Geçmiş ümmetler bana gösterildi, hadisini açıklar mısınız?

Tarih: 26.04.2024 - 08:43 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bir hadis-i şerif okudum, hatırımda kaldığı kadarıyla şöyle başlıyordu:
"Bana ümmetler gösterildi. Bazı peygamberlerin yanında üç beş kişi, bazılarının yanında bir kişi vardır. Bazı peygamberlerin yanında kimse yoktu..."
- Bu hadis-i şerifin tam metnini verip açıklamasını yapar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Sorunuzda geçen şekilde bir hadis vardır. Önce metnini verip sonra açıklamaya çalışalım.

Abdullah İbni Abbas (ra)’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (asm) şöyle buyurdu:

« عُرضَت عليَّ الأمَمُ ، فَرَأيْت النَّبِيَّ وَمعَه الرُّهيْطُ والنَّبِيَّ ومَعهُ الرَّجُل وَالرَّجُلانِ ، وَالنَّبِيَّ وليْسَ مَعهُ أحدٌ إذ رُفِعَ لِى سوادٌ عظيمٌ فظننتُ أَنَّهُمْ أُمَّتِي ، فَقِيلَ لِى: هذا موسى وقومه ولكن انظر إلى الأفق فإذا سواد عظيم فقيل لى انظر إلى الأفق الآخر فإذا سواد عظيم فقيل لي : هَذه أُمَّتُكَ ، ومعَهُمْ سبْعُونَ أَلْفاً يَدْخُلُونَ الْجَنَّة بِغَيْرِ حِسَابٍ ولا عَذَابٍ »

ثُمَّ نَهَض فَدَخَلَ منْزِلَهُ ، فَخَاض النَّاسُ في أُولَئِكَ الَّذينَ يدْخُلُون الْجنَّةَ بِغَيْرِ حسابٍ وَلا عذابٍ ، فَقَالَ بعْضهُمْ : فَلَعَلَّهُمْ الَّذينَ صَحِبُوا رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، وقَال بعْضهُم : فَلعَلَّهُمْ الَّذينَ وُلِدُوا في الإسْلامِ ، فَلَمْ يُشْرِكُوا باللَّه شيئاً     وذَكَروا أشْياء     فَخرجَ عَلَيْهمْ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَقَالَ

« مَا الَّذي تَخُوضونَ فِيهِ ؟ »

فَأخْبَرُوهُ فَقَالَ

« هُمْ الَّذِينَ لا يرقُونَ، وَلا يَسْتَرْقُونَ ، وَلاَ يَتَطيَّرُون ، وَعَلَى ربِّهمْ يتَوكَّلُونَ »

« فقَامَ عُكَّاشةُ بنُ مُحْصِن فَقَالَ : ادْعُ اللَّه أنْ يجْعَلَني مِنْهُمْ ، فَقَالَ : « أنْت مِنْهُمْ » ثُمَّ قَام رَجُلٌ آخَرُ فَقَالَ : ادْعُ اللَّه أنْ يَجْعَلَنِي مِنْهُمْ فقال : «سَبَقَكَ بِهَا عُكَّاشَةُ »

“(Geçmiş) ümmetler bana gösterildi. Peygamber gördüm, yanında üç-beş kişilik küçük bir grup vardı. Peygamber gördüm, yanında bir iki kişi bulunuyordu. Ve peygamber gördüm, yanında kimsecikler yoktu. Bu arada önüme büyük bir kalabalık çıktı. Kendi ümmetim sandım. Bana ‘Bunlar Mûsâ’nın ümmetidir, sen ufka bak!’ dediler. Baktım; (çok) büyük bir karaltı. ‘İşte bunlar senin ümmetindir. İçlerinden hesapsız azabsız cennete girecek yetmiş bin kişi vardır.’ dediler.”

(İbni Abbas diyor ki) Söz buraya gelince Peygamber (asm) kalkıp evine gitti. Oradaki sahabiler bu hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişinin kimler olabileceği hakkında konuşmaya başladılar: Kimileri, “Bunlar peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalıdır” derken, kimileri, “Bunlar İslâm geldikten sonra doğup, şirki tanımamış olanlardır” dediler. Daha başka birçok görüş ileri sürenler oldu.

Onlar bu meseleyi tartışırken Peygamber (asm) çıkageldi.

“Ne hakkında konuşuyorsunuz?” diye sordu.

Durumu anlattıkları zaman o (asm) şöyle buyurdu:

“Onlar büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine güvenenlerdir.” buyurdu.

Ukkâşe İbni Mihsan yerinden fırladı ve:

- Beni de onlardan kılması için Allah’a dua et (Ya Resûlallah), dedi.

Peygamber (asm) da:

“Sen onlardansın!” buyurdu. Sonra bir başka kişi daha kalktı ve:

- Beni de onlardan kılması için dua buyur, dedi.

Peygamber (asm) bu defa:

“Fırsatı değerlendirmekte Ukkâşe senden önce davrandı.” buyurdu. (Buhârî, Tıb 1, Rikak 50, Libâs 18; Müslim, İman 374).

Hadis-i şerifin Allah’a tam güven (tevekkül) ve tereddetsüz iman (yakin) ile ilgili kısmı, son tarafıdır. Baş tarafında Peygamber Efendimiz (asm)’in bu anlattıklarını rüyada mı yoksa Mi’rac’da mı görmüş olduğuna dair bir açıklama bulunmamaktadır. İşin bu yönü yani "nerede, ne zaman ve nasıl gördüğü" aslında hiç de önemli değildir. Efendimiz, “Gördüm.” veya “Bana gösterildi.” dedikten sonra, bizim için olayın kendisi ehemmiyet kazanır.

Ancak burada çok önemli bir nokta daha vardır. Efendimiz (asm)’in “Bana arz olundu, gösterildi (urizat aleyye) beyanı, vahiy dışında daha başka yollarla kendisinin bilgilendirildiğini ortaya koymaktadır. Bu ise, sünnetin -en azından bir bölümünün- ilahi menşeli olduğuna nassî delildir. İfade ve olay, özellikle günümüzde bu yönüyle son derece önemlidir.

Peygamberlerin ümmetten yana nasipleri farklı farklıdır. Kimine bir-iki kişi iman ederken, kimine de sayılamayacak kadar insan iman etmektedir. Ümmeti en çok olan peygamber, Efendimiz (asm)’dir. Bu büyük ümmet içinde hesapsız azabsız doğrudan cennete girecek bahtiyarlar, yetmiş bin kişidir. İşte bu müjdeli haber, duyulduğu anda, orada bulunan sahabilerin ilgisini çekmiş, Hz. Peygamber (asm)’in yanlarından ayrılmasını fırsat bilerek, "bu bahtiyarların kimler olabileceğini" araştırmaya, aralarında konuyu tartışmaya başlamışlar.

Konu yeterince tartışılıp zihinlerinde tam bir uyanıklık belirince Hz. Peygamber (asm) yanlarına çıkagelmiş ve onların tahminlerinin çok dışında ve ümmetin her neslini kucaklayan bir açıklamada bulunmuştur:

“Onlar, büyü yapmayanlar, yaptırmayanlar, uğursuzluğa inanmayanlar ve sadece Rablerine güvenenlerdir!”

Bazı ayet ve sureleri ve Hz. Peygamber (asm)’den nakledilen duaları okuyarak Allah’a sığınmak ve ondan şifa dilemek câiz ve meşrudur. Gayrimeşru olan ise, birtakım tılsımlı ifadelerle hastalık ve şerlerden kurtulmayı düşlemektir. Bu hareket, Allah inancına ters düşer. Bu sebeple de Allah’a güvensizlik anlamına gelir.

Hadisin Müslim’deki bir rivayetinde, “vücutlarını (kızgın demirlerle) dağlamayanlar (döğme yapmayanlar) ve büyü (efsun) yaptırmayanlar...” ifadesi yer almaktadır. Gerek dağlama yoluyla yapılan döğmeler, gerekse büyü, kendini fenalıklardan korumak niyetiyle yapılır. Bu sebeple o işler Allah’a güveni sarsan anlayış ve uygulamalardır; gerçek ve olgun müminin tavrı değildir. Hadiste “tetayyür” veya “teşe’üm” diye ifade buyurulan kuşların uçuşundan “uğursuzluk anlamı çıkarmak” ve ona göre davranmak da imanın nezâket ve kalitesine sığmamaktadır.

Bu tür saplantılardan yakasını kurtarmak ve “sadece Allah’a güvenmek”, sonuçta hesapsız ve azabsız cennete girmektir. Bu tür bir yakin ve tevekkül, daha dünyada iken sahibini asılsız kuşku ve korkuların azap ve stresinden kurtarır. Bu, müminin olumsuz his ve anlayışlara karşı özgürlüğünü ilan etmesi, her şeyi Allah’ın irade ve takdirine havale etmesi demektir. Yani son derece yüksek bir seviyedir.

Bu hadis-i şerifi, tıbbî tedavinin gereksizliğine delil saymak doğru değildir. Hz. Peygamber (asm) hem bizzat tedavi olmuş hem de hastalıklardan tedavi olmayı emir ve tavsiye buyurmuştur. Burada söz konusu olan, Allah’ın kaza ve kaderinin önüne geçebileceği inancıyla bazı anlamsız davranışlara başvurulmamasıdır. Allah’a güveni zedeleyici tavırlardan uzak kalınmasıdır.

Konu ile doğrudan bir ilgisi olmamakla birlikte, Ukkâşe İbni Mihsan (ra)’ın uyanıklığına dikkat edilmelidir. İstek ve temennide zamanlamayı bilmek, isteğine kavuşmak için birebirdir. Hz. Peygamber (asm)’in ikinci kişinin isteğine cevap vermeyip onu “Fırsatı Ukkâşe değerlendirdi.” diye nazikçe reddetmesi, ardı arkası kesilmeyecek bir istek zincirine fırsat vermemek içindir.

Bu metod, eğitim ve öğretimde, fırsatların değerlendirilmesini öğretmekte pek güzel bir örnektir...

Hasılıkelam;

1. Hz. Peygamber (asm)’in ümmeti, önceki peygamberlerin ümmetlerinden daha fazladır.

2. Hesapsız cennete girecek olan yetmiş bin kişi, Allah’a güveni tam olanlardır.

3. Büyü yapmak-yaptırmak, uğursuzluğa inanmak, tevekküle aykırı ve yasaktır.

4. Şer’î bir delil üzerinde münakaşa yapmak câizdir. Zira ashab-ı kiram bu yetmiş bin kişinin kimler olabileceğini aralarında tartışmışlardır.

5. Mümine, uhrevi ve dinî meselelerde gözü açık davranmak yaraşır.

6. Allah’a güven ve tam i’timat, insanı dünyada birtakım yersiz kuşku ve duygulardan, yanlış uygulamalardan, ahirette de sorgu-sualden ve azaptan kurtarır. (bk. Riyazü’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Erkam Yay., Hadis No: 75)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 89
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun