"Benim ümmetimin ömrü 1500 seneyi pek geçmeyecek." ifadesi hadis midir?

Tarih: 03.02.2007 - 13:37 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bu hadis sahih ise, kıyamet zamanı bu yılları mı gösteriyor?
- Bu durumda bir Müslüman ne yapmalıdır?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ebu Sa’lebe anlatıyor: Resulüllah (a.s.m) şöyle buyurdu:

“Allah bu ümmeti yarım günden âciz bırakmaz.” (Ebu Davud, Melahim 18; Müsned, IV/193)

Münavî, bu hadisin senedinin sağlam olduğunu söylemiştir.(Avnu’l-Mabud, 11/512). Heysemî, bu hadis ricalinin Sahih’in ricali olduğunu ifade etmiştir.(bk. Mecmau’z-Zevaid, 6/219). Aclunî de Ebu Davud ve Taberanî’nin Ebu Sa’lebe’den naklettikleri hadisin sahih olduğunu vurgulamıştır.(Keşfu’l-Hafa, II/149)

Bu hadisi rivayet edenlerden biri olan Sad b. Ebi Vakkas’a "yarım gün"den maksatın ne olduğu sorulmuş, o da “Beş yüz senedir.” diye cevap vermiştir. (Müsned, 1/170) Hz. Sad bu açıklamayı

"Şüphesiz Rabbinin katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin sene gibidir." (Hac, 22/47)

ayetine göre yapmış olmalıdır.

Celâleddin-i Suyutî "El-Keşf-ü An Mücavezeti Hâzihi-l Ümmeti El-Elfe" isimli bir Risale te'lif etmiştir. Bu Risale'de bir çok sahih hadîsleri tahlil etmiş ve "bu ümmetin ömrü bin beş yüz seneyi fazla geçmeyeceğine" dair kanaatini belirtmiştir.[bk. el-Havi li'l-Fetavi, Suyuti,  2/248; Ruhul Beyan, Bursevi, (Arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, İlel, s, 89]

İsmail Hakkı Burusevî de, yine bir çok kaynaklardan deliller getirerek, aynı hükmü kaydetmiştir. Bediüzzaman da, bu mes'eleyi, hususî bir ilham ve keşif neticesinde ve aynı zamanda bir hadîs-i şerifin cümlelerinin  hem mâna, hem mutabakat, hem cifir ve ebced kaideleriyle görmüş ve ispat etmiştir.

İlk insan Hz. Adem (as)'den bu yana ne kadar zaman geçmiştir? Ve bu hususta ileri sürülen yüz binler yıllık tarihler, ne derece doğrudur? Bugünkü kabule göre, dünya beş milyar yıl önce sıcak ve yoğun bir gaz kümesi idi. Dört milyar yıl önce ise, koyu bir ateş topu halinde bulunuyordu. Hayat ise, tek hücrelilerin ortaya çıktığı bir milyar yıl öncesine dayanıyor.

Bu tahmin, çağlar boyunca zamanın hep aynı aktığı ve sabit kaldığı düşünülerek yapılıyor. Halbuki zamanın değişken bir boyut olduğu ve onun, atomda, ışınlarda, olayların başında ve sonunda farklı bir seyir takip ettiği anlaşıldı. Bu durum, bir ırmağın yeryüzü şartlarına göre aynı hızlarda seyretmemesine benziyordu.

Zaman, mesela, ilk çağlarda genişleme gösterip durgun akabildiği gibi, asrımızdaki şekliyle de daha hızlı bir seyir takip edebiliyor. İlk çağlardaki iri hayvan ve bitkilerin, şimdikilere oranla on kat daha fazla yaşadıklarına bakılacak olursa, o çağlarda zamanın on kat daha yavaş aktığı söylenebilir. Bu durumda yaş hesaplamalarını, şimdiki zaman akışına göre yaklaşık onda bir (1/10) ölçüsünde küçültmek mantıklı olur.

Buna göre Güneş Sisteminin dört milyar değil dört yüz milyon, hayat başlangıcının bir milyar yıl değil yüz milyon yıl önce ortaya çıktığı ve yüz bin yıl olduğu farz edilen insanlık tarihinin on bin yıl olduğu sonucu ortaya çıkar.

Cisimler hızlandığında ve ışık hızına yaklaştığında, mutlak sandığımız değerlerin bir bir değiştiğini gözleriz. Mesela ışık hızına çok yaklaşan birinin zamandaki seyri, bize göre on dört defa daha yavaştır. Yani o kişi bir yıl yaşadığında, biz on dört yaş almış oluruz. Bu hızda seyreden birinin sadece zamanı değil, boyu da değişikliğe uğrayarak yarıya iner. Ağırlığı ise üç misli artar. Diğer bir ifadeyle, ağırlığı 70 kg'dan 210 kg'a yükselen o kişinin elindeki metre yarı yarıya kısalmış, kolundaki saat ise yerdeki bir insana göre on dört defa daha yavaşlamıştır. O kişinin böyle bir saatle kainatın geçmişini ve insanlığın tarihini ölçmesi halinde ulaştığı sonuçlar doğru olabilir mi? Aynı şekilde yerdeki biri de enerji dünyasını normal saat ve cetvelle ölçmeye teşebbüs ederse başarı elde edebilir mi? Maddi alemin çapını, kütle hesabını ve zamanını bu ölçülerle incelersek doğru sonuçlara ulaşamayız. Aynı hesaplamayı, enerji dünyasında yaşayan enerji-varlık cinlerden biri yapmaya kalkışsa, enerjinin ölçüleriyle maddi dünyayı ölçmeye çalışsa, doğru sonuçlar elde edemeyecektir.

Radyoaktif elementler, “yarı ömür” denen sırlı bir olayla, belli bir zaman sonra, esrarını bilemediğimiz bir şekilde enerji denen mahiyete çevrilir. Mesela 1 kg. Uranyum, 1620 sene sonra yarım kiloya iner. Bu süre uranyumun yarı ömrüdür. Maddenin bir şekli ve boyutu varken onun hamuru ve aslı olan enerjinin, boyutsuz ve zamansız dünyasının sırlarına henüz vakıf değiliz. Bildiğimiz bir şey, enerjinin ışık hızında olduğu ve maddeden tamamen farklı özellikler sergilediğidir. Radyoaktif elementlerin belli bir zaman sonra yarıya inmesi, canlıların özellikle yakın geçmişleri ile ilgili ipuçları vermektedir. Ne var ki, biz, hesaplamaları hep madde konusuyla ele alıyoruz. Bu hesabı enerjinin ölçülerine göre yaparsak: Yani neredeyse ışık hızı dediğimiz ışık hızının %99 küsuru ile ele alırsak (Elektron gibi birçok atomaltı ve kozmik parçacıklar bu hızda seyrederler. Tabii ki bu hızda parçacık değil ışın halindedirler), hesaplarımızda düzeltme yapmak zorunda kalır ve kainatın yaşının 16-20 milyar yıl değil, bunun on dörtte biri olduğu sonucuyla karşılaşırız. Dünyanın yaşı ise dört milyar yıl yerine üç yüz milyon yıl bulunur. 100.000 yıl önce ortaya çıktığına inandığımız insanlık tarihi ise, aniden 7000 yıla iniverir.

Bu anlatılanları destekleyen meselenin bir başka yönü de, ivmeli bir artış gösteren dünyanın şu andaki nüfus miktarıdır. Eğer insanlık tarihinin 15.000 yıldan bu yana devam ettiği ve bu tarih boyunca ortalama ömrün hep yetmiş yıl olduğu kabul edilirse, dünya nüfusu yapılan hesaplamalara göre şimdi bir trilyon civarında olmalıydı. Şu andaki teorik anlayışa göre yüz binler yıl olduğu ileri sürülen insanlık tarihinin 15.000 yıldan daha kısa olması gerekiyor. Bu da kafi gelmemekte, atalarımızın ilk zamanlar 600-1000 yıl gibi daha uzun ömürlü olduklarını kabul etmek durumundayız. Yüz sene sonra dünya nüfusunun ne kadar olacağını tahmin edebileceğimiz gibi, aynı tahmini geriye doğru gittiğimizde, Hz. İsa (as) döneminde dünya nüfusunun 250.000.000 (iki yüz elli milyon) kadar olduğu hesaplanıyor (Miller, C.Tyler. “Living In the Environment” Kaliforniya A.B.D. 1975). Dünya nüfusuna tesir eden veba gibi salgınlar ve savaşlarda ölenlerin, ancak nüfusun yüzde bir buçuğuna tekabül ettiği kabul ediliyor. Bu durumda insanlığın ömrünün yüz binler yıl olduğu iddiası da geçerliliğini kaybediyor. Sadece nüfus artış hızı bile insanlığın ömrünün 10.000 yılı geçemeyeceğini gösteriyor.

Bugünkü tarih hesaplamalarında kullanılan metot, termodinamik soğuma gibi kaba bir metottur. Radyoaktif yarılanmaya dayanan hesaplama metodu ise, uzak zamanlar için doğru sonuçlar vermemektedir. Bu durumda en güvenilir ve doğru kaynak, Kur'an ve hadislerin haberleri olmalıdır. Zaten ilmin doğru sonuçları ile Kur'an'a ait gerçekler birbiriyle her zaman mutabık kalmış, birbirini çürütmemiştir... Çünkü kainat ve Kur'an, Allah'ın iki ayrı kitabıdır. Yeter ki her iki kitabı da doğru anlayalım ve yorumlamayı bilelim. Bazen görülen yanlışlıklar, yorumlayanların yetersizliğinden ileri gelmektedir.

Peygamberimiz (asm),

“Ben insanlığın ikindi vaktinde geldim.” (İbn-i Kesir tefsiri, 12/6549)

buyuruyor. Diğer bir hadisinde ise,

“Benim ümmetimin ömrü 1.500 seneyi pek geçmeyecek.” [bk. el-Havi li'l-Fetavi, Suyuti, 2/248; Ruhul Beyan, Bursevi, (Arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, İlel, s, 89]

buyurmuş. Günün dörtte ya da beşte biri olan ikindiden akşama kadar ki vakti 1500 yıl kabul ettiğimizde, insanlığın ömrünün 6000 - 7500 yıl arasında olduğu ortaya çıkar. Diğer bir meşhur hadis rivayetinde ise bu açıkça ortaya konmuştur:

“Âdem'den kıyamete kadar insanlığın ömrü yedi bin senedir.” (Kenzu’l-Ummal, h.no: 16459; Munavî, Feyzu’l-Kadir, III/547; h.no: 4278)

Görüldüğü gibi bu üç hadis birbirini teyit etmekte ve tamamlamaktadır. Muhbir-i Sadık olan Peygamberimizin (asm) ahir zamanla ilgili verdiği haberler bir bir çıkmaktadır. (bk. Bediüzzaman Said Nursi, Barla Lahikası, s, 324-326, Envar Neşriyat)

İlave bilgi için tıklayınız:

- Kıyamet ne zaman ve nasıl gerçekleşecektir?
- "İmamı Rabban Mektubat adlı eserinde, kıyametin hicri 2000 yılında kopacağını söyler. Bediüzzaman Hazretleri ise kıyametin kopacağı vakti kimse tam olarak bilmez,.." Kıyametin kopma tarihi hakkında bilgi verir misiniz?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

exasya

vallahi sayın hocam yazdıkarınızdan çok az bi kısmını anlayabildim. bu benden kaynaklıyodur muhtemelen. ama şunuda söyleme ihtiyacı duydum ki beni ben iilgilendirir, ne zaman ölürüm o gün kıyamet kopmuştur benim için.
saygılar başarılar

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
PromhiL

Hoca bu bilgileri gayb icin vermiyor neden herkes ulema oluyor yorumlarında herkes günahsız gibi davranmasın sorulan sorulara bile niye soruyorsun dinini yaşa ve sus demekte bazı kardeslerimiz,,Alemlerin en Üstün Dini olan İslam ve İslami hususlar üzerine yıllarını gecirmis profesör olmus kisilere akıl dersi vermekteler sitemizde neyse Allah Razı Olsun bilgilerden dolayı.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Anonim

Ben fizik öğretmeniyim burada değerli hocamız kuantum fiziği, nükleer fizik ve Einstein'ın görelilik (Rölativite) teoreminden bahsetmiş. Anlaşılması zor olan şeyleri değerli hocamız cok sade bir şekilde anlatmış. Yaptığınız hesaplara göre o zaman İnsanlık aleminin bir asırdan biraz daha fazla zamanı kalmış. Kıyametin kopacağı yılı ayı günü saati elbette Allah bilir ama anladığım kadarıyla insanoğlu da bu zamanı Hadisler sayesinde üç aşşağı beş yukarı tahmin edebiliyor.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
mesutc

hocam net rakamlar veriyorsunuz bunlar gaybi bilgiler olmasına rağmen gayb konusu kuranda açıkca yazılıyken neden zorluyoruz.kıyamet haktır bizde son ümmetiz.vaktini yanlız ALLAH (c:c) bilir.bırakalım tarihini asıl biz o güne hazırmıyız onunla uğraşalım.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
aygünsu

Yani kardeşim bilim adamı değilsen fazla kurcalayıpta kafa yormaya gerek yok kuranın yolunda ve sünnetleri işleyerek Allahın verdiği ömrü tamamlayalım herşey zamanı geldiğinde olur biz düşünsekte düşünmesekte.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
ahmet erkoç

SORGUILAMAK AKILLI VARLIKLARIN İŞİDİR. AKIL OLMAYAN YERDE ZATEN SORGULAMADAN SÖZ EDİLEMEZ. HATTA GELEN VAHYİN BİLE AKILLA ANLAŞILACAĞI KELAMCILAR TARAFINDAN BELİRTİLMEKTEDİR. YİNE İÇKİNİN YASAKLANMASI AKLIN KORUNMASINA YÖNELİK BİR UYGULAMADIR. ONUN İÇİN SORGULAMADAN KORKMADAN BİZE VERİLEN AKLI ALLAH YOLUNDA EN İYİ ŞEKİLDE KULLANMALIYIZ KARDEŞİM. BUNU UNUTMA.........

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun