Hz. Nuh, dokuz yüz elli yıl dinini insanlara anlatma fırsatı bulmuşken, Hz. Muhammed’e yirmi üç yıl verilmesinin hikmeti nedir?

Tarih: 30.11.2011 - 09:42 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Eskiden ömürlerin şimdikilerden daha uzun olduğuna dair önemli bilgiler vardır. Hz. Nuh’un da o uzun ömür safhalarını temsil eden bir hayata mazhar kılınması, daha sonraki  insanlara aktarılan antika bir hediye, bir hatıradır. 

Gıdaların az olduğu, bilimsel beslenmenin hiç olmadığı o eski çağlarda, insanların uzun ömürlü olmaları, insanların yaşadığı hayatın belli bir ecele bağlı olduğunu göstermektedir. Sebeplerin her konuda olduğu gibi, ömrün uzaması veya kısalmasında da gerçek manada hiçbir rollerinin olmadığını göstermektedir. 

Hz. Muhammed (asm)’in altmış üç yaşında vefat etmesi ise, onun hayatında olduğu gibi, vefatında da ümmetinin yegâne rehberi, imamı, önderi olduğunun göstergesidir. Çünkü hadiste bu ümmetin ömrü ortalama altmış üç ile yetmiş arasında olduğu ifade edilmiştir.

Kendisinin yetmiş değil de altmış üç yaşında vefat etmesinin önemli bir hikmeti de şudur ki:

“Şer'an ehl-i iman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı gayet derecede sevmek ve hürmet etmek ve hiçbir şeyinden nefret etmemek ve her halini güzel görmekle mükellef olduğundan; altmıştan sonraki meşakkatli ve musibetli olan ihtiyarlık zamanında, Habib-i Ekremini bırakmıyor; belki imam olduğu ümmetin ömr-ü galibi olan altmış üçte mele-i a'lâya gönderiyor, yanına alıyor; her cihette imam olduğunu gösteriyor.”(bk. Nursi, Mektubat, Yirmi Üçüncü Mektup)

Ayrıca, İslam ümmetinde kısa bir ömürde çok sevap kazanma prensibi, Hz. Peygamber (asm)'in ömründe de gösterilmiştir. Aşağıdaki hadiste bu prensibi görüyoruz:

Abdullah b. Ömer (r.a.) anlatıyor: Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurdu:

“Geçmiş ümmetlere göre, sizin ömrünüz, ikindi namazı ile güneşin batması arasındaki zaman kadardır. Sizin ve Yahudilerle Hristiyanların misali; işçi çalıştıran bir kimsenin durumuna benzer. Bu kişi; ‘Kim bana birer kîrât (beş arpa tanesi ağırlığında bir ölçü birimi) karşılığında, gündüzün yarısına kadar çalışır?’ demiş ve Yahudiler birer kîrât karşılığında çalışmışlardır. Sonra; ‘Kim bana birer kîrât karşılığında, gündüzün yarısından sonra ikindi namazına kadar çalışır?’ demiş ve Hristiyanlar, birer kîrât karşılığında çalışmışlardır. Sonra siz, (Ey benim ümmetim!) ikişer kîrât karşılığında ikindi namazından güneşin batmalarına kadar çalışıyorsunuz."

"Bunun üzerine Yahudilerle Hristiyanlar kızdılar ve: 'Bizim işimiz daha çok, ücretimiz daha az!' dediler. O (iş veren) kimse: 'Sizin hakkınızdan bir şey kestim mi?' dedi. Onlar da ‘Hayır!’ diye cevap verdiler. ‘O halde, bu benim ikrâmımdır, onu dilediğime veririm.’ dedi.”(Tirmizi, Emsal, 6)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun