Hz. Ali, ilk üç halifeyi kabul ettiğini söylemiş mi?

Tarih: 12.08.2023 - 23:26 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hz. Ali’ye Basra’da hilafet için yöneltilen soru ve cevap ile kaynağını paylaşır mısınız?
- Hz. Ali’ye, “Halife olman için Resulullah (asm)'ın halifeliği sana bıraktığına dair bir ahdi ve selahiyeti mi var, yoksa kendi görüşüne göre mi hareket ediyorsun?” diye sormuşlar, o da şöyle cevap vermiş:
"Hayır, yoktur. Vallahi ben Resulullah’ı ilk tasdik ve iman eden kimseyim, onun adına ilk yalan söyleyen kişi olamam. Eğer Resulullah’ın halifeliği bana bıraktığına dair bir ahdi olsaydı, Ebubekir’in de Ömer’in de onun minberine çıkmasına izin vermezdim. Onlara karşı koyacak hiçbir gücüm olmasa, ellerimle mücadele ederdim."
- Bu cevabın tamamını ve kaynağını paylaşır mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hz. Peygamber (asm) Efendimiz, kendi vefatından sonra, Müslümanları yönetmek üzere, sarahaten bir halife seçmek istemediğinden -çünkü açıkça bir halife tayin etmek isteseydi, buna yeteri kadar vakti vardı- halife seçim işi Müslümanların inisiyatiflerine bırakılmış; onlar da Peygamberlerinin vefatından sonra, kendilerini yönetmek üzere Hz. Ebû Bekir (r.a)'i ilk halife seçip biat etmişlerdir.

Hz. Ebû Bekir (r.a)'a biat etmiş olmasına rağmen, daha sonraki senelerde, bazı grubular Hz. Ali (r.a)'i ona karşı göstermek istemişler ve maalesef bu şekilde başlatılan ihtilâf asırlarca sürmüş, binlerce Müslümanın ölümüyle neticelenen savaşlara sebebiyet vermiştir. Halbuki bunlar, dava arkadaşı, cihad ve siper ortaklarıydılar. Bunlar, hayatlarını Allah'a hizmette yarıştırmış olan insanlardı.

İşte, bu konuyu en güzel bir şekilde tahlil ettiğine inandığımız, Hz. Ali (r.a)'in bu konuşmasını detaylı olarak vermek istiyoruz.

Hz. Osman (r.a)'in şehid edilmesiyle başlayan ve İslâm tarihinde "el-fitnetü'l-kübrâ" (en büyük fitne) diye adlandırılan hareketten sonra, Basra'ya gitmiş olan Hz. Ali (ra)’ye, İbnu'l-Kevva' ve Kays b. Ibad, Basra'ya gidişinin sebebini sorup söyle dediler:

"Müslümanların karşı karşıya gelip birbirlerini öldürecekleri bu gelişin, Resulullah (asm)'in sana olan bir ahdi veya emriyle midir?"

Bunun üzerine Hz. Ali (r.a.) şu cevabı verdi:

Bu konuda Resulullah (asm)'in bana bir ahdi olup olmadığını soruyorsunuz. Bana verilmiş böyle bir ahid yoktur. Vallahi onu ilk tasdik eden ben olduğum gibi, ona ilk defa yalan isnad eden ben olmayacağım. Şayet bu konuda Resulullah (asm)'in bana bir ahdi olsaydı, Ebu Bekir (ra) ve Ömer (ra)'in onun minberine çıkmalarına müsaade etmezdim, elimle onlarla savaşırdım (Resulullah'ın emri olduğu için). Fakat Resulullah (asm) ne öldürüldü ne de aniden öldü. Hastalığı birkaç gün ve gece devam etti.

Müezzin ona namaz vaktini bildirmek için geldiğinde, o Müslümanlara namaz kıldırtmak için Ebû Bekir (ra)'e emrederdi. Kaldı ki, benim orada olduğumu da görüyordu. Hanımlarından birisi (1) Hz. Peygamber (asm)'e, bu görevi Ebu Bekir'den almasını söyleyince kızdı ve "Siz kadınlar Hz. Yusuf'un başını derde sokanlarsınız, Ebu Bekir'i geçirin Müslümanlara namazı kıldırsın!" dedi.

Allah, Peygamberinin ruhunu alınca, işimize baktık ve Resulullah (asm)'in dinimiz için layık gördüğünü dünyamız için seçtik. Namaz, İslam'ın aslıdır; o dinin emri, dinin direğidir. Biz (bunun için) Ebu Bekir (ra)'e biat ettik ve o bu işin ehliydi. İçimizden iki kişi dahi ona muhalefet etmedi. Ebu Bekir'e hakkını eda ettim ve ona itaat etmesini bildim. Onunla beraber askerleri içinde cihad ettim. Bana verdiğini aldım, savaşa gönderince gittim; onun emriyle had cezalarını kendi kamçımla yerine getirdim.

"Ebu Bekir (ra) ölünce, yerine Ömer (ra) geldi ve arkadaşının (yani Ebu Bekir'in) yolunu takip etti, onun gibi hareket etti. Böylece Ömer'e biat ettik ve içimizden iki kişi dahi ona muhalefet etmedi. Hiçbirimiz de başkasını ona tercih etmedik. Ömer'e hakkını eda ettim ve ona itaat etmesini bildim. Onunla beraber askerleri içinde cihad ettim. Bana verdiğini aldım, savaşa gönderince gittim; onun emriyle had cezalarını kendi kamçımla yerine getirdim.

Ömer (ra) ölünce Hz. Peygamber (asm)'e olan akrabalığımı, İslam'da önceliğimi ve bu işe liyakatimi düşünerek bu konuda başkasının bana tercih edilmeyeceğini sandım. Öldükten sonra, onun yüzünden halifenin bir günah işlememesi ve kendini mesuliyetten kurtarmak için Ömer (ra) hilafeti kendi çocuğuna yasakladı ve yeni halifeyi seçmek üzere altı kişilik bir heyet seçti ki ben onlardan biriyim. O isteseydi oğlunu seçebilirdi; yapmadı.

Bu heyet toplanınca, kimsenin bana tercih edilmeyeceğini sandım. Abdurrahman b. Avf, kimi halife tayin ederse(2) ona kesinlikle itaat edileceğine dair bizden söz aldıktan sonra, Osman b. Affan'ın elini tutarak, eline vurdu ve biat etti. Ben de işime baktım. Ona itaatim ise, biatimden önce oldu. Böylece Osman'a biat ettik. Ona hakkını eda ettim ve itaat etmesini bildim. Onunla beraber askerleri içinde cihad ettim. Bana verdiğini aldım, savaşa gönderince gittim; onun emriyle had cezalarını kendi kamçımla yerine getirdim.

Osman (ra) vurulunca, kendi işime baktım. Resulullah (asm)'in iki halifesi gitmiş, birisi de vurulmuştu. Haremeyn'deki (Mekke ve Medine'deki) ve iki bölgedeki Müslümanlar bana biat ettiler. Bunun üzerine birisi ortaya atıldı ki, dengim değil; ne Resulullah (asm)'e olan akrabalığı benimki kadar yakın, ne ilmi benim ilmime denk ve ne de İslam'daki önceliği benimki gibi eskiydi. Dolayısıyla ben bu işe ondan (yâni Hz. Muaviye'den) daha layıktım!(3)

Özetle:

- Hz. Peygamber (asm) Efendimiz., hilafet konusunda kesin bir tavır takınmamış, kimseyi halife seçmemiştir. Nitekim Hz. Ali'nin bu açıklamasında da buyurduğu gibi, Allah Resulü bu konuda bir emir vermiş olsaydı, onun emri kanun olduğundan, mutlaka yerine getirilirdi.

- Namaz İslam'ın aslıdır. Asılsız, yani temelsiz hiçbir şey düşünülemediği gibi, namazsız bir İslam tasavvur edilemez. Hz. Ali (ra) bunu delil kabul ederek, Hz. Peygamber (asm)'in namaz için seçtiği imamı, devlet başkanı olarak kabul ediyor.

- Hz. Ali, kendinden önce biat ettiği halifelere kesin bir itaatle bağlıdır.

- Hz. Ali, Hz. Muaviye'den de kendisine aynı şekilde itaat istiyor ve hilafete kendisinin layık olduğunu söylüyor.

- Asırlardır Müslümanlara kabul ettirilmeye çalışıldığı gibi, Hulefay-ı Raşidin birbirine düşman değillerdir. Öyle olsaydı, yani Hz. Ali, Hz. Ömer'i sevmeseydi ona kızı Ümmü Gülsüm'ü verir miydi? Allah'ın aslanı olan Hz. Ali'nin -haşa- korkudan "takiye" yapıp kızını Hz. Ömer’e verdiğini düşünmek en azından haksızlık olur.(4)

Dipnotlar:

1) Hz. Ebû Bekir'in kızı Hz. Aişe validemiz.
2) Abdurrahman b. Avf adaylıktan çekildiği için, ona halifeyi seçme yetkisini şura vermişti.
3) Suyûti, Tarihu'l-Hulefâ, Beyrut, 2013, s. 297-299; İbn Asakir, Tarihu Dimeşk, 42/441-444.
4) bk. İhsan Süreyya Sırma, Tarih Şuuru.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun