Kazancın Ehemmiyeti:

Müslümanlıkta kesb, yani, kazanç sahasına atılmak, rızkını helâl yoldan te`mine çalışmak, bütün müslümanları ilgilendiren ehemmiyetli bir vazifedir. Bir hadîs-i şerîf`te Peygamberimiz:


"Kazanç aramak, her müslüman üzerine farzdır" buyurmuştur. Allah, yeryüzünü insan için hazırlamış, her şey`i onun emrine âmâde kılmıştır. Allah`ın bu nimetinden faydalanmak için insanın akıl, bilgi ve emeği ile imkânlarını değerlendirmesi, çalışıp kazanması gereklidir. Nitekim Kur`an`da:


"Yeryüzünü sizin için boyun eğdiren O`dur. Öyle ise, yerin sırtlarında dolaşın ve Allah`ın verdiği rızıktan yeyin." (el-Mülk, 15) emredilmiştir. Yeryüzünün boyun eğmesi, işlemeye ve verimli kılmaya müsait oluşudur. Yerin sırtında dolaşmak ise, onu adım adım, karış karış araştırmak, faydalı imkânları ortaya çıkarmak, üzerinde işlemek, istifade etmek ve ettirmektir... İbâdet veya Allah`a tevekkül bahanesiyle müslümanın oturması, rızık edinmek için çalışmayı terketmesi câiz değildir. Çalışmaya, kendine ve ailesine kâfi miktarda kazanç elde etmeye kudreti yeten kimsenin dilenmesi, rızkını başkasından beklemesi İslâm`ın men`ettiği bir davranıştır. Bu konuda Peygamberimiz:


"Zengine ve kuvvetliye, sadaka almak helâl değildir" buyurmuştur. Diğer bir hadîs`te de: "İhtiyacı olmadan dilencilik yapan, eliyle kor tutan gibidir" denilmiştir. Müslüman, ancak kendi gücünü aşan bir ihtiyaç ve zaruret hâlinde, başkasından yardım bekleyebilir ve isteyebilir. Ashabdan Kabisa bin Muhârik`in rivayet ettiği şu hadîs, bu hususa ışık tutar mahiyettedir. Kabisa şöyle anlatmaktadır:


"Bir gün iki kişi arasındaki anlaşmazlığı halletmek ve bir çatışmaya meydan vermemek için aracı oldum. Bu işte ödemem gereken maddî meblâğı Resûlüllah`dan (A.S.M.) istemeye gittim.


- Bize bir zekât gelinceye kadar bekle de sana istediğini vermelerini söyleyeyim" dedikten sonra, sözlerine şöyle devam etti:


- Ya Kabisa! Şu üç kişiden biri olmak müstesna, istemek (dilenmek) kimseye helâl değildir:


1. Bir angarya yüklenen, arabuluculuk vazifesi üstlenen kimse, kendi malından yaptığı harcamayı karşılayıncaya kadar insanlardan yardım isteyebilir.


2. Mal varlığı bir felâkete uğrayan kimse, geçimini sağlayacak kadar yardım taleb edebilir.


3. Çevresinden aklı başında 3 kişinin "filân kimse yoksul düştü" diyeceği kadar yoksullaşan kimse de geçimini te`min edinceye kadar dilenebilir. Ey Kabisa, bunların dışında kalan dilenmeler, gayr-ı meşrû ve haram kazançtır... Bunu yiyen haram yemiş olur." Çalışarak rızkını te`minden âciz kalan kimsenin başkalarından yardım taleb etmesi vâcibdir. Böyle bir kimse dilenmeyi bırakıp da açlıktan ölecek olsa günahkâr olmuş olur. Çünkü nefsini tehlikeye atmış, bir nevi intihar etmiş bulunur. Böyle zaruret ve ihtiyaç hâlinde dilenme, zillet de sayılmaz. Bu hususa işareten, hadîs-i şerif`te: "Dilenme kulun en son kazancıdır..." buyurulmuştur. Bir fakir, dilenmekten de âciz bir durumda olursa, hâline muttali` olan müslümana, ona bizzat veya bilvasıta yardım etmek bir vecîbe olur. Bu vecîbe yerine getirilmezse, fakirin o hâline muttali` olanlar günahta ortak olurlar. Bu hallerin dışında müslümanın vazifesi bir iş ve meslek edinerek çalışıp kazanmaktır. İş ve mesleğin kötüsü yoktur. Peygamber Efendimiz bu hususa şu şekilde işaret etmişlerdir:


"Herhangi biriniz ipini sırtına alıp bir demet odun getirerek satması -ve bununla Allah`ın onun şerefini koruması- ihtiyaçlarını halktan istemesinden (dilenmesinden) daha hayırlıdır. Zira insanlar, ona istediğini ya verirler, ya da vermezler..."Şu halde insanı dilencilikten kurtaran, geçimini te`min eden her iş ve meslek, gayr-i meşrû olmadıkça, insan için şerefli bir meşguliyet, lezzetli bir çalışmadır...

Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun