Muska takarsam, cennete gitme şansım azalır mı?

Tarih: 03.12.2023 - 11:33 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Birçok hadise göre peygamberimiz (sav) rukye yapmıştır ve bize de böyle durumlarda yapmamızı söylemiştir.
- Ancak Sahih Buhari Cilt 7, Kitap 71, Sayı 606'da: 70.000 ümmetin hesapsız olarak Cennete gideceği söylenir.
"O kimseler ki, kendilerine rukye yapmazlar, (kuşlardan vs. gelen) hayra ve şerre inanmazlar, kendilerini dağlatmazlar. Ancak Rablerine tevekkül ederler."
- Peki ben rukye yaparsam onlardan biri olma şansım azalır mı?
- Ya da "rukye yapmak" ne demek, "hayra ve şerre inanmak" ne demek?
- Kendime ya da başkalarına rukye yapmak istersem süreç aynı mı ya da nasıl yapmalıyım?
- Temel olarak kendim için de rukye yapmak istiyorum.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Hayra ve şerre inanmak, hayrı da şerri de yaratanın Allah olduğuna inanmaktır. Elbette şerri, kötüyü ve kötülüğü isteyen insandır, ancak insanın bu isteğine uygun olarak yaratan Allah'tır.

- Rukye, hastalık ve kötülüklerden korunmak veya kurtulmak amacıyla dua okuyup üfleme demektir. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, bu anlamda rukye yapmak sünnettir.

Ayet ve hadislerden, başka güzel dualardan yazıp üzerimizde taşımanın bir sakıncası yoktur. Önemli olan koruyanın Allah olduğunu bilmektir.

Ancak, tesiri duaya veya dua edene ya da muskaya vermek caiz değildir, çok tehlikelidir. İşte hadiste dikkat çekilen ve kişiyi sorumlu kılan bu durumdur.

- İlgili hadiste “rukye ile cennet” arasındaki ilişkiden ziyade, “rukye ile hesaba çekilmeden cennete girme” arasında bir ilişki söz konusudur. (bk. Buhari, h. no: 5705)

Bu sebeple soruda yer alan “Kendi üzerimde rukye yaparsam cennete gitme şansım azalır mı?” şeklindeki sorunun cevabı “hayır”dır. Çünkü bu hadis-i şerifte ümmetin en mümtaz, en faziletli insanlardan bahsedilmektedir. Bu mertebe ise “hesaba çekilmeden doğrudan cennete gidecek olan kimselerin bulunduğu” pozisyonla değerlendirilmiştir.

- Şüphesiz insanların -takvaya, Allah’ı bütün isimleriyle ve sıfatlarıyla tanıyıp ona göre hareket etmeye bağlı olarak- farklı kişilikleriyle farklı mertebelerde olacaklardır. Cennetin farklı sekiz katları kişilerin kulluk mertebelerine göre ayarlandığı gibi, cennete girmek için de farklı yollar takip ederler.

Mahşer meydanında Güneş'in sıcaklığı altında kalmak, susuzluk çekmek, defterlerini sağ veya solundan almak, tartılan sevapların ağır veya hafif olması, köprüden geçmek gibi çeşitli sahnelerde farklı pozisyonlar söz konusu olduğu gibi, “hafif hesap görüp cennete gidenler, ağır hesap görüp cehenneme girdikten sonra cennete girenler, hiç hesaba çekilmeden cennete gidenler” şeklinde farklı değerlerde insanlar bulunur.

İşte bu hadiste, en üstün, en mümtaz, en faziletli insanların olduğu, onların hesapsız cennete girecekleri anlatılırken genel olarak insanların irşat etmek maksadıyla bu mertebenin kriterlerine dikkat çekilmiştir.

Önce bu kriterlerin özeti, onların Allah’a karşı son derece saygılı, ondan ciddi korkan / takvaya bağlı olan ve ona tevekkül edip güvenen, ona dayanan kimseler olduğudur.

“Allah katında en değerli olanlarınız en takvalı olanlarınızdır.” (Hucurat, 49/13)

mealindeki ayette bu değerlendirmenin özeti verilmiştir. 

İşte hadis-i şerifin meali:

 “Onlar öyle kimseler ki, kendilerine rukye yapmazlar, herhangi bir şeyde uğur veya uğursuzluk (hayır ve şerrin Allah’tan başkasının elinde) olduğuna inanmazlar, (o zaman bir tedavi şekli olan) ateşte kızartılmış demir aletlerle belli yaraları dağlatmazlar, yakmazlar. Bilakis, bütün bunların yerine her şeyin dizgini elinde olan Allah’a güvenip tevekkül ederler”.

Demek ki, her iyiliğin kaynağı iman olduğu gibi, her kötülüğün kaynağı da imansızlıktır. Zira,

"İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hadisatın tazyikatından kurtulabilir. 'Tevekkeltü alallah' der, sefine-i hayatta kemal-i emniyetle hadisatın dağlarvari dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını Kadir-i Mutlak'ın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder. Sonra saadet-i ebediyeye girmek için cennete uçabilir."

"Yoksa tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları uçmasına değil, belki esfel-i safilîne çeker. Demek iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder. Fakat yanlış anlama. Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki esbabı dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek; esbaba teşebbüs ise, bir nevi dua-i fiilî telakki ederek; müsebbebatı yalnız Cenab-ı Hak'tan istemek ve neticeleri ondan bilmek ve ona minnettar olmaktan ibarettir." (Nursi, Sözler, s. 314-315)

İlave bilgi için tıklayınız:

"Hayır ve şer Allah'tandır." sözünü nasıl anlamalıyız?

RUKYE.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun