Tevrat ve İncil en son kitap olduğunu iddia ediyor. Buna göre Kur'an'a ve Hz. Muhammed'e inanmak nasıl mümkün olur?

Tarih: 01.05.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Kur’an’ın Allah kelamı olduğunu gösteren yüzlerce delil ve belge vardır.

Bu konuda pek çok eserler yazılmıştır. On dört asırdan beri Kur’an’ın “bir tek suresine bile benzer bir surenin getirilemeyeceğine” dair meydan okuması, tarihin hiçbir devrinde karşılık bulamamıştır. Müsleyme-i Kezzap gibi bazı hezeyanlarla Kur’an’a nazire yapmak isteyenler, “yalancı” damgasını yemekten kurtulamamıştır. Şu anda bu konu üzerinde durmak istemiyoruz. Konumuzla ilgili olan Tevrat ve İncil’in Kur’an’la ilişkisi üzerinde durmayı düşünüyoruz. Yani, Hz. Peygamber (a.s.m)’in Kur’an vasıtasıyla Kitab-ı Mukaddes ve ehl-i kitapla olan münasebetlerinden söz edecek ve ilgili bazı örneklere dikkat çekmeye çalışacağız.

- Okuma-yazması olmadığı, Tevrat ve İncil’i asla okumadığı tarihçe sabit olan Hz. Muhammed (a.s.m)’in, o günkü Ehl-i kitap alimlerine karşı meydan okuduğu, onların kitaplarındaki gerçekleri ört-bas ettiklerini söylediği ve konuşma esnasında onları susturduğu Kur’an, Hadis, Tarih ve Siyer kitaplarında açıkça belirtilmektedir.

Konuyla ilgili birkaç misal:

a. “Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Ya'kub'un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrail oğullarına helâl idi. De ki: Eğer doğru sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı getirip onu okuyun. Artık bundan sonra her kim Allah'a karşı yalan uydurursa, işte bunlar, zalimlerin ta kendisidirler.” (Al-i İmran, 3/93-94).

Bu ayetin nüzul sebebi olarak bir iki husus bildirilmiştir:

Yahudiler, Hz. Peygamber (a.s.m)’e “nesih / bir önceki hükmü kaldırma” konusunda itiraz etmişler ve dinde böyle bir şeyin olamayacağını söylemişlerdi. Bu ayet onlara cevap olarak inmiş ve “Tevrat’tan önce -Hz. Yakub’un kendine haram kıldığı / kendine yasakladığı şey hariç tutulursa- diğerleri haram değildi. Tevrat, neshi inkâr etmek şöyle dursun, tam tersine önceden helal olan bazı şeyleri İsrail oğullarına haram kılmakla nesih yapmıştır” diyerek aksini iddia eden Yahudilere meydan okumuştur.

Diğer bir rivayete göre, Yahudiler, Hz. Muhammed (a.s.m)’e “Sen bir yandan Hz. İbrahim’in milletinden olduğunu söylüyorsun, bir yandan da onun dininde yasak olan devenin etini ve sütünü helal sayıyorsun.” diye itiraz etmişlerdi.

Bu ayetle, söz konusu yasağın Hz. İbrahim (a.s.) zamanında değil, onun torunu olan Hz. Yakubu’n kendine yaptığı bir yasak olduğunu vurgulamıştır. Rivayete göre, Hz. Yakub yakalandığı “siyatik” hastalığından iyileşmesi durumunda en sevdiği yiyecek olan devenin etini ve sütünü yemeyeceğini bir adak olarak adamıştır.

Nüzul sebebi ne olursa olsun, açık olan bir şey vardır ki, Yahudilerin Tevrat’ta olmadığını iddia ettikleri bir bilginin varlığında ısrar eden Hz. Muhammed (a.s.m); “Eğer doğru sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı getirip onu okuyun.” diyerek meydan okumuş ve onlar da bunu getirmekten imtina etmişlerdir.(bk. Taberî, Kurtubî, Razî, İbn Kesir, İbn Aşur, Nesefî, Alusî, ilgili ayetin tefsiri).

b. “ Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda tartışanlara de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da beddua edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.” (Al-i İmran, 3/61).

Bu ayetteki meydan okuma, Necran Hristiyanlarından Medine’ye gelen ve “Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunda ısrar eden” bir heyete karşı yapılmıştır. Bu heyetin reisi olan ‘Akıb Abdu’l-Mesih’in görüşü doğrultusunda, bu “lanetleşme” teklifine cevap vermeye cesaret edememişlerdir.(bk. Taberî, Kurtubî, Razî, İbn Kesir, İbn Aşur, Nesefî, ilgili ayetin tefsiri).

c. “Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Muhammed’i), öz evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen, onlardan bir kısmı, bile bile gerçeği gizler.” (Bakara, 2/146).

Bu ayette, Hz. Muhammed (a.s.m)’in İncil ve Tevrat’ta bulunan vasıfları sebebiyle, kendi çocuklarını diğer insanlardan ayırıp tanıdıkları gibi, onu tanıdıkları vurgulanmıştır. Rivayete göre, Hz. Ömer, Yahudi âlimlerinden Abdullah b. Selam’a “gerçekten -kitabınıza dayanarak- Hz. Muhammed (a.s.m)’i çocuklarınızı tanıdığınız gibi tanıyor muzunuz?” diye sormuş,  o da “Onlardan daha fazla tanıdıklarını” söylemiştir. (bk. Taberî, Kurtubî, Razî, İbn Kesir, İbn Aşur, Nesefî, ilgili ayetin tefsiri).

Çok önemli bir nokta da şu olsa gerektir: Eğer, Hz. Muhammed (a.s.m)’in üzerinde ısrarla durduğu ve Tevrat’ta bunun mutlaka var olduğunu söylediği hususlar, gerçekte olmamış olsaydı, herkesten önce -kendisine iman eden Yahudi alimlerinden- Abdullah b. Selam gibi insanlar, bir an İslam dininde kalmaz hemen eski dinlerine dönerlerdi. Bu husus, Hristiyan alimleri için de geçerlidir. Onların hayatları boyunca, İslam dinine samimi olarak gösterdikleri bağlılık, bu ayetin ve Hz. Muhammed (a.s.m)’in doğruluğunun açık göstergesidir.

Bu konuda, Kur’an’ın mucizelerini gösteren misalleri yüzlerce sıralamak mümkündür. Keza, Kitab-ı Mukaddes’te “gerek modern bilime aykırı beyanları, gerekse, Hz. Lut, Hz. Davud kıssaları gibi hiçbir peygamberin şanına yakışmayan uydurma hikâyelerin bulunmasına dair pek çok şey söyleyebiliriz.

Fakat bizim bir ölçümüz var: Allah’ı inkâr eden, bütün semavî dinleri hurafe olarak niteleyen materyalist ve ateist akımların kol gezdiği günümüzde, Hz. İbrahim’in milletinde birleşme iddiasında olan, genel olarak Allah’a, peygamberlerine ve ahiret gününe  inanan dindar olarak, ihtilaflı meseleleri mevzu münakaşa yapmamayı, ortak düşmanımız olan ateizme, deizme ve buna dayalı olarak türeyen ahlaksızlık hastalığına karşı omuz omuza vermenin, Yüce Yaratanın hoşuna gideceğini düşünüyor ve buna göre hareket etmek istiyoruz. Umarız ki, lüzumsuz, faydasız, semavî dinlerin aleyhinde olacak, dinsizlerin eline koz verecek tartışmalara mecbur bırakılmayacağız.

Not: Tevrat'ın değiştirilmediği fikrini esas alıp, buna göre bir hükme varmak doğru değildir. Öncüleri yanlış olan bir önermenin, sonucu da yanlış olur. Çünkü, her ne kadar Tevrat ve İncil'de aslından kalan bazı vahiyler varsa da, değiştirildiği ve orjinalinin korunmadığı tarihi bir gerçektir. Demek ki, İncil'e sonradan giren bazı yanlış bilgiler, Tevrat'a da katılmıştır.

İlave bilgiler için tıklayınız:

Hz. Muhammed'in peygamberlik delilleri ve Kur'an'ın Allah kelamı olması.

Diğer ilahi kitapların tahriften korunmamasının sebebi.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun