Faizin de içki gibi kademeli olarak yasaklandığını biliyoruz. Bu safhaları açıklar mısınız?

Tarih: 01.02.2006 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İslam'dan önce faiz, Araplar arasında son derece yaygındı. Mekke'de, Taif'te, Medine'de faizcilik yaparak çalışmadan kazanan, halkın sırtından geçinen bankerler vardı. Bunlar, belirli süre sonunda verdikleri ana paraya ilave olarak belli bir fazlalığı da almak üzere, ihtiyaç sahiplerine borç verirlerdi. Borçlu o belirli süre sonunda borcunu ödeyemezse vade uzatılır, buna karşılık faiz miktarı da artırılırdı. Böylece borçlu çoğu zaman aldığının kat kat fazlasını ödemek zorunda kalırdı. Bu uygulama o derece yerleşmiş ve kökleşmiş ti ki, Kuran'ın da ifade buyurduğu gibi,

"...alış veriş de faiz gibidir..." (Bakara, 2/275)

deniliyor; faiz de tıpkı alışveriş gibi meşru sayılıyordu.

Toplumda faizin son derece yaygınlaşmış olması sebebiyle faizin yasaklanması tedricen, yani kademeli olarak gerçekleşmiştir.

Bu konuda ilk hüküm Rum Sûresinin 39. ayetidir. Mekke devrinde nazil olmuştur.

"İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Fakat Allah rızasını dileyerek verdiğiniz herhangi bir sadaka böyle değildir. İşte onlar sevaplarını kat kat artıranlardır."

Bu ayet-i kerimede faiz yasaklanmamış, fakat faiz kazancında bereket olmayacağı beyan edilmiştir.

Medine devrinde nazil olan Nisa Sûresinin 160-161. Ayetlerinde ise şöyle buyurulmuştur:

"Yahudilerin haksız davranışları, çoklarını Allah yolundan çevirmeleri, kendilerine yasaklandığı halde faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden dolayı, kendilerine helal kılınmış olan temiz şeyleri onlara haram kıldık. Onlardan inkâr edenlere elem verici bir azap hazırladık."

Bu ayetlerde faizin Müslümanlara yasaklandığına dair açık bir hüküm olmamakla beraber, Yahudilerin kendilerine haram kılındığı hâlde faiz aldıkları, böylece ilahî azabı hak ettikleri beyan edilmiştir. Bu ifade ile faiz almanın son derece kötü ve uzak kalınması gereken bir şey olduğuna işaret olunmuştur.

Faizin Müslümanlara ilk haram kılınışı, Âl-i imran Sûresinin 130. ayeti ile olmuştur:

"Ey iman edenler, faizi kat kat alarak yemeyiniz. Allah'tan sakının ki başarıya ulaşasınız."

Bu ayetle, o devirde en çok uygulanan ve fakiri en çok ezen fahiş riba, yani bileşik faiz yasaklanmıştır. Basit faizin haram olduğu hakkında henüz kesin bir hüküm inmemiştir. Bu, tıpkı içkinin içilmesinin haram kılınmayıp sarhoş hâlde namaza yaklaşılmasının yasaklanması safhasına benzemektedir. İslam önce, fakirin belini iyice kıran kat kat faiz şeklini yasaklamış oluyordu.

Daha sonra nazil olan Bakara Sûresinin 275-281. ayetleriyle her türlü faiz kesinlikle haram kılınacaktır. Faizi kesinlikle yasaklayan bu ayetlerin mealleri şöyledir:

"Faiz yiyenler, mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların 'alışveriş de faiz gibidir' demelerindendir. Oysa, Allah alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır. Artık kime Rabbından bir öğüt gelir de faizcilikten vazgeçerse, geçmişi, kendisinedir, onun işi (bağışlanması) Allah'a aittir. Kim de faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemliktir ve orada ebedi kalacaklardır."
"Allah, faiz kazancını eksiltir, sadakaları ise bereketlendirir. Allah nankörlük eden hiçbir günahkârı sevmez."
"Ey inananlar, Allah'tan korkun; eğer inanıyorsanız, faizden arta kalan kısmı bırakın. Şayet böyle yapmayacak olursanız, bunun Allah ve Resulüne karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tövbe eder de (faizden vazgeçerseniz) sermayeleriniz sizindir. Böylece ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz."
"Borçlu darda ise, eli genişleyinceye kadar, ona mühlet verin. Eğer bağışlarsanız, bilesiniz bu sizin için ne kadar hayırlıdır."

Faizle ilgili en son nazil olan ayetler bunlardır ve bu ayetlerle her türlü faiz kesinlikle haram kılınmıştır.

Peygamber Efendimiz, faiz yiyenlerin ahiretteki acıklı hâlini şu şekilde anlatmıştır:

"Mi'raç gecesi, bir insan topluluğuna rastladım. Bunların mideleri, dışarıdan bakıldığında içi görülen ve yılanlarla dolu olan bir eve benziyordu. Bunlar kim, diye sordum. Cibril, bunlar faiz yiyenlerdir, diye cevap verdi."

Yine hadis-i şeriflerde, "Peygamber Efendimizin faizi alana, verene, faiz senedi yazana ve iki tarafın şahitlerine lanet ettiği" de bildirilmektedir.[Ebu Dâvud, Büyû 4, (3333); Tirmizî, Büyû 2, (1206); İbnu Mâce, Ticârât 58, (2277); Müslim, Müsâkât 25, (1579)]

Bu yasağın, "Ancak müminler birbirinin kardeşidirler." ayet-i kerimesiyle ve "Komşusu aç iken kendi tok olan bizden değildir." hadis-i şerifiyle de yakın ilgisi vardır. (Hadiste geçen, "bizden değildir" sözünden maksat, "kâmil imanın zevkine erememiştir" demektir.)

Madem ki, Kur'an, mü'minleri kardeş yapmış, zenginlere zekâtı farz kılmış ve sadakayı teşvik etmiştir; o hâlde zengin bir mü'min, sadaka verdiği bir kardeşinin kendisinden borç para istemesi hâlinde, onun ihtiyacını görecek ve böylece âhireti namına büyük bir kazanç elde edecektir. "Karz-ı hasen" diye adlandırılan bu çok sevaplı ibadeti yapmak yerine, "Ben sana borç veririm, ama aldığımda fazlasıyla alırım." şeklinde bir teklifte bulunmak İslâm kardeşliğiyle bağdaştırılamaz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun