Edgar Cayce isimli kahinin dedikleri nasıl doğru çıkar?

Tarih: 14.05.2022 - 06:17 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Edgar Cayce isimli kahinin söylediklerinin çoğu doğru deniyor. Lakin Peygamberimiz (asm) kahinlerin dediklerinin çoğu yalandır buyurmuş.
- Gaybı ancak Allah bilir, bazı cinni varlıklar vasıtasıyla gaybtan az biraz bilgi alınabiliyor. Lakin Nostradamus’ta olduğu gibi çoğu kahinin dediklerinin çok az bir kısmı doğru çıkıyor.
- Edgar Cayce isimli kahinin ise dediklerinin çoğunun doğru olduğu söyleniyor.
- Aylardır araştırıyorum lakin tatminkâr cevap bulamadım, cevaplarsanız sevinirim.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu konuyu birkaç madde halinde izah etmeye çalışacağız:

1) Hz. Peygamberin (asm) sözlerinde yalan olmadığına göre, “kâhinlerin dediklerinin çoğu yalandır buyurmuş” şeklindeki beyanları da doğrudur. Bu takdirde Edgar Cayce isimli kâhinin söylediklerinin çoğunun doğru olması bir mümin için imkânsızdır.

Zaten belki saatlerce bu zatın hayatı, kehanetleri ile ilgili internette yaptığımız araştırmalarda “söylediklerinin çoğunun doğru çıktığına dair” ilmi bir belgeye ulaşamadık.

2) Şöyle bir noktaya da dikkatinizi çekmek isteriz ki; 2-3 asırdan beri, eğitim ve öğretimde, yegane pozitivist fenlerin materyalist bir formatta zorunlu dersler olarak yaygın hale getirilmesi, dinî argümanların ve dinî gerçeklerin -ilim adına- âdeta dışlanmasına sebep olmuştur. Bu hastalık gayrimüslim dünyada olduğu gibi, İslam âleminde de hızla yayılmış ve İspanyol nezlesi gibi her tarafa bulaşmıştır.

İşte bunun bir sonucu olarak çoğu insanlar, kâhin, sihirbaz, arraf gibi gaybi bilgilere bakan ve bazen de harika işlere soyunan kimselerin söylediklerinde bir tereddüt göstermezken, pek çok mucizeler gösteren peygamberlerin, özellikle Kur'an gibi bir mucizeler hazinesi bir kitabı elinde tutan Hz. Muhammed’in (asm) sözlerinde vesveseye düşüyorlar. Bu husus ne iman şuuruna ne aklın vukufuna ne de vicdanın fıtratın yakışır.

3) Hadislerde kâhin ve benzerinin gaybî haberler vermelerinde doğruların olabileceğine, fakat çoğunun yanlış olduğuna dikkat çekilmiştir.

Bu konuyla ilgili olarak İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir:

"Melekler buluttan inerler, işlerini kendi aralarında görüşürler. Bu arada şeytanlar kulak hırsızlığı yaparlar. İşittiklerini kâhinlere gizlice ulaştırırlar. Bu haberlerle beraber kendileri de yüzlerce yalan uydururlar." (Ahmed b. Hanbel, I, 274)

“Ama falcının, kâhinin dediği bazen çıkıyor?” diyen bir sahabeye Hz. Peygamberin (asm) verdiği cevapta kullandığı şu ifadeleri konuyu aydınlatmaktadır: “Bu sözler cinlerindir. Cin bilgiyi kapar da dostunun kulağına tavuğun gıdaklaması gibi gıdaklar. Bu şekilde ona yüz yalandan daha fazlasını karıştırır.” (Müslim, Selam 123)

Diğer bir hadiste de şöyle buyurulur:

“Kim bir Arrafa (bir nevi falcı, kâhin, gaybı bildiğini iddia eden kimseye) gidip (gerçekten ona inanarak / sözlerinin doğru olabileceklerine ihtimal vererek) bir şey sorsa kırk gece namazı kabul olmaz.” (Müslim, Selam, 125)

Bu hadislerden anlaşılıyor ki, geleceğe dair kehanetleri okumak ve kâhinler, falcılar tarafından verilen haberlerin doğru olabileceklerini düşünmek kişiyi küfre sokmaz; ama kişiyi günahkâr yapar. Çünkü cinlerin, -doğruluğu tartışmasız olan- meleklerin sözlerinden / konuşmalarından az da olsa kulak hırsızlığı yaptıkları yine Kur'an ile sabittir. Fakat, cinlerin yalanları ile kâhinlerin yalanları birleşince, doğrunun ne olduğu anlaşılamaz hale gelir. Onun için İslam dini yalan ve yanlışı kat kat fazla olan bu gibi haberlere itibar edilmesini kesin olarak yasaklamıştır.

Ancak, bir kimse "kâhinlerin gaipten verdikleri haberin kesin olarak doğru olduğuna inanırsa" bu düşünce, din bakımından büyük bir risk taşır. Çünkü kâhin de ona haber ulaştıran cinler de gaybı bilmez. Bu husus Kur'an’la sabittir.

Buna göre, bir kimsenin gelecekle ilgili söylediği bazı şeylerin çıkması, ya Allah'ın meleklere bildirdiklerini kendi aralarındaki konuşmalardan yapılan kulak hırsızlığıdır ya da yine Allah'ın yarattığı ön şatların ortaya çıkmasından yapılan tahminlerin tutmasıdır.

Şu halde, Allah bildirmedikçe hiç kimse kendi kendine geleceği bilemez.

4) Allah’ın ilminde bulunan mutlak gaybı hiç kimse bilmez. Fakat Allah’ın -vahiy veya ilhamla- bildirmesi yahut o gaybi işin ön mukaddimeleri olan kâinattaki cari kanunların penceresinden göstermesi durumunda bilinebilir. Meteorolojinin hava tahmin raporları, kadınların hamileliklerinin önceden bilinmesi vs. olayların keşfi, bu prensipler doğrultusunda değerlendirilmelidir.

Bunların çoğu hakiki değil, izafi gaiptir. Göreceliği olan rölatif konulardır.

İlgili teknolojiyi elinde bulunduran uzmanlara göre, -örneğin- Güneş'in ne zaman tutulacağını ve ne zaman açılacağı konusu bir gayb değildir; fakat bizim için bir gaybtır. Örneğin “Edgar Cayce isimli kâhinin okulda başını herhangi bir kitabın üzerine koyup uyuması ve uyandığında da o kitabın tamamen ezberinde olması” ilim bakımından hiçbir değer ifade etmez. Zira, bunun ortada hiçbir şahidi yoktur. Doğruluğunu gösteren elimizde hiçbir kanıtı yoktur. Olayın sağlam hiçbir kaydı, hiçbir senedi, sepeti mevcut değildir.

Bu tür menkıbelerde mübalağa ve abartıların olduğunda şüphe yoktur.

Bütün bu açıklamalar gösteriyor ki, Edgar Cayce isimli kâhinin bütün söylediklerinin doğru olduğunu iddia etmek, hem bir art niyettir hem de bir cehalettir.

5) Dünya bir imtihan yeridir. Bu imtihanın başta gelen elemanları peygamberlerdir. Peygamberlerin doğruluğunu tasdik eden ise, mucizelerdir. Mucizeler harikulade işlerdir. İnsanlar harikulâde işlere boyun eğmek zorundadır. Bu durumda alternatifi olmayan mucizelerin varlığı imtihan sırrına aykırıdır. Çünkü imtihanda her bir sorunun en az iki ihtimale dayanması şarttır. Aksi takdirde imtihanın değerlendirilmesi bakımından öğrencilerin durumunu tespit etmek mümkün değildir. Çünkü “simetrik iki nokta arasında çizilen doğru parçası en doğru çizgidir.” Alternatifi olmayan mucizelerin varlığı peygamberlerin ve onların getirdiği dinin doğru bir sağlamasının yapılmasına manidir.

Bu önemli nokta içindir ki, Hz. Âdem’den beri, peygamberlere verilen mucizelere alternatif olabilecek bazı harikalar muarızların da eline verilmiştir. Böylece “Akla kapı açılmış ve özgür iradesi de elinden alınmamıştır.”

Örneğin, aklını doğru kullananlar Hz. Musa’nın mucizelerine, aklını doğru kullanmayanlar ise sihirbazların büyülerine inanmışlardır.

Bundan da anlaşılıyor ki, kâhinlerin, falcıların, sihirbazların ve benzeri diğer bazı kimselerin gösterdiği bazı harikalar, ilahi hikmet tarafından öngörülmüş adil bir imtihanın olmazsa olmaz şartıdır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun