İslam’a göre Allah’a neden sevgi ve saygı duyulur?

Tarih: 25.09.2020 - 06:36 | Güncelleme:

Soru Detayı

​- Ayet ve hadislere göre Allah (c.c.)’a neden sevgi ve saygı duyulması gerekir?
- Bize verdiği lütuflardan dolayı ise bize yaşattığı zorluklardan dolayı Allah (c.c.)’a öfke duyulması neden yanlıştır?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Her şeyden önce Allah olduğu için sevgi ve saygı duyulur. İlah olması saygı ve sevgi duyulması için tek başına bir gerekçedir. Verilen nimetlerin yanında bazı sıkıntılar verilmişse bunun neticesinde alınacak onlarca kat mükafattan dolayı yine sevgi ve saygı duyulması da ikincil bir gerekçedir.

- Saygı; büyüklere, mükemmel varlıklara, noksansız kemal sıfatlarına sahip olanlara yapılır.

Bu açıdan bakıldığı zaman, bütün sıfatları kusursuz mükemmellikte olan, önü, sonu olmayan, ezeli ve ebedi bir zat olan Allah’a karşı saygı göstermek vicdanın ve kalbin çok arzu ettiği bir vecibesidir.

Sevgi potansiyeli ise, sıfatlarında mükemmel, ahlakında kusursuz, işlerinde celal ve cemal sahibi olan Allah’a yönelmesi zorunludur. 

-Zira “Muhabbetin sebebi, ya kemaldir; zira kemal zatında sevilir. Yahut menfaattir yahut lezzettir veyahut hayriyettir, ya bunlar gibi bir sebeb tahtında muhabbet edilir.” (bk. Sözler, s. 359)

Buna göre, Allah zatında ve sıfatında sonsuz kemal sahibi olduğuna göre vicdanın ve kalbin sevgilisi olması fıtratın gereğidir. Bizi yoktan var etmekle, bize hayat ve şuur vermekle, hayata lazım olan cihazları ve karşılıkları olan nimetleri vermekle Allah sevgiye ve saygıya en layık olandır. 

- Allah’ın bize yaptığı lütuflarından ötürü onu sayıp sevmek gerektiği gibi, hayatın bazı zorluklarını yaratmasından ötürü ona öfke beslemek çok yanlıştır. Çünkü, İnsanların yaptığı işler genellikle bir tek neticeye bakmasına mukabil, Allah’ın takdir edip yarattığı işlerin neticeleri birden fazladır.

Mesela: “Rahmet” olarak adlandırılan yağmurun neticelerinin büyük çoğunluğu hayırdır ve güzeldir. Çünkü insanların su içmeleri, yemek pişirmeleri, bedenlerini ve elbiselerini yıkamaları, ekinlerini sulamaları ve benzeri pek çok hayati önemi haiz güzel işlerin yapılmasına vesiledir. Bunun yanında şemsiyelerini almayan birkaç tembel insanın bu yağmurdan ıslanıp zarar görmesi de söz konusudur.

Şimdi bu sayılı tembel kimselerin çok cüzi ve pek hafif bir zarar görmeleri sebebiyle yağmurun yağmasını kötülük olarak değerlendirmek ve yağmur yağmasını istememek ve pek hafif bir zarar görmeleri sebebiyle yağmurun yağmasını kötülük olarak değerlendirmek ne kadar çirkin ve yanlış bir düşünce olduğu ortadadır.

- Şunu unutmayalım ki, kainatta / varlıkta asıl olan hayırdır, güzelliktir. Kötülüklerin serpiştirilmesi ise bir karşılaştırma ölçüsüdür. Çünkü, “Eşya zıddıyla bilinir.” kuralı gereğince, güzelliklerin güzelliği ancak çirkinliklerin çirkinliği sayesinde tam idrak edilebilir. Karanlık olmazsa aydınlığın; açlık olmazsa nimetin kadr-u kıymeti bilinmez. 

Demek ki, şahsımıza zarar ve kötülük gibi gördüğümüz şeyler hakikatte güzeldir, güzelliği gösteren bir aynadır. 

- Keza, “Hayr-ı kesir şerr-i kalil için terk edilmez.” yani faydası çok olan bir şey az bir zararından dolayı terk edilmez düsturunun gereği olarak hayatta görülen bazı zorluklara ve meşakkatlere kötülük nazarıyla bakamayız.

Hülasa: % 99 tarafı güzel olan ilahi yaratmaya karşılık, % 1 nispetinde çirkinliklerin varlığı, bu güzel neticeleri değerden düşüremez ve sahibine karşı kin ve öfke beslemesine sebep olamaz ve olmamalıdır.

Kaldı ki, söz konusu zarar ve meşakkatlerin büyük bir bölümünde insanların suistimali, yanlış kullanımı vardır, sorumlusu da kendisidir. 

- Evet kader, ilahi takdir ve yaratma, yalnız bir tek neticeye bakmaz. Bilakis birçok neticeye birden bakar. Bu sebeple, birçok güzel neticeler yanında bir-iki kötü neticeleri olsa da külli manada kadere kötü denilmez. Çünkü çoğunlukta olan neticelerin güzelliğinden kaynaklanan kâr, azınlıkta kalan kötü neticelerin zararlarını hiçe indirir. Az bir kısım zararlı sonuçlar yüzünden, büyük bir kısmı fayda sağlayan bir işi terk etmek yanlıştır ve faydalı sonuçların sayısı kadar zarardır.

“Allah’a ve peygamberine iman edesiniz, O’nu (Allah’ı) destekleyip büyüklüğü karşısında eğilesiniz ve akşam sabah O’nu tenzih ederek zikir edesiniz diye seni (Resulüm!) şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir.” (Fetih, 48/8-9)

mealindeki ayette, Allah’a karşı gösterilmesi gereken saygıya vurgu yapılmıştır.

- Ayetü’l-Kürsi'de “Kainatın yaratıcısı, yöneticisi, koruyucusu olduğu” nazara verildikten sonra, “O, yüceler yücesidir, büyüklük azamet sahibidir” şeklindeki bir fezleke ile insanların Allah’a karşı saygılı olmalarının gereğine işaret edilmiştir.

- İhlas suresinde Allah’ın eşsiz sıfatlarına vurgu yapılmakla, zımnen O’na karşı sevgi ve saygı gösterilmesinin lüzumuna dikkat çekilmiştir.

 “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir topluluk getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihad ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah’ın lütfu geniştir; O, her şeyi bilir.” (Maide, 5/54)

mealindeki ayette, Allah’ın sevdiği kulların başında O’nu seven kimselerin geldiğine işaret edilmiştir.

Sonra müminlere karşı tevazu, inkarcılara karşı vakar ve Allah yolunda cihad etmek gibi hususlara dikkat çekilmiş ve zımnen Allah’ın sevgi ve saygısının mahalli gösterilmiştir.

“Sonra Allah, duman halinde olan semaya iradesini yöneltti; ardından ona ve arza / yerküresine, 'İsteyerek veya istemeyerek (varlık sahnesine) gelin!' buyurdu. 'İsteyerek geldik.' dediler.” (Fussilet, 41/11)

mealindeki ayette, kainatın itaat edip emrine boyun eğdiği ezeli Sultana karşı, insanların daha fazla sevgi ve saygı göstermelerinin gereğine işaret edilmiştir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun