Cebrail bir cin miydi?

Tarih: 08.06.2016 - 00:51 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bazı misyonerlerin iddialarına cevap verir misiniz?
1- Bazı misyonerler, Hz. Hatice’nin önceki kocalarının cinlerle hemhal olan kahinler olduğunu Muhammed (asm) da Hz. Hatice’den etkilendiğini ve cinlerle alakadar olduğunu iddia etmektedirler. bu gerçekten böyle midir?
2- Hz Muhammed in Hira dağında gelenin Cebrail ( as) değil, bir cin olduğu iddia edilmektedir. Cin olduğuna delil olarak da: Muhammed kendisine gelenin kendisine sarılarak kavramış Muhammed ise o gelen şeyden korkmuş ve orayı terk etmek istemiştir. Hatta Muhammed dahi, kendisine cinlerin musallat olduğunu bu sebeple intihar etmeyi düşünmüştür. Oysaki melekler geldikleri yere huzur ve sekine getirirler Cinler ise korku verirler denilmektedir. Hz Muhammed’e gelen cin midir?
3- Hz. Muhammed in şeytanla konuşmuş olması ise peygamberlerin yapmayacağı bir iştir demektedir.
- Bu 3 soruya da cevap verir misiniz?
- Hepsi birbiriyle neredeyse bağlantılı olduğu için birden fazla soru sordum rica ediyorum 3 soruya da 1-2-3 diye cevap verirseniz sevinirim.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Bunun ne aslı ne astarı vardır. İslam dinini o pis ağızlarıyla söndürmek istedikleri için bu uğurda her türlü yalan ve iftirayı yapmaktan çekinmezler.

- Kaynakların bildirdiğine göre, Hz. Hatice, Peygamber Efendimiz (asm)'den önce iki evlilik yapmıştır.

Birincisi: Atik b. Aiz b. Mahzum’dur.

İkincisi: Ebu Hale b. Nebbaş b. Zurare et-Temimi’dir. (bk. İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 8/205-206; İbnu’-Esir, üsdü’l-gabe, 7/80; Nevevi, Tehzibu’l-Esma, 2/342)

- Bazı kaynaklarda Hz. Hatice’nin ilk evliliğini Ebu Hale ile ikincisini Atik ile yaptığı kaydedilmiştir. (bk. İbn Sad, et-Tabakat, 8/11 İbn Hacer, el-İsabe, 8/99) Bununla beraber, bu kaynakta da alimlerin büyük çoğunluğunun desteklediği “ilk evlendiğinin Ebu Hale ile olduğuna” dair  rivayete de yer verilmiştir. (İbn Sad, a.g.e, 8/174;  İbn Hacer, el-İsabe, a.g.y)

- Özetle, bütün kaynaklarda Hz. Hatice’nin ilk evlendiği kişiler, Ebu Hale ve Atik adındaki kimselerdir. Şimdi bu iki kişinin kehanetle ilişkilerinin olup olmadığına bakalım:

Bu yalanları uyduranlar, Hristiyan bir tabib olan Refet Ammari ile Zekeriya Butrus’tur. Ammari tabipliği bırakmış yaklaşık 15 yıl İslam’ı, özellikle vahyi nasıl çarpıtacağını gösteren bir yol haritasını bulmak için çabalamıştır. Bu yalancı ile arkadaşı ikinci yalancı Butrus bu konuyu televizyonlarda belli bir program dahilinde dillendirmişlerdir.

Bunların garazkâr birer yalancı ve kindar birer iftiracı olduklarını anlamak çok kolaydır. Çünkü Hz. Muhammed (asm)’i çok çelişkili vasıflarla nitelemişlerdir. Vahiyle ilgili değişik sorulara cevap verirken farklı nitelemelerde bulunmuşlardır.

Örneğin demişler: “Bu vahyi (Hz.) Muhammed’e getiren şeytanlardır.. Cinlerdir. (Hatice’nin ilk kocası NEBBAŞ kahin idi, cinleri vardı, mahir bir sihirbazdı. Hastalara şifa dağıtıyordu. Evi hep insanlarla dolup taşıyordu. Ölümünden sonra, Hatice (Hz.) Muhammed’le evlenince insanlar artık evine gelmemeye başladılar. Hatice tek başına kalmaktan sıkıldığı için eski kocasının mesleğini icra etmek istedi. onun cinleri (Hz.) Muhammed’le irtibat kurdular ve ona Kur’an’ı öğrettiler. O bu bilgileri, Zerdüşt dininden aldı.. O bir Sabiidi, yıldızlara tapıyordu.. O Mekke’de bulunan iki Hristiyan köleden bu bilgileri öğrendi.."

Anlayacağınız: “Dilde kemik yok, yalanlar ise bedavadır...” Allah’ın laneti yalancıların üzerine olsun..

- Hz. Peygamber (asm), Hz. Hatice ile evlendikten yaklaşık 15 yıl sonra vahiy aldı. Hz. Hatice’nin bu cinleri neden 15 yıl sonra işe koyulmuşlardır?

Cinlerin Allah’ı taklit edecek kadar güçleri, ilimleri ve görgüleri var mı? Kur'an, cinlerin gaybı bilmediklerini açıkça ilan etmiştir. (Sebe’, 34/14)

Halbuki Kur’n’da bir çok gaybi haberler verilmiş ve aynen çıkmıştır.

Cinlerin dünyanın başlangıcından ta yıkılıp yeniden ahiret suretinde inşa edilmesine kadar yüzlerce ontolojik, kozmik, jeolojik ve termodinamik kanunlarını bilecek kadar ilim sahibi olduğunu iddia etmek, ilim, akıl, vicdan ve insanlıkla bağdaşmaz.

Cevap 2:

Hira dağında gelen ilk vahiy ile alakalı ortaya atılan yalanları açığa çıkarmak için konuyu birkaç madde halinde sunmakta fayda vardır:

a) İddia: “Hira’ya gelenin Cin olduğuna delil: Muhammed kendisine gelenin kendisine sarılarak kavramış Muhammed ise o gelen şeyden korkmuş ve orayı terk etmek istemiştir.”

Cevap: Gelen varlık Hz. Muhammed (asm)’i boğmak için boğazını sıkmamıştır. Böyle bir bilgiye hiçbir kaynakta rastlayamazsınız. Bilakis gelen melek Cebrail, Allah’ın bildirmesiyle, ahir zaman peygamberi olacak ve bütün peygamberlerden üstün olan bir elçinin geleceğini biliyor ve onu  tanıyordu. Allah’ın sevgili kulu (habibullah) unvanını alacak olan bu zatla görüşmeyi çok isityordu.  

İşte çoktan beklediği Hz. Muhammed (asm)’le bu ilk görüşmesinde adeta hasreti gidermek adına onu kucaklamıştır. Eğer onu öldürmek isteyen bir cin olsaydı, 23 yıl boyunca gelip ona vahyi ders verir miydi?

b) İddia: “Muhammed ise o gelen şeyden korkmuş ve orayı terk etmek istemiştir.” İlk defa bir gece karanlığında -insan olmadığı her halinden belli olan- bir varlıkla aniden karşılaşan Hz. Muhammed’in bir insan olarak korkması kadar doğal ne olabilir ki?

Cevap: Buhari’de bildirildiğine göre, Hz. Peygamber (asm) Hz. Cebrail tarafından üç kez şiddetli bir şekilde kucaklanmış ve ardından Alak suresinin ilk ayetleri vahyedilmiştir. (Buhari, Bedu’l-vahy, 3)

Burada “orayı terk edip gitmek istediğine” dair bir bilgi yoktur. Ayrıca bu sıkmada, vahiyle ilişkisi olan, bizim bilmediğimiz bazı hikmetler de vardır. Belki de bu şiddetli sıkma, Hz. Peygamberin vahiy alabilmek için beşeriyetten melekiyete, cismaniyetten ruhaniyata doğru adım atmasına imkan vermiştir.

c) İddia: “Hatta Muhammed dahi, kendisine cinlerin musallat olduğunu düşünmüş ve bu sebeple intihar etmeye kalkmıştır”

Cevap: Cinlerin kendisine bir fenalık yapmasına ihtimal verdiği doğrudur. Böyle düşünmesi bile, onun mecnun olmaktan ne kadar uzak olduğunu göstermektedir. Çünkü bu düşünceler, Hz. Muhammed’in aklı başında olduğunu, kâfir cinlerin ve şeytanların kötü birer varlık oldukları hususunu değerlendirebilen bir şahıs olduğunu göstermektedir.

- İntihar etmek istemesinin sebebi, bu yalancıların iddia ettiği gibi, o ilk gecede gördüğü şeyin cin olduğunu düşünmesi değildir. Doğrusu onun sebebi şudur:

İlk vahiyden sonra bir süre vahiy kesintiye uğramıştır. Peygamberimiz de bundan çok üzüldüğü için bazen intihar bile etmeyi düşünmüştür.

Büyük hadis alimlerinden imam Zührî anlatıyor: Bir ara Resulullah (asm)’a gelen vahiy kesintiye uğradı. Hz. Peygamber (asm) bundan ötürü oldukça üzüldü. Öyle ki, dağların yüksek tepelerine çıkıp oradan atlamayı (ve intihar etmeyi bile) düşünüyordu. Atlamak üzere dağın zirvesine çıktığı her defasında Hz. Cebrail karşısında peyda oluyor ve ona “Şüphesiz sen Allah’ın nebisisin” diyordu. Böylece gönlü sıkıntıdan kurtulup, huzura kavuşurdu. (Taberî, Müddessir Suresi; 1-5. ayetlerin tefsir)

Peygamberimiz (asm) de bu olaya değinir ve şöyle derdi:

Bir gün yürümekteyken, Hira (Nur) dağında bana gelen meleği gördüm, gök ile yer arasında kurulmuş bir kürsünün üzerindeydi. Kendisinden ürkmeye başladım ve Hatice’nin yanına (eve) döndüm, “örtün beni” dedim. Bunun üzerine, “Ey bürünüp sarınan (Resûlüm)! Kalk, ve (insanları) uyar. Sadece Rabbini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terk et.” (Müddessir, 74/1-5) âyetlerini indirdi."(Taberi, a.g.y)

-Buhari’de de bu konuya kısaca değinilmiştir.

Hz. Cabir anlatıyor: peygamberimiz “Fetretu’l-vahy” denilen bu süreci anlatırken şunları söyledi: “Bir gün ben yürürken yukarıdan bir ses geldi. Başımı/gözlerimi yukarıya çevirdiğimde Hira’da gördüğüm meleğin gök ile yer arasında bir kürsüde oturduğunu gördüm ve (onun bu müthiş vaziyetinden ötürü) ürkmeye başladım. Eve döndüm ve: “beni örtün, beni örtün” dedim. İşte bunun ardından “Ey örtünüp bürünen” (mealindeki) Müddessir suresinin ilk ayetleri nazil oldu. Ve bundan sonra vahiy kesilmeden peş peşe inmeye başladı.” (Buhari, Bedu’l-Vahy, 4)

- Bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere, bu intihar olgusu tamamen bir “âşığın maşukunu kaybetmesi” türünden kaynaklanan bir realitedir. Allah’ın kelamının halavetini tadan Hz. Muhammed, vahyin kesintiye uğramsından ötürü, bu şirin sözleri bir daha duymayacağından endişe ettiği için bu ayrılığa dayanamamış ve bazen intihar etmeye bile teşebbüs etmiştir.

Bu rivayetten anlaşıldığına göre, Peygamber Efendimiz (asm)'in vahye daha çok arzulu olması için vahye bir süre ara verilmiş­tir. Bu vahiy kesintisinden sonra Peygamber Efendimiz (asm)’in aşk derecesindeki arzu ve işti­yakı, vahyi kendisine çok sevimli kılmıştır. En azından bundan böyle vahiyden ürkmez olmuştur. İlk anda Cebrail ile buluştuğunda hissettiği ürküntüyü artık hissetmez olmuştur. Cebrail´i açıkça görmeye alışmıştır.

- Hz. Peygamber (asm)’e  bu olayın yaşatılması -Vahyin geliş sürecinde tâkip edilen- tedriç metoduna paralel olarak Hz. Peygamber (asm)’e de ilahî vahyin muhatabı olma hüviyetinin güçlendirilmesi adına, önce altı aylık sadık rüyalar, sonra ilk vahyin gelmesi, ardından bu ilahî iletişime merakını uyandırmak, bu melekî diyaloga şevkini arttırmak ve benzeri hikmetler için vahye bir süre ara verilmiştir.

Bu uygulamalar sonunda arzulanan kalbî talim, aklî eğitim ve hissî terbiye zirveye ulaştığından, artık vahiy kesintiye uğramadan YİRMİ ÜÇ yıl boyunca devam etmiştir (bk. İbn Kesir, el-Bidaye ve´n-Nihaye, 3/16)

Cevap 3:

İddia:  “Hz. Muhammed in şeytanla konuşmuş olması ise peygamberlerin yapmayacağı bir iştir demektedir.”

Cevap: Bu soru açık değildir. Hz. Peygamber (asm) şeytanla ne zaman nerede konuşmuştur? Bu bilginin kaynağı nedir?

- Eğer bu soruda kastedilen -soru-cevap şeklindeki- uzun bir rivayet ise bunun uydurma olduğunda şüphe yoktur. Sitemizde de bu rivayetle ilgili soruya cevap verilmiş ve hadisin uydurma olduğu bildirilmiştir.

- Bununla beraber, başka peygamberlerin şeytanla konuşmadıklarına dair iddia yanlıştır.

Aşağıda mealleri verilen ayetlerde bu gerçeği görüyoruz.

“Şeytanlardan da, onun (Süleyman) için dalgıçlık yapanları ve bundan başka iş görenleri (emrine verdik) ve onları koruyanlar biz idik.” (Enbiya, 21/82)

“Bunun üzerine rüzgârı ona boyun eğdirdik; onun emriyle istediği yere yumuşak olarak akıp giderdi. Her bina yapan ve dalgıçlık eden şeytanları (cinleri) de ve (zarar vermemeleri için) zincirler­le birbirlerine bağlı olan diğerlerini de (ona boyun eğdirdik).” (Sad, 38/36-38)

"Edeb-üd Din ve'd-Dünya Risalesi'nde (1/23) vardır ki: Bir zaman şeytan, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'a itiraz edip demiş ki: 'Madem ecel ve her şey kader-i İlahî iledir; sen kendini bu yüksek yerden at, bak nasıl öleceksin.' Hazret-i İsa Aleyhisselam demiş ki: 'Cenab-ı Hak abdini tecrübe eder ve der ki: "Sen böyle yapsan sana böyle yaparım, göreyim seni yapabilir misin?" diye tecrübe eder. Fakat abdin hakkı yok ve haddi değil ki, Cenab-ı Hakk'ı tecrübe etsin ve desin: "Ben böyle işlesem, sen böyle işler misin?" diye tecrübevari bir surette Cenab-ı Hakk'ın rububiyetine karşı imtihan tarzı sû'i edebdir, ubudiyete münafîdir. Madem hakikat budur, insan kendi vazifesini yapıp Cenab-ı Hakk'ın vazifesine karışmamalı.” (Lem'alar, s. 130-131)

- Meallerini vereceğimiz ayetlere dikkatle bakan kolaylıkla Kuran’ın Allah’ın kelamı olduğunu anlar ve asla şüphe etmez:

“Hiç şüphesiz, o Âlemlerin Rabbi katından indirilmiştir. Onu Rûhu’l-emin, uyaran nebilerden olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir.” (Şuara, 26/192-195)

“Kur'an’ı asla şeytanlar indirmiş değildir. Bu, onların yapacağı iş değildir! Hem isteseler de buna güçleri yetmez!” (Şuarâ, 26/210-211)

“Ne önünden ne de arkasından ona (Kur'an’a) hiçbir batıl yaklaşamaz. O sonsuz hikmet sahibi ve her türlü övgüye layık olan Allah tarafından indirilmiştir. (Fussılet, 41/42)

“Rabbinin nimeti sayesinde, sen bir mecnun değilsin. (Kalem, 68/2)

Özetle:

“De ki: Onu/Kuran’ı, göklerdeki ve yerdeki bütün sırları bilen Yüce Allah indirdi. O, gerçekten Gafurdur, Rahîmdir/çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.” (Furkan, 25/6) mealindeki ayette Kuran’daki bilgilerin yerde ve göklerde olan her şeyi bilen, ilmi her şeyi kuşatan Allah’ın bildirdiği bilgiler olduğuna vurgu yapılmıştır.

Bugün bilimsel keşiflerin ortaya koyduğu bir çok hakikatin Kuran’da açıkça veya işari yolla yer aldığı hususu kabul edilmektedir. Böyle sonsuz ilmin bir tezahürü olan Kuran bilgilerini zavallı bir iki kölenin veya cinlerin bilgisiyle karşılaştırmak ne vicdana, ne izana ve ne de irfana sığar..

- İnkarcıların, Kuran için önce “karışık rüyalar”, ardından  “yok yok, Muhammed tarafından uydurulmuş bir kitap”, ardından da “yok doğrusu o bir şairdir.” (Enbiya, 21/5) şeklindeki ifadelerinin ayette peş peşe sıralanması, onların iç dünyalarında samimi bir duruş sergilemediklerine işaret etmeye yöneliktir.

- Hz. Muhammed’in ortaya koyduğu kitapta yer alan bütün hakikatler son derece makuldur, her aklı başında olan kişinin anlayacağı ve kabul edeceği ilahi bir kitaptır.

Böyle her yönüyle “aklın” zirvesinde olduğu eserleriyle, vahiy aldığı Kuran gibi kitabıyla Allah’ın özel ihsan ve ikramlarına mazhar olduğu açıkça belli olan bir insana “deli” demek, ancak vicdanın sesini kısmakla mümkündür.

İnsanları hakka irşat eden, onları doğru yola yönlendiren, o günkü Mekke toplumunda en akıllı insanlar olarak kabul edilen ve saygın bir yere sahip olan Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hamza gibi insanların akıllarını teshir eden/cazibesiyle büyüleyen böyle mümtaz bir kimseye “deli” nazarıyla bakmak, tam bir “delilik” alametidir.

İşte, “Ey Resulüm, sen irşad ve nasihatına devam et! Sen Rabbinin ihsanı sayesinde kâfirlerin iddia ettikleri gibi kâhin de değilsin, deli de değilsin.(Tur, 52/29) mealindeki ayette bu mesaj verilmiştir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun