İskilipli Atıf Hoca'nın hayatını anlatır mısınız?

Tarih: 23.04.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İSKİLİPLİ MEHMED ATIF EFENDİ

(1875-1926) Türk din âlimi ve yazarı.

İskilip'in Tophane (Toyhane) köyünde doğdu. Babası, Akkoyunlu aşireti beyle­rinden ve İmamoğulları'ndan Mehmed Ali Ağa, annesi Mekke-i Mükerreme'den göç etmiş Benî Hattâb aşireti şeyhlerin­den, Kartaldağ yaylasında medfun Arap Dede adıyla şöhret bulmuş şeyhin toru­nu Nazlı Hanım'dır.

Altı aylıkken öksüz kalan Mehmed Atıf dedesi Hasan Kethüda tarafından büyü­tüldü. İlk dinî bilgileri köyündeki hocalar­dan aldı. İskilip'te müderrislik yapan Hoca Abdullah Efendi'den bir süre ders oku­duktan sonra ailesinin muhalefetine rağ­men ilim tahsili amacıyla İstanbul'a gitti. Burada öğrenimine devam ederken bir yandan da geçimini sağlamaya çalıştı. 1902'de medrese tahsilini bitirdi ve aynı yıl açılan ruûs imtihanına girerek "İstan­bul müderrisliği"ni kazandı; ertesi yıl Fâ­tih Camii'nde ders vermeye başladı. Bu arada İstanbul Darülfünunu İlahiyat Fakültesi'nden 1905"te mezun olarak Kaba­taş Lisesi Arapça öğretmenliğine tayin edilen Atıf Efendi, Meşîhat-ı İslâmiyye Dairesi'nde bulunan dersiamların mağdu­riyetini giderme konusunda yaptığı çalışmalar üzerine şeyhülislâm tarafından Bodrum'a sürüldü; oradan da Kırımlı İb­rahim Tâli Efendi'nin pasaportu ile Kı­rım'a geçti. Kırım'dan Varşova'ya kadar giden Atıf Efendi. II. Meşrutiyetin ilâ­nından bir hafta Önce İstanbul'a döndü. 191'da medâris müfettişliğine getiril­di. Bu arada Sebüürreşad ve Beyânül-hak'ta yazılar yazdı. Donanma Cemiyeti yararına kaleme aldığı Nazar-ı Şerîatte Kuvve-i Berriyye ve Bahriyye'nin Ehemmiyet ve Vücûbu adlı eseri dola­yısıyla takdirname aldı.

31 Mart Vak'asi'nda bir hafta tutuklu kalan Mehmed Atıf Efendi, Mahmud Şev­ket Paşa'nın öldürülmesi (1913) olayında dahil olduğu gerekçesiyle Sinop'a sürül­dü. Çorum, Boğazlıyan ve Sungurlu'da yaklaşık bir buçuk yıl kadar sürgün ha­yatı yaşadıktan sonra İstanbul'a döndü. Her iki olaydan sonra da resmî makamlar bir yanlışlığa kurban gittiğini, suçlu ol­madığının anlaşıldığını ifade etmişlerdir. Dört yıl görev alamadı. 1918'den sonra Dârü'l-hilâfeti'l-aliyye Medresesi kısm-ı âlî tefsîr-i şerîf ve Medresetü'l-kudât'ta hikmet-i teşriiyye müderrisliğine tayin edildi. 1 Ocak 1919'da da İbtidâ-i Dâhil Medresesi umum mü­dürlüğü idarî görevine getirildi.

19 Şubat 1919'da Mustafa Sabri Efen­di'nin başkanlığında kurulan Müderrisin Cemiyeti'nin ikinci başkanlığına tayin edildi. Cemiyet, 24 Kasım 1919'da genel kurul toplantısında alınan karar gere­ğince Teâlî-i İslâm Cemiyeti adını aldı ve Mustafa Sabri Efendi'nin şeyhülislâmlık makamına tayini üzerine başkanlığa Atıf Efendi getirildi. Cemiyet, ilk olarak İz­mir'in Yunanlılar tarafından işgalini pro­testo eden bir beyanname yayımladı. İs­kilipli, işgal kuvvetlerine ve yeni bir tehli­ke olarak ortaya çıkan Bolşevizm'e karşı olan beyannamelere de imza attı. Anadolu'nun çeşitli merkezlerinde şubeleri açılan Teâlî-i İslâm Cemiyeti pek çok ki­tap bastırarak dağıttı ve köylü çocukları­nın bilgilendirilmelerine öncülük etti, ay­rıca bir ilmihal ile İslâm tarihi kitabı ha­zırlattı.

1922 yılı Ramazanında huzur dersleri­ne muhatap olarak katılan Atıf Efendi, Alemdar ve Mahfil gibi gazete ve der­gilerde yazılar yazdı. Cenab Şahabeddin, Ömer Rıza (Doğrul) ve Süleyman Nazif ile itikadî ve fıkhî konularda kalem müna­kaşalarına girişti. Bu arada İstiklâl Savaşı'nda işgal güçlerine karşı mücadele verdi.

1924'te yazıp Maarif Vekâleti'nin ruh­satı ile bastırdığı "Frenk Mukallidliği ve Şapka" adlı risalesi yüzünden şapka kanu­nuna muhalefetten dolayı 7 Aralık 1925'te tutuklandı ve Ankara İstiklâl Mahke­mesi tarafından Giresun'a sevkedildi. An­kara İstiklâl Mahkemesi Of, Erzurum, Ri­ze vb. yörelerdeki şapka kanununa aykırı hareketlerle ilgisi olup olmadığını araştır­dı. Söz konusu eserini, ilgili kanunun çık­masından yaklaşık bir buçuk yıl önce yaz­mış olması ve suçunun sabit görülmeme­si üzerine berat ettiyse de serbest bırakılmayarak İstanbul'a getirildi, oradan da tekrar Ankara'ya gönderildi. 1926 yılı başlarından itibaren Ankara İstiklâl Mah­kemesi tarafından tutuklu olarak yargı­landı. Savcı Necip Ali'nin iddia makamı olarak istediği üç yıllık kürek cezasına karşılık mahkeme heyetince idama mahkûm edildi. 4 Şubat 1926'da Ankara'da Eski Meclis binası yakınla­rındaki Karaoğlan Çarşısı'nda Babaeski müftüsü Ali Rızâ Efendi ile beraber idam edildi.

Başlıca eserleri şunlardır:

Nazar-ı Şerîatte Kuvve-i Berriyye ve Bahriyye'­nin Ehemmiyet ve Vücûbu (İstanbul 1326); Muînü't-talebe (İstanbul 1326); Medeniyyet-i Şer'iyye ve Terakkiyât-ı Dîniyye Mir'âtü'l-îslâm (İstanbul 1332); İslâm Yolu Tesettür-i Şer'î (İstanbul 1339); İslâm Çığırı(İstanbul 1339); Dîn-i İslâm'da Men'-i Müskirat (İstanbul 1340); Frenk Mukallidliği ve Şapka, Dîn-i İslâm'da Men'-i Müskirat ve Mir'âtü'l-İslâm adlı eserleriyle Sebîlürreşad, Beyânü'l-Hak, Mahfil ve Alemdar'da çıkan bazı yazılan bir araya getirilerek Frenk Mu­kallitliği ve İslam adıyla Sadık Albayrak tarafından yayımlanmıştır (İstanbul 1976). Ayrıca Frenk Mukaliidliği ve Şapka'nın dışındaki bütün eserleri ve yazılan İski­lipli Atıf Hoca Nasıl İdam Edildi? ve yazma halindeki Mültekâ tercümesi İslâm Fık­hı altında yeni harflerle neşredilmiştir.

(bk. Diyanet İslam Ansiklopedisi, İskilipli Mehmed Atıf Efendi Maddesi.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun