İyi insanların evliyaların, peygamber türbelerinin olduğu Suriye'de neden böyle bir iç savaş -fitne- karışıklık oldu?

Tarih: 28.12.2011 - 00:10 | Güncelleme:

Soru Detayı
- Bu durumun manevi izahı nedir acaba?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Bir yerde zalimler zulme devam ettiklerinde, iyiliği anlatma ve kötülüklerden sakındırma görevini yerine getirmeyenlerin bu vurdumduymaz tavırları, musibetin umumi bir hâl almasına sebebiyet verirler. Örneğin Suriye’de baba Esed’den beri yıllardır Müslümanlara korkunç zulüm-işkencelerin yapıldığı, binlerce insanın sırf Allah-peygamber-Kur’an dediği için hunharca katledildiği, hafızalarda hâlâ tazeliğini koruyan bir gerçektir.

İşte bu zulümler karşısında, kerhen de olsa, sessiz kalma şeklinde de olsa lakayıt kalanların bu tavırları, dolaylı da olsa zulmü alkışlamak manasına gelir. Böylece, bir avuç zalim, pasif yandaşları sebebiyle büyük çoğnluğun kaderini eline almış olduklarından, zulümleri umumi olmuş ve zalimler de -sanal da olsa- çoğunluk konumuna gelmiş ve  sahnelenen umumi zulüm sebebiyle ülke çapında musibet ve belaların vuku bulmasına dair kadere fetva verdiler. Bu kriter, bütün toplumlar ve ülkeler için geçerlidir. Tabii ki, her şeyin dizgini elinde olan Allah, hikmetiyle dilediği işi, dilediği yerde dilediği zamanda gerçekleştirir.

- Türkiye’de meydana gelen bir deprem münasebetiyle Bediüzzaman’ın söylediği şu sözleri konumuza da ışık tutmaktadır:

“Üçüncü Sual: Bazı eşhasın hatasından gelen bu musibet bir derece memlekette umumî şekle girmesinin sebebi nedir?"

"Elcevab: Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle; ekser nâsın(insanların) o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla manen iştirak eder, musibet-i âmmeye sebebiyet verir."

"Dördüncü Sual: Madem bu zelzele musibeti, hataların neticesi ve keffaret-üz zünubdur. Masumların ve hatasızların o musibet içinde yanması nedendir? Adaletullah nasıl müsaade eder?"

"Yine manevî canibden elcevab: ... "Bir bela, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp masumları da yakar." (Enfal, 8/25). Şu âyetin sırrı şudur ki:

"Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücahededir. İmtihan ve teklif iktiza ederler ki, hakikatlar perdeli kalıp, tâ müsabaka ve mücahede ile Ebubekirler a'lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebucehiller esfel-i safilîne girsinler. Eğer masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebucehiller aynen Ebubekirler gibi teslim olup, mücahede ile manevî terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı. Madem mazlum, zalim ile beraber musibete düşmek, hikmet-i İlahîce lâzım geliyor. Acaba o bîçare mazlumların rahmet ve adaletten hisseleri nedir?" (bk. Sözler, On Dördüncü Söz'ün Zeyli).

- Aşağıdaki hadis-i şerifte de bu konuya ışık tutan nebevî hakikatleri görebiliriz.

Kaynakların belirttiğine göre, Peygamberimiz şöyle buyrmuştur:

“Ben Rabbimden dört şey istedim; üçünü bana verdi, bir tanmesini vermedi;

Allah’tan ümmetimi dalalette birleştirmemesini istedim, bana (bunu söz) verdi.

Allah’tan, daha önceki ümmetleri helak ettiği gibi, onları (ümmetimi) kıtlıkla helak etmemesini istedim, bunu da bana verdi.

Allah’tan, düşmanlarının onlara (sürekli galip olacak şekilde) üstün getirmemesini istedim, onu da bana (söz)verdi.

Sonra Allah’tan onların arasına tefrika vermemesini, onların kendi aralarında birbirlerine -iç çatışmalarla- acı vermemelerini istedim, bunu benden esirgedi." (Mecmau’z-zevaid, h. no: 11966)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun