True Furqan (El-Furkânu'l-Hak) hakkında bilgi?

Tarih: 03.06.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İnsan taştan ve topraktan, insana benzer bir şekil yapar. Bu, taştan, topraktan veya plastikten yapılan bir heykel olmaktan öteye geçemez. Allahu Teala da topraktan canlı insanı yaratmıştır. Bazı insanların Kur'an-ı Kerim'in bir benzerini yazdıklarını iddia etmeleri, cansız heykelin insan olduğunu iddia etmekten farksız.

Bu kitap incelendiğinde görülecektir ki, İslam karşıtlığı bir tutum izlenmekte ve Hristiyanlığın ilke ve öğretileri aşılanmaktadır. Kitabı yazan kişinin de İslam düşmanı olması ve Hristiyanlığın yayılmasına çalışması olayın boyutunu açıkça göstermektedir.

Kur'an-ı Kerim kırk yönü ile mucizedir. Yani kırk yönden Kur'an-ı Kerim'in bir ayetinin dahi benzeri getirilemez. Plastikten bir heykel yapmakla, insanın benzerini yarattım, denilemeyeceği gibi, beşer sözü olan ifadeleri kitaplaştırmakla da, Kur'an'ın benzerini getirdim, denilemez.

Konuyla ilgili bir çalışmayı aşağıda takdim ediyoruz:

Yeni Bir Tahrif ve Tahrik Denemesi: El-Furkânu’l-Hak

Nüzulünden günümüze kadar, Kur'ân'a karşı ortaya atılan birçok yalan ve iftiraları tarih kaydetmiştir. İslâmiyet’in Kur’ân-ı Kerim ile yayıldığını gören bazı “mütenebbî” denilen sahte peygamberler, Peygamber Efendimiz (sav)in vefatına yakın senelerden itibaren başlamak üzere, Kur’ân’a karşı muarazaya, üslup ve belagat bakımından onu taklide yeltenmişlerdir. Ancak bunlar rezil olmakla kalmamış, sonları da hep hüsran olmuştur. Bu teşebbüslerin başlıca sebepleri arasında kabile taassubiyeti, mal ve mevki tutkusu yatmaktadır.

Sahte Kur’ân yazan, peygamberlik iddia eden yalancılardan bazıları şunlardır:

- Müseylime b. Habîb el-Kezzab,
- Ayhede b. Kâ’b (el-Esvedü’l-Ansî),
- Ebu’t-Tayyib el- Mütenebbî,
- Ebu’l-Alâ el-Mearri ve
- Mirza Ali Muhammed.

Ayrıca tarih boyunca hem İslâm topraklarında yaşayan hem de diğer ülkelerdeki Hristiyan bilginleri de, İslâm’ı tenkit eden ve kendi dinlerini savunan eserler kaleme almışlardır. Her din mensubu kendi zaviyesinden olaya bakarak karşı tarafla ilgili reddiyeler yazmıştır. Hristiyanların İslâm’a yönelik bu menfi düşüncesi, ilk zamanlardan günümüze kadar değişmeden korunmuş ve devam ettirilmiştir. Nitekim bu çalışmamıza konu olan “el-Furkânu'l- Hakk” isimli uydurma kitap, bu olumsuz bakışın ve art niyetin en canlı son örneğidir. Bu ve benzeri girişimler, tıpkı geçmişteki örnekleri gibi tarihin çöplüğündeki yerini alacaktır.

Evanjelik Hristiyanlar tarafından kaleme alınan sahte Kur’ân "el-Furkânu'l-Hak" isimli uydurma kitap, misyoner teorisyenlerin geliştirdikleri son taktiklerden biri olan “inkulturation” (kültürleşme) sürecinin bir uzantısıdır. Öncelikle yerli kültüre yerleşme, sonra da o kültürü bozma ve tahrip etme bu yöntemin özünü oluşturmaktadır. "el-Furkânu'l-Hak" ismi, kitabı yazan grup tarafından çok ustalıkla seçilmiş, Kur’ân için kullanılan bir kelimeden yani İslâm dünyasının özüne ait bir kavramdan alınmıştır. Nitekim bu uydurma kitap, baştan sona kutsal Kitabımız Kur’ân’a iftira ve hakaretlerle doludur ve Müslümanların kafalarının karıştırılması, dinlerinin tahrif edilmesi hedeflenmektedir. Yapmış olduğumuz bu çalışma, "el-Furkânu'l-Hak" adlı kitabın kısaca tanıtımı ve tenkididir.

Vahiy ürünü olduğu iddia edilen "el-Furkânu'l-Hak" (Gerçek Furkan) isimli bu uydurma kitap, Kur'ân'ı taklit etmektedir. Çünkü bu kitap, Kur'ân'da yer alan kelimelerin tersyüz edilmesiyle oluşturulmuştur. Kitap, ilk önce 1999 yılında Arapça olarak yazılmış, daha sonra "The True Furqan" adıyla da İngilizceye tercüme edilmiştir. Kitabın önsözünde, yazımla sorumlu tutulan heyetten oluşan iki kişi, kendilerini "es-Safiyy" ve "el- Mehdî" kod isimleriyle takdim etmekte, ancak gerçek isimlerini gizlemektedirler. Lakin bu konuyla ilgili internet siteleri araştırıldığında kendisini "el-Mehdi" diye isimlendiren şahsın Filistin kökenli Amerikalı Rahip Anis Shorrosh olduğu anlaşılmaktadır. Aynı zamanda bu kişinin "el-Furkânu'l-Hak" isimli kitabın derleyicisi ve yayına hazırlayıcısı olduğu da görülmektedir.

Bu kitabın el-Mehdî kod adlı derleyicisi olan evanjelik rahip Anis Shorrosh, 1999’da Atlantic Mounthly ve Baptist New isimli dergilere verdiği röportajında, kitabın amacını şöyle açıklamaktadır:

“Biz, Mesih'in davetini yaymak üzere İslâm ülkelerine girmek için kolay bir yol bulamadık. Öyle ki bu gaye uğruna sağlık konusunu, okulları, kitapları, filmleri ve diğer birçok yöntemi kullandık, ancak başarılı olamadık. Çünkü bu yolların hiçbiri, Müslümanlara, Hristiyanlığın anlatılması konusunda yeterli düzeyde etkili olmamıştı. Kullanılan klasik yöntemler problemliydi. Öyle ki Müslümanların anlayabileceği düzeye sahip Arapça bir Kitab-ı Mukaddes'in çevirisi bile yoktu; zira mevcut çeviri günlük konuşulan dildeydi ve Arap geleneğinde önemli olan kutsal metin dilini içermiyordu. Araplar için dil çok önemliydi. Dolayısıyla Hristiyan öğretilerinin özellikle Arapça konuşan Müslümanlara rahatça ve etkili şekilde hitap edebileceği bir aracın bulunması gerekliydi. İşte bu noktada 'The True Furqan, el-Furkanu’l-Hak' başlıklı kitap hazırlanarak devreye sokuldu.”

Çünkü bu kitap Araplara klasik bir dille İncil'in hitabını sunmaktadır. Ayrıca bu kitabın yazılmasının Kur'ân'ın aksine yirmi üç yıl değil, yedi yıl sürdüğü, üstelik vahiy(!), ilham(!) ürünü olduğu iddia edilmekte ve şöyle denmektedir:

"Biz, el-Furkânu'l-Hakk'ı vahiy olarak indirdik ve onu seçtiğimiz kişinin kalbine ilka ettik (yerleştirdik)."

Kitabın derleyicilerine göre bu eser, sözüm ona her yönüyle Müslümanların kutsal kitabı Kur’ân’ın tüm özelliklerini içerisinde barındırmaktadır. Nesir ve şiir şeklinde yazılmış, saf, klasik Arapça ile oluşturulmuştur. Üslup ve akıcılığına dikkat edilmiştir. Ancak adı geçen kitabı gramer yönünden inceleyen bazı Arap araştırmacıları, kitapta birçok gramer hatasının bulunduğunu tespit etmişlerdir.

Bu gibi çalışmaların altyapısını çeşitli siyasî veya ekonomik çıkarların oluşturduğu kuvvetle muhtemeldir. Ayrıca misyonerlik çalışmaları da bu gibi çabalara hız veren amillerden sayılabilir. Çünkü kitabın içeriğine bakıldığında baştan sona Hristiyan öğretileri ve teolojisinin yer aldığı görülmektedir. Esas gaye Kur'ân'ın uydurma bir kitap olduğunu telkin ederek Müslümanlara güya yeni bir mukaddes(!) kitap sunmaktır. Ayrıca Kur'ân'ın muhtevası hususunda Müslümanları şüpheye düşürerek, yükselen değer olan İslâm’ın Batı’da büyümesinin önünü kesmektir.

Nitekim Omega yayınevi tarafından 2001 yılında kitabın İngilizce çevirisi piyasaya sürülünce, Hristiyan internet sitelerinin bu kitabı yayınladıkları, reklâmını yaptıkları ve kitabı öven makaleler kaleme aldıkları görülmektedir. Bu kitaba Hristiyan dünyasından, bilhassa da evanjelik Hristiyan gruplardan ciddi anlamda destek gelmiştir. Mesela A Middle East seminary president, A Los Angeles, CA Muslim convert, Billy Graham Center for Muslim Studies, Evangelical Mission Quarterly, Baptist Press gibi yayın organları bu kitaba övgüler yağdırmakta ve Müslümanların bu vesileyle Hristiyanlaştırılacağına olan inançlarını dile getirmektedirler. C. S. Arthur, "Islam's Holly Book" adlı makalesinde şunları söylemektedir: 1400 yıldan fazla bir zamandır Kur’ân'a ve onun iddialarına verilen cevaplar hep korkularak yazılırdı. Fakat şimdi Müslümanların kitapları Kur'ân, "el-Furkânu'l- Hak" vasıtasıyla gerçek bir tahaddiyle (meydan okunmayla) karşı karşıya kalmıştır. Bu kitap Kur'ân'ın üslubuna ve belagatine da denk sayılabilecek seviyededir. Hatta Kur'ân'da gelen öğretileri de aşmaktadır.” Daha sonra "el-Mehdi" kod ismiyle kitabın yayın ve yürütme kurulunda yer alan kişiden şunları nakleder: Sayıları bir milyarı aşan ve otuz dokuz ülkeye dağılan Müslüman dostlarımız, İncil'in doğru mesajını alamamışlardır. İşte bu kitap onlara bu mesajı iletecektir.

el-Furkanu'l-Hak adlı bu kitap, yetmiş yedi bölümden (uydurma sureden) oluşmakta ve her bölüme teslisi (Hristiyan üçlemesini) içeren bir başlangıç  ifadesiyle  بسم الأب الكلمة الروح الإله الواحد الأوحد şeklinde başlamaktadır. Her bölüm birkaç sözde ayetten müteşekkildir. Bunlar, 1, 2, 3, 4 şeklinde numaralanmıştır. Yani şematik yapı Kur’ân’a benzetilmeye çalışılmış ve kitabın bölümlerine sure adı verilmiştir.

Kitabın bölümlerinin (surelerinin) ilk ifadeleri genelde o surenin adına göre başlamakta ve Müslümanlara hitaben "Ey kullarımızdan sapıtanlar, inkâr edenler, münafıklar, iftiracılar" denilmektedir.

Kitabın on bir ana bölümü, Kur'ân'da yer alan surelerle aynı isimleri taşımaktadır. Mesela; el-Fatiha, en-Nûr, el-Kadr, el- Mü’minun, en-Nisâ, et-Talak, el-Mâide gibi. Diğerlerinden bir kısmının isimleri ise yine Kur'ân'dan esinlenerek konulmuştur. Çünkü benzeri kavramlar Kur'ân'da yer almaktadır. ez-Zevâc, et-Tuhr, el-Mîzân, eş-Şehîd bunlardan bir kaçıdır. Bazı bölümler, Müslümanları aşağılayan ve onlara hakaret eden isimlerden seçilmiştir. Mesela, el-Mâkirun (komplocular), el-Mufterun (uydurmacılar), el-Muharridun (kışkırtıcılar), el-Kafirun (inkarcılar), el-Müşrikûn (putperestler).

Kitabın yazarları, kitap metninin sözüm ona "es-Safiyy"e vahiy yoluyla verildiğini iddia etmektedirler. Nitekim Tenzil ismi verdikleri uydurma suresinde şu ifadeler yer almaktadır:

"Biz, el-Furkânu'l-Hakk'ı vahy olarak indirdik. Onu, muciz bir kelam olarak, apaçık Arapça bir lisanla tebliğ etmesi için Safî'mizin (seçtiğimizin) kalbine yerleştirdik."

Görüldüğü gibi yukarıdaki pasaj, adeta Kur'ân'ın birkaç ayetinden intihal edilmiş ve üzerinde biraz oynanarak oluşturulmuştur. Dolayısıyla bu kitaptaki ifadelerin hiçbir orijinalliği söz konusu değildir. Bilakis taklit ve intihalden ibarettir.

el-Furkânu'l-Hak adlı uydurma kitabın muhtevası ise bir önsöz, besmele, yetmiş yedi uydurma sure ve bir hatimeden oluşmaktadır. Metodu normal bir telifi andırmaktadır.

Kitap tümüyle incelendiğinde görüleceği üzere bu kitabın en önemli gayesi Kur'ân'ın hak dediğine batıl, batıl dediğine hak demektir. Örneklendirecek olursak Kur'ân dört haram ay olduğundan bahseder ve bu aylara saygı gösterilmesini; savaş ve benzeri şeylerin bu aylarda yapılmasını yasaklar.(bk. Bakara, 2/194, 217, Maide, 5/2, Tevbe, 9/36)

Ancak adı geçen kitap belki de Ramazan ayında da Müslümanlara saldırmak için böyle bir şeyin uydurma olduğunu, Allah'a iftira ederek anlatır. Selam (barış) diye isimlendirilen sahte surede şunları okuyoruz:

"Siz yalan olarak bize, bizim haram ayda savaşı yasakladığımızı, sonra biz, haram kıldığımızın hükmünü nesh ettik (kaldırdık) ve bu ayda büyük bir savaş helal kıldık, iftirasında bulundunuz.”

el-Mev'ize adını verdikleri bir başka sahte surede Müslümanların dalalette olduğu üzerinde duruluyor, kendilerine ‘barışa girin’ denildiği hatırlatılıyor, ancak gerçekte Müslümanların buna inanmadığı söyleniyor. Aynı surenin 3. 4. ve 7. uydurma ayetleri başta olmak üzere, Kur'ân ayetleri tersyüz edilmekte ve Allah'ın savaşı emretmeyeceği bunun olsa olsa şeytanın bir kışkırtması olabileceği iddia edilmektedir.

"Bizim; ‘Allah yolunda savaşın ve müminleri savaşa teşvik et’ dediğimizi iddia ettiniz. Savaş bizim yolumuz değildir ve biz, mü’minleri savaşa teşvik eden de değiliz. Bu recm olunan şeytanın mücrim bir toplumu kışkırtmasından başka bir şeyi değildir."

el-Furkânu'l-Hak adlı kitapta yer alan Nisâ isimli sözde sure ise, Kur'ân'ın kadınla ilgili getirmiş olduğu haklarla alay ederek, tahkir etmeye çalışmaktadır. Hatta Kur’ân’ın Hz Peygamberin hanımlarına yönelik perde arkasından konuşma emriyle dahi alay edilmekte ve "…Peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyiniz…" (Ahzap, 33/53) ayetinin aynısı bu kitapta da yer alıyor ve böyle bir emrin, kadınları aşağılama olduğu belirtiliyor. Oysa buradaki temel prensip, insanları nefsin muhtemel fitnesinden korumaktır. Kadınları aşağılamakla uzaktan yakından alakası yoktur.

Adı geçen kitapta dikkat çeken hususlardan birisi de, yine Nisa isimli uydurma surede Kur'ân'ın miras, şahitlik vs. hükümlerinin ağır bir üslupla tenkit edilmesidir. Burada kadının mirası, şahitliği, erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece daha üstün olması meselesi ve benzeri şeyler tartışma konusu edilerek Kur'ân'la alay edilmeye çalışılmaktadır:

"Dalalette olan kullarımızdan zalim olanlar! Kadını satılan ve alınan bir meta edindiniz… Adalet nerede? Erkeğe iki dişinin payı kadar vardır. O, (bayan) şahidin yarısıdır. Eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadın şahit tutun. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır."

ed-Dallin diye isimlendirilen uydurma surede ise İslâm karşıtı saldırılar iyice şiddetlenmekte ve Kur'ân'ın bahsettiği Allah yolunda yapılan savaşların gerçek olmadığı ve böylelikle cennet kazanılmayacağı, Allah'ın böyle bir şeyi emretmediği üzerinde durulmaktadır. Bu surede Müslümanların yeryüzünde bozgunculuk yaptıkları öne sürülmekte, insan neslini ve ekonomiyi harap ettikleri iddia edilmektedir. Bu el-Furkânu'l-Hak adlı sözde kutsal kitaba inananlara cennet müjdesi verilmekte ve altıncı ifadesinde şöyle denmektedir:

"Kullarımızdan sapık olanlar, savaşı, ganimetleri ve zinayı bizim dilimizle emrederek geldiler; bunu bizim sözümüzü nesh ettiğimizi ve sünnetimizi (kanunumuzu) değiştirdiğimizi (zannederek) yaptılar..."

Orucun önemi üzerinde durulan Sıyam adlı sözde surenin ilk ayetinde sünnetten bir alıntı yapılıyor 3. ayette ise münafıklara yani Müslümanlara hitapta bulunuluyor ve şöyle deniliyor:

"Ey kullarımızdan münafık olanlar! "Sizin orucunuz bizim katımızda karşılıksızdır ve makbul de değildir."

el-Enbiyâ isimli bir başka sözde suresinin on sekizinci ifadesinde Hz. Peygamber (s.a.s.) çok iftiracı ve kovulmuş şeytanın elçisi olarak anlatılmakta ve Müslümanlar, kafirler olarak nitelenmektedir.

el-Mâkirun diye isimlendirilen bir başka sözde surede "mekr" kelimesi çokça kullanılmakta ve Kur’ân'daki benzer ifadelerden yararlanılmaktadır. Üçüncü sözde ayette ise yine Hz. Peygamber (asv)'a atıfta bulunulmakta onun -hâşâ- kavmini adam öldürmeye ve zinaya teşvik ettiği, bunun ise bir peygamberin sıfatı olamayacağı, olsa olsa melun şeytanın vasfı olabileceği iddia edilmektedir.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu kitabın ana gayesi Müslümanlara, onların kitaplarına ve mukaddesatına hakaret etmektir. Nitekim uydurma Tağut suresinde Müslümanların tağuta uydukları ve böylelikle derin çukurlara yuvarlandıkları iddia ediliyor.

el-İncil suresi, kullarımızdan sapık olanlar ifadesiyle başlayan birinci cümlesinde Kur’ân'ın Maide suresi 47. ayeti örnek olarak getiriliyor ve Müslümanların İncil ile amel etmemeleri ikinci ayette tenkit ediliyor.

Müşrikun suresi, adı geçen kitapta yer alan sözde surelerin en uzunu olup, otuz yedi sahte ayetten ibarettir. Adından da anlaşılacağı üzere bu sure Müslümanları müşrik olarak nitelemektedir. En ilginç ve dikkat çekici olan pasajı ise Hz. Peygambere itaati şirk olarak değerlendirmesidir. (bk. 3. ve 4. sözde ayet)

"Kullarımızdan birini bize itaate ortak ettiğinde bize ortak koşmuş olur. Çünkü o, kim elçiye uyarsa bize uymuş demektedir. Bu da büyük bir şirktir."

el-Ve'id suresinde Kur'ân'dan bazı alıntılar yapılıyor ve el-Furkanu'l-Hak kitabının İncili doğrulamak için Allah katından indirildiği vurgulanıyor. Nitekim 2. cümlesinde şöyle deniyor.

"Biz, kendi lisanımızla gerçek söz olarak, hakkın sünnetini el-İncil'i hakla indirdik ve onu el-Furkanu'l-Hakk'a açık bir tasdikle tasdik ettik. Bunun dışında ona muhalif veya onu nesh eden veya ona alternatif hiçbir şey indirmedik."

Bu kitap, bazen de Kur'ân'ın ifadesini hiç değiştirmeden olduğu gibi kopyalamıştır. Mesela Kebâir isimli bir başka uydurma suresinin birçok pasajında bu görülebilir. Aynı surede 12. pasaj olarak yer alan ifade ise Bakara, 171. ayetinin tam tamına kopyasıdır.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse bu kitap, İncil'in öğretilerini farklı bir üslupla Müslümanlara ulaştırmayı hedef alan bir çalışmadır.

Medeniyetler ittifakı için en yüksek düzeyde gayretlerin sarfedildiği bu dönemde, medeniyetler çatışmasını teşvik edici bir özelliğe sahip olan bu ve benzeri tahrikkâr çabaların terk edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hayvanlara, bitkilere saygı duymaya çalışan bazı Batılıların, dünyanın ikinci büyük dini ve onun müntesipleri olan Müslümanlara da an az diğer canlılar kadar saygı göstermelerini bekliyoruz.

Müslümanlara karşı kin ve nefretle dolu olan bu kitabın, iddia edildiği gibi barış kitabı olması mümkün değildir. Çünkü yukarıda da işaret edildiği gibi, adı geçen bu kitap, misyoner örgütlerin İslâm ülkeleri üzerinde oynamış oldukları oyunların hangi boyutlara ulaştığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Ayrıca bu gibi çalışmaların samimi dindarlar arasındaki diyalogun önünü tıkayacağı, hatta yok edeceğini de söylemek mümkündür. Dinlerin ayırıcı özelliklerinin değil, bilakis birleştirici özelliklerinin öne çıkartılması dünya barışı için çok elzemdir. İslâm “herkesin dini kendine” düsturuyla, dünyadaki bütün dinlere bir anlamda hoşgörüyle bakmaktadır. Benzer anlayış ve hoşgörünün Hristiyan dünyasında da olması arzu edilir. Eğer bu kitabın yazarları ve destekçileri sözlerinde samimi iseler, yenidünya düzeni hayallerini terk ederek, dünyadaki akan kanı, savaşları, yoklukları engellemek için çabalamalılar ve arzu edilen ideal diyalogu gerçekleştirmek için gayret sarf etmelidirler.

(Prof. Dr. Ali Rafet Özkan)

Kur'an-ı Kerim hakkında ilave bilgi için tıklayınız:

Kur'an’ın mucizelik yönleri kırk tanedir, deniliyor; bu ne demektir, nasıl anlamak gerekir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun