Namaz kılmamak zina etmekten daha mı büyük günah?

Tarih: 28.07.2023 - 11:47 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bir hocadan, 1 vakit namaz geçirmenin zinadan, faizden veya içki içmekten, daha büyük günah olduğunu duydum.
- Ben de eşim de beş vakit namazlarımızı kılan insanlarız, en azından mümkün mertebe geçirmemeye çalışan ve vaktinde eda eden insanlarız ama nadiren de olsa kazaya bıraktığımız olabiliyor maalesef ve bu sözü duyunca bizim gibi insanların zina yapandan içki içenden namazımızın bir vaktini kaçırınca daha büyük günaha girdiğimizi duyunca çok şaşırdım açıkçası, ben bugüne kadar hep elbette ki namaz kılmamanın büyük günah olduğunu biliyordum ama zinadan ve içkiden faizden daha büyük günaha girildiğini bilmiyordum.
- Bunu eşime de söyledim o da namaz kılan zinayı içkiyi çok büyük günah ve kötü gören biri, ben böyle söyleyince şok oldu inanası gelmedi (haşa gayri ihtiyari) “yuh artık bir vakit namaz kaçırmak nasıl zina yapmaktan daha büyük günah olur, o kadar da değildir, olmaz böyle şey, sen yanlış anlamışsındır, kim demiş bir bakalım araştıralım!!” dedi ben de başka sitelerde de araştırıp söyleyince, sustu dinledi, itiraz etmedi. (Onun itirazı, bazen nette yanlış bilgilendirmeler de olabiliyor, tepkisi o yüzdendi, çünkü normalde çok dini hassasiyet olan birisi)
Sorum ise şu: Gerçekten öyle mi?
- Bir de eşim ilk başta böyle itiraz edip şaşırdığı için büyük günaha girmiş midir, şirk işlemiş olur mu? Allah muhafaza :((
- Eşimin böyle tepki vermesine gelince genelde içki içmek veya zina yapmanın hem kişiye hem çevresine zarar verdiği için ilk bakışta zina yapmak, içki içmek gibi büyük günahların namaz kılmamaktan çok daha büyük günahmış gibi görülmekte. Bizi yanlış kanaate iten de böyle mantık yürütmek oldu sanırım. Aydınlatırsanız sevinirim.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Namaz kılmamak da içki, kumar ve zina da büyük günahlardır. Bunlardan birini terk ettirmek için diğerlerinin nispeten önemsiz gibi (böyle anlaşılacak şekilde) sunulması, uygun bir irşad olmadığı gibi, doğru bir yol gösterme ve hoş bir eğitim tarzı da değildir.

Eşiniz ilk başta böyle itiraz edip şaşırdığı için büyük günaha girmiş olmaz; insanları böyle şaşırtan sorumlu olabilir.

Eşinizin, genelde içki içmek veya zina yapmanın hem kişiye hem çevresine zarar verdiği için ilk bakışta zina yapmayı, içki içmeyi namaz kılmamaktan çok daha büyük günahmış gibi görmesi makul bir düşüncedir. Bunun aksini açıklayan kişi, akla değil, kendi yorumu ile rivayetlere dayanmakta olmalıdır. Kuran’da ve hadislerde böyle bir mukayeseye rast gelmedik.

Bunun yerine, namaz ibadetini anlatmanın, önemine vurgu yapmanın ve namaz kılınmadığında ne yapılması gerektiğine dikkat çekmenin daha uygun olacağını düşünüyoruz.

Bir farzı terk etmek haramdır ve büyük günahtır. Bu nedenle bir vakit de olsa özürsüz olarak kasten ve bilerek namazı terk etmek de haramdır, büyük günahtır. Tövbe etmek ve ilk fırsatta kaza etmek gerekir.

Demek ki sadece haram olanları yapmak büyük günah değil, farz olan bir ibadeti terk etmek de büyük günahtır.

Namaz Dinin Direğidir.

Namaz, Allah Teala’nın emri,[1] Hz. Peygamber (asm) Efendimizin göz nuru,[2] dinin direği,[3] Müslümanların toplantısı, masivadan maveraya kanat çırpışı, müminlerin miracı,[4] sabredenlerin sığınağı,[5] günahların kefareti,[6] Cennet’in anahtarı,[7] amellerin en hayırlısı,[8] kalplerin huzuru ve ruhların gıdasıdır. Bu gıda, günlük gereken beş vakit içerisinde alınmazsa imanda bir zayıflık, ruhta bir doyumsuzluk / noksanlık yaşatır.

Efendimizin (asm) bizlere bildirmesiyle,

“Kulun Allah Teâlâ’ya en yakın olduğu an, namazdaki secde anıdır.”[9],
“Kul ile küfür arasında namazın terk edilmesi vardır.”[10],
“Biz Müslümanların ve kâfirlerin arasındaki kırmızı çizgi namazın terkidir.”[11],
“Kulun kıyamet gününde hesaba çekileceği ilk şey namazdır. Eğer namazları eda etme noktasında muvaffak olmuşsa imtihanı geçmiş, eğer eda etmesinde sorun varsa imtihanı geçemez ve hüsrana uğrar.”[12],
“Büyük günahlardan kaçınıldığı sürece beş vakit namaz, iki cuma ve iki Ramazan, aralarında işlenen
(küçük) günahlara kefaret olur.”[13]

Namaz, her tabakadan insanın sığındığı bir kurtuluş limanıdır. Zayıf için de güçlü için de sürekli bir korunmuşluk halidir. Her şeyi bilen (Alim), gören (Basîr), duyan (Semî’), Rahîm ve Kerîm olan Allah Teala’ya sığınmadır.

Namaz, gün batımıyla devlet daireleri kapandığında, güvenlik güçleri daha düşük bir yoğunlukta çalıştığında, yıldızlar kaybolduğunda, kulun, uykusu ve uyuklaması olmayan Allah Teala’ya halini arz etmesidir.

Müslüman namazda, sadece suda yaşayabilen bir balık gibidir. Balık, sudan çıktığında ya da çıkarıldığında yaşamak için suya dönmelidir. Müslümanların namaza bağlı yürekleri de ancak namazla mutmain olur. Bunun için her yaştan Müslüman günün farklı saatlerinde huzura çıkar, yakarışta bulunur.[14]

Müslümanların B planı: Kaza Namazı

Kaza namazı, belirli bir vakit içinde yerine getirilmesi gereken bir ibadetin ister kasten isterse unutarak olsun vakti çıktıktan sonra îfâ edilmesidir.[15] Allah Resulü (asm), kaza namazı hakkında şöyle buyurmuştur:

“Kim (farz) namazını kılmayı unutmuş, (o namaz vaktinde) uyuya kalmış veya gaflete düşmüşse ve sonrasında namazı kılmadığını hatırlamışsa hemen kılsın. O kimseye ancak böyle yaptığında bir günah yoktur.”[16]

Nitekim Hz. Peygamber (asm), Hendek savaşı sırasında harbin şiddetlenmesi nedeniyle ikindi namazını kılamamış; bunun üzerine “Bizi ikindi namazından alıkoydular. Allah da onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun!” diye beddua etmiş ve ikindi namazını akşam namazı vaktinde kaza etmiştir.[17] Ayrıca Hayber Fethi’nden dönerken, bir yerde konakladıklarında uyuyakalmışlar ve vaktinde kılamadıkları sabah namazını güneş doğduktan sonra kaza etmişlerdir.[18]

Kasten Terk Eden Hem Kaza Etmeli Hem de Tövbe

Namaz, her gün belirli vakitlerde yerine getirilmesi gereken farz bir ibadet olduğu için, herhangi bir mazeret olmaksızın tembellik ve ihmal sebebiyle namazı vaktinde kılmayan kimse günahkar olur, haram işlemiş ve büyük günaha girmiş demektir. Namazı zamanında kılamayan veya kılmayan bir Müslümanın o namazı kaza etmesi tüm mezheplerin ittifakıyla farz olur.[19]

Ayrıca, uyku ve unutma sebebiyle vaktinde kılınamayan namazın vakit dışında kılınması istendiğine göre bilerek kılmama hâlinde öncelikle kaza etmek gerekir. Bilerek terkedilen namaz ise, Allah’a (c.c) karşı borç olarak kalır ve gecikmeli de olsa ödenmesi gerekir. Ancak bu kimse namazını kasten terk etmesi sebebiyle günah işlemiştir, namazın kazası namaz borcunu öder ise de namazı kasten terk etme bu günahını ortadan kaldırmaz. Bunun için de ayrıca tövbe edilmesi gerekli olur. Fahri Kainat’ın (asm) ifadesiyle “Allah’ın borcu, ödenmesi gerekenlerin en layığıdır.”[20]

Kasten Namazı Terk Etmek

Unutma ve uyuma gibi bir mazeret olmaksızın, kasıtlı olarak terk edilen namazların kazası ile ilgili herhangi bir hadis bulunmamaktadır. Fakat bu kasıtlı olarak terk edilen namazların kazasının gerekmediği anlamına gelmez. Zira Ramazan’da kasıtlı olarak cinsel ilişkiye girerek orucunu bozan kimseye Resul-i Ekrem’in (asm) hem kefareti hem de o günkü orucun kazasını emretmesi[21] bir farz ibadetin kasıtlı olarak terk edilmesi durumunda da kazasının gerektiğine delildir.

Öte yandan Hz. Peygamber’in (asm) bir mazerete dayalı olarak vaktinde kılamadığı namazları kaza etmesi ve sahabeye de bu yönde emir buyurması dikkate alınacak olursa, mazeretsiz olarak terk edilen namazların kaza edilmesinin öncelikle gerekli olacağı sonucuna ulaşılır.[22]

 Ebü’l-Hayr el-İmrânî[23] Hazretlerinin ifadesiyle, “Namazın kazası, özür hâlinde unutana ve uyuya kalana hatırladığında kılınması farz olmuşken özürsüz bir şekilde kasten kılınmayan namazların kaza edilmesi (diğerine nisbeten) daha önceliklidir.”[24]

“Kişi uyuma ve unutma neticesinde kılamadığı namazı nasıl kaza eder?”21 başlığı altında, içinde söz konusu hadisin de bulunduğu rivayetleri nakleden Allame Ayni (rah), “Hadisten Elde Edilecek Faydalar/Hükümler başlığı” altında sözü öncelikle mazeretsiz terk edilen namazlara getirir ve şöyle der: “Özür sebebiyle namazı kaza etmek gerekiyorsa özürsüz terk durumunda kaza daha önceliklidir.[25]

Beyhakî,[26] Karafî[27] gibi alimler, zikrettiğimiz hadisteki “gaflet” lafzını kasten ve özürsüz terk mânasında da olduğunu ifade etmişlerdir. Nitekim Arap Dil Bilgini el-Feyyûmî’nin ‘gaflet’ kelimesini, Gaflet; bir şeyin insanın zihninden yok olması, onu hatırlamaması demektir. Bu kelime ihmal ve yüz çevirme sebebiyle bir şeyi terk eden kişi hakkında da kullanılır.”[28] şeklinde tarif edişi, gafleti hem kasıtlı hem de kasıtsız manasına hamleden bazı alimleri de destekler niteliktedir.

Mademki Mevlana’nın ifadesiyle “Secde ve rükû, varlık tokmağını Allah’ın kapısına vurmaktır!” O zaman kulluk, her gün beş vakit o kutlu kapının tokmağına vurmaktır.

Unutmayalım ki, şairin dediği gibi:

Haram kazanılan aş, aştan sayılmaz.
Hak için akmayan yaş, yaştan sayılmaz.
Kişi, başım var diye övünmesin!
Secdeye varmayan baş, baştan sayılmaz.

En Büyük Hakikat, İmandan Sonra Namazdır

Namaz, Bediüzzaman Hazretlerinin de dediği gibi, “Kâinatta en yüksek hakikat imandır. İmandan sonra namazdır.”[29]

Kişi iman edip Müslüman olduktan sonra muhatap olduğu ilk emir namazdır. Sonrasında ise sırasıyla İslam’ın şartları ve Allah’ın (c.c) yasak kıldığı şer’i kurallar gelmektedir.

İmandan sonra namaz ibadetinin gelmesi, hakkıyla kılınan namazın, Müslümanı günahlardan uzak durmaya vesile olacağındandır.

Nitekim bir ayette mealen şöyle buyurulur:

"Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir." (Ankebût, 29/45)

Demek ki, ne olduğu bilinerek kılınan sahih namaz, namaz dışında da çirkinlikten, uygunsuzluktan uzaklaştırır. Yasaklamak, uzaklaştırmayı mutlak olarak sağlamasa bile herhalde gerektirir. Sahih ve doğru bir şekilde namaza devam edildikçe iyilik artar. 

Rabbim bizleri, namazı kazaya bırakmayacak şekilde kulluğu ifa etmemizi, kılamadığımız takdirde de en tez zamanda farzların kazalarını eda etmeyi bihakkın nasip ve müyesser eylesin. Amin.


[1] bk. Bakara, 2/3-43 vd.
[2] bk. Müsned, Hadis No: 14037; Nesâî, H. No: 3940. (Lafız Ahmed’e aittir.)

[3] bk. Celâleddîn es-Süyûti, el-Câmiü’s-sağîr, Hadis No: 5186; Beyhakî, Şuabü’l-îmân, H. No: 2807.

[4] Her ne kadar ilim ehlinin kitaplarında bu ifade çokça zikredilse de zannedildiği gibi hadis-i şerif değildir.

[5] bk. Bakara, 2/153.

[6] bk. Müsned, Hadis No: 9356; Müslim, H. No: 233.

[7] bk. Müsned, Hadis No: 14662; Tirmizî, H. No: 4.

[8] bk. İbn Mâce, Hadis No: 279; Beyhakî, Şuabü’l-îmân, H. No: 2804.

[9] bk. Müslim, Hadis No: 482.

[10] bk. Müslim, Hadis No: 82; Ebû Dâvûd, H. No: 4678; Tirmizî, H. No: 2619. (Lafız Tirmizî’ye aittir.)

[11] bk. Tirmizî, Hadis No: 2621; Nesâî, H. No: 463; İbn Mâce, H. No: 1079.

[12] bk. Tirmizî, Hadis No: 413; Nesâî, H. No: 465; İbn Mâce, H. No: 1425.

[13] bk. Müslim, Hadis No: 233.

[14] bk. Şenocak, İhsan, Bir İnkilâptır Namaz, Hüküm Kitap, İstanbul 2017, s.40.

[15] Kasıtlı veyahut kasıtsız bir şekilde namazın terki, Usülcülerin ittifâkıyla “Kazâ” olarak tesmiye edilmiştir.

[16] bk. Buhârî, Hadis No: 572; Müslim, H. No: 684.

[17] bk. Buhârî, Hadis No: 6396; Müslim, H. No: 627.

[18] bk. Müslim, Hadis No: 680.

[19] bk. Vehbe ez-Zühaylî, el-Fikhu’l-İslâmî ve edilletuhu, Dârü’l-fikr, Dımaşk ty., II, s.1148.

[20] bk. Buhârî, Hadis No: 1953; Müslim, H. No: 1148.

[21] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 6944-6945; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, H. No: 8059-8060.

[22] bk. en-Nevevî, el-Minhâc, Dârü ihyai’t-tûrasi’l-arabî, Beyrût 1392, V, s.183

[23] ‘Halku’l-Kur’ân meselesinde Hanbelîlerin görüşünü savunmuş ve yıllar sonra çıkan siyasî iç karışıklıklar nedeniyle başka bir yere göç etmiş ne yazık ki buna rağmen hayatına başkaları tarafından karışıklık sürecinde son verilmiş Şâfiî fakîhidir. bk. İbn Semüre el-Ca’dî, Tabakâtü fuhahâi’l-Yemen, Darü’s-selâm, Kâhire 1377, s.174-210.

[24] bk. Yahyâ b. Ebi’l-Hayr b. Sâlim el-İmrânî, el-Beyân mezhebi el-İmâmi’ş-Şâfiî

[25] bk. Bedreddîn el-Aynî, Nühabü’l-efkâr, Vizeratü’l-evkâf, Katar 1429, VII, s.160

[26] bk. Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyn el-Beyhakî, el-Hilâfiyât beyne’l-imâmeyn, er-Ravda li’n-neşr ve’t-tevzi’, Kâhire 1436, III, s.113.

[27] bk. Şihâbüddîn Ahmed b. İdrîs b. Abdirrahmân el-Karâfî, ez-Zahîra, Dârü’l-ğarb, Beyrût 1414, II, s.380.

[28] bk. Ahmed b. Muhammed el-Feyyûmî, el-Misbâhü’l-münîr, el-Mektebetü’l-ilmiyye, Beyrût ty. II, s.449

[29] Nursî, Bedîüzzaman Saîd, Tarihçe-i Hayat, Sözler, İstanbul 2022, s.128.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun