"Çalışmak da bir ibadettir." diye yapmamız gereken ibadetleri yapmadığımız oluyor veya yaptırmayan işverenler oluyor. Bu konuda bilgi verir misiniz?

Tarih: 02.06.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Çalışmanın sevap olabilmesi için farz olan ibadetleri yapma şartı vardır. İbadetlerini terkederek çalışmak, ibadet olarak değerlendirilmez.

Namazın dünyevî ve uhrevî en mühim faydalarından birisi; namaz kılan kimsenin mübah olan bütün dünyevî iş ve çalışmalarının güzel bir niyetle ibâdet hükmüne geçmesidir.

Halk arasında çalışmanın da ibadet sayılacağı şeklinde bir düşünce hâkimdir. Bu kanaat, farzında ve ibadetinde ihmallik gösteren birçok insanın siperi hâline gelmiştir. Böyleleri, “Dinimizde çalışmak da ibadettir. Ben çoluk çocuğumun rızkını temin için çalışıyorum.” bahanesiyle tembelliğini örtbas etmek isterler.

Aslında çalışmanın ibadet sayıldığı doğrudur. Ancak bu, farzların yerine getirilmesi konusunda ihmal ve tembellik gösterilmemesi ve haramlardan kaçınılması şartına bağlıdır. Nitekim iki namaz vakti arasında kalan diğer saatlerin, vakit namazları kılındığı takdirde bir ibadet şekline geleceği ve iki namaz arasında işlenen günahların affedileceği verilen müjdeler arasındadır.

Çalışma da bir nevi ibadettir. Ama çalışma, ibadetle beraber olunca ibadet sayılır. İbadetle değerlendirilmeyen ve derinleştirilmeyen çalışma, ibadet değildir. Esasen bir yönüyle çalışma sıfır; ibadet de bir rakamdır. Çalışmanın kıymet kazanması, yanındaki rakama bağlıdır. Binaenaleyh beş vakit namazını kılan ve bu namazlar arasında hayatını helal ve mübah işlerle süsleyen bir insanın iş hayatı da ibadet olur. Evet, namaz kılan bir insanın kazmasını yere vuruşu, bağını budaması, hatta tarlasına gübre atması dahi ibadettir. Hadis-i şerifin ifadesiyle, böyle birinin, "Hanımının ağzına bir lokma koyması sadaka olur." (Buhari, İman 41; Müslim, Zekât 48) ve ona sevap kazandırır.

Bediüzzaman Hazretleri de kendisini ziyarete gelen işçi ve memurların çalışmalarının bazı şartlarla ibadet sayılacağı hususunda hatırlatmalarda bulunmuş, bir defasında elektrik işçilerine şöyle demiştir:

“Bu elektriğin umum millete büyük menfaati var. O umumî menfaatten hissedar olabilmeniz için farzınızı kılınız. O zaman bütün sa’yiniz (çalışmanız) uhrevî bir ticaret ve ibadet hükmüne geçer.”(1)

Meselenin bir başka yönü de, farzlarını yerine getiren, haramdan kaçınan kimsenin ailesi için çalışmasının da ibadet olduğudur. Bir hadislerinde kişinin kendisi, ailesi, çocukları ve hizmetçisi için harcadığı paranın birer sadaka olacağını (2) bildiren Peygamberimiz(a.s.m.) başka bir hadislerinde de bununla ilgili olarak şöyle buyurur:

“Allah yolunda sarf ettiğin, bir kölenin hürriyetine kavuşturulması için harcadığın, fakire sadaka olarak verdiğin, bir de ailen için harcadığın paranın hepsi hayırlıdır. Fakat bunlar içinde ailen için sarf ettiğin paranın sevabı hepsinden daha çoktur.”(3)

Peygamberimiz bir başka hadislerinde küçük çocuklarının ve ailesinin geçimini temin etmek için çalışan kimsenin Allah yolunda olduğunu bildirirken(4) başka bir hadislerinde de bazı günahlar olduğunu, o günahları ancak rızık temini için çekilen üzüntü ve yorgunlukların karşılayacağını bildirir.

Çalışan erkeğin, hanımının ve çocuklarının geçimini güzel bir şekilde temin ettiğinde sevap kazanacağı, günahları affedileceği gibi, ihmal ettiğinde de günahkâr olur. Bunu da şu hadisten öğreniyoruz:

“Kişinin geçimi üzerine farz olan kimseleri ihmal etmesi, günah olarak kendine yeter.”(5)

Öyle ise farz ibadetlerini yerine getiren, günahlardan çekinen kimsenin meşru yani helâlinden olan bütün çalışması, ailesinin rızkını temin için gayret göstermesi de güzel bir niyetle ibadet hükmüne geçer. Böylece fani ömür dakikaları bir nevi bakileşir, ölümsüzleşir. Bütün bir günü ahirete mal etmek gibi kârlı bir ticaret yapılmış olur.

Böylece bir müslüman namazını kılarak Allah`ın hukukunu yerine getirirse, geçimini helâl yerden temin etmek niyetiyle yapacağı bütün gayret ve çabaları âhireti açısından boş ve faydasız bir dünyevî çaba olmaktan çıkar, ibâdet hükmünü alır.

Artık o insanın bütün ömrü, bir ibâdet hâli içinde geçer. Hiçbir gayret ve çalışması Allah katında zâyi olmaz, boşa gitmez. Eğer o kimsenin geçimini temin için çalıştığı iş, umumun menfaatini de alâkadar eden bir meşgale ise, o şahıs yaptığı işin neticesinden istifade eden umum insanlar adedince de sevabları kazanır.

İşte bu büyük kazancın tek bir şartı vardır. O da farz olan namazlarını kılmak, ciddî bir mâzeret olmadan namazlarını geciktirerek kazaya bırakmamaktır.

Namaz kılan kimsenin bütün dünyevî çalışmalarının ibâdet hükmüne geçmesi sırrı, kişide çalışmaya, insanlara faydalı olacak hizmetlerde bulunmaya karşı ciddî bir şevk ve heyecan meydana getirir. Bu sebeble, insan ihtiyarlasa bile ailesinin maişeti için çalışmaktan, gayret ve faaliyette bulunmaktan geri durmaz. Fütûr ve tembelliğe düşmez. "Artık ihtiyarladım. Bir köşeye çekilip sadece âhiretime çalışayım." diye düşünmez. İnsanlığa ve aile ferdlerine daha faydalı olmak için çalışır, çabalar. Çünkü, bilir ki, namazlarını kıldığı için bütün dünyevî çalışmaları da ibâdet hükmünü almaktadır...

İlave bilgi için tıklayınız:

Çalışma hayatında ibadetlerin yeri...

Dipnotlar:

1. Tarihçe-i Hayat, s.406.
2. İbni Mace, Ticaret, 1.
3. Müslim, Zekat, 39.
4. Taberani, 2/60.
5. Müslim, Zekat, 40.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun