Gelecek niçin perdeli?

Tarih: 19.07.2007 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bilinmezi bilmek, görülmeyeni görmek, gaybın sırlarına ermek hemen herkesçe arzu edilen şeylerdendir. Özellikle, gaybın geleceğe yönelik sırlarına nüfuz etmek isteği, insanın zaaf noktalarından birini teşkîl eder. Tarih boyunca “kâhin, müneccim, sihirbaz” türünden pek çok kimse, insanların bu zayıf damarını işletmesini bilmişlerdir. Günümüzde de her türlüsüyle astroloji ve fal hayli yaygın durumdadır. Özellikle son zamanlarda, “medyum” denilen kişiler birtakım gaybî haberler aldıklarını söylemektedirler.

Ama gelecek perdelidir. Normal şartlar altında insanlar değil yarınları ve yarını, bir saniye sonrasını bile bilemezler. Geleceğin perdeli oluşunda, insanlara bildirilmeyişinde elbette bir takım hikmetler vardır.

1-Her şeyden önce, geleceğin bildirilmeyişi Allah’ın rahmet ve şefkatinin bir gereğidir. Çünkü başa gelecek şeyler önceden bilinse hayatı azaba çevirir. Bu dünyada insanı üzecek pek çok olay vardır. Bunları daha olmadan önce bilmek, insanı derin üzüntülere sokar. İdamını bekleyen birisinin çektiği ızdırap gibi, daimî ızdırap çektirir. Meselâ, bir aile, canları gibi sevdikleri biricik yavrularının on yaşında vefat edeceğini önceden bilseler, psikolojik bir çöküntü içine girerler.

2- Geleceğin perdeli oluşunun bir başka hikmeti, insanların korku ve ümit arasında bir dengede bulunmalarını sağlamaktır. Çünkü insan ancak bu iki hali dengede tutmakla, istikametli bir hayat yaşayabilir. Yaptığı ibadetlerle cenneti kazanacağını gören bir mü’min, gurura düşebilir. Günahlar içinde ömür geçiren birisi, akıbetinin cehennem olduğunu görse, “nasıl olsa battık” deyip, bütünüyle günahlara dalabilir. Hâlbuki geleceğin perdeli oluşu, birinci kişiyi gururdan, ikinci kişiyi de ümitsizlikten kurtarır. Zira ibadet içinde ömür geçiren birisi gurura düşse, büyük zarara uğrayacağı gibi, günahlara dalan birisi, samimi bir tevbeyle hayatının son gününde bile olsa kurtulabilir. Kur’an-ı Kerîm’deki “Allah’tan korkun, olur ki rahmetine mazhar olursunuz” (En’am, 155) şeklindeki ayetlerde böyle bir incelik vardır. Bu gibi ayetlerdeki (lealle) Kur’an’ın muhatapları için “teracci” ifade eder. Yani, “böyle yaptığınızda ilâhî rahmete nail olmayı umabilirsiniz, ama kesinlik duygusuna kapılmayın!” şeklinde bir ders verir.

3- Ayrıca, herkes gelecekle ilgili bilgileri kaldırmayabilir. Mevlana, Mesnevide şöyle bir kıssa anlatır:

“Hz. Musa zamanında biri, hayvan ve kuşların dillerini öğrenmek ister. Bu isteğinin gerçekleşmesi için, Hz. Musa’dan dua talebinde bulunur. Hz. Musa, önceleri kabul etmezse de, adamın şiddetli ısrarına dayanamaz, dua eder. Adam horoz ve köpeğin diline aşina olur. Bir gün, evin hizmetçisi sofrayı silktiğinde bir parça bayat ekmek yere düşer. Horoz köpekten önce davranır. Köpek itiraz edince:

“Merak etme” der. “Yarın ev sahibinin atı sakatlanacak. Ölünce köpeklere bayram olacak.” Bunu duyan adam, o gün atını satar. Diğer gün, ziyafet bekleyen köpek bundan mahrum kalınca, horoz der:

“Yarın kölesi ölecek. Akrabası yoksullara, köpeklere ekmek dağıtacak.” Adam bunu duyunca kölesini de satar. Köpek, açlıktan kıvranmaktadır. Horoz der:

“Merak etme yarın efendi ölecek. O ölünce, sen de bir ziyafete konarsın. Efendimiz gerçi mallarını kurtardı ama böylece kendi kanına girdi. Hâlbuki sattıklarından biri burada ölse, kendini kurtarmış olacaktı.”

Gaybın Kısımları



Gelecek, gayba dâhildir. Gayb ise, iki kısım olarak değerlendirilir:

1. Mutlak gayb
2. İzâfî gayb

Gaybın bu iki kısmından birincisi, sadece Allah’ın bildiği gaybı ifade eder. Allah bildirmeksizin bir başkasının gaybı bilmesi mümkün değildir. Meselâ, kıyametin ne zaman kopacağı, gaybın bu kısmına dâhildir.

İzâfî gayb ise, bazılarınca bilinip bazılarınca gizli olan durumları ifade eder. Yani, bir şey birine gayb iken, diğerine olmayabilir. Meselâ, kişinin kalbindeki manalar kendisine malum olduğu halde, başkası için meçhuldür, dolayısıyla gaybdır.

İzâfî gaybla ilgili şu noktalara değinmekte fayda görüyoruz:

1. Cenab-ı Hak için “gayb” yoktur. Zira, herşey O’nun ilminde hazır ve meşhuddur. O, Kur’an’da bildirdiği gibi: “Hem gaybı, hem şehadeti bilendir.” (En’am, 73)

2. İleride örnekleriyle görüleceği üzere, peygamberler diğer insanlara nisbetle gayba daha aşinadırlar. Meselâ, dağın eteğinde olan bir kimse için dağın ardı gaybdır. Ama uçaktan bakan kimse için dağın hiçbir yanı gayb değildir. Ulvî bir ruha sahip olan peygamberler, manen yükselmeleri neticesinde başkalarının göremediklerini görmüş, duyamadıklarını duymuşlardır.

3. İnsanlar kendi aralarında gayb yönünden farklı farklıdırlar. Meselâ, âmâ birisi için renkler, sağır birisi için sesler, gayb hükmündedir. Bir kısım zâtların, sadık rüya, veya ilham gibi hususlarda birtakım sırlara mazhar olabilmeleri de, âmâlara göre gören biri, sağırlara göre işiten biri durumunda olmalarındandır.

4. Bize nisbetle gayb olan birşey, bazı hayvanlar için meşhud hükmündedir. Meselâ, insan kulağı 16-22.000 hertz arasındaki titreşimleri duyabilir. Hâlbuki köpek, yarasa gibi pek çok hayvan, bu zâviyeden bakıldığında insandan çok hassastır.

Göz yönünden de pek çok hayvan, insana nisbetle daha duyarlıdır. Meselâ, insan gözünün göremediği ultraviole ışınlarını, böcek ve arıların gözleri hisseder. Akbabalar, bizim çift aynalı dürbünle seçemediğimiz yaklaşık 4000 metrenin üzerinde bir mesafeden, yerde yatan bir ceylanın ölü mü, yoksa uykuda mı olduğunu tesbit etmektedirler.

Koku alma hususunda ise, bazı vahşi hayvanlar insana nisbetle 100.000, hatta bir milyon defa daha hassastırlar. Yine bir kısım hayvanlar zelzele, fırtına gibi felâketleri önceden hissedebilmektedirler.

5. Merhum Hamdi Yazır’ın dediği gibi, “gayb görülemeyen değil, görülmeyendir. Bugünün makulü yarının meşhudu olabilir.” (Yazır, I, 174) Bugün “gayb” denilen bir şey yarın gözle görülebilir. Mesela, kıyamet bugün için gayptır, ama zamanı gelince gözle görülen bir olay olacaktır.

Önseziyle gelecek bilinebilir mi?



İnsanın dış dünyaya açılan göz- kulak gibi duyuları yanında gabya ve geleceğe bakan bazı latifeleri vardır. Bunlardan biri, eskilerin “hiss-i kable’l– vuku’” dedikleri önsezidir.

Maddi olan elimizle önümüzdeki eşyaya uzanırız, ama yarı nurani ve şeffaf olan gözümüzle elimizin uzanamadığı yerleri seyrederiz. Önsezi ile de duvarın ötesine, hatta bazen zamanın ötesine uzanabilir, meydana gelmeye hazırlanan olayları az- çok sezebiliriz.

Önsezi hayvanlarda da bulunur. Mesela deprem öncesinde hayvanların garip sesler çıkardıkları, kedi-köpek gibi insana komşu olan hayvanların şehirden uzaklara kaçtıkları tecrübelerle sabittir.

İnsan ise, önsezi ile kendine doğru gelmekte olan birini sezebilir, hatta farkına varmadan ondan bahsetmeye başlar. O geldiğinde de “iyi adam lafının üzerine gelirmiş, biz de tam senden bahsediyorduk” der.

Keza, bazı üzücü veya sevindirici olaylar olmadan önce, insan önsezisiyle bunları hisseder, bunlar onun kalbine bir sıkıntı veya bir neşe olarak yansır.

Nasıl ki yağmur yağmadan önce onun alametleri gelir, bu alametlerden hareketle onun geleceği hissedilir. Benzeri bir şekilde, insanın başına gelen önemli olaylar öncesinde, bunların öncüleri insanı etkiler. Önsezisi kuvvetli olanlar, romatizmalı kimselerin bir gün önceden yağmuru hissetmeleri gibi olayın etki alanına girerler, olacakları az veya çok sezerler.

Denizde gördüğümüz duman, görmediğimiz gemiye delalet eder, demiryolundaki titreşim, gelen trene alamet olur. Onun gibi, kalp ve ruha yansıyan bazı hüzün veya sevinç dalgaları, üzücü ve sevindirici olayların habercileri, öncüleridir. Hassas ruhlu zatlar, böyle hallerde “şöyle olacak” şeklinde bazı haberler verebilirler.

Ancak, önsezi ile hissedilen bu haller çok net olmayabilir. İnsan bir şeyler hissetmekle beraber ayrıntıları bilemez. Ve insanın önsezisi her zaman aynı duyarlılıkta olmaz. Bazen günler sonrasına uzanırken, bazen burnunun ucunu bile göremez.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun