Kısasta Hayat Vardır...

"Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında kısas size gerekli kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ancak her kime, kardeşi tarafından bir şey bağışlanırsa, artık ona hakkaniyetle uymalı ve kalan diyeti ona güzellikle ödemelidir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme, bir rahmettir. Bundan sonra kim haddi aşarsa, ona elem verici bir azap vardır."

"Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız.” (Bakara, 2/178-179).

Bu iki âyette, dinin korumayı hedeflediği temel değerlerden biri olan hayatla ilgili bir tedbir olarak kısas ele alınmaktadır. Gerek kısasın diyete (kan bedeli, tazminat) çevrilmesi ve bunun güzellikle ödenmesi ve gerekse kısasın uygulanması konularının -önceki âyette geçen- birr (iyilik) ahlâkıyla ilgisi vardır.

Rivayetlere göre bu âyetin nâzil olmasına, Arapların intikamcı, dengesiz, adil olmayan âdet ve tutumları sebep olmuştur. İslâm'dan önce aralarında ihtilâf bulunan, karşılıklı olarak birçok insanın katledildiği ve yaralandığı iki kabileden biri, kendini diğerinden üstün görüyor, bir erkeğe karşı iki erkek, bir kadına karşı bir erkek, bir köleye karşı bir hür erkek öldürmek istiyorlardı.

Her iki kabile de Müslüman olduktan sonra, bu istek ve uygulamayı sürdürmeye kalkışınca, şahsî intikamı hukukî kısas cezasına çeviren, cezayı şahsîleştiren (katilden başkasının öldürülmesini yasaklayan), canlar arasında değerli değersiz farkının bulunmadığını, dokunulmazlık ve değer bakımından bütün canların birbirine eşit olduğunu bildiren âyetler geldi.

Kısâs kelimesinin kökünde “izlemek, izini takip etmek ve kesmek” mânâları vardır. Kısas öldürme suçunu ve suçlusunu takip ve sürüp gidecek ihtilâfı kesme, bitirme mânâ ve maksadını ihtiva ettiği için bu ismi almıştır. Kasten ve haksız olarak birini öldüren kimsenin ceza olarak öldürülmesine (idam edilmesine) “kısas” denmiştir.

Öldüren efendi, öldürdüğü köle olursa, Cahiliye Arapları kısas uygulamazlardı. Kölesini döven ve öldürenlere ceza verilmemesi zulmü, Batı dünyasında da son asırlara kadar devam etti.

İslam hukukunda Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf bu ayet ile ilgili başka ayetleri bir arada yorumlamışlar ve “Bir köleyi öldüren hür kimse de ceza olarak kısas edilir.” demişlerdir.

“Kölesini öldüreni öldürürüz...” (Dârimî, “Diyât”, 7; Tirmizî, “Diyât”, 18)

 meâlindeki hadis de bu hükmü desteklemektedir.

Aynı anlayışın tabii bir sonucu olarak haksız yere gayri müslimi öldüren Müslüman da kısas edilir. Aksini ifade eden hadis, Müslümanlarla savaş halinde olan (harbî) gayri müslimlerle ilgilidir.

Müçtehitlerin çoğuna göre, bir kimseyi haksız yere ve kasten öldürenler birden fazla olursa, -sayıları ne kadar olursa olsun- tamamı kısas cezasına çarptırılır.

Günümüzde kısas (haksız yere adam öldüreni idam etmek) birçok ülkede kaldırılmıştır, ama Doğu'da ve Batı'da (ABD) uygulanan ülkeler de vardır. “İdam cezası niçin kaldırılmamalıdır?” sorusunun cevabını başka yazılarımda vermiştim. Siteme girenler bu yazıları bulabilirler.

Gittikçe artan vahşet, tecavüzden sonra öldürme, işkence ederek öldürme, boşanmak isteyen eşi sokak ortasında delik deşik ederek öldürme, sivil veya resmi masum insanları ideolojik veya başka sebeplerle katletme olayları, beni bu yazıyı kaleme almaya sevketti.

“Ne yaparsa yapsın, bir insan öldürülemez.” felsefesinin arkasında olanlar katilleri, halkın parasıyla besletiyor, sonra tekrar cinayet işlesinler diye salınmasına sebep oluyorlar.

Canilerin, katillerin, tecavüzcülerin hayatlarını korumak için felsefe yapanlar, masumların hayatlarını korumayı ihmal ediyorlar. Halbuki masumların hayatlarını korumanın vazgeçilemez şartı, katili idam etmektir...

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 10.000+