21 Aralık Geçti... Hayat Devam Ediyor!

Medya, son bir asır içinde, kıyamet haberlerinin düzinelercesiyle insanları bir panikten öbürüne sürükledi. 2000 yılı öncelerinde meşhur kâhin Nostradamus’un haberlerini, ünlü bilim yazarı John Gribbin’in “bilimsel” kehanetlerini hatırlıyoruz.

Eylül 1988 tarihli bir kıyamet kehaneti ile bir NASA çalışanının yazdığı kitap çok satanlar listesine girmişti. Ancak bu haber de yazarın ve yayıncının ceplerini doldurmaktan başka bir işe yaramadı.

2000 yılına girdiğimiz dakikada ise bütün dünyada hayat duracak, uçaklar yere düşecek, füzeler ateşlenecek, taş taş üstünde kalmayacaktı.

1997’de Hale-Bopp adlı kuyruklu yıldızın peşi sıra gelecek bir uzay gemisine kapağı atarak kıyametten kurtulacaklarına inanan 39 kişi gemideki yerlerini sağlama almak için intihar etmişti..

21 Aralık 2012 tarihli kıyamet senaryosunun boşa çıkması da birşey değiştirmeyecek. Bir kısım insanlar daha başka senaryoların peşine düşecek, bir kısım insanlar da bu senaryoların üzerinden yine ceplerini doldurmaya devam edecekler.

***

Kur’ân’ı indiren, “Onlar o günü uzak görüyorlar; Biz ise yakın görüyoruz” buyuruyor (Meâric, 70:6-7). İnsanoğlu haberlerin doğrusunu bırakıp kimin uydurduğu çoğu belli kaynaklardan uydurulan şayialarla merakını tatmin etmeye çalışıyor.

Her şeyin başıboş bırakılmadığı şu muhteşem alemde merak duygumuzu yanlış yerde kullanmanın bir sorumluluğu olacaktır. Belli ki merak/hayret ve öğrenme duygularımızın bir görevi, öncelikle temelsiz tahminlerle avunmayı bırakmak, vahyin işaret ettiği asıl yaratılış gerçeklerine odaklanarak onları bilim ve akıl aletleri ile daha iyi anlamak olacaktır.

Gelişen bilim ve astronomi Dünya ve Güneşimizin birbirinden ilginç ve muazzam hareketlerini keşfetti. Bunlardan birisi Güneş sisteminin “Solar Apex” adı verilen hareketidir. Acaba Güneş nereye doğru yol alıyor? Güneş ve Dünyamızı hangi akibet bekliyor?

Güneş Nereye Gidiyor?

Samanyolu galaksi sarmal şeklindedir, aslında galaksinin şekli "rüzgar gülünün" şeklinin aynısıdır. Merkezinden dışa doğru açılan kolları vardır. Samanyolumuz yedi kolludur. Bunlardan birinin adı "Avcı Kolu"dur. İşte bizim de içinde yer aldığımız "Güneş Sistemi" bu kolun tam içinde değil ama kıyıda bulunur. En uygun ve en korunaklı yerdir burası [1]

Güneş Sistemimiz Samanyolu Galaksisi'nin merkeze yakın olan kısmındadır (28 bin ışık yılı). Samanyolunun 200 bin ışık yılı çapını nazara aldığımızda nisbeten Galaksi merkezine yakın bir yerdedir. Galaksimiz o kadar bir büyüktür ki Güneş sistemi Galaksi merkezi etrafındaki seyahatını ancak 220 milyon yılda tamamlar.

Sürdürülen seri hesaplamalar ve hassas gözlem ve araştırmalarla, Güneş’in de kendine has bir hareketinin bulunduğunu gösterdi. Güneş, Herkül Burcu yakınlarında bulunan ismine Vega denen bir yıldız istikametinde hareketini sürdürmektedir. Güneş, Vega yıldızına doğru her saniyede 20 kilometrelik bir hızla hareket halindedir. Güneş’in bu hareketinin, Kuzey Kutup Ekseni ile 37 derecelik bir açı yapacak şekilde gerçekleştiği ortaya çıkmış ve bu açıya bilimciler, “Solar apex” adını vermişlerdir.

Bulutsuz bir gecede başınızı gökyüzünün tam tepesine kaldırdığınızda fezanın neredeyse en parlak üç yıldızı ile karşılaşırsınız. Jupiter, Merkür ve Venüs gibi gezegenler de parlak göğün parlak cisimleridir. Ancak onlar tepede değil aşağıda bulunurlar. Tepede kalan bu üç yıldız “Yaz üçgeni” olarak bilinir. Yaz Üçgeni yazın sona ermesiyle artık yavaş yavaş batıya doğru kayar. Bu yıldzıların en parlağı olan ve diğerlerine göre biraz sağda olan meşhur Vega Yıldızıdır. Lyre ya da Kanun takım yıldızına ait devasa bir yıldızdır.. Vega aslında Arapça bir kelime. Yaz Üçgeni (Başucunda Vega, güneydoğuda Deneb ve güneyde Altair) Yaz üçgeninin ikinci yıldızı Vega yıldızının hafif güney doğusunda kalan Zeneb’dir.. Kuğu takım yıldızının en parlak yıldızıdır. Arapça kuyruk anlamında olup, kuğunun kuyruğunda yer aldığı için “Zeneb” adı verilmiştir. Zeneb, Samanyolu’nun en büyük yıldızlarından biridir ve Güneş’in 265.000 katı parlaklığa sahiptir. Yıldızın o kadar muazzam bir büyüklüğe sahiptir ki (Güneş'in çapının 200 katı) eğer Zeneb Güneş’in yerinde olsaydı, yıldızın yuvarlağı Yerkürenin yörüngesini içine alırdı.

Mektubat Kitabında Birinci Mektub’da Haşir meydanı ile ilgili bir bahiste “küre-i arz, hareket-i seneviyesiyle, ileride mecma-ı haşir olacak bir meydanın etrafında bir daire çiziyor.” ifadesi vardır. Bu yıldızın büyüklüğü dikkate alındığında bu hakikatın sayısız misâlleri bu kâinatta mevcut olduğu dikkatimizi çeker. Güneş’in Kırmızı dev döneminde, Dünyanın yörüngesini dolduracak kadar genişleyeceği biliyoruz.

Şemşsu’s Şümus

Sonuç olarak Yerküre, Güneş sistemi ile birlikte saniyede 20 kilometre gibi bir hızla Vega yıldızına doğru gidiyorsa acaba bu gidiş nereye? Hangi çekim odağı Güneşi çekip kendine doğru götürüyor? Yasin Sûresinde sözü edilen Güneş’in yolculuğunun Şemşü’s-Şümüs’a doğru bir gidiş olduğuna dikkat çeker Bediüzzaman. Şimdi bu konunun aytıntılarına geçelim.

Bir hadiste ravisinden şöyle buyrulur:

“Güneş batarken Rasulullah ile birlikte mescidde idim. Bana:
-"Ey Ebu Zerr, biliyor musun bu Güneş nereye gidiyor?" diye sordu. Ben:
-"Allah ve Resulü daha iyi bilirler!" dedim.
-"Arşın altına” dedi (....) ve ekledi “kıyametin gelmesi yakındır.
Cenab-ı Hakk'ın şu sözü bunun habercisidir: Güneş, kendisi için belirlenen bir yörüngede akar. İşte bu, azîz ve alîm olan Allah'ın takdiridir.”
Yâsîn sûresi, 36/38 [2].

Nitekim, Bediüzzaman hazretleri, “Veşşemsu tecri limüstekarrin leha” (Yasin, 36/38) ayetini yorumlarken, "Güneş’in manzumesiyle beraber Şemsü’ş-Şümûs’a doğru hareketine işaret eder.” demektedir. Diğer açıklamalarına da göz atalım:

“...Ta Şemsü’ş-Şümûs’un mihveri üstündeki elli bin seneden ibaret bir tek yevmine kadar eyyam-ı Rabbaniye vardır” (Barla Lahikası, 325).

“Dünya’nın ömrü ise Şemsü’ş-Şümûs’un hareket-i mihveriyesi ile hâsıl olan eyyam iledir.” (Barla Lahikası, 326) “Ve Şemsü’ş-Şümûs’a tâbi ve âlem-i bekadan ayrılıp küremize bakan Dünyaların ömrü, Şemsü’ş-Şümûs’un işarat-ı Kur’anîye ile her bir günü 50.000 (elli bin) sene olmasıyla...” “Şemsü’ş-Şümûs’a tâbi Dünyaların beka âleminden olduğu ve Dünya’mıza baktığı...”

Bu ifadelerden çıkardığımız sonuçları şu şekilde özetleyebiliriz: Güneş Sistemi topluca Şemsü’ş-Şümûs’a doğru yol almaktadır. Şemsü’ş-Şümûs ahiret ve beka âlemlerindendir. Yaşadığımız fizikî Dünya’dan farklı bir âlemdir ve önemli görevler yüklenmişlerdir. Şemsü’ş-Şümûs’ta geçerli zaman akışında bir gün, bizim ölçülerimize göre elli bin seneye eşittir. Bu zaman ölçüsü başka ayetlerde mesela meleklerin zamanı için dile getirilmektedir. Bu hızın, beka âlemlerinin, nurun hız ve zaman akışı olduğunu düşünebiliriz.

Şemsü'ş-Şumus'u çok daha büyük bir yıldız olarak kabul ettiğimizde erken ölüme mahkum olmuş ve karadeliğe dönüşmüş Güneş'in ikizi (yada başka yakın bir yıldız) olabilir. Tarihî kayıtlarda Rabbü'ş-Şıra adlı bir güneşten söz edilir. Eğer gerçekten böyle bir güneş var idiyse, şu anda böyle bir güneşin görünmemesini, onun karadelik haline gelmesi ile açıklayabiliriz. Bilindiği gibi fezada bütün yıldızlar çift olarak bulunurlar. Güneş neden istisna olarak tek yıldız halinde bulunuyor? Eğer Güneş bir istisna olarak yaratılmamışsa onun da bir eşi olmalıdır ve Güneş'ten daha büyük bu ikiz şimdi karadelik olarak yerini almış olabilir. Uzayda birçok örneği görüldüğü gibi, daha önce karadelik haline gelen yıldız, zamanla eşini kendine doğru çeker ve sonunda onu bütünüyle yutar.

Hatırlatacağımız diğer bir nokta ise, Gökyüzünün en parlak 5. parlak yıldızı olan Vega, bize sadece 26 ışık yılı ötededir. Şemşu’s Şümus, Güneşler Güneşi Vega yıldızı yada ondan çokdan büyük olan Zeneb de olabilir. Yıldız ne kadar büyükse, ömrünü o kadar çabuk bitirmekte olduğundan büyük yıldızlar çok daha erken zamanda karadelik haline dönüşmektedir. Örneğin vega Yıldızının ömrü Güneş’inkinin yüzde onu kadardır.

Eğer Dünyamız Güneş’le birlikte yolculuğunun son durağı Vega yada Zeneb yıldızı ise, Güneş kendisine ulaşana dek bir karadelik haline gelmiş olabilir. Biz yıldızların geçmişlerine baktığımıza göre halihazırda yıldız olarak gördüğümüz bir gök cismi şu anda karadelik haline gelmiş olabilir. Unutmayalım ki en yakınımızdaki yıldızın ışığı bile ancak bize dört yılda gelebilmektedir.

Mecerra

Peygamberimize atfedilen “mecerra” ifadesi üzerinde yoğunlaştığımızda bazı ipuçlarına ulaşabiliyoruz. Tefsir yorumcularından bazılarına göre “mecerra” ile Samanyolu kastedilmektedir. Yaptığımız araştırmada, Kur’an’ın ilk yorumcularından ve bizzat Peygamberimizden (a.s.m.) ders almış olan İbn-i Abbas’ın açıklamalarını konumuz açısından dikkat çekici buluyoruz. Peygamberimizin (a.s.m.) ifadelerine göre “Mecerra” sema kapısıdır ki, sema buradan yarılacaktır.

Taberani’nin eserinde bulunan bir sözü ise şöyledir: “Gökte bulunan ‘mecerra’, Arş’ın altındaki yılanın teridir (salyası).” Peygamberimiz (a.s.m.) o gün anlaşılmasında zorluk bulunan ince ve yüksek hakikatleri çoğu kere teşbih ve mecazlar yoluyla ifade etmiştir. Karadelikler için yapılacak en uygun benzetmelerden birisi de “yılan” lâfzıdır. İki uzayı birbirine bir tünel- hortum şeklinde bağlama özelliği sebebiyle Karadelikler için bilim dünyasında “Worm Hole” yani “solucan deliği” tabiri kullanılmaktadır. Yılan bünyesine göre iri şeyleri yutabilmekte ve yutulan şeyi “dar ve uzun bir tünelden” geçmiş olmaktadır. Karadeliklerin Şahadet Âlemi’ni Arş’a bağlayan bir “tünel” olduğu söylenebilir mi?

Konuyu destekleyen başka hadis rivayetleri de vardır. İk hadis müellifi olarak kabul edilen San’ani’nin kayıtlarında Peygamberimizin (a.s.m.) şu sözlerine rastlıyoruz: “Bana günler sunuldu. Cuma gününü gördüm; onun güzelliği ve nuru hoşuma gitti. Orada “siyah nokta” şeklinde bir şey gördüm. ‘Bu nedir?’ diye sordum. ‘Kıyamet onun içinde kopacaktır’ denildi.” Hadisin diğer bir geliş şeklinde, “Cuma günü bir aynada bana gösterildi.” denmektedir [3].

Karadelik ve Göğün Yarılması

Hadiste yer alan ve kıyametin onun içinde kopacağı belirtilen “kara nokta” ile anlatılmak istenen nedir? İslamî literatürde yer alan “Mecerra” ve “Şemsü’ş-Şümûs” tabirleri ile ne anlatılmak istendiği konusunda âlimler çeşitli yorumlar yapmışlardır. Kıyamet sırasında göğün yarılacağını, kapı kapı açılacağını ifade eden ayetin (Gök yarıldığı zaman -ve hep yapa geldiği gibi- Rabb’inin buyruğunu dinlediği zaman) tefsirinde Hz. Ali’nin (r.a.) göğün “Mecerra”dan çatlayıp yarılacağı şeklinde açıklaması hayli dikkat çekmektedir [4].

Astrofizikteki gelişmeler çerçevesinde şimdi bu haberleri daha kolay yorumlama imkânına sahibiz. Bilindiği gibi Karadelikler için en belirgin özellik ağ şeklinde ve sağlam bir surette tesis edilen uzayın “çatlayıp delinmesidir.” Mevcut bilgilerimize göre ayetlerin vurguladığı “sema yarılmasını” şahadet âlemi olarak idrak ettiğimiz fizik Dünya’nın, yani uzay-zamanın değişerek farklı boyutlara kapı açılması olarak yorumlayabiliriz.

Kur’an bize her zaman ipuçları vermekte ve birçok yerde de bunların “anlayan, akıl sahibi ve bilgili kimselere misal, ayet (ipucu, delil)” olduğunu tekrarlamaktadır. Enbiya, 21/32’de “Göğü de dengesizliğe düşmekten korunmuş bir tavan durumunda yarattık.” ilahî fermanı bu gök tavanının arkasında başka Dünyaların varlığına dair akla kapılar açılmaktadır.

Semânın yani uzay-zaman denen fizikî kainatın sağlam bir yapıda olduğu yanında, “çatlaksız” olduğu da (Mülk, 67/3) açıkça anlatılmaktadır. “Gözünü bir çevir göğe bak, bir çatlak görebilir misin?” buyrulmaktadır. Ancak kıyametle ilgili ayetlerde, semada çatlamanın vuku bulacağı sürekli vurgulanır. “Gün gelir, yeryüzü başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilir” (İbrahim, 14/48) ayeti de kıyamet esnasında bu “çatlaklarla” ahiret âlemlerine kapı açılacağı açıkça belirtmektedir.

Nitekim astrofizikçiler, bir türlü dışına çıkamadığımız kainatın, “dışına” çıkabileceğimiz bir kapı bulduk diyorlar. Mesela Kur’an’da geçen “göğün görünmez kapıları” siyah delikler ise, o zaman ahiret âlemleri fazla uzağımızda bulunmuyor demektir.

Einstein-Rosen Köprüsü Yoluyla Ahiret Alemlerine Geçmek

Zaman ilerledikçe, uzay hakkındaki bilgi dağarcığımız da genişliyor. Gelişmiş teleskop sistemimizle; Karadelikler artık bize teorilerde olduğundan daha yakın hale gelmiş bulunuyor. Belki ileride birçok sırrını çözme başarısını göstereceğiz karadeliklerin. Hatta belki onlara seyahatler düzenleyebileceğiz. Ama şimdilik bu çok erken görünüyor.

Einstein-Rosen Köprüsü Uzay-zaman içinde kestirme yollar sağlayan ve uzay gemilerini bir anda evrenin öteki ucuna ulaştıracağı düşünülen “kurt delikleri” de denilen “Karadelik tüneli” bilim kurgu dünyasının standart malzemesi haline gelmiş bulunuyor. 1930’larda, Einstein ve Rosen, uzay-zaman eğilmesinin, Karadeliklerde zirvede olması gerektiğini söylediler. Onlara göre; oluşan bu “uzay eğriliği” başka bir evrene açılmalıdır.

Durağan Karadeliklerin bu özelliğine “Einstein-Rosen Köprüsü” denir. Bir düşünceye göre Karadeliğin açıldığı ikinci evren, bizim evrenimizin uzak bir köşesidir. Eğer uzayın düz olduğu kabul edilirse, bu durumda oluşan delik bir elmanın içindeki kurdun yolunu andırır. O halde Karadelikler başka evrenleri uzayları birbirine bağlayan “kurt delikleri” olabilir.

Evrenimizde, çok sayıda Karadelik bulunduğuna göre uzay, birbiri içine geçmiş sayısız tünellerle birbirine bağlanmış durumdadır. Albert Einstein ve Nathan Rosen, Karadelik tünellerini matematiksel olarak incelemişler ve ilginç bir sonuca varmışlardı:

Tünel, sonsuza uzayıp gitmez. Bir noktadan itibaren yeniden genişleyerek, başka bir evrenin parçası haline gelir. Bu demektir ki birbirinden çok uzak iki ayrı “yassı ülke” evreni, bir Einstein-Rosen Köprüsü’yle birleştirilebilir. Bu köprü bir evrenden bir Karadelik halinde düşmektedir. Burada, uzayın biçimi bozulmakta ve bir huniye benzemektedir. Sonra da ters dönmüş bir huni halinde başka bir evrene açılmaktadır. Sonuçta, iki evren dar bir tünelle birbirine bağlanmış olmaktadır.

Einstein ve Rosen’ın hesapları, bizim üç boyutlu evrenimizdeki bir karadeliğin içinde neler olacağını da açıklamalar getirmektedir. Burası dördüncü boyuta açılan tünel olduğundan, bir karadeliğe düşen bir astronot, sonunda başka bir evrene çıkabilir. Buna göre başka evrenler düşüncesi yalnızca felsefi bir soyutlama ve fantezi bir düşünce olmaktan çıkmakta; bizim evrenimize dördüncü boyuttan köprülerle bağlı gerçekler haline dönüşmektedir.

Uzay-Zamana Açılan Kapılar: Dönen Karadelikler

Son zamanlarda “Dönen Karadelikler” üzerinde yapılan teorik hesaplamalar ve ulaşılan sonuçlar birçok bilim uzmanını heyecanlandırıyor (Bu arada üç tür karadelik bulunduğunu hatırlatalım: Döneni, dönmeyeni bir de elektrik yüklü olanları). Bu halkanın tekilliğinden geçen bir uzay yolculuğunu düşünelim. Bu yolculukla kainatın uzak bir bölgesine, hatta başka bir uzay-zamana, fizik ötesi bir kainata geçiş yapabilirsiniz. “Akdelik” ve “kurt deliği” kavramlarına ilham veren de işte bu matematiksel hesaplamaların ilginç sonuçları olmaktadır.

Bazı bilim adamlarına göre dönen ve (tercihen) elektrik yükü olan karadeliğin içi, kendine karşı gelen bir akdelikle birleşik durumdadır. Bu tür bir karadeliğin içine girdiğimizi düşünelim. Atomlara parçalanmadan, kuanta dönüşmeden, burnumuz bile kanamadan, kara ve akdelikleri birleştiren kurtdeliği tünelinden geçer, akdelikten fırlayıp başka bir evrene geçebiliriz. Ya da başka bir fizik dünyaya tekrar dönebiliriz. Akdelik kainatın çok başka yerlerinde, hatta başka bir evrende ya da zaman içinde geçmişte ya da gelecekte yer alabilir. Bu delikler vasıtasıyla zaman içinde de yolculuk yapmış oluyorsunuz. Üstelik ışık hızıyla bile milyonlarca hatta milyarlarca yılda gidebileceğiniz bir yere, göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir sürede. Evet, uzmanların “Dönen Karadeliklerle” ilgili yorum ve yaklaşımları böyle.

Bu gelişmelerin dürbünüyle Hz. Muhammed’in (s.a.v) miraç hadisesi ile Gök katlarına ziyaretine de bakabilirsiniz. Kıyamet sonrasında mahşer ve hesap günü safhalarından sonra insanların cennet gibi diğer gök katlarına nasıl ulaştırılacağına da…

Diğer Boyutları Anlamanın Zorluğu

Bir kağıt parçasının yüzeyi iki boyuttan ibarettir. Kağıt düzleminin üzerinde iki boyutlu insanların yaşadığını farz edelim. Edwin A. Abbott’un meşhur romanı Flatland’deki (yassı ülke) iki boyutlu evrenin sakinlerini hatırlayalım. Yassı ülkeliler yalnızca iki boyutlu; sağdan sola ve önden arkaya hareketleri fark edebilirler. Yukarı aşağı gibi kavramları hayal bile edemezler. Kağıt düzleminin altında ve üstünde ne olup bittiğinin, üçüncü boyutta bir uzay-mekanın bulunduğunun farkında değillerdir. “Paralel sayfaların” bulunduğunun da.

İşte dördüncü ve beşinci üst boyutların ve mekanların varlığını idrakte niçin zorlandığımıza bu örneğin dürbünü ile bakabiliriz. Bir “yassı ülke” sakininin üçüncü boyutu anlayamaması gibi, insan aklı da üst boyutları sezgisel olarak kavrayabilse de anlamakta güçlük çeker. Ahiret âlemleri ile ilgili verilen haberlerin bize garip gelmesi ve anlamada zorlanmamız, onların üst boyutlarla ilgili olmasıdır.

Einstein’ın genel izafiyet teorisi, evrenleri birbirine bağlayan ‘’köprüler’’ bulunduğunu kabul eder. Genel İzafiyet, çekim gücü yanında uzay ve zamanı içine alan, bunların iç içe geçmiş olduğunu gösteren anlaşılması kolay da olmayan bir teori. Bu teoriye göre bir çekim alanı, uzayda bir bükülme eğilme oluşturur(Einstein’ın genel izafiyet teorisine göre, kütlesi olan her cisim uzay-zamanın eğilmesine yol açar.). Üç boyutlu uzay, dördüncü boyuta doğru eğilir.

Yassı ülke benzetmesine dönelim ve yassı ülkeyi kağıt düzlemi yerine çok ince ve kolayca gerilebilen lastik tabakadan oluşturalım. Çekim gücüne sahip ve ağırlığı olan bir nesnenin bulunduğu bir yerde, bu tabaka aşağıya, yani üçüncü boyuta doğru gerilecektir. Böyle bir durumda lastik tabaka çukurlaşacaktır. Ama bu eğrilik ve onu oluşturan kütle, yassı ülkeyle tamamen bağları koparmaz yine yassı ülke’nin boyutsal çerçevesine bağlıdır. Bundan dolayı yassı ülkeliler de bu eğimden aşağıya inebilirler.

Bir Karadelik o kadar ağırdır ki, üzerinde durabileceği hiçbir yüzey yoktur. Çekim gücüyle, herhangi bir cismi sürekli içeriye doğru çeker. Bu yüzden karadeliğin içindeki kıvrılma da çok şiddetlidir. Öyle ki “lastik tabaka” “delinerek”, yassı ülkeden üçüncü boyuta açılan bir “tünele” dönüşür. Karadeliğe düşen yassı ülkeliler de, bu tünelden aşağıya doğru çekilecekler ve kendi evrenlerinden ayrılmak zorunda kalacaklardır.

***

21 Aralık geçti. Bugün de ve daha sonraki günler de, Allah’ın dilediği şeyden başka ne yerde, ne de göklerde hiçbir şey cereyan etmeyecek. O günde ve daha sonraki günlerde, her zamanki gibi, bizim her halimiz Yer ve Gökler Rabbinin hüküm ve tasarrufu altında olacak. Bizim için takdir edilmiş olan saat gelinceye kadar her an Onun ikramlarıyla kuşatılmış bir şekilde bu dünya üzerinde nefes alıp vermeye devam edeceğiz.

[1] Abdürrezzak San’ani, Musannef, III/256, No. 5559, 5560.
[2] Kadı Beyzavi, II/592; ayet için bkz. Inşikak, 84/1-2.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 5.000+