Kur'an'da ve hadislerde insan-ı kâmil olmaya, yetenekleri geliştirmeye yönelik teşvik edici veya emredici ifadeler var mı?

Tarih: 19.06.2010 - 12:45 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İnsan-ı kâmil, Allah’ın rızasını esas alan, hayatını ona göre düzenleyen takva sahibi kimse demektir. Tasavvufî yönden bu kavrama yüklenen manalar ne olursa olsun, netice itibariyle -Allah’ın emir ve yasaklarından ibaret olan- takva ölçüsü esastır. Bu açıdan bakıldığında Kur’an ve hadiste yer alan eğitici tavsiyeler, terbiye edici talim ve terbiyelerin hepsi -insanları aslî fıtratlarına uygun bir çizgiye çekerek- insan-ı kâmil yapmaya yönelik öğretilerdir.

Kur’an’ın öğretilerinde -belagatın gereği olarak- farklı makamda insan-ı kâmilin farklı özellikleri ön plana çıkartılmıştır. Bazen sağlam imana/marifetullaha, bazen namazı güzelce eda etmeye, bazen iyi davranışlarda bulunmaya, bazen ihlasa, bazen takvaya, bazen sabır, şükür unsurlarına vurgu yapılmıştır. Bu ve benzeri güzel hasletleri/vasıfları bünyesinde toplayan kimse insan-ı kâmil olur. Bu vasıfların çokluğu veya azlığı, insan-ı kâmil mertebesinin durumunu belirler. Çünkü her şeyde olduğu gibi, insan-ı kâmil unsurunda da pek çok mertebeler vardır. Örneğin Abdulkadir Geylanî de bir insan-ı kâmildir, “İnsan-ı kâmil” kitabının sahibi Abdulkerîm el-Ceylî de insan-ı kâmildir, ancak Şah-ı Geylanî, Şeyh-i Ceylîden daha üstün kabul edilir. Keza hepsi de insan-ı kâmil olmakla beraber, İmam-ı Azam, İmam-ı Rabbanî'den, İmam-ı Şafii İmam-ı Gazzalî'den daha üstündür.

Tam manasıyla insan-ı kamil olan ise, Peygamberimiz Hz. Muhammet aleyhissalatü vesselamdır. Biz de onun hayatını, bize emanet bıraktığı Kur’an ve sünnetini kendimizde tatbik ederek insanı kamil olma yolunda ilerleyeceğiz. O büyük güneşin etrafında 124 bin enbiya ve 124 milyon evliya ve asfiya kendi büyüklüklerine göre yer almışlar. Biz de yönümüzü rabbimize çevirip resulünün yaptığı şekilde gelen nurları kendimizde göstermek için çalışacağız.

Şunu unutmamak gerekir ki, kulluk, âcizlik ve tevazu hamurundan yoğrulması gereken bir hizmettir. Kulluk yaparken hedefte insan-ı kâmil formunu koyanlar böyle bir mertebeye ulaşmaları söz konusu olmayacağı gibi, mevcut manevî sermayelerinden de kaybetmekle karşı karşıya gelebilirler.

“Halbuki onlara, şirkten uzak olarak dini Allah’a tahsis ederek yalnız ona ibadet etmeleri, namazı hakkıyla ifâ etmeleri, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte sağlam, dosdoğru din budur.” (Beyyine, 98/5)

mealindeki ayette ve benzeri ayetlerde “kulluk ve ibadetlerin sırf Allah için, yapılması” emredilmiştir. Dünyevî menfaatlerin gözetilmesi ilgili ibadetin bütün sevabını boşa çıkaracağı gibi, manevî makamları gözetmek de ihlasa aykırı olduğu için ilgili ibadetin sevabının önemli bir kısmını boşa çıkarabilir.

Özetlersek, insan-ı kâmil, bir velayet mertebesidir. Kulluk ise, veli olmak için değil, kul olmak için yapılır.

“Kim Allah için tevazu gösterirse Allah onu yükseltir. Kim de büyüklük taslarsa Allah onu alçaltır.” (Aclunî, 2/242)

manasına gelen hadis-i şeriften alınacak çok dersler vardır.

Konumuzu -insan-ı kâmil unsurlarını özetle ders veren- Asr suresinin mealiyle bitirelim “Yemin ederim zamana: İnsanlar hüsrandadır. Ancak, iman edip makbul ve güzel işler yapanlar, bir de birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır”

İlave bilgi için tıklayınız:

Kâmil insan nasıl birisidir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun