Allah'ın sıfatlarının her şeyi kapsadığını nasıl anlayabiliriz?

Tarih: 29.01.2006 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Allah’ın bütün sıfatları mutlak, sonsuz ve muhittir. Mutlak, o sıfatları bir başka sıfatın engellemesinin düşünülemeyeceği, yani O’nun kudretinin faaliyetini bir başka kudretin engelleyemeyeceği anlamına gelir. Sonsuz olmaları ise, o sıfatlar faaliyet göstermekle onlarda bir eksilme olmayacağı manasına gelmektedir. Ne kadar çok eşya yaratırsa yaratsın, kudreti yine sonsuzdur.

Muhit ise, İlâhî sıfatların bütün eşyayı ihata ettiğini, kapladığını, kapsadığını ifade eder. Elbette, sonsuz kudret bütün eşyada iş görmekle onları ihata etmiştir ve bütün bu işler bir ilimle icra edildiğinden, ilim sıfatı da o eşyayı tasarruf yönüyle kaplamıştır. Yine bütün bu faaliyetler ancak Allah’ın dilemesiyle olacağından irade sıfatı da yine bütün eşyayı ihata etmiş bulunuyor.

Allah’ın bütün sıfatları bütün eşyayı ihata etmiş, yani tasarruf bakımından hepsini kaplamış, hepsini kapsamıştır. Açıklamalarımızı bu sıfatlardan birisi olan ilim sıfatı üzerinden yapalım:

İlim, Allah’ın yedi sıfatından biri. Biz bu kutsî sıfatları sayarken hayattan hemen sonra ilmi yâd ederiz. Varlık âleminde tecelli eden hikmet, inayet, rahmet hep İlâhî ilimden haber verirler. 

Ezelî ve ebedî olan Allah, olmuş ve olacak her şeyi evveli ve âhiriyle bilir. Allah, Güneş ve Ay yapmayı, melek ve cin yapmayı, toprak ve su yapmayı, insan ve hayvan yapmayı bilir. Daha sayamayacağımız ve bilemeyeceğimiz nice eşyayı var etmeyi de bilir. O’nun, bir mahlûku yaratmasında ezelî ilimle, sonsuz kudret, küllî irade ve diğer ilâhî sıfatlar birlikte iş görürler. 

Allah’ın kutsî sıfatları mahlûkatın sıfatlarına benzemez. Her şeyin zâtını da o var ediyor, sıfatlarını da. İnsanın ruhu mahlûk olduğu gibi, o ruhun bir sıfatı olan ilmi de mahlûktur. Mahlûk olan bu sınırlı ilimle, o ilmi yaratanın ezelî ve sonsuz ilmini kemâliyle anlamak elbette mümkün olmaz. Bizdeki ilim, öğrenmeye, müşahedeye, denemeye ve tecrübeye dayanır. Hepsi sonradan kazanılır. Ezelî ilim için bunların hiçbiri söz konusu değildir. 

Semâsında erişilmeyecek kadar geniş ve atomunda ulaşılmayacak kadar derin ilim ve hikmet cilveleri taşıyan bu kâinat kitabını okumak için, insanoğlu çok kafa yormuş. Bütün âlemlerin ilimle âdetâ kaynaştığını hayretle görmüş ve bu kitabın ince esrarına vâkıf olmak için nice tezler sunmuş, nice eserler telif etmiş. 

Bir kitabın harfleri ve kelimeleri gibi, bu kâinat kitabındaki varlıklar da kendilerindeki sonsuz ilim tecellilerinden habersiz olarak vazifelerini sürdürürler. 

Saç kimin kafasında bulunduklarını, ağaçlar hangi dağda olduklarını bilmezler. Yıldızlar semâdan, balıklar da deryadan habersizdirler. Demek ki, her şey bir bilenin ilmiyle iş görür ve bütün ihtiyaçları o Âlim'in ilim ve hikmetiyle karşılanır. 

Kur’an-ı Kerim bu hakikati şöyle ders verir:

“Yaratan bilmez olur mu? O, Lâtif ve Habîr’dir (her şeyden haberdardır).” (Mülk, 67/14)

Zaman nehrinde akan her şey, Onun ilmi ve kudretiyle bu seyahatini sürdürmektedir. Samanyolu da yıldızlar da O’nundur. Nehirler, balıklar da. Kan ordusu da; al ve akyuvarlar da O’nundur. Maddî kalbin bu iki ordusu, mânevî kalpteki ilham ve vesveseden haber verirler. Hâtıraların da kızılı ve akı vardır. Ve hiçbiri Ondan saklı değildir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun