Nübüvvet-Velayet Farklılığı Açısından Sahabelere Yetişilmez.

Bir sultanın iki türlü konuşması vardır. Birincisi: Sultan halkından birini, özel bir iş için, hususi bir ihtiyaçdan dolayı, telefonla arar, onunla konuşur. Burada umumi otorite ve saltanatın icabı olan bir haşmet ve şevket yoktur.

İkincisi: Sultan devlet protokolündeki yerinin icabına göre, saltanatını ve otoritesini göstererek, bir halife unvanı ile, devletin tek hakimi haysiyetiyle, fermanını bütün memlekete yaymak düşüncesi ile, bir elçisi ile bir memuru ile konuşur, ona ulvi bir ferman vererek, bütün haşmeti ile o göreve getirir ve tayin eder.

Bu hususta şu örneği de düşünelim: Bir kimse düşünelim bu adam güneşten faydalanmak istiyor. Güneş girmeyen evini ışıklandırmak, oradaki bitkileri güneşten faydalandırmak için eline bir ayna alıyor, onu güneşe karşı tutup aynadaki güneşle evini ışıklandırıyor, evindeki bitkilere böylece ışık sağlamaya çalışıyor. Fakat burada evi ışıklandıran, evi içindeki bitkilerin yetişmesini sağlayan, doğrudan doğruya güneş değildir. Burada güneşten aynanın kabiliyeti nisbetinde istifade edilir.

Bir başkası da, güneşten istifade etmek için güneşle doğrudan irtibat (Risalet sohbeti ile direk muhatap olmanın, sahabeliğin önemi burada da kendini gösterir. Bk. el-Kâmûsul-Muhît I, 95, Tef.Kuranil-Azim IV, 305. Riyâzus-Salihîn s. 279; Şerhul-Akîdetit-Tahâviye II, 692-693; el-Câmili Ahkâmil-Kurân IV, 171.) kurma yolunu seçiyor, güneş görmeyen serasının veya evinin tavanından pencereler açıyor. Böylece bir aynaya, onun ışığı yansıtmasına ihtiyaç duyulmadan güneşe karşı doğrudan yollar yapılmış oluyor. Gökyüzünde görünen hakiki güneşin ışıkları şu takdirde evin içindedir. Şu anda gökyüzünde olan, herşeyi ışığı ve yedi rengi ile boyayan, herşeye ve herkese feyiz veren güneş, ona da ışık ve ısı vermektedir. Halbuki ayna vasıtası ile güneşten faydalanan kimse güneşle doğrudan irtibat kuramadığı için, o ayna içindeki küçücük, sınırlı, aynanın kıymet ve kuvvetine göre değişen bir ışık ve ısıdan faydalanabilir. Onunla görüşüp onunla konuşabilir.

İşte Kurânla diğer, ilhamların Nübüvvetle-velayetin arasındaki fark buradan gelir. Bütün kelamlar içinde en büyük makam Kurana verilmiştir. Çünkü Kurân, ism-i azamdan ve Allahın her isminin en büyük mertebesinden gelmiştir. Bütün Alemlerin Rabbı olarak Allahın kitabıdır. Bütün varlıkların ilahı olarak Allahın Fermanıdır. Mutlak Rububiyet Ciheti ile bir mukâlemedir. Umumi saltanatı ve hakimiyeti bakımından “Allahın ezeli hitabesidir.”

Onun için, “Kelamullah” adı hakkıyla onundur.

Diğer ilahi kelamlara ve kitaplara gelince, bunlar hususi bir itibarla, cüzi bir ünvanla, hususi bir ismin cüzi tecellisin de (ayna misalindeki ve padişahın özel konuşmasındaki gibi) özel bir iş için hususi bir rububiyetle olan mükalemelerdir.

Çoğu ilhamlar (İlham için bk. el-Kâmûsul-Muhît I, 180; el-Mucemul-Vasît s. 842; el-Mufredât s. 456; Şerhul-Akâid s. 112; (Vahiyle ilgili kırma, ayrıca ilham için. Bk. 80, 121-122, 353. İlham feyz yoluyla kalbe ilka olunur. Hususiyet arzeder. Özel bir irtibat yönü vardır. Ayrıca bk. Nureddin es-Sabuni, Maturidiyye Akaidi. Terc. Topaloğlu, Bekir, İstanbul, 1978, s. 109 vd, 113 (Kurana nazireye getirilemez.) 200.) bu kısma girer. Fakat bunlar arasında da farklar vardır. En basit ilhamlar, hayvanlara gelen ilhamlardır. Sonra avamdan olan insanların ilhamı gelir. Bunu meleklerin avam tabakasına olan ilhamlar takib eder. Sonra Evliyaullaha gelen ilhamlar ve büyük meleklere olan ilhamlar gelir. Onun için her veli hususî kalp telefonu ile, padişahla özel bir iş için görüşen veya aynadaki güneşten faydalanan insan gibidir. Vasıtasız Allaha münacaat eder. “Kalbim Rabbimden haber veriyor” der, ilhama mazhar olur. “Kalbim rabbimin aynasıdır, arşıdır” diyebilir. Fakat velayetle nübüvvet arasında; bir padişahın umumi saltanatı ile hususi bir kimse ile görüşmesi arasındaki fark kadar değer farkı vardır. Padişahın hilafet ve saltanat namı ile çıkan umi fermanı ve o fermanla gönderdiği elçisi, hususi bir iş için hususi bir kimseyi görevlendirmesinden ne kadar yüksekse, Nübüvvet, velayetten o derece yüksektir. Kuran-ı Hakim de diğer ilhamlardan ve ilahi kelamlardan bu sebepten dolayı yüksek olur. Rasulullahın talebeleri olan ashabı, nübüvvet hizmetkârları, o güneşin yıldızları da velilerden bu sırdan dolayı pek yüksektirler.

En büyük veliler onlara yetişemezler.

Hatta velayet-i kübra olan veraset-i nübüvvet ve sıddıkiyet makamını kazanan bir veli bile, islamda ilk saf olan sahabelere yetişemez.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun