İçki hastalıklara şifa mıdır?

Tarih: 15.05.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İçkinin kansere faydalı olduğu söyleniyor.
- Bilimin bu konudaki görüşleri nelerdir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İçkiler, alkol ve sudan başka lezzetlendirici ve renk verici maddeleri ihtiva ederler. Alkollü içkilerin besleyici değerleri yoktur. Bir şişe bira içen adam, bir kadeh şarap içmiş kadar etil alkolü vücuduna almış olmaktadır.

Alkollü içkiler vücuda ne miktarda dahil olursa, ne miktarda kalori verirse, o miktarda da vücut hücrelerine zarar vermektedir. Buna karşılık aynı miktar kaloriyi vermekle birlikte vücuda hiçbir zararı olmayan gıda maddelerini de düşünelim.

Ayrıca içkilerin mukabili olan ve içkilerin zararlarına karşılık vücuda faydalı olan gıdaların, içkilere nisbetle bugünkü şartlarda da çok daha ucuza mal olacaklarını unutmayalım.

Alkollü İçki Nedir? Dinimizce Haram Edilmiş Olan Alkollü İçki Tabirinden Ne Anlamalıyız?

Alkollü içkiler, hangi içki tipinde olursa olsun, meyve ve tahılların fermantasyonu, mayalandırılması neticesinde elde edilir. İçkinin tamamı alkol değildir. İçerisinde su, şekerli maddeler ve benzeri şeyler bulunur. Fakat hangi tipte olursa olsun, içkilerde vücuda asıl zararlı olan, sarhoşluk yapan madde etil alkol dediğimiz kimyevî maddedir. Etil alkol değişik içkilerde farklı nisbetlerde bulunur. Meselâ etil alkol birada %5-7, şarapta %15-20 nisbetinde iken; cin, likör ve rakıda %45-50, votka ile viskide ise %65-70 nisbetinde bulunur.

Alkollü içkilerin muhtevasında, mineraller, vitamin, proteinler ve yağlar gibi vücuda faydalı olan maddeler bulunmaz. Onun için, alkollü içkilerin hiçbir besleyici değeri yoktur.

Peygamber (s.a.v.) efendimiz, bir hadis-i şeriflerinde,

“Bir şeyin çok miktarda alınması insana sarhoşluk veriyorsa, onun azıda haramdır.” (Ebû Dâvûd, Sünen, c.II, s.294; Tirmizi, Eşribe 3)

diye buyurmuşlardır. Bu hükme göre az miktarlarda da olsa, terkibinde etil alkol bulunan her madde dinen haram demektir.

Alkol Bir İlaç Olarak Kullanılabilir mi? Bilhassa Kalb Hastalıklarına Faydalı Ciheti Var mıdır?

Alkolün ilaç olarak kullanılması fikri kesinlikle kabul edilmemektedir. Buna misal olarak Amerikan Tıp Birliği’nin (American Medical Association) bu konudaki kesin ifadelerini verebiliriz. Yani tıp yönünden Amerika’da yetkili bir heyet şöyle diyor: “Alkollü içkilerin tedavi edici bir ilaç gibi ve vücuda faydalı bir gıda gibi kullanılmasının hiç bir ilmî temeli, esası yoktur.” (The Journal of American Medical Association, 68: 1837, 1917)

Ayrıca aynı teşkilât kalb krizinin tedavisinde alkolün faydalılığını kabul etmemektedir. Yapılan çalışmalar, koroner kalb hastalığında bir bardak viskinin, dil altına konulan bir tek nitrogliserin tabletinin 1/150 (yüz ellide bir)’i kadar dahi tesiri, faydası olmadığını göstermiştir.

Viskinin, kalb hastalığı geçirenlere iyi geldiği kanaati kesinlikle yanlıştır. Bu fikirler içki imal eden firmaların reklâmlarından kaynaklanmaktadır. Söylenenin tam aksine, içki içtikten sonra enfarktüs geçiren pek çok hasta vardır. Alkol alan şahısta cilt damarlarının genişlemesi alkolün vücuttan atılması için meydana gelen bir reaksiyondur. Cilt damarlarının bu genişlemesine kalbin kendisini besleyen damarlar refakat etmediği gibi, alkol alan şahısta dokuların oksijenlenmesi tehlikeli şekilde azalır ve bu da enfarktüs riskini arttırır.

Bu Netice ile Alâkalı Neşriyatlar

1. The Journal of The American Medical Association, 143:355, 1950.
2. Circulation, 1:700, 1950,
3. American Heart, 3:5, 1953,
4. The Lancet, 346:716, 1995.

Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: “Şu muhakkak ki içki deva değildir. Bilâkis marazdır. Yani hastalık vericidir.” (İbn-î Mâce, Tıp, 27; Müslim, Eşribe, 12) İşte belirttiğimiz, içkinin hangi çeşidi olursa olsun ilaç gibi kullanılamayacağı tarzındaki ifadeler, bu hadis-i şerifin açık bir teyidinden ibarettir.

İçki Tansiyonu Düşürür mü, Yüksek Tansiyonlularda Az Miktarda İçki Kullanılmasının Faydası Olur mu? Yoksa Zararı mı Olur?

Alkollü içkilerin az miktarda kullanılmasının bilhassa kalbi besleyen damarlarda vozadilatasyon yani damar genişlemesi yaparak faydalı olabileceği fikri mevcuttu. Bu kanaatin yanlışlığı yapılan yeni çalışmalarla çok daha iyi bir şekilde anlaşılmıştır. Alışkanlığı olan veya daha önce hiç içki kullanmamış şahıslarda, tansiyonları normal veya yüksek olsun, şahısların hepsinde az miktarlarda bile alkol kullanılması tansiyonu arttırmaktadır.

15-80 yaşları arasındaki 80.000 şahısta yapılan çalışma, günde normal büyüklükte bir bardak içki kullanan şahsın tansiyonu (sistolik basınç) ortalama 1 mmHg artmaktadır. Günde iki bardak veya daha fazla miktarda içki kullananlarda, içki içmeyenlerle mukayese edilince, tansiyon âdeta ikiye katlanarak artmaktadır. Alkollü içkiler, batı memleketlerinde erkeklerde görülen bütün yüksek tansiyonların takriben %10’nun sebebidir. Bazı memleketlerde bu nisbet %33’e kadar çıkar.

Alkol Gıdaların Hazmına veya Sindirilmesine Faydalı mıdır?

Bunun tersi doğrudur. Yani değil alkollü içkilerin hazma faydalı olması, bilakis hazmı geciktirdiği gösterilmiştir. Çünkü alkol sindirim kanalı duvarlarında tahriş edici sebebi ile fazlaca mukus ve hidroklorik asit salgılanmasına vesile olur. Bu ise sindirime menfî tarzda tesir eder. Alkolün hangi çeşidi olursa olsun, ne miktarda olursa olsun, sindirimi tembih edici bir madde olarak kabul edilemez. Bira ve şarapta bu prensibin haricinde değildir.

Alkollü İçkiler Vücudu Isıtır mı, Yani Vücut Sıcaklığını Arttırmak İçin Soğuklarda Kullanılabilir mi?

Alkol, bırakalım vücut sıcaklığını yükseltmek, bilakis vücut sıcaklığını düşürücü tesire sahiptir. Şöyle ki, alkol kullanan şahsın cilt damarlarını genişletir. Bu ise vücuttan hararetin kaybına vesile olmaktadır. Hatta sarhoş şahsın hisleri azaldığı için, şiddetli soğuklarda sokakta kaldığını bile fark etmeyebilir. Donma tehlikesi dahi geçirebilir. Rus İnterfax Ajansı’nın haberine göre 1995-1996 kışında sadece Moskova’da toplam 600 kişi soğuktan donmuştur. Bunların tamamı alkolik kişilerdir.

Alkol Direkt Olarak Ölüme Yol Açabilir mi? Yani Âdeta Bir Zehir Gibi Tesir Edip Ölüme Sebep Olabilir mi?

Bilineceği gibi, alkollü içkiyi kullanan şahısta, kanındaki alkol seviyesi, belli miktarların üstüne çıkacak olursa (400-700 mgr/mlt) direkt zehir tesiri yapar. Şahsın solunum felcinden ölümüne vesile olur. Alkolden direkt zehirlenme ile meydana gelen ölümler, alkolden ileri gelen bütün ölümlerin 1/3’ini teşkil eder.

Alkol zehirlenmesi, A.B.D.’de karbon monoksitten sonra, ölümle neticelenen zehirlenme sebeplerinin ikincisidir. Alkol ve karbon monoksitin her yıl sebep olduğu ölümler, diğer bütün zehirlenmelerin hepsinin toplamından çok daha fazla miktardadır. (Hofmann FG: A Handbook on Drug and Alcohol Abuse. 2nd ed, Oxford University Press, 1983, s.115)

Bir Bardak Viski Yılan Isırmasına Faydalı mıdır? Yoksa Zararlı mıdır?

İçkilerdeki alkol hiçbir zaman yılan zehirini nötralize etmez, yani tesirini önlemez. Yılan zehirlenmesine karşı yapılabilecek en kötü şey, belki de şahsa içki içirtmektir.

Bir kimseyi yılan sokunca vücudun normal bir reaksiyonu vardır ki, vücutta bir gerginlik teşekkül eder. Bu damarların büzülmesine yol açar. Böyle bir durum vücut için o anda faydalıdır. Genellikle yılan ısırmasında kan dolaşımına zehirin yayılmasına mani olmak için, elde ve ayaklarda zehirlenen kısmın üstü kalınca bir bantla bağlanır. İşte bu esnada şahsa viski içirmek veya herhangi bir içkiyi içirmek, ciltteki kan damarlarının genişlemesine ve yılan zehirinin vücuda daha rahat yayılmasına imkân verir. Böyle bir durum meseleyi daha da kötüleştirir.

Yılan zehiri genellikle kan basıncının düşmesine sebep olur. Bira, şarap veya herhangi bir içkide kan basıncını düşürür. Yılan zehirinin kan basıncını yani tansiyonu düşürmesi, içkinin kan basıncını düşürmesi ile birleşince hâdise ölümle neticelenebilir.

İçki İçenlerde Kurşun Zehirlenmesi Görülür mü?

Bir çok araştırmalar, bilhassa bira ve şarapta olmak üzere belli miktarlarda kurşun bulunduğunu göstermiştir. İçki kullanan şahısların kanları bu yönden incelendiği zaman, bu kimselerde içtiği içkinin artmasına bağlı olarak nisbeti artan miktarda, kanlarında kurşun bulunduğu tesbit edilmiştir. Sigaranın kandaki kurşun miktarını arttırdığı, şahıs hem içki, hem de sigara içiyorsa kanlarındaki kurşun miktarı, hiç içki ve sigara içmeyenlere göre %44 nisbetinde arttığı görülmüştür.

Bunun manâsı gayet açıktır. İçki içen şahıslar hem alkolden zehirlenmekte, hem de bir manada kurşun zehirlenmesine uğramaktadırlar. Buna bağlı olarak ta, başta böbrek hastalıkları ve yüksek tansiyon olmak üzere çeşitli hastalıklara yakalanmaktadırlar.

Alkollü İçkiler Bir Gıda mıdır?

Tek bir cümle ile ifade etmek gerekirse, alkol ne maksatla alınırsa alınsın bir gıda değildir. Bunu birkaç maddede özetlemeye çalışalım;

1. Bir maddenin gıda özelliği taşıması için vücudun gelişmesine, büyümesine faydalı olması lâzımdır. Yıpranan ölen hücrelerin yenilenmesi için kullanılmalıdırlar. Proteinler, yağlar, karbonhidratlar ve ayrıca mineraller, vitaminler ve su vücudun ihtiyacı olan maddelerdir. Alkolün ise vücudun tamirinde, büyümede, gelişmede hiçbir faydalı tesiri yoktur. Bir gıda olarak kabul edilmez.

2. Gıdalar vücutta parçalandığı zaman enerji verirler. Alkol de vücutta yandığı zaman belli miktarda enerji verir. Ancak gıdalar vücuda enerji ve sıcaklık verdiklerinde vücuda hiçbir zararları söz konusu değildir. Halbuki alkol vücuda girdiği andan itibaren, vücuda toksik (zehirli) ve zararlı tesirleri söz konusudur. Vücuda giren her damla alkol, vücutta zarara sebep olur. Vücuda alınan alkol miktarı arttıkça, zararı da o nisbette artacaktır.

3. Gıda maddeleri icabında kan olan, adaleye değişen, kemik olan kimyevî birleşikler demektir. Vücudun büyümesi, gelişmesi için lüzumludur. Adalelerin kasılması, sinir hücrelerinin faaliyeti için ihtiyaç olan enerjinin kaynağıdır. Hastalıklara karşı vücudu korumada yardımcı olur. Yüksek beyin merkezlerini tahrip etmez, uyuşturmaz.

İçkilerdeki alkol, gıdaların aksine adale kuvvetini azaltır, sinir merkezlerini uyuşturur. Hastalıklara karşı vücudun mukavemetini düşürür. Doku yenilenmesine faydalı olmak bir yana, canlı dokuları bile öldürür.

4. Gıdalar vücutta değişik şekillerde depolanıp ihtiyaç anında kullanılırlar. Alkol gıdaların aksine vücutta depolanmaz. Vücuda girer girmez, vücut bir an evvel âdeta alkolden kurtulmaya çalışır.

5. Hematoloji, yani kan ile alakalı hastalıkların emektar hocası olan sayın Prof.Dr.Şınasî Özsoylu, çok iddia edilen, şarabın kan yapıp yapmadığına dair şunları söylemektedir; “Ben yıllardır kan ile alakalı bahisleri okurum. Şarabın kan yaptığına dair bir neşriyat okumadım. Şahısta demir eksikliği fazla değilse, karaciğer, dalak yemesi tavsiye edilir. Dana eti, ızgara şeklinde az pişirilerek yemesi tavsiye edilir. Kanın kırımızı kürelerinin yani alyuvarların eksikliğinde, bazı demirli preparatlar, folik asit, B12 vitamini ve eritropoietin verilebilir. Kan yapımı için şarap tavsiye edilmez. Fransızların bordo şarabını, İngilizlerin İskoç viskisini ve Rusların da Rus votkasını tavsiye etmeleri manidar değil midir?”

Netice olarak şunu tekrarlayabiliriz ki, değişik çalışmalar göstermektedir ki alkol bir gıda değildir.

Alkollü İçkilerin Azı Faydalı mıdır?

1. Alkolün çok cüzî miktarları dahi (bir veya iki kadeh) vücudun reaksiyon zamanını, yani ışık ve ses ikazlarına olan cevabını %5-10 nisbetinde düşürmektedir.

Daktiloda yazı yazmaktan tutun da, herhangi bir cihazı kullanmaya kadar şahıs ne miktar alkollü içki almış olursa olsun, içkiyi içtikten sonra öncekine göre çok daha fazla sayıda hatalar yapmaya başlar. Böyle bir neticenin, otomobil kullanan, saatte 1000 km. süratle giden uçağı kullanan için ne kadar önemli olduğunu düşünelim.

2. Az da olsa içki kullananlarda karaciğer sirozundan ölüm artmaktadır. Yüksek tansiyona yol açmakta, sarhoş araba kullanmanın yol açtığı kazalara, yaralanma hadiselerine, ani ölümlere sebep olmaktadır. Göğüs ve kalın bağırsak kanserleri, az da olsa içki kullananlarda, içmeyenlere göre daha sık olarak görülmektedir.

3. 15-20 yaşları arasındaki gençlerde yapılan bir araştırmaya göre, bu yaşlardaki gençlerde, intiharlar, trafik kazalarından ölüm gibi, şiddete bağlı ölümler, çok az miktar diye tarif edilen günde birkaç bardak alkollü içki kullananlarda dahi normale göre %75 daha fazla olarak bulunmuştur.

Adölesan dediğimiz, reşit olmanın yani gençliğin başlangıç yılları, içkiye alışma yönünden belki de en tehlikeli yaşlardır. Bu yaşlarda alınan birkaç kadeh içki bile bağımlılığın teşekkülüne sebep olabilmekte, bu da belirtilen menfi halleri netice verebilmektedir.

4. Amerikan Kanser Cemiyeti’nin 276.000 erkek üzerinde yapmış olduğu çalışmanın neticelerine göre, günde sadece tek kadeh içki kullanan şahıslarda ölüm nisbeti, içki kullanmayanlara göre açık bir şekilde artmıştır.

5.  Avrupa’da geniş çaplı yapılan bir istatiskî çalışmanın neticelerine göre, belli nisbette içki kullanan şahısların, haftada evet haftada sadece bir kadeh fazladan içki kullanmaları, bütün nüfusta alkoliklerin sayısını %10 arttırmıştır. Netice olarak koroner kalb hastalığını önleyeceğiz diye içki kullanmayı tavsiye etmek ancak içki tüccarlarının işine yarar.

6. Her kadeh içki beyinde 2000 kadar sinir hücresinin ölümüne yol açmaktadır. Kitabın ilerleyen sayfalarında bu konuda daha geniş bilgi vardır.

7. Ve unutulmaması gereken önemli noktalardan biriside şudur ki, alkolün azı daha fazlasına alıştırmaktadır. Buna tıpta tolerans adı verilir. Yani vücudun sarhoşluk için daha fazlasına meyletme özelliğidir. Alkolik olan şahısların da bir zamanlar bir iki bardakla içkiye başlamış olduklarını unutmayalım.

Amerika Birleşik Devletleri’nde 1989 yılından beri içki şişelerine yapıştırılması mecburi olan etiket görülüyor. Etikette; doğmamış bebeğe zararlarından dolayı bayanların bilhassa hamilelikte, kesinlikle içki içmemeleri gerektiği, ifade ediliyor. Ayrıca alkollü içkinin, otomobil sürme maharetini, herhangi bir cihazı kullanma kabiliyetini bozduğu ve hastalıklara yol açabileceği belirtiliyor.

Ne diyelim. Darısı memleketimizin başına diyoruz.

Alkollü İçkiler ve Kalb ve Damar Hastalıkları ile Olan Alakası

Şarap içmek hatta bir kısmının iddia ettiği gibi, bilhassa kırmızı Fransız şarabını içmek acaba koroner kalb hastalıkları riskini azaltıyor mu? Bunu son neşriyatların ışığında anlamaya çalışalım.

1. En başta, şarap dahil hangi içki çeşidi olursa olsun, tek kadeh bile kullanıldığın da, şahısta muhakemeyi, otomobil sürme maharetini bozduğu, otomobil kazalarına, yaralanmalara yol açabildiğini hatırlayalım. Tek kadeh içkinin dahi, hamilelikte kullanılırsa, doğmamış bebeğe zarar verdiğini, tek kadeh içki dahi, kullanan her kişide, içkinin 2000-3000 kadar beyin hücrelerini tahrip edip, hücrelerin ölümlerine yol açtığını unutmayalım. Gene kullanılan içkinin, yüksek tansiyona, inmelere (felç), kalbin anormal çalışmasına yol açtığını bilelim. Ayrıca, ne miktar kullanılırsa kullanılsın, içki kullanan şahıslarda, belli kanser çeşitlerinin daha çok ortaya çıkmış olduğunu da hatırlayalım.

Adölesan dediğimiz ve henüz erginlik çağına basan gençlerde bir tek kadeh içkinin dahi bağımlılık (iptila) yapabildiğini göz önünde tutalım. İsterse tek kadeh içki kullansın, devamlı içki kullanan her bir insanda, zamanla alışkanlık riski söz konusu olduğunu düşünelim. Ondan sonra şarabın kalbe olan faidesinden söz edelim.

2. Her şeye rağmen, şarabın koroner kalb hastalıklarında faideliliği söz konusu olsa bile, bir maddenin bin zararı var, sadece bir faidesi varsa, biz o maddeyi faideli kabul etmeyiz, zararlıdır diye hüküm veririz.

3. Şarabın, bilhassa Fransızların ileri sürdükleri gibi, kırmızı Fransız şarabının koroner kalb hastalığına faideliliği münakaşalıdır.(26) Şarapta mevcut ve antioksidan olarak ifade edilen ve damar sertliğine mani olduğu kabul edilen malvidin-3-glukozid adlı madde, kırmızı üzüm suyunda çok daha bol miktarda bulunmaktadır. Bu konuda yapılmış olan mukayesede, şarap yerine aynı miktar, kırmızı üzüm suyu içen şahısların kanında, antioksidan madde olan malvidin-3-glukozid’in daha yüksek seviyelerde bulunduğu anlaşılmıştır. Onun için, damarlara faidesi olacak diye, birçok zararı olan şarabı insanlara tavsiye etmenin bir manâsı yoktur.

4. Günde 1-2 kadeh şarap içmenin, şahısta koroner kalb hastalıklarına mani olucu te’siri varmıdır? Bunu bugün açık olarak söyleyebilmek mümkün değildir. Şayet şarabın böyle bir faidesi varsa, içerisinde çok daha bol miktarda anti oksidan madde ihtiva eden üzüm suyunun, daha faideli biyolojik te’siri vardır. Şarabın faideli olduğunu söyleyebilmek için, yaş, ırk, cins, sigara içip içmeme, genellikle kullanılan gıda çeşidi vs. gibi daha birçok faktörün nazara alınıp, çok daha geniş çapta istatistikî çalışmaların yapılması lazımdır. Çok geniş çalışmalar yapılmadan, klinik tecrübelere konulmadan, şarabın kalb ve damar hastalıklarına mani olucu tesiri olduğunu söylemek zordur.

5. İspanya’da 20.000 kadar yetişkin insanda yapılan araştırma da, devamlı olarak günde 1-2 kadeh veya 3-4 kadeh şarap veya bira içen insanların sıhhatlerini, hastalıklara yakalanma nisbetlerini incelemişlerdir. Bu insanların, içki içmeyen aynı yaşlardaki insanlara göre, daha sık olarak hastalıklara yakalandıkları anlaşılmıştır. Bilhassa şarabı tercih edenlerin sağlıkları, içmeyenlere göre çok daha bozuk olarak bulunmuştur.

Bira Nedir? Ne Değildir?

1. Bira çimlendirilmiş arpanın özel muameleden geçirilmesi, mayalanması sonucu elde edilir. Muhtevasında %5-7 nisbetinde etil alkol bulunur. Kesinlikle alkollü içki sınıfına dahil edilir. Bir şişe bira bile kazalara sebep olabilecek derecede sarhoşluk yapabilmektedir. Kendi zamanının en tanınmış kimyacısı olan Dr. Harvey Wiley (Encyclopedia Britannıca’dan) “%3 nisbetinde dahi etil alkol ihtiva eden bira, sıklıkla onu kullanan bir şahsı sarhoş edecek kadar alkol miktarına sahiptir.” (Hearing Ways and Means Committee, 72 Congress, s. 21)

2. Alkolsüz bira diye piyasaya sürülen bira, içerisinde %5-7 nisbetinde etil alkol bulunan biranın, etil alkol oranının vakumla azaltılmasıdır. İçerisinde kesinlikle %1-1,5 nisbetinde etil alkol bulunur. (Gıda Bilimi ve Teknolojisi. AÜ Ziraat Fak Teksir No: 113, s.173, Ankara, 1983)

3. Merhum Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay:

“Almanya’daki alkoliklerin hemen hepsi bira içerek tımarhanelere, ya da hapishanelere girmişlerdir. Bu memleketin bira bayramlarında bira içerek, sarhoş olanlar açıkça görülebilir.” (Bira ve Alkolizm Raporu. Türkiye Yeşilay Cemiyeti, İstanbul, 1983, s. 11)

4. Bira bir gıda değildir. Bira ve şarap A, Bı, D, C vitaminlerini ihtiva etmez. Bunlar ise beslenme için lüzumludur. Mukayese edilirse süt tam bir gıdadır. Birada bulunan çok düşük gıda değeri olan karbonhidrat (dekstrin), ufak miktarda protein ve çok düşük miktarda iki tip B vitamini bulunur. Ancak, çoğu bildiğimiz alelâde yiyeceklerde dahi bu maddeler ve vitaminler çok daha fazla miktarlarda bulunur. Bu bakımdan gerek bira olsun, gerekse bütün diğer alkollü içkiler olsun besleyici değerleri yoktur. (Lennan RM: Propaganda Facts. Sane Press, Oklahama City, 1982, s. 46)

5. Bira Taş Düşürür mü?

Nedense bu yanlış kanaat içimize girmiştir. Biranın diüretik, yani idrarı arttırıcı bir tesiri olduğu herkesin malumudur. Ancak aynı netice menba suyu, ıhlamur içenlerde de olur. Bu konuda kendileri ile görüştüğümüz üç ayrı üroloji, yani bevliye profesörü, biranın taş düşürmek bir yana, içerisinde etil alkol bulunduğu için ödem yani idrar yolunun civarında sıvı birikmesine yol açtığı için, taş düşürme değil bilakis taşın düşmesini zorlaştırıcı, geciktirici tesiri olduğunu belirtmişlerdir.

Taş kırma gibi modern tekniğin geliştiği asrımızda, artık bu gibi yanlış bilgilere itibar etmemek gerekiyor.

6. Bira alkollü içki olduğundan, diğer bütün alkollü içkilerin sebep olduğu hastalıklara sebep olabilecektir. Misaller verelim;

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Bilim Dalı Karaciğer Seksiyonu Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Muzaffer Gürakar:

“Biranın zararsız olduğunu düşünmek yanlıştır. İçinde alkol olan her türlü içki, belli miktarlarda siroz yapmaktadır.” demektedir. (Bira ve Alkolizm Raporu, s. 12)

7. Norveç Frederikstad hastanesi psikiyatri doktoru, Dr. Otto Haug kendi geliştirdiği metodu ile, alkolün beyin dokusunda yaptığı tahribatı açıkça göstermiştir. Hayret verici netice şu idi ki, bira içenlerde beyin hasarının alkol yüzdesi en fazla içki olan viski içenlerdeki kadar, hatta bazı vakalarda daha yüksek olması idi. (Everett G: Brain Damage Starts With the First Drink, Listen, Vol: 22, No: 12)

8. Alkolün kalb kası (miyokard) üzerinde doğrudan doğruya zehirli (toksik) tesir yaptığı kesindir. Uzun müddet içki kullananlarda alkolün kalb ve iskelet kaslarında bozukluklara yol açtığı bilinmektedir. Sadece bira içmekle meydana gelen kalb kası hasarları çok gösterilmiştir. Bu alışkanlığın sürdürülmesi kalb kasında meydana gelen hasarın artmasına sebep olur. (Alkolizm ve Diğer Uyuşturucular. Prof. Dr. Faruk Öner, Haziran, 1983).

9. Bira içmenin bayanlarda göğüs kanseri riskini %60, erkeklerde ise böbrek, mesane ve rektum (kalın bağırsağın son kısmı) kanseri riskini daha yüksek nisbetlerde arttırdığı gösterilmiştir. (Breslow NE: A High Correlation Beer Drinking and Cancer. J Of the National Cancer İnstitute, 53: 631, 1974)

10. Bira aynen diğer içkiler gibi iptilâya yani alkolizme sebep olabilmektedir. İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü’ne alkolizm sebebi ile müracaat eden veya klinikte yatırılan 70 alkolik hastada bira yönünden şu incelemeler yapılmıştır;

     A. Bira genellikle alkolizme başlangıç teşkil etmektedir. 70 hastanın ekseriyeti içkiye bira ile başladıklarını belirtmişlerdir.

     B. Bu alkoliklerin %20’si bira müptelâsıdır. %80’i ise, yine bira ile içkiye başlamış, daha sonra bira kifayet etmediğinden, daha yüksek konsantrasyonlu içkilere meyletmişlerdir.

     C. Bira müptelâlarının, diğer içki müptelâlarından ruhî özellikler ve yan tesirler bakımından açık bir farkları yoktur. (Bira ve Alkolizm Raporu, s.19)

11. Bütün bu hakikatleri gören Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nden, Ankara Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 106 öğretim üyesi bira ile alâkalı şu raporu neşretmişlerdir:

“Alkolizm bütün dünyada en önemli sağlık problemlerinden birisidir. 1982 Mayıs ayında Cenevre’de toplanan Dünya Sağlık Asamblesi’nde teknik tartışma konusu olarak seçilen alkolizm problemine karşı, yalnız gelişmiş memleketlerde değil, gelişmekte olan memleketlerde de müessir tedbirler alınması zarurîdir. Alkolizm şahsı bedenî ve ruhî yönden çökerten bir hastalık olduğu gibi, aileleri yıkan, mutsuzluklara ve büyük iş gücü kaybına yol açan, trafik kazalarının en başta gelen sebepleri arasında bulunan bir toplum ve sağlık meselesidir."

"Gençleri alkolizme götüren yolun önemli bir başlangıç noktası serbest bira satışı ve reklâmlarıdır. Henüz lise seviyesinde birçok genç, birayı alkollü içki görmeyen bir kanunî uygulama ortamında, okul çevrelerine yakın birahaneleri doldurmaktadırlar. Alkoliklerin tedavisinde de, alkoliği aldatan ve tedaviyi aksatan içki, biradır. Gençlere alkol kapısını ilk açan ve bir çoklarını alkole alıştıran, toplumsal yönde memleketimizde alkolizmin artmasında önemli katkısı olan ve ilmî yönden alkollü bir içki olduğunda şüphe bulunmayan biranın; kanunî olarak ta alkollü içki sayılması, pazarlama ve satış şartlarının diğer alkollü içkilerle bir tutulması, içkili lokantalarda 18 yaşından küçüklere verilmemesi, devlet radyo ve televizyonunda reklâmının yasaklanması, gerekli görülecek başka idari tedbirlerin acilen ele alınarak, müessir bir şekilde tatbikata geçilmesi dileğimizi saygılarımızla sunarız.” (Bira ve Alkolizm Raporu, s.14)

Haziran 1982 yılında neşredilen bu rapordaki temenniler bilahare kanun haline gelmiştir. 9.7.1984 tarih ve 18453 sayılı Resmi Gazete’de neşredilen 8/8100 no’lu kanun ile bira alkollü içkilere dahil edilmiştir.

Bugün dahi bira Türkiye’de toplam alkollü içki sarfiyatının maalesef 3/4 (dörtte üçü)’nden de fazlasını teşkil etmektedir. Bu mevzudaki hafif bir ihmâl telâfisi imkânsız problemlere yol açabilir. Hem Cenab-ı Hak’kın helâl dairesi çok geniştir. İnsanın keyfine kâfi gelir. Bunca helâl nimetler varken, bunca zararları olan içkiyi kullanıp harama girmeye hiç lüzum yoktur.

Alkol Tüketimini Nasıl Azaltabiliriz?

Bütün dünyada bir çok memlekette yapılan araştırmaların neticesine göre, bir memlekette alkol tüketimi arttıkça, alkole bağlı trafik kazaları, iş ve uçak kazaları, tren kazaları artmakta, suç işleme sayısı, boşanmalar, cinayetler gibi sosyal problemler yükselmektedir. İçki tüketimi arttıkça, başta siroz olmak üzere, pankreas iltihabı, beyin kanamaları, tansiyon yükselmesi gibi daha birçok hastalığın cemiyetlerde görülme yüzdesi de çoğalmaktadır. Öyle ise, içki imalatını ve kullanılmasını yasaklamak, en azından asgariye indirmek için gayret göstermek icap eder. Bugün tam yasak olmasa bile, dünyanın bütün memleketlerinde, alkollü içkilerle alakalı yasaklar vardır. Bu konuda bilinenleri şöylece toparlayabiliriz:

1. İçkinin imâlâtının ve kullanılmasının tamamen yasaklanması. Bu yasak 1919-1932 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri(A.B.D.)’nde tatbik edilmiş ve sonra vazgeçilmiştir. A.B.D.’de yasağın olduğu yıllarda, sirozdan ölüm nisbetinin yarı yarıya azaldığı, alkolle alakalı problemlerde azalma olduğu bir gerçektir. Şu anda, Suudî Arabistan’ da tam alkol yasağı vardır.

2. Dünya’da İtalya, Küba, Sovyetler Birliği ve Türkiye gibi mahdut sayıdaki memleketlerde, devlet alkollü içkileri imal etmektedir.

Dünya devletlerinin büyük ekseriyetinde olduğu gibi, bizzat devletin içki imâlâtını yapmaması, özel sektörün imâl ettiği içkilere de çok yüksek miktarlarda vergi tatbik edilmesi lazım gelir. Çünkü içki fiyatlarının yüksek tutulması, daima tüketimi aşağı çekmektedir.

3. Kanuni olan içki içme müsamaha yaşının yüksek tutulması lazım gelir.Türkiye’ de bu yaş sınırı 18 yaş ve üstüdür. A.B.D.’de çoğu eyaletlerde bu yaş sınırı 21 yaş ve üstüdür. Bu yaş sınırının yüksek tutulması, birçok araştırmanın neticesi göre, daima trafik kazalarını azaltmakta, şiddet eylemlerini düşürmektedir.

4. İsveç ve Norveç’te tatbik edilen, hafta sonları içki satış yasağının getirilmesidir.

Ayrıca belli saatlerden sonra, meselâ saat 23.00 ten sonra içki satışının yapılmaması, bir şahsa bir seferde belli miktarın üstünde içki satılmaması, belli yaşın altındakilere meselâ 21 yaşın altındakilere kesinlikle içki satışının yapılmaması, akla gelebilecek diğer belli başlı tedbirlerdir.

5. Rast gelen her yere içki satış müsaadesinin verilmemesi, içkinin ancak belli yerlerde satılması, kesinlikle büyük marketlerde satılmaması bu yasaklara dahil edilebilir. Okul ve cami civarlarında, en azından 100 metre mesafe içerisindeki büfe, dükkan, lokanta vs. gibi yerlerde, kesinlikle içki satışına müsaade edilmemelidir.

6. Trafikte kan alkol seviyesinin sıfır değerde olması lazım gelir. Çünkü, şahıs ne miktar alkol alırsa alsın, otomobil sürme mahareti, iş yapma tecrübesi, aldığı alkol miktarına bağlı olarak bozulacaktır. Şüphesiz kör kütük sarhoş olanla, bir bardak içki kullanan, aynı seviyede sarhoş olmaz. Ancak, bilhassa trafikte, uçak kullanmada en ideal olanı şahsın hiç içki kullanmamış olmasıdır.

İçkili olarak otomobil kullananlara ağır cezalar verilmesi, hatta ehliyetinin elinden alınmasına kadar gidilmesi lazımdır.

7. Alkollü içki şişelerinin üzerine, şu anda A.B.D.’de tatbik edildiği gibi, içkinin yol açabileceği, kaza, hastalık vs. gibi ikaz yazılarının yazılması lazım gelir.

8. İçki ile alakalı reklâm yasağı devamlı ve kesin olmalıdır.

9. İlk, orta, lise ve üniversite seviyesindeki talebelere, ders müfredatı içerisinde, içkinin zararları öğretilmelidir. Radyo, TV ve diğer yayın vasıtalarında içkinin sebep olduğu kazalar, hastalıklar, sosyal problemler anlatılmalıdır. Camilerde, gerek vaazlarda, gerekse hutbelerde, içkinin haramiyeti ve haram edilmesinin hikmetleri, zararları izah edilmelidir.

10. Şüphesiz en önemli tedbir, insanlarımızın, bilhassa gençlerimizin zararlı maddelere heves etmeyecek ruh olgunluğunda olacak şekilde yetiştirilmesi lazım gelir. Kuvvetli bir imanla yetiştirilen genç, Allah’ın (C.C.) kesin haram ettiği zararlı alışkanlıklara heves etmeyeceği gibi, öyle şeyleri tecrübe etmeyi bile düşünmeyecektir.

11. Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin gayesi, Yeşilay adlı aylık mecmuanın ilk sahifesinde şöylece özetlenmiştir; “Gayemiz: Yurdumuzda, ahlâki ve kültürel kalkınma atmosferi içinde, içki ve uyuşturucu madde istihlâkını (tüketimini) yok etmektir.”

Memleketimizde biranın 1984 yılında, alkollü içki hükmüne alınması ile birlikte, bira tüketiminde açık bir şekilde azalma olduğu bilinen bir gerçektir. Benzer şekilde, Yeşilay’ın gayesinde de belirtildiği gibi, imâlât ve kullanma yasağının olması, herhalde en müessir çare olacaktır. Bu kesin tedbir, içki içme heveslilerini bile koruyacak olan en kesin hal çaresidir.

ALKOLÜN VÜCUTTAKİ AKIBETİ

Bir yudum bira veya şarap içen bir şahsı en çok etkileyen unsur, içkinin yapısında mevcut bulunan ve suda süratle eriyen alkol, daha önce de söylediğimiz gibi etil alkoldür. Etil alkol o kadar süratle erir ki, sarhoşta her yudum alkolün bir kısmı daha yutmadan önce, dil ve diş etleri arasından doğruca kana karışır. Alkolün geri kalan kısmı da ne parçalanır, ne de normal yiyecekler gibi hazmolur. O da mideden ve ince bağırsaklardan süratle kana karışır. İçki içen şahsın aldığı alkolün kalın bağırsaklara geçişi pek enderdir. Bu emilim o kadar çabuk olur ki, içki ile doldurulan bir midedeki alkolün %90’ı bir saatte kanın içerisindedir. Kanda erimiş olan alkol kısa bir zamanda, dolaşım sistemi vasıtasıyla vücuttaki bütün organlara, bilhassa beyin gibi yüksek su ve kan muhtevâsı olan organlara gider. 100 trilyonla ifade edilen bütün vücut hücrelerini alkol istisnasız, teker teker çevirir. Yani bir kadeh içki içen şahısta vücudun bütün hücreleri zarar görür.

Alkol vücuda alınan bir zehir gibi olduğundan, vücut kendisine verilmiş olan kapasite ile bu zehiri telâfi etmeye çalışacaktır. Bu bakımdan kana geçen alkolün bir kısmı direkt olarak akciğerlerden, böbreklerden ve deriden atılacaktır. Bu yolla sarhoş şahsın içtiği alkolün ancak %5’i vücuttan atılır. Bu bakımdan içkili şahısların nefesleri son derece kötü kokar ve çok miktarda idrara çıkma ihtiyacını hissederler.

Geri kalan %95’i teşkil eden alkol, karaciğerde okside olur, yani bir cihette yanar. Karaciğer hücrelerinde, alkol önce asetaldehide, bilahare asetik aside değiştirilir.

Etil alkolün (etanol) metabolizmasında ilk safha, alkol dehidrogenaz enzimi vasıtası ile etanolun aset aldehide değiştirilmesidir. Aset aldehid sonra aldehid dehidrogenaz enziminin tesiri ile asetik asiti verir. Asetik asitin teşekkülü hem sitoplâzmada, hemde mitokondriyonlarda olur. Etil alkolün bizzat kendi toksik tesiri ile mitokondriyonların içindeki asetik asit teşekkülü düşer. Sitoplâzmadaki aset aldehid artar. Artan aset aldehid karaciğer hücresini tahrib etmeye başlar, neticede siroz başta olmak üzere bildiğimiz kötü neticeler meydana gelir.

Karaciğer hücrelerinde etil alkolün aset aldehide değiştirilmesinin bir diğer yolu daha tarif edilmiştir. MEOS (Mikrozomal Etanolu Okside Eden Sistem) diye bilinen bu kimyevi yol bilhassa yüksek dozda alkol alanlarda devreye girmekte ve netice olarak aynı zararlara sebep olmaktadır. Hücrelerin içerisinde mitokondriyon diye adlandırdığımız organcığa, sitrik asit sıklusu dediğimiz kimyevî değirmene, Asetil-CoA (Asetil Koenzim-A) diye adlandırdığımız birleşik halinde girer. Bu kimyevî değirmende karbondioksit ve suya kadar parçalanır. Alkolün bu şekilde oksidasyonu, yani yanmasının sürati, 70 kiloluk normal bir şahısta, bir saatte 10 cm3 (santimetreküp) kadardır (Ancak bir çorba kaşığını dolduracak miktar). Bu yanma hızı, vücuda alınan alkol, yahut ta şahsın içtiği içki ne kadar çok olursa olsun artmamaktadır. Şöyle ki, bir su bardağı içerisinde bulunan şarapta mevcut olan 15 cm3 alkolün yanması için 1,5-2 saatlik bir müddetin geçmesi gerekir. Bu miktardan fazla içkiyi alan şahısta fazla alkol kanda deveran etmeye devam eder. İcabında şahsın zehirlenmesine kadar gidebilir.

İçki Kullananlarda Alkolün Vücuttaki Zararı Birkaç Saat Sonra Tamamen Geçer mi? Yoksa Günlerce Devam mı eder?

Alkolün vücuttaki zararı değil bir kaç saatte, birkaç günde bile kaybolmamaktadır. Alkolün yanma sürati olarak 70 kiloluk bir şahısta bir saatte 10 cm3 diye tarif edilmektedir. Ancak yapılan yeni çalışmalar alkolün vücuttaki zararının, şahsın içkiyi kullanmasından sonra 21. güne kadar devam ettiğini göstermiştir. İçki kullananlarda alkolün hücrelerde yanmasının neticesinde meydana gelen bir ara ürün olan asetaldehit, kanda normalde bulunan bir protein olan albumin ile birleşir. Bu yeni birleşik olan asetaldehid-albumin birleşiği kanda dolanmakta, albuminin yarılanma ömrüne bağlı olarak 21 gün şahsın vücudunda kalabilmektedir. Asetaldehid-albumin birleşiğinin sitotoksik yani hücrelere zararlı bir madde olduğu, bu şekilde dokuların tahribine yol açtığı, geniş ve ciddî çalışmalarla gösterilmiştir.

İçki Kullananlar Niçin Sık Sık Hasta Olurlar?

Sözü geçen ve içki kullananlarda meydana gelen asetaldehid-albumin birleşiğinin, insanda lenfosit (muafiyet, yani bağışıklıkla alâkalı hücre) farklanmasını bozduğu, bunun neticesinde de alkoliklerde mikroplara, vücuda yabancı maddelere karşı bağışıklığın yani muafiyetin büyük zarar gördüğü isbatlanmıştır. Bunun neticesi olarak içki kullananlar, alkolikler sık sık hasta olurlar.

Amonyak (NH3) gibi vücutta meydana gelen zararlı birleşikler karaciğer hücrelerinde zehirsizleştirilir. Amonyak böbreklerden daha kolay atılabilen üreye değiştirilir. Siroz gibi kronik karaciğer hastalıklarında amonyağın üreye değiştirilmesi düşer. Kanda amonyak artar. Neticede amonyak zehirlenmesi, karaciğer koması olur.

Alkolün parçalanması neticesinde meydana gelen fazla hidrojen karaciğer hücrelerinin metabolik faaliyetlerini bozar. Bu meyanda yağların yanmasıda bozulur, karaciğer hücrelerinde yağ damlacıkları birikir, karaciğerde yağlanma olur.

SARHOŞLUK NEDEN İLERİ GELİR?

Sarhoş şahsın içtiği içki miktarı arttıkça, kandaki alkol miktarının artacağı şüphesizdir. Bilineceği gibi, vücudun alkolü yakma sürati bir saatte ancak 5-10 santimetreküptür. Bu miktardan fazla alkol vücuda girerse kandaki alkol nisbetide artacaktır. İşte şahısta görülen sarhoşluk belirtileri kandaki alkolün beyine olan tesirlerinden ileri gelmektedir. Kana karışan alkol miktarı ile, beyinde tesir altında kalan saha arasında bir alâka mevcuttur. Meselâ 70 kiloluk bir adam, şayet aç karnına iki şişe bira içecek olursa, kanında mevcut olan alkolün miktarı %0,05 (on binde beş) olur. Kandaki bu miktar alkol ile beynin dış cidarlarının, bilhassa endişe ve merakla alâkalı merkezlerin normal faaliyeti zarar görür. İçki içen kimseye yalancı bir iyilik hali verir. Her şeyi sanki toz pembe görmeye başlar. Utanma hissi kaybolur. Tıpta buna öfori denir. Bu durumda şahsın kendi kendisini kontrol mekanizması kaybolmuştur. Sarhoş gelişigüzel ve abuk sabuk sözler söylemeye başlar. Yaptığı her işin en iyisini yaptığına emindir. Meselâ bir sarhoşa daktiloda yazı yazdırsanız, sarhoş olmadan önce iyi yazı yazsa da, hatalarla dolu bir yazıyı önünüze getirecektir. Buna rağmen kendisi en hatasız bir yazı yazdığını ileri sürer. Sarhoşu bir atış taliminde atış yaptırsanız, hep karavana atış yapan sarhoş, hep on ikiden vurduğunu zanneder. Ayrıca böyle bir halde vasıta kullanan veya bir işte çalışan kimsenin araba kazası veya iş kazası yapma ihtimâlide artmıştır. Bu ihtimâl sarhoşluk arttıkça daha da artacaktır.

Şayet bir sarhoş, kanındaki alkol nisbeti %0,1’e (binde bir) yükselecek kadar içki kullanmışsa, beynin arkasında bulunan motor merkezlerdeki faaliyetler bastırılacaktır. Bu ise şahsın adalelerine hâkim olabilme kabiliyetinin yavaş yavaş kaybolmasına yol açacaktır. Şayet kanındaki alkol nisbeti %0,2(binde iki) ye yükselirse, orta beynin daha derin kısımları tesir altında kalacak ve sarhoşu bir rehâvet basacaktır. Alkol nisbeti %0,5 (binde beş)’i geçerse, beyin sapı diye adlandırılan kısımdaki solunum merkezi felce uğrayacak ve sarhoş baygınlığı müteâkip sessizce hayatını kaybedecektir. Bu şekilde çok sarhoşlar içki masasında hayatlarını kaybetmişlerdir.

Alkolün %97’si karaciğerde okside olur, yani yanar. Burada su ve karbon diokside kadar parçalanır. Geri kalan %3’ü böbreklerden idrarla, deriden ter vasıtasıyla ve akciğerlerden solunum vasıtası ile atılır. Onun için içki içen şahsın ağzı alkol kokar. Ayrıca çok sık idrara çıkmak ihtiyacını hisseder.

Karaciğerde saatte ancak 10 cm3 kadar alkol yanabilir. Bunun haricinde hiçbir şey, yani ne açık hava ve egzersiz, ne sıcak kahve, ne de soğuk banyo, vücuttan alkolün atılmasına faydası yoktur. Sadece zamanın geçmesi ile alkolün vücuttan tasfiyesi mümkün olur. Şahsın içtiği içki artsa da alkolün vücuttaki yanma sürati artmaz. Bu neticeye göre bir şişe biranın tesirinin geçmesi ortalama 2,5-3 saatte mümkün olabilir.

İçkiden dolayı kanındaki alkol yüzdesi %0,50 (binde beşe) çıkan şahıslar etil alkolün zehirleyici tesiri ile ölürler. Böyle çok insanlar, bir seferde fazla miktarda alkollü içki aldıklarından dolayı zehirlenip ölmüşlerdir.

ALKOLÜN TESİR BASAMAKLARI

1. Zihnî Faaliyetler

Kandaki alkol nisbeti %0,05 (on binde beş) ise, (ki bu miktar alkol, aç karnına içilen iki şişe biradan da ileri gelebilir) önce sadece insana has olan, davranışların en yüksek seviyesi sayılan zihnî faaliyetlere zararı olur. Matematik hesapları yanlış yapar. Kararları ve hükümleri hatalıdır. Dikkati azalmıştır. Hafızası bozuktur. Duyduğu sesler hakkındaki hükümleri yanlıştır. Edep hissi azalmıştır. Kalabalıkta utanmadan idrarını açıkta yapabilir.

2. Fizikî Faaliyetler

Kandaki alkol yüzdesi %0,1 (binde bir) olunca, beynin alt kısmına ve arkadaki motor merkezlere tesir eder. Beyinciğe tesiri olur. Kasların intizamlı çalışması bozulmuştur. Şahıs bunun için düzenli yürüyemez, yalpalar. Dil kaslarının intizamlı çalışması olmadığından, boğuk ve anlaşılmayacak tarzda konuşur. Şahısta görme bulanıktır. Yürüme yanında, koşma ve diğer atletik kabiliyetler de bozulmuştur.

3. Hayatî Faaliyetler

Kandaki alkol yüzdesi %0,5 (binde beş) veya daha fazla olursa, alkol beyin sapına tesir eder. Solunum felç olur, kalb durur. Şahıs alkol zehirlenmesinden ölür gider.

Beyin Hücrelerindeki Tahribat İlk Kadeh İçki ile Başlar.

Herkes çok içki içmenin vücuda zararlı olduğunu kesinlikle kabul eder. Ancak bazı içkiye alışık olanlar; “Evet, şüphesiz içki içmek zararlıdır. Ancak bu çok fazla içilirse meydana gelir. Az içilirse zararı olmaz.” derler. Bu sözlerle o şahıslar ancak kendilerini aldatırlar. Bugün kesin deliller göstermiştir ki, içki az miktarda alınsa da kesinlikle vücutta kalıcı zararlar bırakmaktadır. Hatta beyin hücrelerindeki tahribat ilk kadeh içki ile başlamaktadır.

Kılcal Damarların Tıkanması

Alkolün beyin üzerindeki zincirleme tesirlere nasıl sebep olduğu meselesi fizyoloji âlimlerini uzun zamandan beri uğraştırıyordu. 1940 yılından bu yana sayıları çoğalan âlimler, alkolün bu tesirlerinin direkt değil de, dolayısı ile olduğunu anladılar. Şöyle ki, beyin hücreleri normal faaliyetlerinin devamı için, bütün vücud hücrelerinde olduğu gibi, oksijene muhtaçtırlar. İşte alkol, beyin hücrelerini oksijenden mahrum ederek, beynin farklı kısımlarına tesir eder. Bu teori kuvvetli desteğini şu misâlde bulur: Çeşitli çalışmalar göstermiştir ki, bir pilot 2700 metrenin üzerine çıkanca âdeta sarhoş bir şahsın haline benzer uyuşukluk halini hissedebilir. Aynı pilot, oksijen maskesi takmadan 5400 metrenin üzerine çıkacak olursa, oksijensizlikten solunum merkezinin faaliyeti duracak ve pilot hayatını kaybedecektir.

Güney Corolina (Karolin) Tıp Fakültesinden Prof.Dr. Melvin Knisely ve çalışma arkadaşları, yaptıkları çeşitli tecrübelerle alkolün beyin hücrelerini nasıl oksijenden mahrum ettiklerini göstermişlerdir. Normal ve sıhhatli bir insanda, kalb, kanı atardamarlardan geçirerek, vücudun bütün organlarına yayılan fevkalâde ince kılcal damarlara kadar pompalayacak biçimde yaratılmıştır. Kılcal damarlarda seyreden alyuvarların taşıdığı oksijen dokulara verilir ve dokularda birikmiş artıklar ve karbon dioksit kana geçer. Bu oksijen ve karbondioksit alışverişinin davamı ile dokuların hayatiyeti devam eder. Sıtma, tifo gibi elliden fazla hastalık tipinde ise bazı sebeplerden dolayı alyuvarların kümeler halinde pıhtılaşmasından, ince olan kılcal damarlar tıkanır. Neticede dokular oksijensiz kalır ve dokulardaki hücreler ölürler.

İçki ve Göz Küresi

Alkol, yukarıda bahsi geçen hastalıklardakine benzer mekanizma ile kapillerler de yani kılcal damarlarda tıkanmaya, dolayısı ile oksijensiz kalan o bölgelerdeki hücrelerin ölümüne yol açmaktadır. Dr. Knisely, çalışmasında, göz küresi saydam tabakasının hemen altında yayılmış bulunan kılcal damarları ışıklandırmıştı. Böylece, bu araştırmacı, insanda görülen elliden fazla değişik hastalıklarda, kanda pıhtılaşma ve kılcal damarlarda tıkanma olduğunu müşahede etti. Araştırıcının en enteresan müşahedesi ise, alkolle alâkalı idi. Dr. Knisely, alkol verdiği hayvanlarda da bu pıhtılaşmayı gördü. Öyle ki hayvana verilen alkol yüzdesi arttıkça, gözdeki kılcal damarlardaki alyuvarlarda da, pıhtılaşma oranı artmakta idi.

Dr. Knisely ve arkadaşları, özel bir hastanede yatan alkol ile zehirlenmiş olan hastaları 17 ay gibi uzun bir zaman müddetince incelemeye tâbi tuttular. Hasta yatırıldığı zaman müşahedelerinde objektif olabilmek ve sonra kandaki alkol yüzdesini ölçmek için, hastadan kan aldılar. Gruptan iki kişi, hastanın göz kılcal damarlarını dikkatle incelediler. Netice olarak ta kandaki alkol miktarı arttıkça, gözdeki kılcal damarlarda kan akış hızının yavaşladığını buldular. Kandaki alkol yüzdesi arttıkça, tıkanmış kılcal damarlar sayısı da artmaktadır. Alkol yüzdesi en yüksek olanlarda, önemli sayıda kılcal damarlar tahrip olmakta ve gözde kanlanmalar teşekkül etmektedir.

Beyin Ne Durumda?

Normal olarak bir insan beyninde, milyarlarca sinir hücresi (nöron) bulunur. Bu hücrelerin bir özelliği doğumdan sonra, ölüme kadar sayılarının sabit kalmasıdır. Yani sinir hücreleri doğumdan sonra sayıca çoğalmazlar. İşte, yukarıda bahsedildiği gibi, alkol göz yuvarlağındaki kılcal damarları tıkayıp hücrelerde ölüme sebep olduğu gibi, beyinde de aynı neticeye sebep olmaktadır. İlk kadeh içkiyi içen şahısta dahi alkol beyinde bazı kılcal damarlarda tıkanmaya, dolayısı ile de birkaç bin sinir hücresinin oksijensizlikten ölümüne yol açmaktadır. Bu içki alışkanlığı devam ederse, beyinde telâfisi kesinlikle mümkün olmayan milyonlarca sinir hücrelerinin ölümüne yol açacaktır.

Alkoliklerdeki belirtilen beyin hasarından dolayı, beyinle alakalı bütün fonksiyonlarda gerileme ve hasar vardır. Daha önce normal olan şahıslarda, içkiden ileri gelen beyin hasarından sonra, öğrenme, anlama, kavrama, hafıza, problem çözme, tecrit yani ayırt etme, dikkat ileriye dönük plan yapma vs. gibi, insanın insan olma özellikleri diyebileceğimiz beyinle alakalı bütün faaliyetlerde, aksama, gerileme ve kayıp söz konusudur. Her içki içen şahıs, içtiği içkinin miktarına göre, az çok, belli nisbetlerde bu kayıplardan hissedardır.

Ancak son yıllarda yapılan araştırmalardan anlaşıldığına göre, içkilerde bulunan alkol, nörotoksik bir maddedir. Yani sinir hücrelerine zehir gibi tesir eder. Bizzat sinir hücrelerine zarar verip ölümlerine yol açar.

Beyinde nöron diye adlandırılan sinir hücrelerinden başka, nöronların desteklenmesinde, beslenmesinde vasıta olan ve gliya hücreleri diye adlandırılan ikinci bir hücre grubu daha vardır. Alkol kullanan şahısta, sinir hücrelerinden başka, bu destekleyici gliya hücreleri de ölür, dejenere olurlar.

Dr. C.B. Courville isimli meşhur bir nöropatolog, alkolün sinir sistemi üzerindeki tesirlerini, “Effects of Alcohol on the Nervous System of Man” isimli kitabında neşretmiştir.

Bu araştırıcı, kendi otopsi müşahedelerine dayanarak, uzun seneler alkol almış şahısların beyinlerinin, âdeta içine su çekilmiş sünger gibi ödemli (sıvı birikmiş) olduğunu söylemiştir. Ayrıca aynı şahısların beyinlerinde çok sayıda küçük kanama odakları olduğunu, damarlarda fazlaca bir kan birikimi bulunduğunu da belirtmiştir. Dr. Courville, alkolik şahısların beyinlerinin kanamaya daha müsait olduğunu, normal şahısları öldürmeyecek kadarki darbelerde bile alkoliklerin öldüğünü kaydediyor.

Alkolizm ve Delilik

Norveçli psikiyatrist Dr. Otto Haugh, kendi geliştirdiği çalışmaları ile alkolik şahısların beyinlerindeki tahribatı açıkça göstermiştir. Bu şahıs pneumoencephalography (pnömo ensefalografi) diye adlandırıldığı metoduna göre, lokal anestezi altında omurilikten az miktarda beyin omurilik sıvısı almakta ve bunun yerine beyine zarar vermeyen hava verilmektedir. Hava, beyin boşluklarındaki sıvının yerini almakta, beyin hudutları görülmektedir. Alkolik şahıslarda beyindeki bu boşlukların büyüdüğü, röntgen filminde fark edilmektedir. Bu alkolik şahsın beyninin yenmesi değildir de nedir? Şaşırtıcı bir sonuç, bira içenlerde beyin hasarının, alkol yüzdesi en fazla olan içkilerden olan, viski içenlerdeki kadar, hatta daha fazla olması idi.

Amerika Birleşik Devletleri’nde akıl hastanelerine yatırılan hastaların büyük ekseriyetinde, orta veya uzun müddet içki içtiklerine dair hikâye vermektedirler. Psikiyatrik hastalardan, alkolizm hikâyesi olanlar kesinlikle bilinmemekle beraber, %25-33 olarak tahmin edilmektedir. Alkol alanlar, kendi kendilerini delilik tehlikelerine attıklarını unutmasınlar.

Karaciğer ve Diğer Organlar

Hekimler, karaciğerde siroz hastalığının alkoliklerde, içki içmeyenlere göre sekiz misli daha fazla görüldüğünü çoktan beri biliyorlardı. Ancak bunun sebebi Dr. Knisley’in grubunun çalışmaları ile anlaşılmıştır. Alkol beyinde yaptığı gibi, karaciğer ve diğer organlarda da kılcal damarların tıkanmasına yol açmaktadır. İşte devamlı içki kullanan şahısların organları oksijen yokluğundan dolayı hücrelerin ölmesine sebep olmakta, buda çeşitli bozukluklar halinde kendisini göstermektedir.

Netice

Bütün bunlar ara sıra veya az da olsa içki içenlere ne ifade edecek? Bu hakikatler “Damlasından da olsa kendinizi koruyunuz” diye özetlenebilecek olan dinimizin hükmünün hak ve doğru olduğuna delil olmaz mı?

Alkolik şahıslarda beyinde kanamaya olan meyil artmıştır. Normal şahısları öldürmeyen darbeler alkolikleri öldürebilir. Yukarıda bu sebepten ölmüş bir şahsınbeyni görülüyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun