dünya hayatının bir imtihan yeri olması nedeniyle gün içinde insanın karşısına birçok farklı durum ve değişik ortam çıkabilir. Şartlar ve ortam ne olursa olsun, şeytan hep pusuda bekler. Bunlardan herhangi birinde müminin gösterebileceği en küçük zayıflık, şeytan için büyük bir fırsattır. Ve şeytan bu fırsatların hepsinde şansını dener. Ancak kendi varlığını hiçbir şekilde farkettirmemeye çalışır.

Eğer mümin, içinde bulunduğu ruh halinde veya ortamda bir şeylerin ters gittiğini, sıkıntı verdiğini veya vicdanını rahatsız ettiğini hissediyorsa —ki bu sıkıntı genelde vicdan yoluyla yapılan rahmani bir uyarıdır— hemen durup düşünmesi gerekir. Bunun için en kolay yol, insanın kendisine dışarıdan tarafsız bir yabancı gözüyle bakmasıdır. Böylece karşısındaki insanı —yani kendisini— şu sorular yardımıyla inceleyebilir:

- O an için kafasından geçen düşünceler Kur'an' uygun mu?

- Allah'ı anmada gevşeklik mi gösteriyor?

- Kur'an'ın sınırlarını korumada, hükümlerini gözetmede gevşek mi davranıyor?

- Planları Allah'ın rızası ve ahireti dışında bir amaca mı yönelik?

- O an için kendi çıkarı diğer müminlerden daha mı ön planda?

- Kendisine veya bir başka mümine yönelik kuşkusu, zannı mı var?

- Müminler içinde kendisinin özel bir konumu olduğunu, yerinin doldurulamayacağını mı düşünüyor?

- Olaylar karşısında tevekkülsüz davranıp haksızlığa uğradığını mı düşünüyor?

- Yaptığı fedakarlığın diğer insanlar tarafından bilinmesini, bunun konuşulmasını mı istiyor?

- Sevdiği bir maldan fedakarlık etmesi gerekiyor da, bunu bir bahane bulup yapmamaya mı çalışıyor?

- Herhangi bir dünya malına karşı hırsı mı var?

- Gelecek korkusu mu taşıyor?

- Kendisine Kur'an doğrultusunda yapılan bir uyarıya karşı tahammülsüz mü?

- Allah'a ve dine düşman bir kimseye karşı içinde bir sevgi, bağlılık mı oluştu?

- Kur'an okumayı, dua etmeyi veya salih amellerde bulunmayı geçersiz mazeretlerle erteledi mi?

Eğer içindeki sıkıntı burada sayılanlar veya bunlara benzer bir durumdan kaynaklanıyorsa, bu insana şeytan o an için musallat olmuş demektir. Kendinizin zannetiğiniz bu düşüncelerin hepsi de, şeytanın kalbinize fısıldadığı sözleridir.

Şeytan farklı insanlar için farklı taktikler kullanır. Örneğin dinden uzak, Kur'an'dan gafil yaşayan bir kimseyi, bu hayat tarzına devam ettirecek taktikler izler. Onları tamamen dünya hayatına yöneltir, dünyanın gelip geçici süsüne iyice daldırır, böylece ömür boyu hak dinden uzak tutar.

Dine yeni yeni ilgi duymaya başlayan kimseyi, çevresi tarafından dışlanacağı, dinin hayatını kısıtlayacağı, eğer dini uygulamaya başlarsa bunu devam ettiremeyeceği gibi boş ve yersiz endişelere düşürerek dinden uzaklaştırmaya çalışır.

Şeytan müminlere karşı da faaliyetini sürdürür. Örneğin bir müminin her hangi bir mümine karşı sinirlenmesi veya Kur'an okumayı aklından geçirdiğinde önemsiz bir bahane bulup bundan vazgeçmesi bu fısıltıların etkisindendir. Ancak şeytan mümine doğrudan "Kur'an okuma", "Allah'ı anma" diye fısıldamaz. Çünkü bunun etkisiz olacağını bilir. Onun yerine insanın kafasını boş ve uzun emellerle oyalamaya çalışır. Eğer insan bu fısıltıların etkisinde kalır, ahireti unutup dünya hayatına dalarsa, bu gafletin etkisiyle doğal olarak Kur'an'ın emrettiği yaşam biçiminden uzaklaşır. Bu tuzağa düşmemenin tek yolu şeytanın fısıltılarını zamanında teşhis edip Allah'a sığınmaktır.

Sağlıklı bir teşhis ise şeytanın özellikleri, taktikleri ve insan üzerinde oynadığı oyunlar bilindiği takdirde yapılabilir. Bunun için de tek yol gösterici Kur'an'dır. İlerleyen sayfalarda Kur'an ayetlerine göre şeytanın taktikleri, insanları Allah yolundan saptırmak için kurduğu tuzaklar ve müminlerin hareketlerine hata olarak yansıyan hileleri incelenecektir.

Şeytanın, insan suretine girip insanlara görünmesi her zaman mümkün olmasa bile, zaman zaman vuku bulmuştur. Özellikle Asr-ı saadet döneminde ve ondan önce çokça örülmüştür.

"O zaman şeytan, onların yaptıklarım kendilerine güzel göstermiş "Bu gün insanlardan sizi yenecek hiçbir kimse yoktur. Ben de mutlaka sizin yanınızdayım." demişti, İki topluluk birbirine görününce de geri dönüp "Ben, sizden uzağım. Ben, sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Ben, Allah'tan korkuyorum. Allah'ın cezası pek şiddetlidir." demişti." (Enfal, 8/48)

"Ey müminler, o zamanı hatırlayın ki şeytan, kâfirlere, Allah'ın Resulü ve müminlere karşı savaşmalarını süslü göstermiş ve onlara şöyle demişti: "Bu gün, insanlardan kimse size galip gelecek değildir. Müsterih olun, sevinin. Şüpheiz ki ben de sizin yardımcınızım. Onlara engel olurum. Muhammed'den ve arkadaşlarından korkmayın."

"Fakat ne zaman ki Allah erleriyle şeytanın güruhu karşılaştı, birbirlerini gördüler. Şeytan, gerisin geri dönüp kaçıverdi. Bu defa da müşriklere şöyle de­meye başladı. "Ben, size yardımcı olabilirim." diye verdiğim sözden caydım. Zira ben, sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Müslümanlara yardım etmek için gökten Melekler iniyor. Siz, bunu görmüyorsunuz. Ayrıca ben, Allah'ın ce­zalandırmasından korkuyorum. Zira, Allah'ın, kendisine karşı gelenlere verdiği ceza pek şiddetlidir."


Abdullah b.Abbas diyor ki:

"Bedir savaşının yapıldığı gün İblis, şeytanlardan oluşan bir ordunun içinde, elinde sancak bulunduğu halde Müdlic oğulla­rından şair, Süraka b. Mâlik'in şeklinde çıkıp geldi ve müşriklere dedi ki: "Bu­gün insanlardan sizi yenecek hiçbir kimse yoktur. Ben de mutlaka sizin yanınız­dayım." dedi. İnsanlar, savaş için mevzilenince Resulullah, bir avuç toprak alıp onu müşriklerin yüzüne serpti. Onlar da gerisin geri dönüp kaçmaya başladılar. Bu sırada Cebrail îblis'e geldi. İblis onu görünce elini, müşriklerden birinin eli­ne vermiş durmaktayken elini çekip aldı. Kendisi ve taraftarları gerisin geri kaç­maya başladılar. Elini tutan adam ona: "Ey Süraka, sen bizim yanımızda olaca­ğını söylüyordun?" dedi. İblis'te dedi ki: "Ben sizin görmediğiniz şeyleri görüyo­rum. Ben Allah'tan korkuyorum. Zira Allah, cezalandırması şiddetli olandır."

Bu hususta Talha b. Ubeydullah diyor ki:"Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Şeytan hiçbir gün Arefe günündekinden daha zelil daha tardedilmiş, daha hakir ve daha öfkeli görülmemiştir. Bu da onun Allah'ın rahmetinin indiğini ve Allah'ın, büyük günahların cezasından vaz geçtiğini görmesindendir. Ancak ona Bedir gününde gösterilen bundan müstes­nadır." Denildi ki: "Ey Allah'ın Resulü, o Bedir günü ne gördü? Resulullah bu­yur du ki: "Dikkat edin, o Cebraili gördü, Cebrail, melekleri mevzie indiriyor­du."

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun