İskilipli Atıf Hoca'nın hayatını anlatır mısınız?

Tarih: 26.05.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İSKİLİPLİ MEHMED ATIF EFENDİ

(1875-1926) Türk din âlimi ve yazarı.

İskilip'in Tophane (Toyhane) köyünde doğdu. Babası, Akkoyunlu aşireti beyle­rinden ve İmamoğulları'ndan Mehmed Ali Ağa, annesi Mekke-i Mükerreme'den göç etmiş Benî Hattâb aşireti şeyhlerin­den, Kartaldağ yaylasında medfun Arap Dede adıyla şöhret bulmuş şeyhin toru­nu Nazlı Hanım'dır.

Altı aylıkken öksüz kalan Mehmed Atıf dedesi Hasan Kethüda tarafından büyü­tüldü. İlk dinî bilgileri köyündeki hocalar­dan aldı. İskilip'te müderrislik yapan Hoca Abdullah Efendi'den bir süre ders oku­duktan sonra ailesinin muhalefetine rağ­men ilim tahsili amacıyla İstanbul'a gitti. Burada öğrenimine devam ederken bir yandan da geçimini sağlamaya çalıştı. 1902'de medrese tahsilini bitirdi ve aynı yıl açılan ruûs imtihanına girerek "İstan­bul müderrisliği"ni kazandı; ertesi yıl Fâ­tih Camii'nde ders vermeye başladı. Bu arada İstanbul Darülfünunu İlahiyat Fakültesi'nden 1905"te mezun olarak Kaba­taş Lisesi Arapça öğretmenliğine tayin edilen Atıf Efendi, Meşîhat-ı İslâmiyye Dairesi'nde bulunan dersiamların mağdu­riyetini giderme konusunda yaptığı çalışmalar üzerine şeyhülislâm tarafından Bodrum'a sürüldü; oradan da Kırımlı İb­rahim Tâli Efendi'nin pasaportu ile Kı­rım'a geçti. Kırım'dan Varşova'ya kadar giden Atıf Efendi. II. Meşrutiyetin ilâ­nından bir hafta Önce İstanbul'a döndü. 191'da medâris müfettişliğine getiril­di. Bu arada Sebüürreşad ve Beyânül-hak'ta yazılar yazdı. Donanma Cemiyeti yararına kaleme aldığı Nazar-ı Şerîatte Kuvve-i Berriyye ve Bahriyye'nin Ehemmiyet ve Vücûbu adlı eseri dola­yısıyla takdirname aldı.

31 Mart Vak'asi'nda bir hafta tutuklu kalan Mehmed Atıf Efendi, Mahmud Şev­ket Paşa'nın öldürülmesi (1913) olayında dahil olduğu gerekçesiyle Sinop'a sürül­dü. Çorum, Boğazlıyan ve Sungurlu'da yaklaşık bir buçuk yıl kadar sürgün ha­yatı yaşadıktan sonra İstanbul'a döndü. Her iki olaydan sonra da resmî makamlar bir yanlışlığa kurban gittiğini, suçlu ol­madığının anlaşıldığını ifade etmişlerdir. Dört yıl görev alamadı. 1918'den sonra Dârü'l-hilâfeti'l-aliyye Medresesi kısm-ı âlî tefsîr-i şerîf ve Medresetü'l-kudât'ta hikmet-i teşriiyye müderrisliğine tayin edildi. 1 Ocak 1919'da da İbtidâ-i Dâhil Medresesi umum mü­dürlüğü idarî görevine getirildi.

19 Şubat 1919'da Mustafa Sabri Efen­di'nin başkanlığında kurulan Müderrisin Cemiyeti'nin ikinci başkanlığına tayin edildi. Cemiyet, 24 Kasım 1919'da genel kurul toplantısında alınan karar gere­ğince Teâlî-i İslâm Cemiyeti adını aldı ve Mustafa Sabri Efendi'nin şeyhülislâmlık makamına tayini üzerine başkanlığa Atıf Efendi getirildi. Cemiyet, ilk olarak İz­mir'in Yunanlılar tarafından işgalini pro­testo eden bir beyanname yayımladı. İs­kilipli, işgal kuvvetlerine ve yeni bir tehli­ke olarak ortaya çıkan Bolşevizm'e karşı olan beyannamelere de imza attı. Anadolu'nun çeşitli merkezlerinde şubeleri açılan Teâlî-i İslâm Cemiyeti pek çok ki­tap bastırarak dağıttı ve köylü çocukları­nın bilgilendirilmelerine öncülük etti, ay­rıca bir ilmihal ile İslâm tarihi kitabı ha­zırlattı.

1922 yılı Ramazanında huzur dersleri­ne muhatap olarak katılan Atıf Efendi, Alemdar ve Mahfil gibi gazete ve der­gilerde yazılar yazdı. Cenab Şahabeddin, Ömer Rıza (Doğrul) ve Süleyman Nazif ile itikadî ve fıkhî konularda kalem müna­kaşalarına girişti. Bu arada İstiklâl Savaşı'nda işgal güçlerine karşı mücadele verdi.

1924'te yazıp Maarif Vekâleti'nin ruh­satı ile bastırdığı "Frenk Mukallidliği ve Şapka" adlı risalesi yüzünden şapka kanu­nuna muhalefetten dolayı 7 Aralık 1925'te tutuklandı ve Ankara İstiklâl Mahke­mesi tarafından Giresun'a sevkedildi. An­kara İstiklâl Mahkemesi Of, Erzurum, Ri­ze vb. yörelerdeki şapka kanununa aykırı hareketlerle ilgisi olup olmadığını araştır­dı. Söz konusu eserini, ilgili kanunun çık­masından yaklaşık bir buçuk yıl önce yaz­mış olması ve suçunun sabit görülmeme­si üzerine berat ettiyse de serbest bırakılmayarak İstanbul'a getirildi, oradan da tekrar Ankara'ya gönderildi. 1926 yılı başlarından itibaren Ankara İstiklâl Mah­kemesi tarafından tutuklu olarak yargı­landı. Savcı Necip Ali'nin iddia makamı olarak istediği üç yıllık kürek cezasına karşılık mahkeme heyetince idama mahkûm edildi. 4 Şubat 1926'da Ankara'da Eski Meclis binası yakınla­rındaki Karaoğlan Çarşısı'nda Babaeski müftüsü Ali Rızâ Efendi ile beraber idam edildi.

Başlıca eserleri şunlardır:

Nazar-ı Şerîatte Kuvve-i Berriyye ve Bahriyye'­nin Ehemmiyet ve Vücûbu (İstanbul 1326); Muînü't-talebe (İstanbul 1326); Medeniyyet-i Şer'iyye ve Terakkiyât-ı Dîniyye Mir'âtü'l-îslâm (İstanbul 1332); İslâm Yolu Tesettür-i Şer'î (İstanbul 1339); İslâm Çığırı(İstanbul 1339); Dîn-i İslâm'da Men'-i Müskirat (İstanbul 1340); Frenk Mukallidliği ve Şapka, Dîn-i İslâm'da Men'-i Müskirat ve Mir'âtü'l-İslâm adlı eserleriyle Sebîlürreşad, Beyânü'l-Hak, Mahfil ve Alemdar'da çıkan bazı yazılan bir araya getirilerek Frenk Mu­kallitliği ve İslam adıyla Sadık Albayrak tarafından yayımlanmıştır (İstanbul 1976). Ayrıca Frenk Mukaliidliği ve Şapka'nın dışındaki bütün eserleri ve yazılan İski­lipli Atıf Hoca Nasıl İdam Edildi? (İskilipli Atıf Efendi ve Tüm Eserleri; haz. Sadık Hocaoğlu, İstanbul, ts.) ve yazma halindeki Mültekâ Tercümesi İslâm Fık­hı altında yeni harflerle neşredilmiştir.

Kaynak: Diyanet İslam Ansiklopedisi, İskilipli Mehmed Atıf Efendi Maddesi.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun