"İkindi namazını terkeden kimsenin işlediği amelleri boşa gider." diye bir hadis var mıdır?

Tarih: 01.05.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Büreyde radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İkindi namazını terkeden kimsenin işlediği amelleri boşa gider." (Buhârî, Mevâkît 15; Müslim, Mesacid: 35)

İkindi namazının önemini ve faziletini, alışveriş, iş güç ve ticaret gibi birtakım meşguliyetler sebep gösterilerek terk edilmemesi gerekir. İkindi namazını terk eden kimsenin, işlediği amellerinin boşa gitmesi demek, bu namazı terk edenin işlediği işlerin sevabının heder olması veya azalması ya da hadislerde (Buhârî, Mevâkît 16, Tevhîd 23, 33) geçen, meleklerin Allah'ın huzurunda o kişi lehine olan şahitliğinden mahrum kalması demektir. Bunu, ikindi namazını terk ettiği gün işlediği amellerin sevabı azalır, tarzında anlayanlar da olmuştur.

İbni Melek, bununla kastedilen anlamın ikindi namazını kılmayan kimsenin geçmişteki bütün amellerinin boşa gitmesi demek olmadığını özellikle belirtmiş ve buna delil olarak da

"Sizden kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların bütün yaptıkları dünyada da ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateş halkıdır, orada ebedî kalacaklardır." (Bakara, 2/217)

âyetini zikretmiş, bütün amelleri boşa gideren şeyin sadece dinden dönmek ve kâfir olarak ölmek olduğunu ifade etmiştir. Yoksa Hâricîlerin iddia ettiği gibi, böyle hadisler, büyük günah işleyenin kâfir sayılmasının veya Mutezilenin iddia ettiği gibi büyük günahların sâlih amelleri boşa çıkaracağının veya ibtal edeceğinin delili değildir. Buna göre;

1. Namazları terk etmek, haram olan büyük günahlardandır. Özellikle ikindi namazını terk etmenin daha büyük bir haram olduğu sahih rivayetlerle sabittir.

2. Namazı inkâr ederek terk eden kâfir olur; inkâr etmediği halde ihmal ederek kılmayan büyük günah işlemiş olur.

3. Ehl-i sünnet mezheplerinin itikadına göre, büyük günah işlemek insanı dinden çıkarıp kâfir kılmadığı gibi, büyük günahlar bütün sâlih amellerin sevabını da ortadan kaldırmaz.

4. Bir günün ikindi namazını terk eden kimsenin o günkü ameli noksan olduğu için, günlük sevabı da noksan olur.

Cevap 2:

a. "Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terk etmek vardır." (Müslim, Îmân 134; Ebû Dâvûd, Sünnet 15)

Şirk, Allah'ı tanımakla beraber putlara ve diğer yaratıklara tapanlar, yani Allah'a ortak koşanlar için kullanılan bir tabirdir. Böyle bir vasfa sahip olana müşrik denilir. Küfür, şirki de içine almakla beraber daha genel anlamda kullanılan bir terimdir. Dinin esaslarından birini inkâr eden kimse için müşrik denilmez, fakat ona kâfir denilir. Bu durumda hadisin anlamı şöyledir: Bir kimseyi şirkten ve küfürden alıkoyan şey, namaz kılmasıdır. Namazı bırakırsa artık o kimse ile şirk ve küfür arasında bir engel kalmaz, ya müşrik ya da kâfir olur. Namazı terk eden kimse, onun farziyetini inkâr ederse, bütün ulemânın ictihadına göre kâfir olur. Fakat yeni Müslüman olan ve namazın farziyetini öğrenecek kadar İslam toplumu içinde kalmayan kimse bu hususta mâzur sayılır.

Farz olduğuna inanmakla birlikte, sadece tembelliği sebebiyle namaz kılmayan kimse ile ilgili olarak âlimlerin ictihad ve anlayışları farklılıklar arzeder. İmam Mâlik ve Şâfiî'nin de aralarında olduğu bir grup âlime göre böyleleri kâfir değil, fâsıktırlar. İmam Ebû Hanîfe ve Kûfe ulemâsına göre namazı terk eden kâfir olmaz.

b. "Bizimle onlar arasındaki ayırıcı temel unsur namazdır. Namazı terkeden kimse küfre düşer." (Tirmizî, Îmân 9; Nesâî, Salât 8)

Hadîs-i şerîfte kendilerinden "onlar" diye bahsedilenler münafıklardır. Münafıklık gerçekte küfrün bir çeşididir. Çünkü onlar kalben İslam'a inanmamış oldukları halde, dış görünüş ve davranışlarıyla Müslüman oldukları intibaını verirler. Namazda hazır bulunmak, cemaate devam etmek ve dinin bunlar dışındaki zâhir hükümlerine uymak suretiyle, Müslümanlarla ilgili uygulamaların kendileri için de geçerli olmasını hak ederler. Şayet namazı terk edecek veya dinin zâhir hükümlerini uygulamayacak olurlarsa, kâfirlerle eşit olurlar ve kendilerine kâfirlere tatbik olunan hukuk uygulanır. Nitekim, Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm)'den münafıkların öldürülmesi yolunda izin istenildiğinde, o buna müsaade etmeyerek: "Dikkatinizi çekerim! Ben namaz kılanları öldürmekten nehyolundum." buyurmuştur. (Alî el-Kârî, el-Mirkât, II, 276).

Münafık bir kimse namazı terk etmek suretiyle küfrünü açığa vurunca, kendisine yapılacak muamele bu haline uygun olur. Münafık olmadığı halde namazı terk eden kimse ise, münafığın amelini işlemiş olur. Bunların her birinden sakınılması gerekir. Sakınılmadığı takdirde kişi, göreceği muamele ve kendisine uygulanacak hukukî statüyü haketmiş olur. Ulemânın büyük çoğunluğu böyle yerlerde geçen "küfür" tabirini aşırı tehdit ve şiddetle sakındırma olarak yorumlamışlardır.

c. Tâbiînden Şakîk İbni Abdullah rahimehullah şöyle dedi: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı, namazdan başka herhangi bir amelin terkini küfür saymazlardı. (Tirmizî, Îmân 9)

Tâbiîn tabakasından bir kişi olan Şakîk'in bu sözü maktû' bir rivayettir. Tâbiînin sözleri, fiil ve takrirleri maktû' diye adlandırılır. Maktû' rivayetlerin şer'î bir hükme medar olması, yani onların üzerine bir hüküm bina edilmesi söz konusu değildir. Bu çeşit rivayetler, bir görüş, bir düşünce olarak, Kur'an veya sahih sünnetle konulan bir hükmün açıklanıp anlaşılmasına yardımcı olur. Veya tâbiîn tabakasından bir imamın görüşü, ictihadı olarak tercih edilip alınabilir. Nitekim bunun pek çok misalini fıkıh kitaplarında bulmak mümkündür.

Şakîk'in sözü, maktû' olmakla beraber, muhtevası itibariyle mevkûftur. Yani sahâbe-i kirâmın tavrını ortaya koyan, onların anlayışını yansıtan bir rivayettir. Bilindiği gibi mevkûf rivayetleri de başlı başına delil olarak kabul etmeyen pek çok fakih imam vardır. Fakat bu konuda herkesin görüşü aynı olmayıp, merfû bir rivayetin olmadığı yerlerde mevkûfu delil kabul edenler de bulunmaktadır. İmam Ebû Hanîfe gibi seçme yanlısı olanların varlığını hatırlamalıyız.

Bu rivayet, sahâbenin her birinin namazı ne kadar önemli bir ibadet kabul ettiklerini, terkini küfre yakın bir davranış saydıklarını ortaya koyması açısından önemlidir. Onların bu tavır ve anlayışının temelinde, Kur'an ve Sünnet'in namaza verilen önemle ilgili emir ve tavsiyeleri vardır. Ayet ve hadislerin muhtevasını düşünürsek, sahâbenin bu yöndeki hassasiyetini ve haklılığını anlamanın hiç de zor olmadığı sonucuna varırız.

Sonuç:

1. Namazı terk etmek kişinin kâfirlikle vasıflandırılmasına neden olur. Terkini helâl sayan kâfir; farz olduğuna inandığı halde terk eden fâsık kabul edilir.

2. Namaz kılan kimsenin Müslüman olduğuna hükmolunur.

3. Namaz kılan kimsenin münafık veya kâfir sayılarak öldürülmesi haramdır.

4. Farziyetini inkâr etmediği ve terkini helâl görmediği halde namaz kılmayan kimseye münafık veya kâfir denilmez; o sadece günahkârdır.

5. Namaz, ibadetlerimizin en önemlisi olup, vaktinde kılınması, devamlı kılınması, terkinden sakınılması gerekir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Bazı kimseler namaz kılmamanın şirk ve küfür olduğunu iddia ediyorlar. Bunların sözleri ne derece geçerlidir?
- bk. Riyâzü’s-Sâlihîn, İmâm Nevevî, “Peygamberimizden Hayat Ölçüleri” Namazın Fazileti Bölümü.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 50.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun