Caferiler, Peygamber Efendimiz (sav) hasta iken vasiyetini yazmak için kağıt istediğini, ama Hz. Ömer'in buna mani olduğunu söylüyorlar. Doğruysa niye Hz. Ömer böyle bir şey yaptı?

Tarih: 12.01.2007 - 22:50 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kırtas Olayı

a) Kağıt (Kırtas) ve Kalem İsteği Karşısında Sahabilerin Tavrı:

Hz. Ebubekir'in halife seçilmesiyle yakından ilgili olan “Kırtas Olayı”ndan söz etmek gerekir. Çünkü Şiilerin, hilafetin Hz.Ali’nin hakkı olduğuna dair ileri sürdükleri delillerden biri bu olaydır. (1)

Resuli Ekrem (sav) hastalığının iyice ağırlaştığı son günlerinden birinde, vefatından beş gün öncesi, perşembe günü, “Bana kağıt kalem getiriniz; size benden sonra hiçbir zaman yolunuzu şaşırtmayacak bir yazı yazayım (vasiyette bulunayım).” buyurmuştu.

O sırada yanındaki sahabileri bunu duydular. Hz. Ömer de bu sözleri duyanlar arasındaydı. Resulullah’ın bu isteğini, “Resulullahın hastalığı ağırlaştı. Yanımızda Allah'ın kitabı var. O bize yeter.” diye yorumlayarak kalem ve kırtas (kağıt) getirilmesine karşı çıktı. Bize göre, Hz. Ömeri bu düşünceye sevk eden husus, Resulullahın Hicretin 10. yılı sonunda, yani Zilhicce’nin 18. günü, ölümünden 2 ay 10 gün kadar önceki sözleridir. O zaman Resulullah (sav) şöyle buyurmuştu:

"Ey İnsanlar! İyi bilin ki, bende ancak sizin gibi bir insanım. Çok geçmeden, Yüce Rabbimin elçisi (Azrail) bana gelecektir. Bende onun davetine icabet edeceğim. Mutlaka ben size iki kıymetli ve hürmeti ağır şey (es- Sakaleyn) bırakıyorum. Bu ikisinden birincisi, Yüce Allah’ın Kitabı’dır ki onun içinde hidayet ve nur vardır. Allah'ın kitabına sımsıkı sarılınız.; ikincisi de, Ehl-i Beytimdir. Ehli beytime muamele hususunda size Allah'ı hatırlatıyorum." (2)

Resulullahın son zamanlarında söylediği bu ve benzeri hadisi şeriflerde; ümmetin sapıtmaması için iki şeye iyi yapışması tavsiye ediliyor. Kur'an-ı Hakim ve Ehl-i Beyt veya Kur'an-ı Hakim ve Sünnet… Müslümanlar bu iki şeye sımsıkı sarıldıkları müddetçe sapıtmayacaklardı. Zaten Al-i Beytinden muradı da Sünneti Seniyyesi idi. Çünkü Ehl-i Beyt de bütün Sahabe-i Kiram gibi Sünnetin muhafızı idiler. Cibilliyeten Sünnet’e taraftardırlar.

Bize göre, Hz. Ömer (ra) bu tavsiyeyi esas alarak, hasta halde yazılacak bir tavsiyeye karşı çıkmıştır. Ona göre Hz. Peygamber (sav) zaten çok yakın zamanda, daha önce ümmetin nasıl hareket ederse sapıtmayacağını açıklamıştır. Şimdi ağır hasta halinde Müslümanların elinde içi tamamen hidayet olan Kur'an-ı Hakim ve ondan ayrılması mümkün olmayan ve neredeyse değerde ona yakın(3) Sünneti Seniyye varken, Resuli Ekremin (sav) bir tavsiyesine ihtiyaç yoktur. [Resulullah (sav) H. 11. yıl 12. R. Evvel, Pazartesi günü vefat etmiştir.]

Hazreti Ömer (ra)'in kağıt kalem getirilmesine karşı çıkışını, oradaki sahabilerden bir kısmı desteklemiş bu görüşü yerinde bulmuştur. Sahabilerin bir ksmı da Hz. Ömer'in görüşünü desteklememiş ve bu görüşe karşı çıkmıştır. Onlara göre kağıt kalem getirilmeli ve Resulullah'ın tavisyesi alınmalıdır. Bu konuda her iki taraf arasında tartışma uzayıp sesler yükselince Resulullah (sav) “Yanımdan kalkınız; benim yanımda tartışma olmaz. Beni kendi halimde bırakınız."(4) buyurmuştur. Böylece Resulullah (sav) huzurundaki tartışma ve Kırtas olayı sona ermiştir.

b) İbni Abbas ve Hz. Aişe’ye Göre Kırtas Olayı

el-Kamile göre, İbni Abbas'tan rivayet edilen Kırtas olayı şöyledir. Hicretin 11. yılı, Rebiülevvel ayı başında Resulullah'ın vefatından beş gün önce, yani perşembe günü (5) “Resulullah hastalığı ve ağrısı şiddetlendi. (Hatta ağrısından dolayı iki yanaklarının gözlerinden yaşlar akıyordu.) Bunun üzerine o şöyle buyurdu: “İtuni bi divatin ve beydae = Bana bir divitle bir beyaz/sahife getirin. Ektub lekam La tudıllune ba’di ebeden = Ben size, benden sonra ebediyen sizi saptırmayacak bir yazı yazıyorum.” fe tenaze’u = Bunun üzerine onlar/sahabiler, Nebi’nin katında tartışma uygun olmadığı halde tartıştılar(6) ve şöyle dediler: “Mutlaka Resulullah (sav) hastalığından dolayı sayıklıyor. (7) Bunu ona (onun yanında) tekrarlamaya başladılar. Bunun üzerine o (Resuli Ekrem), “Beni yalnız bırakınız. Benim üzerinde olduğum şey, beni kendine çağırdığınızdan daha hayırlıdır.” buyurdu ve üç şeyle vasiyet etti: “Müriklerin Ceziretül Arabdan çıkarılması, (Medine'ye) gelen heyetlerin onun ağırladığı gibi ağırlanması.” (Olayı rivayet eden) İbni Abbas şöyle dedi: “Üçüncüsünden (üçüncü tavsiyeyi yapmaktan)kasten sustu veya ben onu unuttum. (8)

Görüldüğü gibi, burada olay biraz daha değişiktir. Resulullah (sav) kağıt ve kalemle vasiyet ve emredeceği şeylerin ikisini açıklamış, birinide ya açıkladığı halde ravi unutmuş veya açıklamamıştır. İbni Esir’e göre Kırtas Olayı böyledir.

Hz. Peygamber (sav)'in hanımı Hz. Aişe (ra) Validemizden rivayet edilen bir hadisi şerifi de, Kırtas Olayıyla ilgili görmekteyiz:

Hz. Aişe (ra) bu konuda şöyle buyurmuştu: Resulullah (sav) hastalandığında bana şöyle dedi:

“Bana baban Ebu Bekiri ve kardeşini (Abdurrahmanı) bir yazı yazmam için çağır. Çünkü gerçekten ben, bir temenni edicinin şöyle temenni etmesinden ve ben öldükten sonra şöyle demesinden korkuyorum: “Ene evla = Ben bu işe (hilafete) daha layıkım.”

Sonra Resulullah, Allah ve mü’minler ancak Ebu Bekire razı olur.” (9) değerlendirmesini yaparak bundan vazgeçmişti."

Görüldüğü gibi burada, hastalık günlerinde hilafetle ilgili yazılmak istenen yazı Hz. Ebu Bekiri ilgilendirmektedir. Bu rivayet, değerlendirmede esas alınırsa, Hz. Ebu Bekirin hilafete layık olduğunu gösterdiği gibi, onun halife oluşunun ihtilafları önleyeceğine de işaret etmektedir. Ayrıca Resulullah'tan sonra, yönetimde kendisinin ilk halife olacağı işaretinide buradan çıkarabiliriz.

c) Kırtas Olayı ve Vasiyet Nazariyesi

Şiiler şu veya bu şekilde nakledilen Kırtas Olayını; çok sonraları -burası önemlidir- siyasi bir malzeme yaparak, imametin “vasiyet” nazariyesine, Sünnetten delil olarak sunma yoluna gittiler.(10) Bu olayın yorumunu illa Hz. Ali'nin hilafetiyle ilgili göstermek için elinden geleni yaaptılar. Şii anlayışa göre, Hz. Muhammed (sav) ancak Hz. Ali'yi halife tayin etmek için kağıt ve kalem istedi; onun ne vasiyet edeceğini iyi bilen Hz. Ömer ve benzerleri bunu engellediler; böylelikle hilafet, Hz. Ali’nin elinden haksız olarak “gasb” edildi. Böylece sahabiler -haşa- zalim, gaspçı hatta kafir ve mürted oldular.(11) Çünkü Şia'ya göre, imamet = hilafet Allah'ın tayiniyledir. Peygamberleri Allah nasıl tayin ediyorsa, imamları/ halifeleri de O tayin eder. Bu tayin de, Allah ve Resulullah tarafından yapılacaktır. Tayin “nass”la ve Resulullah'ın bilidrmesiyle olur. Yahut nassla imam olan, kendisinden sonraki imamı bildirir. Bu husustaki hüküm nübüvvetteki hükmün aynısıdır. İnsanların imam intibah etmeye hakları yoktur. İmam, Resulullah'ın naibi olduğu için, onun hilafetinin Allah ve Resulullah'ın izniyle gerçekleşmesi gerekir. İmamı halk seçerse imam/halife üzerinde etken olurlar. Bu ise söz konusu olmaz.

Şii inanca göre, Kırtas Olayından dolayı sahabilerin; Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman’ın suçları pek büyüktür. Onlar Allah'ın tayin ettiği ve Hz. Peygamber (sav)'in bildireceği imamı kabul etmemişlerdir. Allah'ın tayin ettiği imamı kabul etmemek, onlara göre, sahabileri, Hz. Ömeri, Hz. Ebu Bekiri ve Hz. Osmanı küfre ve irtidada kadar götürebilir. Onların, az bir grup hariç, sahabe ve Hulefai Raşidinden üçüne düşmanlıkları buradan gelir. (12) Oysa Sünniler, sahabiler arasında bir ayrım yapmadıkları ve onların hiçbirine dil uzatmadıkları gibi, Şiileri de ehli bidattan olan mü’min ve Müslümanlar olarak kabul ederler. (13)

d) Dört Noktadan Şia’da İmametin Önemi

Şiilerde İmamet çok önemlidir. Sünnilerde imanın şartı altıdır. Onlarda ise imanın şartı şu gelecek beş şeydir: Tevhid, nübüvvet, adalet, öldükten sonra dirilmek ve imamet.

Onlara göre bir insanın mümin olabilmesi için, imamların(14) tek tek Allah ve Resulullah tarafından tayin edildiğine, imametin kıyamete kadar Hz. Ali soyundan kimselerde devam edeceğine inanması gerekir. Bazılarına göre, imamet/hilafet esasına inanmayanda mü’min sayılabilir. İmamlar günahsızdır, nebiler gibi masumdurlar; suçtan, yanılmaktan, yanlış iş görmekten, unutmaktan ve her türlü aşağılıktan korunmuşlardır. İmamlar şeriati koruyan ve icra eden kimseler olduklarından, onlarında peygamberler gibi masum ve günahsız olmaları gerekir.(15) Aksi takdirde kendilerine güvenilmez.

Onlara göre, imamlar, bütün ilahi hükümleri ve ilimleri bilirler. Bunları Hz. Peygamber (sav)'den yahut kendilerinden önceki imamlardan öğrenmişlerdir. Onlar başkalarından ve bir öğretmenden öğrenmeye muhtaç değillerdir. Yeni bir şeyi ilhamla öğrenirler. Bütün suallere cevap verirler. “Bilmiyorum” demezler. Hatta, cevap için beklemezler, düşünmezler ve cevabı ertelemezler. (16)

Şiaya göre, imam, Allah'ın kullarına bir hüccettir, delildir. İmam Allah'ın yer yüzündeki hüccetidir. İmamlar olmasaydı, insanlar İslami hükümlere uymamak konusunda mazur görülürlerdi. Yani teklif ve sorumluluk ancak imamla mümkündür. Buna Nisa Suresinin 121. ayeti delil getirilir:

“Kendilerine bir peygamber geldikten sonra, insanların Allah katında bir bahaneleri kalmasın diye biz insanlara peygamber gönderdik."(17)

Nebi göndermek hüccet olduğu gibi imam göndermek de bir hüccettir. İranda ki “Hüccetullah” “Ayetullah” “Ayetullahül-Uzma” unvanları burdandır.

Şia imamına göre, her türlü durumda, imama itaat farzdır. İmamlara/halifelere itaat Allah’a itaattir. Onları seven Allah’ı sever. Onların emirlerini reddeden, Allah’ın ve Resulullah’ın emirlerini reddetmiştir. İmamlar masum olduğuna göre, hiç hata yapmayacaklarından, ilahi ilimleri ve hükümleri bileceklerinden, onların emri her zaman Allah'ın emridir.(18)

Sunnilikte ise... Halifeler de birer insandır; hata yapabilirler. Onların Allah'a isyan sayılan emirlerine itaat gerekmez.. Peygamberlerden baska masum kimse yoktur. En büyük sahabilerin ve velilerin de hataları olabilir.

e) Kırtas Olayının Kısa Tahlili

Kisaca iizerinde durdugumuz Kirtas Olayını birkaç noktadan tahlil etmekte fayda vardır.

Birincisi: Aslında küçük bir teferruat olan Kirtas Olayında Ashab-ı Kiram'ın hepsi aynı fikir ve tavırda değildir. Sahabiler başka konularda da farklı gorüşler içinde olabilmişlerdir; bu son derece normaldir. Sonuçta Hz. Ömer (ra) ve onun gibi düşünenlerin fikirlerinin ağırlık kazandığı, kağıt ve kalem getirilmemesinden anlaşılmaktadır.

İkincisi: Kırtas Olayından sonra, Resulullah (s.a.v.) ve Sahabilerden bir kısmı, diğerlerini zalimlikle, gasbla ve imamın tayinini engellemekle suçlamamışdır. Zulum ve gasb olsaydı, önce Hz. Peygamber (sav) sonra hakperest ve adil olan sahabiler ve hakkın taraftarlığı için her şeyini ortaya koyan Hz. Ali de (r.a.) aynı tarzda davranırlardı.

Üçüncüsü: Hz. Peygamber'in (s.a.v.) son hastalığında, sadece Kırtas Olayı değil, Hz. Fatıma'yla, Hz. Osman'la ve diğer Müslümanlarla ilgili başka başka olaylar da olmuştur.(19) Bunlardan biri de, yukarıda geçtiği üzere, Hz. Ebu Bekir'le ilgilidir. Nedense Şiiler, yalnız Kırtas Olayına büyük yer ve önem vererek, bu olayı zorlamalarla ve tekellüflü te'villerle/yorumlarla Hz. Ali'yle (r.a.) ilişkilendirmek istemektedirler.

Dördüncüsü: Her ne kadar divit ve sahife getirilmese de, Resulullah (sav) vasiyetini yapmamış değildir. İbn-i Abbas'tan (r.a.) gelen bir nakle göre, vasiyetini "sözlü" olarak yapmıştır. Bu takdirde yine bir engelleme ve Hz. Ali'nin imam nasb edilmesi soz konusu değildir. Resulullah (sav), Kırtas Olayından sonra beş gün yasamıştır.

Beşincisi: Kırtas Olayı, meydana gelişinden çok sonra, Şiiliğin siyasi malzeme olarak işlediği ve üstünde yorumlar ürettiği bir olaydır. Bu olayın Hz. Ali'nin halife nasb edilmesiyle dogrudan bir ilişkisi olsaydı, hemen ve Hz. Ebu Bekir'in halife seçilmesinde, Hz. Ali taraftarlarınca dile getirilmesi gerekmez miydi?

Altıncısı: Hz. Aişe (ra)'den gelen bir rivayete göre, Resulullah (sav)'ın son hastalığında, hilafetle ilgili bir yazı yazılması isteği ve vasiyeti, aslında Hz. Ali'yle ilgili değil, Hz. Ebu Bekir'le ilgilidir. Fakat Sunniler boyle bir rivayet olduğu halde, bunu Şiller gibi dallandırıp budaklandırarak, "Hz. Ebu Bekir'in hilafete tayini" gibi yorumlamamışlardır. Sahabiler de böyle bir yola başvurmamışlardır. Bunu ancak Hz. Ebu Bekir (ra)'in hilafetine ve hilafete liyakatine, yalnız "küçük bir işaret" sayabilmişlerdir.

Yedincisi: Hz. Peygamber (sav)'in hastalığı aşağı yukarı on üç gün kadar sürmüştü. Perşembe günü kağıt/kırtas ve kalem/divit istedikten sonra, ResuluIIah (s.a.v.) dört gün daha yaşamıştı.(20) Bu arada, başka birçok emir, talimat ve tavsiyede bulundu. Hatta, vefat edeceği gün iyice zindeydi; namaza gelen sahabiler, "iyice iyileştiği" kanaatine bile varmışlardı. Hz. Ebu Bekir de bu kanaate vararak, Medine'ye, mescide 2 mil/3 km kadar mesafede bulunan Sunh'taki evine bile gitmisti.

Eger Resulullah (s.a.v.) hilafet konusunda illa bir tayinde, vasiyette, direktifte bulunacak olsaydı, bunu dört gün içinde, şöyle veya böyle yapardı. Oysa o artık bu olay üzerinde durmamış ve çok önemli bulmadığı için de bundan vazgeçmiş olabilir.

Konuyu bu gibi noktalardan değerlendirirsek daha sağlıklı ve dengeli bir sonuca gitmemiz kolaylaşacaktır.

f) Sunnilerin, Şia İmamet İnancına Bakışı

Yukarıdaki açıklamalar Sunni bakış açısı tarafından bu noktalardan değerlendirilebilir:

- İmamiyye'ye gore iman, imamete inanmakla tamamlanabilir. İmamet nübüvvetin devamıdır. Sünnilere gore ise, imamet füruattandır. Ayrıntı sayılır. İman esaslarından değildir. İmanın esasları altıdır.

- Şia'ya göre, imam nasb etmek Allah Teala'ya viicub-u zatiyla vacibdir.(21) Sünnilere göre de halife tayin et­mek vacibdir. Yalnız bu, Müslümanların çeşitli şekillerle onu hilafete nasb etmesiyle olur.

- Şia'ya göre imamlar/12 imam peygamberler gibi masumdurlar. Günah islemezler. Allah'ın, kendilerine itaati emrettiği kimselerdir. Onlar, Allah ilminin hazinesi, vahyin mübelliği ve tevhidin rükünleridirler. Küçük büyük günah işlemezler. Ehl-i Sünnet'e göre, peygamberlerden başka hiç kimse masum degil­dir. Hatta, sahabiler ve onların en önde gelen!eri bile günah işleyebilirler. Ehl-i Sünnet, ashabın tümüne dil uzatmasa bile, onlann da küçük büyük günah işleyebileceğini kabul eder. Halifeleri ismetle, hatasızlıkla ve suçtan masumiyetle tavsif etmez. Onlar da suç işleme konusunda diğer insanlar gibidirler, hata edebilirler.

- Şiilere göre, imamların ismetini/günahsızlığını inkar eden kimse, onları tanımıyor demektir. "Onları tanımayan (cahil) kimse ise kafirdir."(22) Kabirde onlara göre, "Rabbin kim, peygamberin kim?" sorusundan sonra "Imamın kim?"diye sorulacaktir. "İmamım Ali'dir" diyenler kurtulacaktır.(23) İmami tanımamak bir bakıma kurtuluşa erememenin sebebidir. Ehl-i Sünnet'te halifelerin günahsızlığını kabul etmek gibi bir sey yoktur. Kabir sualinde de böyle bir soru söz konusu değildir.

- Şiilerde imamet, Hz. Resulullah (sav)'tan sonra, Hz. Ali (ra) soyundan olan belli kimselere üstünlük sağlar, onları ismet derecesine yükseltir; başkalarında bulunmayan "ozel bir bilgi"ye sahip olduklan hususunu ortaya koyar. Ehl-i Sünnet'e göre, Resulullah (sav)'tan başka ismet sıfatına haiz bir kimse olmadığı gibi, onlar sahabiler ve Müslümanlar arasında özel bilgiye sahip bir zümreyi kabul etmez. Kur'an'ı ve İslam'ı her Müslüman bilip ögrenebilir. İlahi ilimleri bilmek Hz. Ali (ra) soyundan (Ehl-i Beyt) bir gruba inhisar ettirilemez; bu, Kur'an'ın ruhuna ve özüne aykırıdır. Allah yanında kerimlik (üstünlük, değer ve şeref) ancak takva iledir. Fakat, Ehl-i Sünnet, Hz. Peygamber (sav)'in soyunu, Ehl-i Beytini çok sever; onlara tazimde bulunur.(24)

- Şiilere göre imamet, Hz. Ali (ra) soyundan olan kimselerin hakkıdır. Sünnilere göre ise, hilafet kesin belli bir sülale ve zümrenin inhisarında değildir. Hulefa-i Raşidin bunun en güzel örneğidir.

Dipnotlar:

1- Bu konuda getirilen diğer deliller için bkz. Ehl-i Beyt, Hz. Aliyle ilgili hadisi şerifler; Tarihul Hamis, II, 200; Adam Mezz. Onuncu Yüzylda İslam Medeniyeti, ter. Salih Şaban, İstanbul 2000, s. 87-88; Peyg. Hayatı, II, 708.
2- Ahmed b. Hanbel. Müsned, I-IV, Beyrut, ty. IV, 369; Ehli Beyt, 45, 78; el- Kamil, II, 320; Onuncu Yüzyılda İslam Medeniyeti, s. 87; Şibli Numani. Hz. Ömer ve Devlet İdaresi, I-II, terc. Talib Yaşar Alp, İstanbul 1980, s. 1000 vd.
3- Sakaleyn tabiri bu değer yakınlığına işaret eder. Bkz. El-Mufredat, s. 79; Ehli Beyt, s. 45.
4- Müsned, I, 325; İbni Sad. Et- Tabakatul-Kübra, I-VIII, Beyrut, ty. II, 242; Hizmetli. İslam Tarihi, s. 456; el-Kamil, II, 320
5- Hz. Peygamber Pazartesi günü vefat etmiştir.
6- Kimi divitle sahifenin getirilmesi, kimide getirilmemesi taraftarıydılar.
7- “İnne Rasulellahi Sallallahu aleyhi ve selleme Yehcüru.”
8- el-Kamil, II, 320; Hizmetli, İslam Tarihi, s. 456; Sah. Buhari, IV, 66,
9- et-Tac, III, 309; K. Fezail. Müslim Fezailus-Sahabe, 11; el-Halebi, İnsanul Uyun, I-III, Beyrut 1980, III, 456; İslam ve Hilafet, s. 156,
10- Hizmetli, İslam Tarihi, s. 437.
11- Fığlalı, E. Ruhi. İtikadi İslam Mezhepleri, İstanbul 1985, s. 127-128.
12- İtikadi İslam Mehepleri, s. 127-128; İslam ve Hilafet, s. 135 vd; Muhammed Rıza el-Muzaffer. Şia İnançları, terc. Abdülbaki Gölpınarlı, İstanbul 1978, s. 50, 57-58.
13- İtikadi İslam Mezhepeleri, s. 127 vd;
14- On İki İmam.
15- Şia İnançları, s. 51-52
16- A.g.e., s. 52 vd.
17- Nisa, 4/121
18- Şia İnançları, s. 53 vd.; İtikadi İslam Mezhepleri, s. 118, 127-129; Hz. Ömer ve İslam İdareleri, s. 100.
19- Siretun-Nebi, IV, 328; Ensara iyilik tavsiyesi.
20- Hz. Ömer ve Devlet İdaresi, s. 100, 104. Bkz. Sah. Buhari, K. İlm.
21- İtikadi İslam Mezhepleri, s. 129; Hizmetli, İslam Tarihi, s. 514.
22- İtikadi İslam Mezhepleri, s. 128; el-Kummi, Ebu Cafer İbni Babeveyh, Risaleti İtikadatil- İmamiyye, Şii İmamiyyenin İnanç Esasları, terc. E. Ruhi Fığlalı, Ankara 1978, s. 113.
23- A.g.e., s. 130.
24- İtikadi İslam Mezhepleri, s. 141-142; Ehli Beyt, 1 ve 2. bölümlere bkz.; Hizmetli, İslam Tarihi, s. 514.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Habibim680

Bu siteyi bulmuş olduğum için Allaha şükürler olsun. Ve sizler bizim ile bildiklerinizi paylaşıyorsunuz, bundan ötürü Rabbim sizlerden razı olsun.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
kurtoglu26

güzel açıklamalar olmuş.teşekkürler...

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
cebelislam

Mükemmel izahatlar yapıyorsunuz. Allah sizlerden razı olsun.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun