Evrimciler kanın pıhtılaşma sisteminin indirgenemez komplekslikte olmadığını söylüyorlar?

Tarih: 01.03.2018 - 01:02 | Güncelleme:

Soru Detayı

1. Kan pıhtılaşma sistemleri, elde uzun polimerik köprü olarak kullanabilecek ne kadar molekül varsa, onların bir araya getirilmesi esasına göre oluşmuşlardır. Başka sistemlerde faydalı ama tamamen farklı rollere sahip bileşenlerden meydana gelmiş olan karmaşık sistemlere verilebilecek birçok örnek vardır. Pıhtılaşmayla ilgili genlerin, evrimsel süreçlerinde iki kez ikilenmiş olduklarını gösteren kanıtlar mevcuttur(1).
- İkilenme ve farklı işlevselliğe sahip parçaların sisteme dahil edilmesi, “indirgenemez karmaşıklığın aşamalı olarak evrilemeyeceği” iddiasını geçersiz kılar.    
2.  Kan pıhtılaşması indirgenemez karmaşıklıkta değildir. Bazı hayvanlar, örneğin yunuslar, insandaki pıhtılaşma sisteminin bir bileşeni ve Behe’nin de indirgenemez karmaşıklığa verdiği örneklerden birisi olan Hagemann faktörü olmadan da gayet iyi idare etmektedir.(2)
- Doolittle ve Feng (1987), “ilkel” omurgalıların, pıhtılaşma aşamalarından biri olan intrensek yola sahip olmayacağını öngörmüş, daha sonra kirpi balığı ve zebra balığı genomlarında yapılan çalışmalar bu öngörüyü doğrulamıştır.(3) 
1. Davidson, C. J., E. G. Tuddenham, and J. H. McVey. 2003. 450 million years of hemostasis. Journal of Thrombosis and Haemostasis 1: 1478-1497. 
2. Robinson, A. J., M. Kropatkin, and P. M. Aggeler. 1969. Hagemann factor (factor XII) deficiency in marine mammals. Science 166: 1420-1422. 
3. Doolittle, Russell F., 1997. A delicate balance. Boston Review (Şubat./Mart.)

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İndirgenemez komplekslikten maksat nedir? Önce böyle bir iddiayı Behe’nin niye ortaya attığını iyi anlamak gerekir.

Bilindiği gibi evrimciler bir yaratıcıyı kabul etmemekte ve her şeyi tesadüf ve tabiatla açıklamaya çalışmaktadırlar. Canlıların da basitten başlayarak silsile halinde birbirinden evrimleşerek meydana geldiğini iddia ederler.

İşte Behe indirgenemez kompleksliği ortaya koyduğu zaman ifade etmek istediği, basitten kompleks yapıya doğru sistemlerin gelişmediği, her bir sistemin doğrudan en mükemmel ve kompleks sistemde yaratıldığını belirtmekti. Onun verdiği örneklerden birisi, kanın pıhtılaşması, birisi bakterilerdeki kamçıların kompleksliği idi.

Burada örneklere takılmamak gerekir. Bugün Behe’nin ileriye sürdüğü kanın pıhtılaşmasıyla ilgili görüşü aksine bir takım iddialar ileriye sürülebilir. Bir süre sonra bu görüşlerin aksi de ortaya konabilir. Böyle ihtisası gerektiren konuları, meselenin dışındakilerin anlaması ve takip etmesi mümkün değildir. Buna gerek de yoktur. Bunu o sahanın elemanlarına ve o konuları çalışanlara bırakılmalıdır.

Basit yapılar tesadüfen mi meydana geliyor?

Bir yapı veya organ basit olunca tesadüfen mi meydana geliyor? Bir yapı ister basit olsun, ister kompleks, mutlaka bir ustası vardır.

En basit yapı olan atomu ele alın. Atom tesadüfen mi teşekkül ediyor? Atom çekirdeğindeki protonları ve nötronları, nötriyoları, quarkları, miyonları, piyonları kim oraya yerleştirdi? Elektronları çekirdeğin etrafında saniyede elli bin devirle döndüren kimdir? Buna "Allah" demeden nasıl açıklayacaksınız?

Görüyorsunuz ki atom da basit değil ve indirgenemez bir kompleksliğe sahip. Atom indirgenemez kompleksliğe sahip olunca, daha hiçbir yapı ve organ basit kabul edilemez.

Böyle bir genel girişten sonra şimdi sizin sorunuza gelelim. Kanın ne kadar kompleks yapıya sahip olduğunu görelim.

Kanın İçinde Hangi Maddeler Bulunur?

Kan bir sıvı topluluğudur. Bu sıvıda bulunanlar;

  • Plazma
  • Albumin
  • Globulin
  • Fibrinojen
  • Hemoglobin
  • Trombositler
  • Lenfatik doku

Görüyorsunuz ki, kan sadece tek bir maddeden ibaret değildir. Kanın tam vazife görebilmesi için bu yapıların hep birlikte olması gerekir. İşte indirgenemez komplekslikten kastedilen bir mana da budur.

Canlılarda Allah her an tasarruf ve icraatını devam ettirmektedir. Bu da çok önemli bir husustur. Zannediliyor ki, bir canlı meydana geldikten sonra, ölünceye kadar kendiliğinden hayatı devam eder. Hâlbuki gerçek öyle değildir. Canlılarda hücreler her an belirli aralıklarla yenilenmekte ve değişmektedir.

Mesela, her gün kanın belli kısmı yenilenir. Yaklaşık % 1 kadar kırmızı kan hücresi ölürken, yerlerine aynı miktar genç hücre kemik iliğinden kana verilir. Plazma miktarı da en ufak bir değişiklikte hemen dengelenir. Bir kan kaybı durumunda vücut denge mekanizmaları ile hemen hacmi sabit tutmaya çalışır. Önce dokulardan kana sıvı geçişi olur. Daha sonra hızla genç alyuvarlar kana verilmeye başlanır. Büyük miktarlarda kanın kaybedildiği durumlarda şok ortaya çıkar. Kaybolan kan yerine konmazsa şok durumu atlatılamaz.

Şimdi kanı meydana getiren maddelerin muhteviyatına da bir göz atalım.

1. Plazma: Kan plazması, % 91 su, % 8 organik maddeler ve % 1 inorganik maddelerden müteşekkildir. Organik bileşenlerin tamamına yakını, proteindir ve plazma için proteinlerin suda çözünmesiyle meydana gelir. Plazmanın üç temel proteini albumin, globulin ve fibrinojendir. 100 mililitre plazmada 4,5 gr albumin, 2,5 gr globulin ve 0,3 gr fibrinojen bulunur.

Görüyorsunuz ki, her bir element belirli oranlarla ve ölçülü bir miktarda yer alıyor.

2. Albumin: Proteinlerin en küçük moleküllü olanlarından biridir. Kanın osmotik basıncının dörtte üçünü albumin sağlar. Osmotik basınç sayesinde kan-plazma oranı korunur. Albumin karaciğerde yapılır. Karaciğer bozukluğu olanlarda hipoalbuminemi denilen plazma albumin seviyesi düşüklüğü ortaya çıkar.

3. Globulin: Plazma globulinleri birçok değişik türdedir. Elektroforez metoduyla globulinler alfa, beta ve gamma parçalarına ayrılabilir. Alfa ve beta globulinler çeşitli proteinleri bağlayarak, çeşitli yerlere taşırlar. Gama globulinlerden ise hastalıklarda bağışıklık sağlayan savunma maddeleri yapılır.

4. Fibrinojen: Kan pıhtılaşma mekanizmasının en son basamağını yapan proteindir. Fibrinojen molekülleri fibrin liflerine dönerek katılaşırlar ve pıhtılaşma hasıl olur.

Proteinlerden başka plazmada, alınan gıdaların metabolizma ürünleri olan ürik asit, kreatinin, amino asitler gibi bir takım organik moleküller de bulunur. Diğer organik maddeler ise glikoz, yağlar ve kolesteroldür.

Plazmanın başlıca inorganik bileşenleri elektrolitlerdir. Bunlar sodyum (Na+), klor (Cl-), kalsiyum (Ca++), fosfat (PO4)-3, sulfat (SO4)-2 ve mağnezyum (Mg++)dur.

Alyuvarlar: Kırmızı kan hücreleri kanın hücre kısmının tamamına yakınını meydana getirirler. Bunların çekirdekleri yoktur. Kanın her milimetre kübünde yaklaşık beş milyon alyuvar bulunur. Mikroskopta bakıldığında alyuvarlar, ortası çökük tavla pulu şeklinde görülür. Ortalama çapları 7,5 mikron olup, merkezdeki kalınlıkları bir mikrondur.

Akyuvarlar: Alyuvarlardan ayrı olarak tam hücre özelliği gösterirler. Bir çekirdekleri ve diğer hücre organelleri vardır. 10-20 mikron çaplarıyla da alyuvarlardan daha büyüktür. Hareketleri amipsi şekildedir. Bir milimetreküp kanda yaklaşık 7000 kadar akyuvar bulunur. Beyaz hücreler ailesinin en önemli fertleri granülositler (parçalı nüveliler), lenfositler ve monositlerdir. Akyuvarların % 60-70'ini granülositler, % 30-45'ini lenfositler % 10'dan az kısmını da monositler teşkil eder. Granülositler de aralarında nötrofil, bazofil ve eozinofil olmak üzere üç çeşide ayrılırlar. Bunların büyük çoğunluğunu nötrofiller teşkil eder.

Beyaz kan hücreleri iki yolla vücudun infeksiyonlara karşı savunmasını üstlenirler. Granülositler ve monositler mikroorganizmayı yutarak (fagositozla) yok ederken lenfositler antikor meydana gelmesine sebeb olarak mikroorganizmaya karşı çalışırlar. Akyuvarların en büyükleri olan monositler de bakteri ve ölü hücre kırıntılarını yerler. Ömürleri çok kısadır. İnsanda 4 gündür. Mikrobik hastalıklarda sayıları artar.

5. Hemoglobin: Her kırmızı kan hücresinde oksijen bağlama yeteneğindeki bir proteinli boya (pigment) olan hemoglobin bulunur. Oksijenle dolu olan hemoglobine oksihemoglobin denir. Bu, kana parlak kırmızı rengini verir. Dokulara oksijen getirdikten sonra bir miktar karbondioksiti alarak akciğerlere getirir. Buna da karbaminohemoglobin denir.

6.Trombositler: Çapları sadece 1-2 mikron olan kanın en küçük hücreleri olan trombositler, pıhtılaşmada önemli rol oynarlar. Kırmızı kemik iliğindeki dev hücrelerin (megakaryosit) parçalanmasıyla meydana gelen oval veya yuvarlak, renksiz ve çekirdeksiz parçacıklardır. Kan pulcukları olarak da bilinirler. Her milimetreküp kanda yaklaşık 150-400 bin trombosit bulunur. Kanda 9 gün sağ kalırlar. Yağ, protein ve karbonhidratlardan gayri bir takım enzimleri de vardır. Damar yaralanmalarında, damarın iç yüzüne yapışarak tıkarlar. Salgıladıkları trombokinaz enzimiyle pıhtılaşmada rol oynarlar. Pıhtı meydana geldiğinde katılaşarak yaranın ağzını büzerler ve kanamayı durdururlar. Trombositlerin pıhtılaşmadaki çok önemli görevlerinin dışında serotonin, adrenalin, noradrenalin ve histamin maddelerini taşıma vazifeleri de vardır.

Kan yapıcı organlar: Kan yapan organlar olarak, kemik iliği, lenf nodülleri (bezeleri) ve dalak sayılabilir. Ana karnında karaciğer, dalak ve kemik iliği tarafından yapılan akyuvar yapımını doğumdan bir süre sonra tamamiyle kemik iliği üstlenir. Dalak ve lenf bezleri Lenfatik dokunun en önemli kısımları olup lenfosit ve monositleri imal ederler.

7. Lenfatik doku: Bademcikler, timus, barsak mukozasında da bulunmasına rağmen, lenfatik dokunun iki büyük merkezi lenf bezleri ve dalaktır. Bu doku, lenfositleri meydana getiren lenfoblastlar ve monositleri yapan histiositlerden husule gelmiştir. B-lenfositlerinden meydana gelen plazma hücreleri antikor yapımında görev alırlar.

Pıhtılaşma: Damar yaralanmalarında dışarı çıkan kanın, birtakım kimyasal reaksiyonlar sonucu sıvı halden pelte koyuluğuna veya katı hale geçmesine kanın pıhtılaşması denir. Pıhtılaşma sayesinde kan kaybı önlenir. Pıhtılaşma mekanizması, çok kompleks olmakla beraber olayın son kademesini ve esasını kanda çözünen plazma proteini "fibrinojen"in çözünmeyen ipliksi yapıdaki "fibrin"e dönüşmesi teşkil eder.

Sonuç

Kâinatta son derece ince hesaplar, ölçülü ve planlı sistemler hâkimdir. Her bir canlı yapı ve sistemiyle tam ve mükemmel olarak yaratılmıştır. Canlıların hayatı, Allah’ın sonsuz ilim, irade ve kudretiyle devam etmektedir. Öyle iddia edildiği gibi, basit yapıların evrimiyle yüksek yapılı canlılar tesadüfen meydana gelmiş değildir. En basit yapıda görünen kan bile pek çok kimyevî elementten meydana gelmekte ve kısa sürede hücreleri yenilenmektedir.

Kanın pıhtılaşması ise, başlı başına bir harikalıktır ve Allah’ın bir lütfudur. Çünkü yaralanmalarda kısa sürede meydana gelen pıhtılaşma, o canlının hayatının kurtulmasına vesiledir.

Evrimciler, güya kanın en basit yapıda bile mevcut görevi yapabileceğini iddia etmekte ve buna Yunus balığında Hagemann faktörünün bulunmamasını delil göstermektedirler. Niçin insanda gösteremiyorlar? Allah her canlıya, kendine has bir takım özelliklerde yaratmıştır. Yunus balığının kanının pıhtılaşması illa insandaki gibi olacak diye bir şart mı var?

Bir yerde bir varlık için geçerli olan kanununu Allah bir başka varlık için geçersiz kılabilir. Mesela bütün cisimler yer çekimi kanununa tâbidir ve belirli bir yükseklikten bırakılınca yere artan bir hızla iner. Ama yağmur damlaları bunun haricindedir. Peki, niçin yağmur damlaları yer çekimine tâbi değil? Onlar yer çekimine göre yere inecek olsa her bir damla kuşun gibi yere düşerdi.

Demek ki Allah, istediğini istediği tarzda yaratıyor. Yunus balığında Hagemann faktörünün olmaması evrime delil değil, evrimin olmadığına, yani her şeyhin Allah’ın kontrolünde olduğuna ve istediğini istediği tarzda yarattığına delildir.

Kan pıhtılaşmasıyla ilgili sorunun birinci şıkkında ne dediği anlaşılmıyor. Belli ki onlarda kendi iddialarının geçersiz olduğunu görüyorlar. Bir takım ilmî tâbirleri yan yana getirerek konunun dışında olanların anlamayacağı tarzda laf kalabalığı yapıyorlar. Bunları ciddiye almaya değmez.

Şimdi buraya bakın. İnsan vücuduna giren mikroplarla akyuvarlar savaşıyor ve bunların ömürleri 4 gündür. Trombositlerin ömrü ise 9 gün. Peki, her 4 günde ve 9 günde yeni meydana getirilen bu hücreler yapacakları görevleri ne zaman ve nerede öğreniyorlar? Bunlar evrimcilerin iddia ettikleri gibi tesadüf ürünü olabilir mi? Bütün bu ölçülü yapılara ve yenilen hücrelerin görevlerini eksiksiz yapmalarına karşı ister istemez Allah denecektir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun