Elimizde olmadan gelen musibetlerin hikmeti nedir?

Tarih: 12.05.2020 - 14:58 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İinsanın başına elinde olmadan bazı musibetler de gelebilir. Bunların önemli hikmetleri vardır. Hz. Peygamber (sav) bir gün Medine’de şöyle buyurmuştu:

“Müslümana yorgunluk, hastalık, düşünce, hüzün, acı, gam, hatta diken batmasına kadar ne gelirse gelsin, Allah bunlarla ancak onun hatalarını örter.'' [Umâre, s. 375, nr. 607; (Buhari, Merda ve’t-tıb, 1); İbnu Ebi’l-Izz, s. 366.]

Hz. Ayşe de aynı mealde olan şu hadisi nakleder: Rasulullah şöyle buyurdu:

‘Müslümana isabet eden hiçbir musibet yoktur ki, Allah onlarla (ondan sadır olan hatalarına) kefarette bulunmasın, (böylece onları örtüp yok etmesin).’” [Umâre, s. 375, nr. 606; (Buhari, Merda ve’t-tıb, 1).]

Bu açıklamalar gösterir ki; her türlü musibet, gam, keder, hüzün, düşünce, yorgunluk ve acı verici şey, müminin bazı hatalarına kefaret olur, onları siler ve yok eder. Böylece bir bakıma musibet içinde merhamet tecelli eder; mü’minin hataları ahirete bırakılmaz, o da ahiret azabından kurtulur ve derecesi yükselir. Şu halde bu tür musibetler neticeleri itibariyle güzeldirler, acı ilaca benzerler, bizi, ahiretimizi, ebedî dünyamızı karartacak manevî hastalıklar olan günahlardan kurtarırlar. Bu açıdan, kadere rıza ve kadere teslim olmak gerekir.

Hz. Peygamber (sav), musibetler ve hastalıklarda kadere rıza konusunda şu açıklamayı da yapmıştı:

“Allah bir kimseye hayır ve iyilik dilerse (günahlarına kefaret ve derecesini yükseltmek için), musibete uğratır.'' (Heyet, Mecmau’t Tefâsir, III, s. 376, nr. 606.)

Abdullah b. Mesud da bu konuda şunları anlatır:

“Hastalığında Nebi (sav)'e geldim. O şiddetli bir sıtmaya (ateşe) yakalanmıştı. Ona şöyle dedim:

‘Sen sıtmaya (ateşe) yakalanmışsın (titriyorsun).ve ekledim:

‘Size bununla iki kat sevap olduğu için mi?’

O şöyle buyurdu:

‘Evet, hiçbir Müslüman (Allah’a teslim olan) yoktur ki, ona bir eza (üzüntü, acı) isabet etsin de Allah ondan hatalarını ağaçlar yapraklarını döktüğü gibi dökmesin.’”

Şu halde Müslüman, kadere rıza gösterirse, şikâyet yerine şükrederse; Allah (CC) hastalıklar ve musibetlerle onu hatalarından temizleyecektir. Bu açıdan musibetler ve üzüntüler, birer nimet ve rahmettir. Onlardan şikâyet değil, onlara teşekkür edilmeli, bu tür musibetler sabır ve şükürle karşılanmalıdır. Demek hastalıklar ve musibetler, bir bakıma Allah’ın (CC) ihsanı ve hediyesidirler. Bu açıdan, Allah (CC) en şiddetli bela ve musibetleri en sevdiği kullarına, peygamberlere vermiştir. Müslümanlar hastalık, bela ve musibetlerde rıza yolunu tutmalı ve şu ayeti hatırlamalıdır:

“Onlar ki, kendilerine bir musibet gelince; şöyle derler: ‘İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râc‘ûn = Mutlaka biz Allah’a aitiz ve ona dönücüleriz.’” (Bakara, 2/156. Ayrıca bk. Lokman, 31/17; Hac, 22/35.)

Hz. Peygamber (sav) elde olmadan gelen musibetler konusunda ayrıca şöyle buyurmuştur:

“Allah bir kavme / topluma azap indirince, onlar içinde onlara bu azap isabet eder. Ama daha sonra onlar (onlar içindeki iyi kimseler) amellerine göre diriltilirler.” [Umâre, s. 455, nr. 775; (Buhari, Fiten, 19).]

Görülüyor ki, kıtlık, hastalık, deprem, zorluklar, pahalılık ve toplu ölümler gibi, başa gelen azaplar (zorluklar ve sıkıntılar) bir topluma indirilince; toplumda her türlü insana isabet edebilir. Bu tür azaplar kötülere geldiği gibi, iyilere de gelir. Eğer azap sadece kötülere isabet etse, imtihan sırrına aykırı olur. O zaman ister istemez herkes iyiliğe yönelir. Ama Allah, haşirde insanları diriltince, iyileri mükâfatlandıracak, herkese ameline göre muamele edecektir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun