Peygamberimiz (s.a.v.)'in Müslümanlar için büyük bir tehdit olan Bizans üzerine Üsame Ordusunu hazırlaması hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 02.06.2006 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hicretin 11. senesi, Sefer ayının yirmi altısı, Pazartesi günü idi.

Resûl-i Kibriyâ Efendimizin hastalanmasından bir gün önceydi. Buna rağmen o, yine İslâmın istikbal ve inkişâfını ilgilendiren tedbirler almak, gerekli teşebbüslerde bulunmakla meşguldü.

Bizans, İslâm Devleti için her zaman bir büyük tehlike hüviyetini koruyordu. O zamana kadar da gerekli dersi tam manasıyla almış değildi. Bu sebeple Peygamber Efendimiz o tarafa büyük ehemmiyet veriyordu.

Pazartesi günü, ashab-ı kirama sefer için hazırlanmalarını emretti. Hedef belli idi: Bizanslılarla, yâni Rumlarla muharebe. Emri duyan Müslümanlar evlerine dağılıp süratle hazırlığa başladılar.

Ertesi gün, yani salı günü Resûl-i Kibriyâ Efendimiz Üsâme bin Zeyd Hazretlerini huzuruna çağırttı. Ona şu emri verdi:

"Seni hazırlanan ordunun başına komutan tayin ediyorum. Sürâtle harekete geç, babanı şehid edenler üzerine yürü. Allah, sana zafer ihsan ederse, orada fazla durma, geri dön!"1

Peygamberimiz (s.a.v.)in Hastalanması

Bu emri verişinden bir gün sonra âniden hastalandı. Fakat, cihad için yola çıkacak ordunun hazırlığından vazgeçmedi. Bir gün sonra, perşembe günü, hasta olduğu halde bizzat kendi eliyle sancağı Hz. Üsâme'ye verdi:

"Ey Üsâme! Allah yolunda, Allah'ın ismiyle muharebeye çık! Allah'ı inkâr edenlerle çarpış!"

buyurdu. Mücahidlere hitaben de şöyle dedi:

"Ahde vefasızlık etmeyiniz! Küçük çocukları ve kadınları öldürmeyiniz!"

"Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz! Zira, ne olacağını bilemezsiniz. Belki, onlar yüzünden belâ ve musibete uğrayabilirsiniz. Fakat, 'Allah'ım! İmdadımıza yetiş! Düşmanımızın hakkından gel! Bizi onların zararından koru!' diye dua ediniz. Şunu da unutmayınız ki, cennet kılıçların parıltısı altındadır."2

Hz. Üsâme sancağı Büreyde bin Husayb'a teslim ettikten sonra, aldığı emir gereğince karargâhını Cürüf'te kurdu. Hazırlığını bitiren Müslüman oraya koşuyordu.

Hz. Üsâme, ordusunu hazırlamakla meşguldü. Müslümanlar da harbe katılmak üzere hazırlıklarını tamamlamaya çalışıyorlardı. İslâm ordusunda Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Sa'd bin Ebî Vakkas, Ebû Ubeyde bin Cerrah gibi ashab-ı kiramın ileri gelenlerinden birçok kimse vardı. Bunların üzerine henüz yirmi yaşına basmamış Hz. Üsâme kumandan tayin edilmişti.

Bu durum, hoşa gitmeyen bazı sözlerin söylenmesine sebep oldu:

"Henüz yirmisine ayak basmamış bir delikanlı kumandan tayin ediliyor. Ashabın ileri gelenlerinden birçok kimse emri altına veriliyor. Bu nasıl olur?"

Ayyaş bin Ebî Rebîa ise, "İlk Muhacirlerin başına bu genç nasıl kumandan tayin ediliyor?"3 diyordu.

Sanki bir anda Hz. Üsâme'nin Resûl-i Kibriyâ Efendimiz tarafından tayin edildiği unutuluvermiş gibi bir sürü söz ve dedikodu çıkmıştı.

Duruma Hz. Ömer (r.a.) muttali oldu. Bu tarz sözleri sarf edenlere gereken cevabı verdikten sonra, meseleyi gidip Hz. Resûlullaha (a.s.m.) intikal ettirdi.

Peygamberimiz (s.a.v.) yakalandığı hastalığın şiddetinden yatağında yatmaktaydı. Haberi alır almaz, kızgınlığının ifadesi yüzünde belli oldu. Sargılı başı ile yatağından kalktı. Ashabın yardımıyla mescide giderek minbere çıktı. Allah'a hamd ve senâda bulunduktan sonra şöyle buyurdu:

"Ey insanlar!.. Üsâme'yi kumandan tayin ettiğim için bazılarınızın ileri geri konuştuğunu duydum. Benim Üsâme'yi kumandan tayin etmeme itiraz ediyor gibisiniz! Daha önce Üsâme'nin babasını kumandan tayin ettiğim zaman da aynı şeyi yapmıştınız. Vallahi, nasıl babası kumandanlığa lâyık olduğunu göstermişse, Üsâme de babasından sonra kumandanlığa lâyık bir kimsedir."

"Babası nasıl en sevdiğim biri idiyse, Üsâme de en sevdiğim kimselerden biridir. O da, babası da her türlü hayrı işleyebilecek yaratılışa sahip kimselerdir. Onlardan hayırlı işler bekleyiniz. Muhakkak ki Üsâme sizin hayırlı olanlarınızdandır ve bu işe ehliyetli birisidir."4

Bu hitabesinden sonra minberden inip Hâne-i Saadetine girdi. İslâm ordusuna katılacak Müslümanlar birer ikişer gelip kendisiyle vedâlaştılar. Efendimiz onlara, "Üsâme'yi gönderme işini ihmal etmeyiniz."5 diyordu.

Hattâ bir ara dadısı ve Hz. Üsâme'nin annesi Hz. Ümmü Eymen Hâne-i Saadete gelip, "Yâ Resûlallah! Üsâme'yi bir süre karargâhında bıraksan olmaz mı?" deyince, Efendimiz aynı sözleri tekrarladı:

"Üsâme'yi gönderme işini ihmal etmeyiniz. Onu gönderiniz!"

Bu kesin emir üzerine Müslümanlar karargâha gittiler.

Dipnotlar:

1. Sîre, 4:291; Tabakât, 2:190.
2. Megazî, 3:1117-1118; Tabakât, 2:190.
3. Tabakât, 2:190.
4. a.g.e., 2:190; Müsned, 2:220; Müslim, 4:1884-1885.
5. Tabakât, 2:190.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun